‘‘Siz küçük, çekik gözlü, kırmızı yüzlü, basık burunlu, çehreleri sanki örs üzerinde dövülmüş ve üzeri derilerle kaplanmış sağlam kalkanlar gibi bir kavim olan Türkler ile savaşmadıkça, kıyamet kopmayacaktır. Siz kıldan örülmüş çorap giyen bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır.’’ (Buhari, ”Menakıb”, 24; Ebu Davud, ”Melahim”, 9).
Levent Kağan, Sun Savunma Net, 26 Aralık 2019
İstanbul’daki Suudi Arabistan konsolosluğunda geçtiğimiz yıl vahşice katledilen sürgündeki gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın cinayetindeki rolleri nedeniyle beş kişi ölüme, üç kişi de 24 yıl hapis cezasına mahkûm edildi.
Dünya liderleri ve iş çevrelerinin Riyad ile aralarına mesafe koymasına neden olan ve 9/11 krizi sonrasında Birleşik Devletler ile Suudi Arabistan arasında yaşanan en büyük diplomatik krize neden olan olay nedeniyle ölüm timinde görev alan 11 kişiden sekizi vahşi cinayetten suçlu bulundular.
Fakat cinayet sonrasında Suudi yetkililer tarafından yapılan soruşturma vahşetin önceden planlanmadığı sonucuna ulaştı. Savcı yardımcısı Shalaan bin Rajih Shalaan tarafından yapılan açıklamaya göre; vahşi cinayet anlık bir karar sonrasında gerçekleşti. Suudi Arabistan veliaht prensi Salman’ın eski üst düzey danışmanlarından Saud al-Qahtani de dâhil kanlı cinayete karışan üst düzey görevliler cinayetten suçsuz bulundular.
Suudi mahkemesi tarafından verilen karar; CIA ve diğer batılı istihbarat örgütlerinin, Suudi Arabistan tarafından şiddetle itiraz edilen bizzat Prens Mohammed’in Kaşıkçı’nın öldürülme emrini verdiği yönündeki iddiaları ile çelişmektedir
Yargılanan ve mahkeme tarafından suçsuz bulunan veliaht prensin eski üst düzey danışmanlarından Qahtani’ye vahşi cinayette rolü olduğu iddiaları nedeniyle Birleşik Devletler tarafından yaptırım uygulanmaktadır.
Gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı öldürerek parçalara ayıran ve sonra da asitle eriten Suudi infaz timinin cinayet öncesinde İstanbul Atatürk Havaalanındaki görüntüleri.
Cemal Kaşıkçı bir zamanlar Suudi prensleri ve üst düzey yetkililerinin güvendikleri bir isimdir. 02 Ekim 2018 günü Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda ortadan kaybolan gazetecinin öldürüldüğüne ve parçalanan cesedinin kutular içinde konsolosluktan çıkarıldığına dair iddialar ortalıkta dolaşmaktadır. Suudiler ise gazetecinin, kısa bir süre kaldıktan sonra konsolosluktan ayrıldığını iddia etmektedirler. Kaşıkçı’nın konsolosluğa girdiği esnada çalışan kameralar, nedense çıkarken çalışmadığından, konsolosluk yetkilileri çıkış görüntülerini veremediklerini ileri sürmektedir. 59 yaşındaki zavallı adamın cesedi bugüne kadar bulunamamıştır ve soruşturmayı yürüten Türk yetkililer tarafından asitte eritildiği düşünülmektedir.
Savcı gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlarda soruşturma timine Kaşıkçı’yı Türkiye’den çıkarma görevi verildiğini, fakat gazeteciyi konsolosluktan çıkarmanın imkânsız olduğunu gören tim elemanlarının kendi aralarında aldıkları bir karar ile gazeteciyi öldürdüklerini ifade etmiştir
Suudi mahkemesi tarafından verilen karara göre zamanın İstanbul konsolosu Mohammed al-Otaibi de cinayetten suçsuz bulunmuştu. Karar sonrasında eski konsolos tutuklu bulunduğu cezaevinden serbest bırakılmıştır. Eski konsolos ve ailesine de insan haklarını ihlali nedeniyle Birleşik Devletler tarafından seyahat yasağı yaptırımı uygulanmaktadır.
Suudi infaz timinden Mustafa al-Madani cinayet öncesinde konsolosluk binasına girerken Türk yetkililere göre aynı adam cinayetten birkaç saat sonra Kaşıkçı’nın kıyafetleri ile görülmüştür.
Savcının verdiği bilgilere göre; Kaşıkçı’nın Türkiye’den çıkarılması emrini veren eski istihbarat şefi yardımcısı Ahmed al-Asiri de yargılanmış fakat yeterli kanıt olmadığından suçsuz bulunmuştur.
Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi konsolosluğunda hunharca öldürülmesi, tutucu ve yobaz ülkede kendisini liberal bir reformcu olarak lanse eden halk tarafından çok sevilen veliaht prensin itibarını lekelemiştir.
Suudi hükümeti de veliaht prensin vahşi cinayetteki rolünü inkâr etmekte ve soruşturma timi tarafından işlenen alçakça bir cinayet olduğunu iddia etmektedir. Oysa bizzat veliaht prens, bir ABD televizyon kanalına geçtiğimiz Eylül ayında verdiği demeçte; Suudi Arabistan’ın lideri olarak cinayetin bütün sorumluluğun kendisine ait olduğunu ifade etmiştir.