YAZAR: DMITRY MININ | 24.11.2016
ÇEVİREN: ERCAN CANER
Seçim kampanyası esnasında Donald Trump, Amerika açısından Orta Doğudaki en büyük önceliğin, Bashar al-Assad’ı iktidardan uzaklaştırmak yerine, IŞİD terör örgütüne karşı savaşmak olduğunu defalarca tekrarladı. Trump açık bir şekilde bu meselenin çözümü için Rusya ile işbirliği yapmak istediğini de ortaya koydu. Bu arada, Trump’ın başkanlığı devir alması sonrasında, ABD ile Rusya arasında, yeni bir Elbe Nehri[1] – fakat bu sefer Fırat Nehri üzerinde bir yerde – toplantısı olasılığı üzerine spekülasyonlar da var. Böyle bir olasılık, bölgedeki askeri operasyonları ve katılanların tutumlarını etkilemekte ve yeni tahminler yapılmasına neden olmaktadır.
Mevcut güç dengesi göz önüne alındığında, fanatik bütün militanlarının inadına rağmen, IŞİD terör örgütünün yenilgiye uğraması kaçınılmaz bir sonuçtur. Bölgede sürmekte olan acımasız ve kanlı savaşa ilave olarak yeni ortaya çıkmakta olan başka bir mücadele daha vardır. Bu da, Irak ve Suriye’de, IŞİD terör örgütünden kurtarılacak olan geniş bölgelerde kimin hâkim olacağı ile ilgilidir. Bu mücadelenin kazananı en büyük parçayı koparan olabilir. IŞİD terör örgütü henüz tamamen yenilgiye uğratılamamıştır, fakat bu örgüte hak ettiği dersin verilmesi, şimdiden savaşa katılanlar arasında giderek büyümekte olan düşünce farklılıkları ve bölünmelere neden olmuştur.
Solda Sovyet ve Amerikan ordularının Elbe Nehri üzerinde bir araya gelmelerini gösteren bir fotoğraf. ABD ordusundan Üsteğmen William Robertson ve Kızıl Ordudan Yarbay Alexander Sislvashko elleri birleşmiş ve omuz omuza poz verirken.
Örneğin NATO müttefikleri olan Türkiye ve ABD arasında, Suriye meselesi ile ilgili ciddi görüş farklılıkları giderek açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Türk yanlısı Özgür Suriye Ordusu ile çoğunluğu Kürtlerden oluşan ABD yanlısı Suriye Demokratik Güçleri arasındaki Halep’in kuzeyinin kontrolü ve IŞİD’in başkenti Rakka’ya yapılacak olan saldırının liderliği ile ilgili çatışma, tam ölçekli bir savaşa dönme riskini içermektedir. Beyaz Saray, açık ve net bir şekilde Türkiye’nin Rakka kentine doğru, tek başına ilerlemesini durdurmasını talep ederken Erdoğan, ABD’nin Kürtlerle birlikte savaşmayı durdurmaması halinde muhtemelen stratejik ilişkileri sona erdireceği ve Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütüne gireceği blöfünü yapmaktadır.
Bunları ifade ettikten sonra, Türkiye’nin en hassas meseleleri de dâhil olmak üzere Amerika’ya karşı olayların başından beri biriktirdiği öfke gerçekten oldukça önemlidir. Suriye’deki durum, ABD ve Türkiye’nin güvenilir olmaktan çok uzak olan asalak müttefikleri tarafından daha da zorlaştırılmaktadır. Özgür Suriye Ordusu lideri, Rakka yerine hükümet güçlerinin kontrolünde olan Halep kentinin bir bölümüne saldıracakları açıklamasını yapmıştır. Suriye Demokratik Güçleri içindeki Kürtler ise, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Fırat Nehri batısına çekilmeleri yünündeki ricasını yerine getirmekte hiç acele etmemekte ve açıkça, kuvvetli bir şekilde savunulan Rakka kentine saldırmaya da niyetli görülmemektedirler.
Bu şartlar altında Suriye’deki meseleyi çözmek, Suriye Arap Ordusu ve Suriye’nin müttefiklerine kalmaktadır. Mevcut durumda, son günlerde doğu ve güney Halep yönünde önemli ilerlemeler kaydeden Suriye Arap Ordusu birliklerini, Kuweires Askeri Hava Üssü yakınlarında, Al-Bab kentine doğru ilerlemek ve IŞİD terör örgütünü kuzey Halep’te izole etmek maksadıyla toplamaktadır. Suriye Arap Ordusunun bu ilerleyişi, dış güçlerin çıkarlarını koruyan ve vekâlet savaşı yürüten muhalif grupların Suriye içlerine doğru ilerlemesini durduracaktır. Suriye Arap Ordusu aynı zamanda, muhalif unsurlar arasında ortaya çıkabilecek olası bir kanlı savaşta da tampon rolünü oynayacaktır.
Yine de hükümet kuvvetleri ile özellikle Özgür Suriye Ordusu muhalif güçleri arasında meydana gelebilecek çatışmalar tamamen önlenemeyecektir. Rejim muhaliflerinin bunun için deniz aşırı akıl hocalarından destek görmesi de olası değildir. İçinde bulunduğu zor durum göz önüne alındığında Erdoğan, Moskova ile ilişkileri tekrar koparacak gibi görünmemektedir. Özellikle de Türkiye’nin ulusal güvenliğini sağlamak maksadıyla, Suriye’nin kuzeyinde, kendisine önemli birkaç stratejik hedefi başarması için ‘‘izin verildikten’’ sonra Erdoğan’ın bu riski alması söz konusu değildir.
Musul kentini kurtarmak için yürütülen operasyonun başarısızlığından endişe duyan Washington’un, bölgedeki askeri varlığını artırma yönünde bir niyeti de bulunmamaktadır. ABD yanlısı Kürtler, kendi kontrollerinde olan bölge dışında, Afrin ve Halep gibi çok sayıdaki Kürt yerleşim biriminin kaderinin, Suriye Arap Ordusunun elinde olması nedeniyle, kendi başlarına hükümet kuvvetleri ile bir savaşa girmeyeceklerdir. Washington ve Ankara, bölgedeki çıkmazı sonlandırabilecek tek kuvvet olan Suriye Arap Ordusunun kuzey Halep’e gelmesi nedeniyle derin bir nefes almış dahi olabilirler. Yine de hükümet kuvvetlerinin IŞİD’e karşı ana taarruzu, Halep kentinde değil daha güneyde gerçekleşecektir.
Dünyanın dikkati Halep kentine yoğunlaşmışken, Şam kentinde de Suriye’deki savaşın seyri üzerinde büyük etkileri olabilecek olaylar gerçekleşmektedir. Sivil savaş süresince Suriye başkenti, ulusal ordunun en güzide birliklerinin neredeyse yarısı tarafından korunmuştur. Yine de birkaç bin askerin dahi aniden başkentin sokaklarını doldurması birçok probleme neden olabilir.
Son aylarda ve hatta günlerde, esnek ve sürekli askeri baskı ve barışçıl demokrasi hamleleri ile hükümet, önceden cihatçıların işgalinde olan, başkentin kenar mahallerindeki birçok önemli bölgenin kontrolünü yeniden ele geçirmeyi başarmıştır. Şam kentinin batısında yer alan hassas Western Ghouta bölgesinde, birçok yerleşim yeri cihatçılardan temizlenmiş durumdadır. Örneğin geçenlerde kurtarılan Khan –al Shih kentine angaje olan 3.700 asker ve 4’üncü Mekanize Tümen ile 7’nci Tank Tümeni, cephenin diğer yerlerine gönderilmeye hazır durumdadır. Bir zamanlar IŞİD savaşçıları tarafından kontrol altında tutulan Doğu Ghouta bölgesindeki topraklar giderek küçülmektedir. Batı banliyölerinde olduğu gibi (Şam yetkilileri, İdlib kentine gitmek isteyenlere, silahlarıyla birlikte ayrılma izni vermiştir) burada da onları köşeye sıkıştırma olasılığı oldukça büyüktür.
Başkentin güneyinde yer alan Yarmouk Filistin mülteci kampında, yaklaşık olarak 1.500 acımasız ve vahşi IŞİD militanı bulunmaktadır. Hükümetin bir iyi niyet gösterisi olarak, bu militanlara teslim olmaları için 30 gün süre vermesi dikkate değer bir yaklaşımdır. Verilen bu mühletin sona ereceği tarih, dolaylı olarak hükümetin, ülkenin bu kesiminde, Suriye ordusu ve hükümet tarafından Şam’ın tamamen güvenli hale getirilmesi ve oradaki güçlerin, bu yılın sonuna kadar ülke genelinde icra edilecek stratejik seviyedeki operasyonlarda kullanılabilmesi politikası ile ilişkilidir. Şam kentinde yürütülen operasyonların başarıya ulaşması sonrasında, yaklaşık olarak 25-30.000 gücündeki asker, Suriye’de IŞİD terör örgütünü yenilgiye uğratmak maksadıyla kullanılabilecektir. Doğu Halep kentinin kurtarılması sonrasında, bugüne kadar kentin içinde ve etrafında konuşlanan bu birlikler, büyük bir olasılıkla İdlib kentinin kurtarılmasında kullanılacaklardır.
Suriye Arap Ordusunun en büyük problemi asker ve eğitimli askeri profesyonel eksiğidir. Bunun en büyük kanıtlarından bir tanesi de Homs Askeri Akademisini yeni bitiren 4.000 genç subayın, vakit geçirmeden ordu saflarına katılmalarıdır. Savaşın bütün iniş çıkışlarına rağmen, bugüne kadar korunmuş ve cepheye sürülmemiş bu subaylar, Suriye Arap Ordusunun gücünü önemli oranda yükseltecektir. Bütün emareler, Ocak 2017 ayının sonuna kadar, müttefikleri ve Rus Hava Kuvvetlerinin de desteğini alan Suriye Arap Ordusunun, ülkenin merkezi kesiminde IŞİD cihatçılarına karşı savunma konumundan çıkarak, genel bir taarruz başlatmaya hazır duruma geleceğine işaret etmektedir.
Bu taarruzun ana hedefinin Rakka kentinden ziyade, Palmyra üzerinden merkeze doğru eş zamanlı olarak Fırat Nehri kıyısında yer alan Deir ez-Zor eyaleti olması da oldukça makul görünmektedir. Palmyra’dan yaklaşık olarak 150 km uzaklıkta olan bu kentte, hükümet kuvvetlerine ait bir garnizon, içinde 2.500’den fazla askerle üç yıldan daha uzun bir süredir kuşatma altındadır. Bu garnizonun kurtarılmasının hem moral, hem de Suriye ve Irak’taki IŞİD militanlarının, birbirleriyle irtibatı sağladıkları Deir ez-Zor üzerinde olması nedeniyle stratejik açıdan büyük bir önemi bulunmaktadır. IŞİD militanlarını birbirinden ayırmak, terör örgütü mensuplarının ayrı ayrı mağlup edilmelerini kolaylaştıracak ve Musul’da yenilen teröristlerin Suriye’ye geçmelerine engel olacaktır.
Şam yönetimi belirtilen zaman diliminde bu tehditler ve zorlukları da alt etmeye hazır hale gelecektir. Sorun ülkenin bir kez daha ödemek zorunda olduğu bedel ve uğrayacağı kayıplardır. Bu nedenle, Donald Trump liderliğindeki yeni ABD yönetimi, gerçekten de yarı devlet statüsündeki IŞİD terör örgütünü imha etmek maksadıyla yürütülen operasyona katılmak istiyor ise bu tamamen üzerinde anlaşılabilecek bir seçenek olarak görülmektedir.
Neden Suriye ordusunun Rus ve Irak ordusunun ABD’li danışmanları Fırat Nehri kıyısında dostça bir toplantı düzenlemesinler ki? Bu toplantı, iki ülke arasında, aslında Amerikan halkının da son seçimlerde tercih ettiği ve çok daha uygar ilişkileri inşa etmek için oldukça iyi bir başlangıç olabilir. Trump geçenlerde Korgeneral Michael Flynn’i yeni Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atadı, onun hakkında bütün bilinenler değerlendirildiğinde, yeni Ulusal Güvenlik Danışmanı böyle bir girişimde bulunabilir.
Donald Trump’ın istekliliğinin, Moskova’ya, Suriye konusunda işbirliği yapması için Ruslara çok büyük bir bedel ödemesine mal olacağı yönündeki değerlendirmeler de yanlıştır. Donald’ın da buna olan ihtiyacı Ruslar kadardır, fazlasına kesinlikle değil. Başkanlığı devir alması sonrasında gerçekleşecek olan, IŞİD terör örgütünün hızlı bir şekilde yenilgiye uğratılması, bütün tahminlerin aksine Trump’ı eleştirenlerin çenelerini kapamasını sağlayabilir ve onun konumunu güçlendirmesine yardımcı olabilir. Ve eğer Moskova, Şam ve Washington işbirliği yaparlarsa böyle bir sonuç tamamıyla mümkündür. Ümit edelim ki Trump bu gerçeği kavrasın ve kendisi hakkında önyargısı olan bazı Amerikan elitlerinin sergileyeceği, olası bir karşı koymanın hakkından gelmek için yeterli direnci göstersin.
Çevirenin Notları: Makale aslına sadık kalınarak çevrilmiştir ve yazarın düşüncelerini yansıtmaktadır. Makalenin çevrilmesinde amaç; komşumuz Suriye’deki son gelişmeleri gözler önüne sermek ve yıllardır süren bu iç savaşı sonlandırmak maksadıyla özellikle yeni başkan Donald Trump liderliğinde beklenmedik adımlar atılabileceğini Türk kamuoyunun bilgisine sunmaktır.
Suriye’de başlangıçtan beri büyük bir oyun oynanmaktadır ve Türkiye’nin artık bu oyundan çekilme vakti gelmiştir. Başkalarının savaşını yürütenlerin muharebeyi kazanma şansları yoktur, kazandıklarını düşünseler de aslında dış destekçilerine hizmet etmektedirler.
25 Nisan 1945 tarihinde Elbe Nehri kıyısında bir araya gelen Kızıl ordu ve ABD Ordusunun vardıkları antlaşma sonrasında Almanya doğu ve batı olarak ikiye ayrılmıştır. Fırat Nehri kıyısında yapılacak bir antlaşmanın IŞİD terör örgütünü en azından Suriye’de etkisiz hale getireceği mevcut güç dengesi göz önüne alındığında kaçınılmaz bir sonuçtur.
Irak ve Suriye’de mücadele etmek için vekil savaşçı ve grupları kullanan ABD ve Rusya’nın eninde sonunda anlaşmaları ve bu ülkelerin halklarının hakkı olan petrolü HAKÇA bölüşmeleri kaçınılmazdır. Olan her zaman olduğu gibi, neden ve kimin için savaştığının dahi bilincinde olmayan kuklalara olacaktır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz
http://www.strategic-culture.org/news/2016/11/24/will-there-be-meeting-elbe-river-euphrates.html
Çeviren: Ercan Caner Elektrik ve Elektronik Mühendisliğinin yanı sıra, uçak ve helikopter lisanslarına sahiptir. Yüksek lisans derecesini 2012 yılında Gazi Üniversitesi’nden Avrupa Birliği – Türkiye İlişkileri alanında alan Caner, halen Türkiye Hava Sahası Yönetimi alanında Haliç Üniversitesi’nde doktora tez çalışmalarını sürdürmektedir. Bir yazılım firmasında proje yöneticisi ve havacılık projeleri alan uzmanı olarak çalışan Caner, Asliye Ceza Mahkemelerinde havacılık bilirkişiliği görevini de yürütmektedir. Yazı ve çevirilerini academia.edu ve sunsavunma.net sitelerinde paylaşan Caner evli ve iki çocuk babasıdır. İngilizce bilen ve Fransızca okuyabilen Caner’in İnsansız Hava Araçları (2014) ve Taarruz Helikopterleri (2015) konulu makaleleri yayımlanmıştır. 39 yılı kapsayan TSK, BM ve NATO savunma sektör deneyimlerine sahiptir.
E-posta: ercancaner@gmail.com Twitter: @ercancaner1963
[1] Elbe Günü, 25 Nisan 1945 tarihinde Sovyet ve Amerikan birlikleri, Torgau-Almanya yakınlarındaki Elbe Nehri üzerinde, Avrupa’da sürmekte olan savaşı sonlandırmak maksadıyla bir araya gelirler. Bu temas savaşı sonlandırmak için atılan önemli bir adımdır. Doğudan ilerlemekte olan Ruslar ve batıdan ilerlemekte olan Amerikalılar arasındaki bu toplantı Almanya’nın ikiye bölünmesi anlamına gelmektedir. Elbe Günü her iki ülkede de resmi tatil olarak kutlanmasa da, bu dostça kucaklaşma ABD ile Rusya arasındaki Soğuk Savaşta yeni bir önem kazanmıştır. Wikipedia.
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, ülkesinin İsrail’in Suriye’deki İran askeri noktalarını hedef alan saldırılarını diplomatik ve lojistik olarak desteklediğini ifade etti. Ayrıca Rusya hariç, Türkiye, İran ve ABD de dahil olmak üzere, 2011’den önce bulunmayan tüm yabancı güçlerin Suriye’den çıkması gerektiğine dikkati çekti.
Jeffery, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Şam’la birlikte hareket etmenin onu İran’dan uzaklaştıracağına inanmanın ‘delice bir fikir’ olduğunu söyledi. Her şeyden önce İran’ın, Suriye devleti ve toplumu içinde çok sağlam dayanaklara sahip olduğunu ifade eden Jeffrey, birçok Arap devletinin Beşar Esad’la asla uyum içinde olmayacağını savundu. Jeffery, “Onu İran yörüngesinden uzaklaştırabileceklerini iddia edebilirler. Fakat ben bunu mümkün görmüyorum” dedi.
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi, ülkesinin Şam’a yaptırım uygulamaya devam edeceğini vurguladı. Jeffery, “Siyasi bir çözümü kabul edene kadar Suriye rejimine karşı yaptırımların uygulanmasını destekliyoruz. Ekonomik yaptırımlar rejim liderine çok yakın olan isimler için durumu daha da kötüleştiriyor. Ulaşmaya çalıştığımız da bu. Bu kişilere, Esad’ı desteklemeye devam ederlerse, onları parlak bir geleceğin beklemediğini açıkça bildirmek istiyoruz. Siyasi bir geçiş için baskı yapmalılar” şeklinde konuştu.
İdlib’in de ‘muhaliflerin kalesi’ olduğunu ifade eden Jeffrey, bu bölgenin yakın zamanlarda Şam’ın kontrolüne geçmeyeceğini söyledi. 2020