Yakup Battal, Sun Savunma Net, 21 Haziran 2018
Eğitim, anlaşılması ve yazılması en zor ve en karmaşık konu. Bir yandan tarihin yansıması, diğer yandan bugünün hâkim ideolojisinin propagandası, aslında Türkiye’nin, çocuklarımızın geleceği. Eğitim sadece bu iktidarın sorunu değil, 1683 Viyana seferi sonrasında bu coğrafyanın karabasanı. Bilim ve eğitim konusunda İslam coğrafyası 12. Yüzyıldan 18. Yüzyıl sonuna kadar nadasa bırakılmış, sonrasında zorunlu olarak eğitime önem verilmiş, ama arzu edilen seviyeye bir türlü ulaşamamış. Bugünlerde ise rotasını farklı bir yöne çevirmiş durumda.
95 yıllık Cumhuriyet döneminde, 74 Milli Eğitim Bakanımız olmuş. Milli Eğitim Bakanlarının çoğu başka bakanlık görevlerini de yürütmüşler. Son Milli Eğitim Bakanı, daha önce Ulaştırma ve Milli Savunma Bakanlığı görevlerini yerine getirmiş. Son 16 yılda, 14 kez eğitim sisteminde değişiklik yapılmış. Sn. Cumhurbaşkanı TEOG’u beğenmiyorum diyor, Sn. Başbakanın ve Milli Eğitim Bakanının haberi yok. Apar topar TEOG değişiyor. Bakanlar sanki siyasi bürokrat. Lise ve üniversite giriş sınavları önemli, öğrenciler son sınıfta ne tür sınava gireceğini bilmiyor.
Bir proje okulu çıkarıldı, amaçlarına bakınca ne güzel dedik ama uygulamada İstanbul Erkek, Kabataş, Kadıköy Anadolu gibi okullara zararı oldu. Tabii bir de öğretmen rotasyonu. Oğlum okuduğu için biliyorum, Kadıköy Anadolu Lisesi daha kötü oldu.
Bizim 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunumuz var, milli eğitimin temel ilkelerinden bir tanesi süreklilik. Eğitim kadro ve sisteminde süreklilik yok.
Kanunda eğitimin amacı aslında güzel ifade edilmiş[i] ama dönemin Başbakanı 2012 yılında “Modern, dindar bir gençlikten bahsediyorum. Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum.” diyor. Yani milli eğitimin amacı yasadan 180 derece farklı tanımlıyor, eğitim sistemi de defacto olarak bu çizgiye çekiliyor. Bu söylem 19. Yüzyılda Nahda hareketinin 20. Yüzyılda devamı İhvan’ın (Müslüman Kardeşler) söylemine benzemektedir, Anayasada ve yasada yer alan demokratik, laik ve sosyal devlet anlayışına taban tabana zıttır. Kininin davacısı gençlik demek?
Son yıllarda zaten Anayasanın, yasanın, tüzüğün pek fazla önemi yok, bir gecede değişebiliyor, zaten ülke de KHK’ler (Kanun Hükmünde Kararnameler) ile yönetiliyor.
Türkiye maalesef çok fazla bilim adamı ve sanatçı çıkaramıyor. Bırakalım bilim adamı ve sanatçıyı, başarılı sporcumuz dahi bir elin parmağından az. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın ilk on birinde neredeyse Türk yok, altyapıdan gelen sporcu yok. 300.000 kişilik İzlanda Türkiye’yi 3-0 yeniyor, futbolda ne Dünya ne de Avrupa Kupasında varız.
Gerek lise, gerekse üniversite eğitiminde dünyadaki yerimiz giderek geriliyor.
Eğitimi yorumlayabilmek için endüstri 4,0’ı bilmek ve bilişim, genetik, uzay vb. konularda diğer ülkeler ne yapıyor, nereye gidiyor diye düşünmek gerekiyor. Dünya sanayii devrini kapatmış, yeni bir çağa giriyor. Biz ise sanayii devrini ıskaladığımız gibi bilgi çağını da ıskalamak üzereyiz. Uzun vadede bunun acı sonuçlarını görmemek için, eğitimin felsefe, teşkilat ve personel olarak gözden geçirmek gerekiyor.
[i] “ Madde 2 – Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini,
Böylece bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.