savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
35,1981
EURO
36,7471
ALTIN
2.968,65
BIST
9.724,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Yağmurlu
6°C
Ankara
6°C
Yağmurlu
Cumartesi Çok Bulutlu
6°C
Pazar Parçalı Bulutlu
8°C
Pazartesi Yağmurlu
10°C
Salı Yağmurlu
8°C

Erdoğan’ın Generalleri

Erdoğan’ın Generalleri
A+
A-

Erdoğan’ın Generalleri

Askeri Vesayetten Siyasallaştırılmış Orduya

 

Yazar: Gareth Jenkins | Middle East Institute | 12 Ekim 2018

Çeviren: Ercan Caner | Sun Savunma Net | 21 Ekim 2018

 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 9 Temmuz 2018 tarihinde, zamanın Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı ülkenin yeni savunma bakanı olarak atamıştır. On yıl önce, halen görevde olan yüksek rütbeli bir subayın kabinede görevlendirilmesi bir zamanlar ordunun Türk siyasetine olan etkisinin gölgesi olarak değerlendirilirdi. Bugün ise Erdoğan’ın, Türk kurumlarını ne derece erozyona uğrattığının bir göstergesi ve bir zamanlar gerçekten otonom olan Türk Genelkurmayını kendi kişisel gücünün bir enstrümanı haline dönüştürmesinin bir işareti olarak görülmektedir.

İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKAPE veya AKP) ilk yıllarında Erdoğan, askeri bir darbeyle görevden uzaklaştırılma riskini göz önünde bulundurarak adımlarını oldukça dikkatli atmıştır. Ancak 2007 yılına gelindiğinde, zamanın Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın, AKP tarafından aday gösterilen İslamcı politikacı Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığına getirilmesi durumunda askeri darbe yapacağı yönündeki tehdidini gerçekleştirmemesi sonrasında, Erdoğan nihayet askeri vesayet döneminin sona erdiği gerçeğini anlayabilmiştir. Artık Genelkurmay başkanlığından korkmasına gerek olmadığına inanan Erdoğan, Gülen Hareketi içindeki eski müttefiklerinin tetikçiliğini yaptıkları ve özellikle ordu içindeki katı laiklik yanlısı subayları hedef alan, ünlü Ergenekon ve Balyoz davaları da dâhil birçok davanın açılmasını desteklemiştir.

Açılan davalar subayların moralleri üzerinde yıkıcı bir etki yapmıştır bunun kısmi nedeni ordu içinde iddiaların yalan ve uydurma oldukları yönündeki yaygın inanıştır, fakat ordunun moral çöküntüsünün asıl nedeni; yüksek rütbeli subayların, suçlanan subayların tutuklanması ve cezaevlerine atılmasını engellemek ve ailelerinin çektikleri acıları hafifletmek için neredeyse hiçbir şey yapmamaları olmuştur.

Askeri vesayetin zirve noktasında olduğu zamanlarda dahi Türk Genelkurmayı tarafından kullanılan siyasi etki, politika alanlarına göre genişlik ve derinlik açısından farklılıklar göstermiştir. Gülen Hareketi tarafından başlatılan davalar sürerken askeri etkinin kapsamı daralmaya başlamış ve giderek Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile savaş gibi çaba gerektiren güvenlik alanlarına sınırlandırılmıştır. 2015 yılına gelindiğinde Türk Genelkurmayı, artık askeri olmayan alanlarda etkide bulunma kabiliyetini kaybetmiş ve hatta savunma sistem tedarik kararları gibi bir zamanlar doğal ayrıcalık olarak gördüğü alanları dahi Erdoğan’a teslim etmiştir.

Fakat Ergenekon soruşturmaları sürerken iki yıl hapse atılan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ dâhil açılan davalar, ordudaki bireysel üyeleri hedef alsalar da Erdoğan bir kurum olarak ordunun iç işlerine birkaç kez karışma girişiminde bulunmuştur. Ordu, artık sivil hükümete ne yapacağını dikte edemese de 2015 yılı Haziran ayında, Türk Genelkurmayının Erdoğan tarafından verilen Suriye’ye taarruz edilmesi yönündeki emrini reddetmesinde olduğu gibi onun kendisine bir şeyler dikte etmeye çalıştığı durumlarda, ara sırada olsa Erdoğan’ı geri çevirebiliyordu. Bu durum da 15-16 Temmuz 2016 tarihindeki başarısız askeri darbe girişimi sonrasında değişmiş ve ordunun Erdoğan’a karşı gelme kabiliyetinin son kalıntıları da yok olup gitmiştir.

İki yıl sonra darbe teşebbüsü gecesinde neler olduğuna yönelik resmi anlatımda hâlâ yanıtlanmamış birçok sorular bulunmaktadır. Açık olan şudur ki, 17 Temmuz 2016 günü alenen ifade ettiği gibi Erdoğan, darbeyi sadece ordu üzerindeki kişisel kontrol otoritesini kabul ettirmek için değil, Türk Silahlı Kuvvetleri personelini kendi görüşüne göre yeniden şekillendirmek için de kullanmıştır. Bir zamanlar Türk Genelkurmayı kendi değerlerini siyasi alana yansıtırken, şimdi Erdoğan kendi değerlerini genelkurmaya yansıtmaktadır.

Değişikliğin ilk işareti 2016 yılı Ağustos ayında kuzey Suriye’de Fırat Kalkanı Operasyonunun başlamasıyla görülmüştür. Ordunun operasyonu engellemek için hiçbir girişimde bulunmamasının yanı sıra operasyonu yöneten komutanını da Erdoğan seçmiştir. Bir önceki ay, AKP yanlısı medya tarafından darbe girişimine karşı koyan kahramanlardan bir tanesi olarak övülen Özel Kuvvetlerden Korgeneral Zekai Aksakallı, Fırat Kalkanı Operasyonunu yönetmiştir. Aksakallı’nın zırhlı birlik ve topçu deneyimi çok az olduğundan, sonuç askeri açıdan tam bir fiyasko olmuştur.

Erdoğan ayrıca başarısız darbe girişimini, hem askeri yapıda hem de yeni nesil subayların eğitim yöntemlerinin değiştiği ve beyinlerinin yıkandığı eğitim yöntemlerinde radikal reformları başlatmak için kullanmıştır. Ordu geçmişte, askeri liselerden başlayan ve askeri akademiler ile devam eden kendi eğitim sistemini etkin bir şekilde uygulamıştır. Teoride askeri liseler milli müfredat programını takip etmişlerdir. Uygulamada ise milli müfredat değiştirilmiş ve Kemalizm ilkelerinin aşılanması için ilaveler yapılmıştır. Sivil liselerden mezun olduktan sonra harp okullarına giren öğrenciler ise her zaman başarılı olunmasa da Kemalizm ilkelerine karşı olan ve düşmanca yaklaşanların dışlanması maksadıyla dikkatle incelenmişlerdir.

15 Temmuz 2016 başarısız darbe girişimi sonrasında askeri liseler kapatılmış ve askeri akademilerin idare edilmesi sorumluluğu da Türk Genelkurmay Başkanlığından alınarak Milli Savunma Bakanlığına verilmiştir. Uygulamada bu durum, askeri personelin, Erdoğan’ın kendi muhafazakâr Sünni İslam değerlerini gelecek nesillere aşılamak için sadece müfredatı değiştirmekle kalmayıp sıkı bir şekilde kontrol da ettiği Türk milli eğitim ana akımına kurumsal ve ideolojik entegrasyonuna yol açacaktır. Buna ilave olarak; 9 Temmuz 2018 tarihinde icracı cumhurbaşkanlığına geçiş sonrasında, bir subayın liyakatinden ziyade cumhurbaşkanına sadakatinin kariyerinde ilerlemesi için anahtar konuma geldiği, ordudaki göreceli olarak düşük rütbeli subayların dahi terfilerinden, normalde olması gereken yüksek rütbeli subaylar yerine artık Erdoğan sorumludur.

Sonuç, Türk ordusunun askeri yeterliliği ve operasyonel kabiliyetlerinin daha da erozyona uğraması gibi görülmektedir. Fakat Erdoğan kendi kişisel gözdelerinin askeri hiyerarşi içinde hızla yükselmelerini sağlıyor olsa da bugün kariyerlerine yeni başlayan askeri öğrencilerin, üst düzey pozisyonlara gelmesi en az 20 yıl alacaktır O zamana kadar Erdoğan, arkasında liyakate dayalı sistemle terfi edenler yerine, bir hayli politize olmuş askeri personel bırakarak çoktan gitmiş olacaktır.

 

Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. Yazıda ifade edilen ve ileri sürülen görüşler yazar Gareth Jenkins’e aittir. Yazının çevrilerek paylaşılması Sun Savunma Net ve çevirenin aynı görüş ve iddialar paylaştığı anlamına gelmemektedir.

Yazının orijinal metnine aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.

 

Erdogan’s generals: From military tutelage to a politicized military

On Jul. 9, 2018, Turkish President Tayyip Erdogan appointed then-chief of staff Gen. Hulusi Akar as the country’s new defense minister. A decade ago, the inclusion of a serving high-ranking officer in the cabinet would have been regarded as an extension of the shadow that the military once cast over Turkish politics.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.