‘‘Ama bunların kafası basmaz, yok bunlarda böyle bir araştırma. Ben ekonomistim.’’ Recep Tayyip Erdoğan
Ercan Caner, Sun Savunma Net, 17 Ekim 2021
Recep Tayyip Erdoğan ve Öğretim Geçmişi
Aslen Rizeli olan Recep Tayyip Erdoğan, 26 Şubat 1954’te İstanbul’da doğmuştur. 1965 yılında Kasımpaşa Piyale İlkokulu’ndan, 1973 yılında ise İstanbul İmam Hatip Lisesi’nden mezun olan Erdoğan, fark dersleri sınavını vererek Eyüp Lisesi’nden de diploma almıştır. Üniversiteyi Marmara Üniversitesi İktisadî ve Ticarî Bilimler Fakültesi’nde okuyan Erdoğan, bu okuldan 1981 yılında mezun olmuştur (Cumhurbaşkanlığı web sitesinden alıntıdır).
Yüksek faizi şahsi düşmanı ilan eden Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, faiz oranları düştüğünde enflasyonun da düşeceğini savunan bir ekonomisttir.
Enflasyon-Faiz Oranları İlişkisi
Peki, enflasyon ile faiz oranları arasındaki ilişki nedir? Enflasyon, mal ve hizmet fiyatlarının genel düzeyindeki sürekli artıştır. Enflasyon artarsa paranın değeri düşer. Enflasyon oranı ile faiz oranları arasında genelde ters bir ilişki eğilimi bulunmaktadır. Genel bir ifadeyle faiz oranları düşük olduğunda ekonomi büyür ve enflasyon artar. Tersine olarak; faiz oranları yüksek olduğunda ise ekonomi yavaşlar ve enflasyon düşer.
Faiz oranları düştüğünde daha fazla insan borç para alabilir, bunun anlamı da tüketicilerin harcayacak daha fazla parasının olmasıdır. Bu durum ekonominin gelişmesine ve enflasyonun artmasına neden olur. Faiz oranları yükseldiğinde ise tasarruflardan elde edilen getiriler yüksek olduğundan, tüketiciler tasarruf etme eğilimine yönelir, ekonomi yavaşlar ve enflasyon düşer.
Fiyat Seviyesi Artışının (Enflasyon) Faiz Oranlarına Etkisi
Ekonomide fiyat seviyesi yükseldiğinde satılan bütün mal ve hizmetlerin fiyatları yükselir. Enflasyon, bir ülkenin fiyat seviyesinde, genellikle bir yıl olmak üzere, belirli bir dönemde yüzde artış olarak hesaplanmaktadır. Fiyat seviyesinin yükseldiği dönemde enflasyon oluştuğu anlamına gelmektedir. Bu nedenle fiyat düzeyindeki artışın etkilerini incelemek, enflasyonun etkilerini incelemekle aynıdır. Yukarıdaki tabloya bakalım ve fiyat seviyesinin bir nedenle yükseldiğini farz edelim.
Grafikte gösterilen işaretler; MS – Para Arzı, P$ -Fiyat Seviyesi, i$ – Orijinal Faiz Oranı, GDP (Y$) – Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla ve MS/P$– Gerçek Para Arzı’dır. L(i$, Y$), reel para talebi, yani likidite fonksiyonu, spekülatif para talebini yansıtan aşağı doğru eğimli bir eğridir. Başka bir ifadeyle, faiz oranı ile reel para talebi arasında hâkim olduğu varsayılan negatif bir ilişki bulunmaktadır. Diğer bütün değişkenler sabitken fiyat seviyesinin yükseldiğini farz edelim. Bu örnekte sabit kaldığı değerlendirilen değişkenler piyasadaki para arzı ve Gayri Safi Yurt İçi Hâsıladır.
Fiyat seviyesinde bir yükselme; piyasadaki para arzı sabit olduğundan gerçek para arzında bir düşmeye neden olacaktır (MS/P$′ ¾ MS/P$″). Orijinal faiz oranında gerçek para arzı yatay düzlemde ‘‘2’’ Seviyesine düşerken, reel para talebi ‘‘1’’ seviyesinde kalmayı sürdürecektir. Bunun anlamı; piyasadaki para talebinin para arzını aşması ve reel faiz oranının yeni denge oranından daha düşük olmasıdır. Sonuç; diğer bütün değişkenler sabit kaldığında fiyat seviyesindeki yükselmenin (enflasyon) ekonomide ortalama faiz oranlarını yükseltmesidir. Tersi olarak da fiyat seviyesindeki düşmenin (deflasyon) ortalama faiz oranlarını düşürmesidir. Grafikte son denge durumu ‘‘B’’ noktasında gerçekleşecektir. Gerçek para arzı Seviye-1’den Seviye-2’ye düşerken, denge faiz oranı da ( i$′)’den (i$″)’ye yükselecektir.
Bankalar tüketicilerin paralarını kendilerine çekebilmek için bir faiz öder, kendi mevduatlarından verdikleri borç paralar için de faiz alırlar. Faiz oranları düşük olduğunda özel ve tüzel kişiler daha fazla borç/kredi alma eğilimindedir. Verilen her banka kredisi piyasadaki para arzını artırır, para miktar teorisine göre piyasada artan para ise enflasyonu artırır. İşte bu nedenle düşük faiz oranları daha fazla enflasyona neden olma eğilimindedir. Yüksek faiz oranları da aksine enflasyonu düşürme eğilimindedir.
Diğer bütün değişkenler (para arzı ve fiyat seviyesi) sabit kaldığında GSYİH artışında, yani reel bir ekonomik büyümede ise insanların paraya olan talebi artacaktır. Bu, reel para talebinin, reel para arzını aşması ve geçerli faiz oranının denge oranından aşağıda olması anlamına gelmektedir. Bu nedenle GSYİH’da bir artış ekonomide ortalama faiz oranlarını yükseltirken, GSYİH’daki bir azalma ise faiz oranlarını düşürecektir.