Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin hükümlerinin hayata geçirilmesini sağlayan yasal ve diğer tedbirlere ait GREVIO Raporu’na ilişkin Türkiye’nin nihai görüşleri.
Ercan Caner, Sun Savunma Net, 31 Mart 2021
Türkiye Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin ilk değerlendirme süreci boyunca GREVIO üyeleri ve sekreteryası tarafından yürütülen çalışmalar ve işbirliği için teşekkürlerini sunar. GREVIO tarafından sunulan detaylı değerlendirme raporu ve raporda yer alan tavsiyeler Türkiye’nin tüm ilgili yetkili makamlarınca dikkatli bir şekilde incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Rapora ilişkin Türkiye’nin görüşleri Sözleşmenin izlenmesi görevini üstlenmiş olan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler (AÇSHB) Bakanlığı tarafından koordine edilmiş ve hazırlanmıştır.
GREVIO, Türk yetkilileri, aşağıdaki hususlarda güçlü şekilde teşvik eder:
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Nihai Görüşleri
Türk milleti, sadece toplulukların ya da grupların yan yana bulunduğu bir yapıya sahip değildir. Türkiye, daha çok farklı geçmişlere sahip fertlerin bütünleşmesinden oluşmaktadır. Böylelikle; dil, ırk, renk, etnik köken, din ya da diğer benzer özelliklere bakılmaksızın, kanun önünde eşitliği Anayasada ve yürürlükteki diğer yasalarda teminat altına alınan eşit bireylerden oluşmaktadır. İnsan haklarına saygı ilkesi, Türk hukukunda anayasal düzlemde teminat altına alınan temel bir ilkedir. Belirli ayrımcılık türleri, mahkûmiyet biçiminde cezai yaptırıma tabidir. Ayrıca, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu, yasaklanmış ayrımcılık türlerini listelerken “etnik köken” dayanağına açık bir şekilde atıfta bulunur. Bu, Türkiye’nin Kürt kökenli Türk vatandaşları dâhil belirli grupların kültürel haklarını inkâr ettiği anlamına gelmemektedir. GREVIO raporunda, Kürt kökenli Türk vatandaşlarının genellikle düşük ekonomik ve sosyal koşullarda olduğu iddiasında bulunulan Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu (ECRI) gibi insan hakları mekanizmalarının belirli bulgularına atıfta bulunmaktadır. Pek çok ülkede de olduğu gibi, Türkiye’nin belirli bölgelerinde yaşayan insanların ekonomik zorluklar yaşadığı kısmı geçerlidir ancak bu durumun yerel nüfusun etnik kökeninden kaynaklanmadığı dikkate alınmalıdır. Bu nedenle, Türk milleti içerisindeki belirli bir grubun seçilerek sosyo-ekonomik zorluklara daha açık olarak nitelendirilmesi, önyargılı ve yanıltıcı bir tutumdur. Türkiye, hükümet reformları ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine yönelik destekler dâhil olmak üzere ülkenin pek çok kesiminde kaydedilen önemli ilerlemelerin raporda daha doğru ele alınmayı hak ettiği görüşündedir.
Türkiye Anayasa’da yer alan ayrımcılık yapmama ilkesini temel alan bir anlayışla şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınlara hiçbir ayrım gözetilmeksizin hizmet vermektedir.
2014 Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Raporu’nun Araştırma sonuçları incelendiğinde kadına yönelik aile içi şiddet oranının kent ve kır düzeyinde ciddi farklılaşma göstermediği görülmektedir. Bölgesel açıdan incelendiğinde ise yaşamının herhangi bir döneminde fiziksel şiddete maruz kalma oranında Orta Anadolu Bölgesi yüzde 42,8 ile ilk sırada iken bu bölgeyi yüzde 42,2 ile Batı Anadolu, yüzde 38,6 ile Kuzeydoğu Anadolu, Yüzde 37 ile Ege Bölgesi takip etmektedir. Bu noktada, kadına yönelik şiddetin Orta Anadolu Bölgesinde Güneydoğu Anadolu Bölgesine göre daha yüksek olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin Güneydoğusunda şiddetin yaygınlığı ve başvuru süreçlerine ilişkin diğer bölgeler ile arasında belirgin bir farklılaşma olmadığı görülmektedir. Bu bağlamda Türkiye GREVIO’nun görüşlerine katılmamaktadır.
Ülkemizde Olağan üstü hal tedbirleri 21.07.2016 -20.07.2018 tarihleri arasında terörle mücadele amacı ile uygulanmıştır. Olağanüstü Hal tedbirleri kapsamında terörle ilişkili suçlar nedeniyle belediye başkanlarının değiştirilmesi gibi terörle mücadele tedbirleri İstanbul Sözleşmesi kapsamında yer almamaktadır. Olağanüstü hal tedbirleri, terörle mücadele kapsamında uygulanmaktadır. Kadın hakları üzerinde etkisi olabilecek bu tedbirler, bu bağlam içerisinde değerlendirilmelidir. Bu nedenle, GREVIO değerlendirmesi kapsamında kadın hakları ve Olağanüstü Hal arasında herhangi bir değerlendirme veya ilişkilendirmeden kaçınılmalıdır.
Nitekim olağanüstü hal kapsamında görevlendirme yapılan belediyelerde kadınlara yönelik hizmetler kesintiye uğramamakta aksine artarak sürmektedir. Bu belediyelerin kurduğu 92 kadın destek merkezinde 150’den fazla farklı faaliyetten 160 bin kadın yararlanmaktadır. Bu merkezlerde kadınlara yönelik meslek edindirme kursları (kilim ve dokuma, kuaförlük, takı tasarımı, kadın ve çocuk giyim, cilt bakım gibi) düzenlemekte; sosyal ve kültürel gelişimlerini güçlendirmek amacıyla sinema, konser, tiyatro etkinlikleri ile şehir dışı gezi organizasyonları yapılmaktadır. Bu belediyeler kadınların bu kurslarda ya da kendi imkânları ile ürettikleri ürünleri değerlendirebilecekleri satış alanları oluşturmuşlardır.
Terörle mücadelenin bu raporda genel anlamda formüle edilmesi bizim için üzücüdür. Türkiye’nin 35 yılı aşkın süredir devam eden terörle mücadelesi hiçbir şekilde “çatışma” olarak tanımlanamaz. Türkiye; vatandaşlarını, terör örgütü PKK’nın suç eylemlerinden de korumaya yönelik meşru hakkını kullanmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki terörle mücadele operasyonlarına ilişkin; bu terör felaketinin kaynağından, yani bölge halkına doğrudan bir tehdit teşkil eden PKK terör örgütünden hiç söz edilmemesi, talihsiz ve kısır görüşlü bir tutumdur. Ayrıca, rapor genelinde söz edilmemesine rağmen PKK; ABD ve 28 Avrupa Konseyi ülkesinin birer üyesi olduğu AB’nin terör örgütü listesindedir. PKK’nın uluslararası kabul görmüş terörist etiketlemesi düşünüldüğünde, Türkiye’nin belirli bölgeleri “çatışma bölgesi” olarak anılamaz.
Öte yandan raporun 17. paragrafının dayandırıldığı OHCHR raporu T.C Dışişleri Bakanlığının 10 Mart 2017 tarihli açıklaması[i] ile Türk Hükümeti tarafından reddedilmiştir.
Tüm bunların yanı sıra kırsal alanda kadınların bilinçlendirilmesi amacıyla Tarım ve Orman Bakanlığı ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) arasında imzalanan Kadın Çiftçi Eğitimi İşbirliği Protokolünü de hatırlatmak gerekir. Protokol ile tarımla uğraşan ve kırsalda yaşayan kadınlarımız toplumsal cinsiyet eşitliği, kadına yönelik şiddet, kişi hak ve özgürlükleri konularında eğitilmesi sağlanmaktadır. Protokol kapsamında; 81 ilde gerçekleşen eğitimlerden yaklaşık 8.600 çiftçi kadın faydalanmıştır.
Raporun 16. Paragrafında kadına yönelik şiddetle mücadelede kapsayıcı ve koordineli politikaların tüm aktörlerin katılımlarını gerektirdiğine ilişkin GREVIO’nun tespiti tarafımızca da benimsenmekte olup, tüm çalışmalar mümkün olduğunca geniş sektörlü ve katılımcı bir anlayışla yürütülmektedir. Ayrıca Türkiye kadına yönelik şiddet başta olmak üzere kadın sorunları ile mücadele konusunda sivil toplum kuruluşları ile yakın işbirliği içerisinde çalışmaktadır. Bu kapsamda politika geliştirme ve hizmet sunumuna ilişkin tüm süreçlere konuyla ilgili STK’lar dâhil edilmektedir. Böylelikle, tematik toplantı ve çalıştaylarda STK’ların katkı ve katılımları; projelerde paydaş olarak yer alması; STK’lara kaynak aktarılması sağlanmaktadır. Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 3. Ulusal Eylem Planı, Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele İl Eylem Planları, Erken Yaşta ve Zorla Evliliklerle Mücadele Strateji Belgesi ve Eylem Planı gibi kadına yönelik şiddetle mücadele politikalarının belirlendiği ve ülkemizin bu alandaki çalışmalarına yön veren temel politika dokümanları, kadın hakları alanında çalışan STK temsilcilerinin katkı ve katılımlarıyla oluşturulmuştur. Ayrıca, söz konusu politika dokümanlarının uygulanması kapsamında düzenlenen toplantılar ile 2007 yılından beri her yıl düzenlenen ve üst düzey yöneticilerin bir araya geldiği Şiddet İzleme Komitesi toplantılarına STK temsilcileri de katılım sağlamakta; yürütülen ve planlanan çalışmalara ilişkin STK katkıları, görüş ve düşünceleri kamu politikalarına aktarılmaktadır.
Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı ve Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 3. Eylem Planının uygulanma ve izleme sürecinde kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, üniversiteler, özel sektörün yanı sıra sivil toplum kuruluşları ile de yakın işbirliği yapılması öngörülmektedir. Bunun yanı sıra önümüzdeki dönemde STK’lar ile istişare toplantılarının düzenli bir şekilde yapılmasına ve STK’ların politika geliştirme ve izleme süreçlerine dâhil edilmesine devam edilecektir.
Bunlara ek olarak, Kamu-STK İşbirliği Alanında AÇSHB’nin Kurumsal Kapasitesinin Artırılması Projesi yürütülmektedir. Haziran 2018’de başlayan Projedeki temel amaç; ülkemizde dezavantajlı kesimler üzerine faaliyet gösteren STK’ların mevcut yapılarının analiz edilmesi, yapılacak ihtiyaç analizleri doğrultusunda STK’lara yönelik eğitimlerin planlanması, bu eğitimlerin ihtiyaç duyan STK’lara verilmesi ve bu çerçevede STK’ların kapasitelerinin artırılması, Bakanlığımız ve STK’lar arasında daha sağlıklı ve koordineli bir işbirliğini geliştirmek amacıyla AÇSHB bünyesinde Bilgi ve Danışma Birimi’nin oluşturulması; Kamu ile STK arasındaki ilişkileri kurumsal düzeyde koordine etmek amacıyla bir “Yönetişim Modeli”nin geliştirilmesidir.
Ayrıca Avrupa Birliği Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) II döneminde, sivil toplum bir alt sektör olarak tanımlanmıştır. Yaklaşık 190 milyon Avro tutarında kaynağın sivil toplumun ve sivil toplum diyaloğunun güçlendirilmesi için kullandırılması öngörülmektedir. IPA’nın yeni döneminde çok yıllı bir perspektifle gerek sivil toplum kuruluşları gerekse kamu kuruluşları için yeni bir vizyon ortaya konmuştur. Sivil topluma yönelik verilecek proje destekleri; “AB-Türkiye Sivil Toplum Diyaloğunun Güçlendirilmesi” “STK’ların Kapasitesinin ve STK’lar Arasındaki İşbirliğinin Geliştirilmesi” “Aktif Vatandaşlık için Yasal Çerçevenin İyileştirilmesi”, “Kamu-STK işbirliğinin Güçlendirilmesi” olmak üzere temel olarak dört öncelik çerçevesinde belirlenecektir.
Son olarak eklemek gerekir ki, Dernek Kurma Hürriyeti” Anayasanın “Kişinin Hakları ve Ödevleri” bölümünde “Toplantı Hak ve Hürriyetleri” başlığı altında yer alan 33 üncü maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre; ” Herkesin, önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahip olduğu” hüküm altına alınmıştır. Bu kapsamda, ülkemizde kadın ve kadın hakları alanında izin almaksızın dernek kurulabilmekte ve faaliyette bulunulabilmektedir.
Türkiye ayrım gözetmeme ilkesi çerçevesinde hizmetlerini sunarken özel gereksinimleri olan kadınların ikincil ayrımcılıklara uğramasını engellemek için de çalışmalar yürütmektedir. Bu kapsamda kadına yönelik şiddetle mücadele alanında hizmet sunan AÇSHB’ye bağlı kurum kuruluşların kapasitelerinin geliştirilerek güçlendirilmesi ve kadına yönelik şiddetle mücadeleye katkı sağlanması amacıyla “Kadın Hizmet Birimlerinin Kapasite Artırma Projesi” yürütülmektedir. Bir diğer çalışma AÇSHB tarafından hazırlanan “Şiddet Mağduru Kadın ve Beraberindeki Çocuklarına Yönelik Psiko-sosyal Destek ve Müdahale Programı Geliştirme Projesi”dir. Proje ile kurumsal hizmet birimlerinden hizmet alan ve şiddete uğrama ihtimali olan kadınlar ile beraberindeki çocukların ihtiyaçlarına yönelik bireysel ve grup çalışmaları için psiko-sosyal destek ve müdahale programı geliştirilerek etkin uygulanması sağlanacaktır. “Kadın Konukevi Sonrası Güçlenme Modeli Geliştirme Projesi” ile ise kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmasında kurumlar arası işbirliğinin aktif hale getirilerek Kadının Güçlenmesi Modelinin oluşturulması, yaygınlaştırılması, barınma ihtiyacının azaltılarak şiddet mağduru kadının şiddet döngüsünden çıkması ve ekonomik güçlenme sürecinin geliştirilerek istihdam olanaklarının artırılması sağlanacaktır.
Kadın konukevi hizmetinden yararlanan, farklı özellikleri ve hassasiyetleri nedeniyle farklı ihtiyaç ve talepleri bulunan kadın ve beraberindeki çocukların bir arada hizmet almalarından kaynaklanan sorunların bertaraf edilmesi amacıyla kadın konukevlerinin ihtisaslaşması çalışmaları başlatılmıştır. 2017 yılında Ankara ilinde pilot proje olarak yürütülen ihtisaslaşma çalışmalarında elde edilen modelin ülke geneline yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir.
İhtisaslaşma ile şiddet mağduru kadın ve çocukların; hizmetlere hızlı ve etkin şekilde erişimleri, ihtiyaçları doğrultusunda daha etkin ve nitelikli hizmet sunumu, hizmet sürecinde ve sonrasında daha profesyonel ve güçlendirici sosyal hizmetlerle desteklenmesi sağlanarak farklı ihtiyaç ve risk gruplarına aynı ortamda hizmet sunumundan kaynaklanan kaynak ve verim kaybının önüne geçilecek, kamu kaynaklarının kadının ihtiyacı doğrultusunda etkin ve verimli kullanılması sağlanacaktır.
Öte yandan, Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Kanun Taslağı ile 139 ağır ceza merkezi ile büyük ilçelerde olmak üzere toplam 150 adliyede mağdur destek birimi kurulması planlanmaktadır. Bu kapsamda suç mağduru olan kadınlar da dâhil olmak üzere mağdurlara yönelik psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacılar tarafından yapılacak bireysel değerlendirme sonucunda ihtiyaç durumunun tespit edilerek ona göre destek ve yardım hizmeti sunulması amaçlanmaktadır. Yine bu alanda hizmet sunan sivil toplum kuruluşları ile etkin işbirliği ve koordinasyonun sağlanabilmesi için merkezde danışma kurulu ile taşrada koordinasyon kurullarının oluşturulması, sivil toplum kuruluşu mensupları ve diğer ilgili gönüllülerin adliyede oluşturulacak mağdur destek birimlerinde hizmet sunabilmesine olanak sağlanması planlanmaktadır.
Kesişimsel ayrımcılığa maruz kalan ya da maruz kalabilecek kadın ve kız çocuklarının kadına yönelik şiddetle mücadele çalışmalarında özellikle dikkate alınmasına yönelik çabalar sürmektedir. Nitekim Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 3. Ulusal Eylem Planı başta olmak üzere tarafımızca hazırlanan Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele İl Eylem Planları ve Erken Yaşta ve Zorla Evliliklerle Mücadele Strateji Belgesi ve Eylem Planı gibi politika dokümanlarımız bu perspektiften hazırlanmaktadır. Bahse konu politika dokümanlarının uygulanması kapsamında yürütülen çalışmalar sonucunda kesişimsel ayrımcılığa maruz kalan ya da maruz kalabilecek kadın ve kız çocuklarına ilişkin verilerin de toplanması mümkün olacaktır.
[i] “BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin Ülkemizdeki Terörle Mücadele Operasyonlarının İnsan Hakları Boyutuna İlişkin olarak 10 Mart 2017 Tarihinde Yayımladığı Rapor Hk.” açıklaması (http://www.mfa.gov.tr/no_-71_-bm-insan-haklari-yuksek-komiserligi_ninulkemizdeki-terorle-mucadele-operasyonlarinin-insan-haklari-boyutuna-iliskin.tr.mfa)