Yazı Dizisi – 4
Yazan: Yakup Battal, Sun Savunma Net, 17 Mayıs 2018
12 Eylül sonrasında siyasi partilerde lider sultası oluşmuş durumda. Esasında 1961 Anayasası Türkiye’nin en modern anayasasıdır. 1971 değişikliği, 1982 Anayasası ve geçen yıl yapılan Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı dâhil yürütmenin yetkisi gittikçe artırılmış, buna karşın yasamanın, yani Meclis’in yetkileri azaltılmış, şimdi son Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı’na verilen yetkiler, 1908 sonrası padişahlara verilen yetkilerden de 1924 Anayasası ile Atatürk’e verilen yetkilerden de fazla. Son Anayasa değişikliği nedeniyle Türkiye’de ileride çok kötü şeyler olabilir, siyasi iktidar ya bunların farkında değil ya da iktidarda kalmak için her şeyi yapıyor.
Türkiye’de demokrasi Cumhurbaşkanı, milletvekili, belediye başkanları ve belediye meclis üyeleri seçimine indirgenmiş durumda. Daha da vahimi Belediye Başkanlarına “o zaten kendi oyuyla değil partimizin oyuyla seçildi, onun için belediye başkanlığından alınabilir” deniliyor ancak seçimlerde AK Partiden daha fazla oy almış Kadir Topbaş görevden alınıyor. “İstifa etti” denebilir ama herkes gerçeği biliyor. Zorla istifa ettirilen diğer belediye başkanlarının konuşmaları ve ağlamaları malum. Seçimle gelmiş bir kişinin istifa ettirilmesi demokrasi ile bağdaşmayan bir işlem. İstanbul AK Parti İl Başkanı istifade ettirmekle kalmamış üstelik eline okuması için bir de istifa metni verilmiş.
Çin Komünist Partisinde mühendis kökenli çok, ABD’nin Yale ve Harvard gibi meşhur üniversitelerinden mezun çok üye var. Bizim siyasi liderlerimize bile baktığımızda, siyasilerimizde maalesef yabancı dil bilen yok veya nadir, çoğu İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi veya Eğitim Fakültesi mezunu. Şüphesiz ki siyasette tahsil, belirleyici bir faktör değil, ancak Türkiye’de üniversite tercihlerinde siyasilerimizin öğretim gördüğü akademilerin tercih sıralarının vasatın altında olduğu da bir gerçek.
Türkiye siyaseti, Max Weber’in asker, bilim adamı ve akademisyenlerden siyasetçi olmaz tezini teyit eder mahiyette. Çünkü bu meslek sahipleri, gerçekler ve olması gerekenler üzerinde konuşurlar, algıların egemen olduğu siyasette söz cambazlığı ve seçmenin gönlünü alma konularında başarılı olamazlar, rol yapmak istemezler veya yapamazlar. Siyaset ise aslında halka açık bir tiyatrodur, en iyi siyasetçi de halkın nabzını en iyi tutan siyasetçidir. Tiyatroda suflörlük var, siyasette ise danışmanlar ve bugünlerde prompterler. Dünyada ve ülkemizde siyasetçilik meslek haline gelmiş, ancak dünyadan farklı olarak bizim siyasetçiler emekli olmuyor veya istifa da etmiyor; ölmeden, aciz duruma düşmeden siyaseti bırakmak istemiyor.
Türkiye’de 1988 sonrasında sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da OHAL ilan edilmişken şimdi Türkiye genelinde OHAL var. OHAL’in gerekçesi olarak terör gösteriliyor, ancak Türkiye’de terör, 1990-2000 döneminde şimdiyle kıyaslanmayacak kadar yüksekti. Son bir yılda herhangi bir terör olayı olmadı, emniyet personelimize minnettarız ancak hala OHAL var, seçilmiş belediye başkanları görevden alınmış, daha ileri demokrasi propagandası yapılıyor. HDP Belediye Başkanlarının yerine kayyum atanmış, CHP’li belediyelere soruşturma açılmış. Görevden alınan AK Parti Belediye Başkanlarının niçin görevden alındığı belli değil. Şayet FETÖ’cü iseler veya yolsuzluk yapmışlarsa yargılanmaları gerekir, yok başarısızlık deniyorsa buna vatandaşın seçimle karar vermesi gerekmez mi? OHAL gerekçe gösterilerek her konuda KHK çıkarılıyor.
Siyasiler vatandaşa örnek olacağına sürekli birbiri ile tartışıyor, çatışıyor, ağza alınmayacak hakaretler ediliyor. Fikirler değil sanki kişilik mücadelesi yapılıyor. Demokrasi en iyi rejim değil, kötü rejimlerin en iyisi. Platon 2300 yıl önce şöyle söylemiş: “Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar.”