Müyesser Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu G4 Blok, 18 Temmuz 2020
Irak’tan Libya’ya, Ege’den Azerbaycan-Ermenistan hattına etrafımız ateş çemberi; ama biz neredeyse bir buçuk aydır sadece Ayasofya’yı konuşuyoruz.
Mecburen bir Ayasofya yazısı daha yazmam gerekti. Neden mecburen?
AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş, Ayasofya’nın camiye çevrilmesi kararını eleştirenleri, “içimizdeki Bizanslılar” diye nitelendirdiği için. Bu sözün ucunun Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e kadar uzanabileceği yorumları yapılırken Kurtulmuş, Orhan Pamuk vs. gibi isimlerden söz etti.
Kurtulmuş’tan önce, iktidarın gazetesi Yeni Şafak’ın yazarlarından Tamer Korkmaz da “içimizdeki Bizanslılar” demeden bazı isimleri hedef aldı. Korkmaz’ın saydığı isimler arasında Fener Rum Patriği Bartholomeos da vardı.
Bartholomeos’un 15 Temmuz’da “ne haltlar karıştırdığını”, “FETÖ’ye yardım edip etmediğini” soran Korkmaz ayrıca Patrik’in Fetullah’ı çok sevdiğini vurgulayıp, “darbenin ardından Türkiye’ye ışınlanması planlanan Fetullah Hainini ‘ilk tebrik ziyaretinde!’ kuvvetle muhtemeldi ki, kendisini ‘ne kadar çok sevdiğini’ söyleyecekti” iddiasında bulundu.
Bilindiği gibi Bartholomeos Ayasofya’nın camiye çevrilmesi kararından önce bir açıklama yaptı. Bunun hayata geçirilmesinin milyonlarca Hıristiyan’ın İslam’a sırt çevirmesine yol açacağı uyarısında bulunan Patrik, “Aklıselimin üstün gelmesini umuyorum. Türk halkı, bu anıtın evrenselliğini vurgulama sorumluluğuna sahiptir.”dedi.
Karardan sonra Bartholomeos herhangi bir açıklama yaptı mı bilmiyorum, ama sadece Rum-Yunan cenahı değil ABD açısından da en az Bartholomeos kadar önemli bir başka isim konuştu. Bu isim İstanbul doğumlu ve bir Türk vatandaşı olan Elpidophoros Lambriniadis…
Geçen yıl Fener Rum Patrikhanesi tarafından ABD’deki Rum Ortodoks Kilisesi Baş Piskoposluğuna atandı.
Kendisine Bartholomeos’un veliahdı diyebiliriz. Türkiye’den ABD’ye giderken “Ruhban Okulu’nun açılması başta olmak üzere Türkiye ve Yunanistan arasındaki sorunlarda Beyaz Saray nezdinde lobi faaliyetlerinde bulunacağını” anlattı. ABD’ye indiğinde havaalanında Trump tarafından görevlendirilen ABD Sağlık Bakanı’nca karşılandı. Aynı bakan Lambriniadis yemin törenine de katıldı.
Lambriniadis ABD’ye gittikten çok kısa bir süre sonra da Beyaz Saray’da Trump tarafından ağırlandı.
Bu isme daha önce birkaç kez dikkat çektim. Neden?
Çünkü geçen yıl, göreve başlayalı henüz bir ay olmuşken Kıbrıs Barış Harekat’ımızın yıldönümünde, “Kıbrıs İşgalinin 45. Yıldönümü” başlıklı bir açıklama yayınladı. Kıbrıs Amerikan Örgütleri Federasyonu’nun düzenlediği “Kıbrıs’ın İşgali” törenine katıldı.
Milli Mücadele’mizin başlangıcı olan 19 Mayıs’a, Yunanistan gibi “Pontus Soykırımı”dedi.
29 Mayıs İstanbul’un Fethi’nin yıldönümünde de “Konstantinopol’ün düşüşü”nü andı. Dahası, Twitter hesabından Fener Rum Patriği Bartholomeos’un fotoğrafıyla birlikte şu mesajı paylaştı:
“En önemli olan şey; Hıristiyan Roma İmparatorluğu’nun mirasının Ekümenik Patrik’in kutsal şahsında ve bu güne dek varlığını sürdüren Büyük Kilise’nin süregelen yardımcılarında vücut bulmuş olmasıdır.”
Bir Türk vatandaşı olan Lambiriniadis’in bu faaliyetlerinin hiçbiri Ankara’nın kılını kıpırdatmadı. Takip edebildiğim kadarıyla yalnızca İYİ Parti Denizli Milletvekili Yasin Öztürk “Ne oluyor?” diye soru önergeleri verdi.
Nihayetinde bu isim Ayasofya ile ilgili karardan hemen sonra da Başpiskoposluk Meclisi adına tüm Ortodokslar’a oldukça geniş kapsamlı bir çağrıda bulundu. Çağrıda öncelikle şu dikkat çekici ifadeler kullanıldı:
“Son doksan yıldır müze ve kültürel anıt olarak kurumsallaştırılan, Mesih’in Büyük Kilisesi, Kutsal Bilgelik’in muhterem katedrali Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürüldüğü ıstıraplı günler… Bu korkunç ve gereksiz eylem tüm Ortodoks Hıristiyanları aslında dünyadaki tüm Hıristiyanlar ile tüm inançlı ve iyi niyetli insanları ağır yaraladı… Yas tutuyoruz… Yüzyıllar boyunca Konstantinopolis’e denizden veya karadan yaklaşan herkes Ayasofya’nın, Şehirlerin Kraliçesi’ni çevreleyen devasa duvarları üzerinde yükselen ihtişamını seyretti… O, Ortodoksluğun tam olarak kalbiydi, hala da öyle… Uzaktaki Ortodoks halklarını birbirine bağlayan Ekümenik konseylerin Ortodoks inancının bir sembolü olarak kaldı.”
Ardından, “Bu nedenle olanlara yanıt olarak Pentecost Günü’nde Havariler’e yöneltilen soruyu soruyoruz: ‘Kardeşler, o zaman ne yapmalıyız?’” deyip ilk olarak şunları söyledi:
“Tanrı’ya, Ekümenik Patrik’imizin ve İstanbul’un Kutsal Ekümenlik Patrikliği’nin şahsında yaşayan Büyük Mesih Kilisesi’ni koruması için yalvarmalıyız. Tanrı’nın ortaya çıkıp inanç topluluğumuza ve aslında Türkiye’deki tüm dini azınlıklara karşı tezahür edebilecek her kötü niyeti dağıtması için dua etmeliyiz.”
Son bölümde ise şöyle konuştu:
“Ve biz ayağa kalkmalıyız, sevgili Hıristiyanlar. Ayasofya’nın sessiz taşları için ayağa kalkmalı ve konuşmalıyız. Bu özgür Amerika ülkesinde Hıristiyan komşularımıza ve dostlarımıza gitmeli ve onların dualarını ve yardımlarını istemeliyiz. Yükselmeli ve seçilmiş liderlerimizle konuşup, yalnızca insan çeşitliliğine değil; ulusların, dinlerin, ırkların ve etnisitelerin birlikte barış ve uyum içinde yaşamasına izin veren statükoya da saygı duyan çağdaş anlayışa yapılmış bu meydan okumayı, vicdanlı ve doğrucu bir biçimde hareket ederek, mümkün olan her biçimde protesto etmelerini talep etmeliyiz.
Ayağa kalkmalıyız ve Tanrı’nın halkı olarak seslerimizi Washington eyaletinden Washington DC’ye kadar duyurmalı ve kalbimizi kaybetmemeliyiz, inancımızı kaybetmemeliyiz veya cesaretimizi kaybetmemeliyiz; çünkü mücadelemiz uzun olsa da, esas umudumuzdan yoksun değil. Bugün yaşayan ve Ayasofya’nın kilise ve cami olduğu dönemleri hatırlayan kimsenin olmadığını hatırlayın. Herkes onu ikisinden ilki [kilise] olarak, Parthenon ve Mısır Piramitleri ile eşit seviyede sayılan ve onurlandırılan bir uluslararası anıt olarak biliyor. Hıristiyanlar ile Müslümanlar için ve Tanrı’ya inancın dünyayı nasıl dönüştürebileceğine tutulmak isteyen tüm insanlar için bir karşılaşma yeri olmak şeklindeki mevcut durumunu sürdürmesine izin verilmelidir.
Bu nedenle, Ortodoks Hıristiyanlar olarak, haklı bir nedeni olan vicdanlı insanlar olarak ayağa kalkalım. Varlığımızı ve seslerimizi duyuralım. [Bu uğurda] Harcanan her nefesiniz, bizim mesajımızı taşıyarak dünyayı süpürecek olan ‘gürleyen güçlü bir rüzgâr gibi, Cennet’ten gelen bir sese’ eklenecektir – nefret içeren değil; sevgi, edep, anlayış ve karşılıklı saygı içeren.
Umudumuzdan asla vazgeçmeyeceğiz, inancımızdan asla vazgeçmeyeceğiz ve sevgimizden asla vazgeçmeyeceğiz.
Bilgelik, ayağa kalk!”
Bu çağrının anlamı mı?
Fatih Kaymakamlığı’na bağlı olan Fener Rum Patrikhanesi’nin Sen Sinot (meclis) üyesi ve de Türk vatandaşı olan bu kişi, ABD’de ve dünyada ülkemize karşı başlatılacak belki de son zamanların en büyük lobi faaliyetinin fitilini ateşleyip başını çekiyor!
Ne alakası varsa, sanki Ayasofya ülkemizin tapu senedi olan Lozan Antlaşması’yla müzeye çevrilmiş gibi Lozan’a göndermede bulunanlar var.
Siz Ayasofya’yı Lozan’a bağlamayı bırakın da önce Lozan’da Fener Rum Patrikhanesi’nin İstanbul’da kalmasına, “Sadece Rumların dini işleri ile ilgilenmek ve siyasetle uğraşmamak” şartıyla izin verildiğini hatırlayın. Sonra her ikisi de Türk vatandaşı olan Bartholomeos ve Lambiriniadis’ten, “ Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz?” diye hesap sorun.
Ama gayet iyi biliyoruz ki birilerinin gücü ancak bu ülkenin gerçek evlatları olan Barış’a, Murat’a, Hülya’ya, bana ve nice sahipsize yetiyor.
Sincan’dan Silivri’deki Barış Pehlivan’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağırel’e ve açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…