Bu ülkede iki halkın birlikte olması için kesinlikle yer yoktur. Araplar bu küçük ülkede kalmaya devam ederlerse hedeflerimizi başaramayacağız. Arapları komşu ülkelere göndermekten başka çaremiz yok – hepsini! Tek bir köy, tek bir kabile kalmamalı. Joseph Weitz, Yahudi Ajansı Kolonileştirme Bölüm Başkanı, 1940
1948 Arap-İsrail Savaşı
Bu ülkede iki halkın birlikte olması için kesinlikle yer yoktur. Araplar bu küçük ülkede kalmaya devam ederlerse hedeflerimizi başaramayacağız. Arapları komşu ülkelere göndermekten başka çaremiz yok – hepsini! Tek bir köy, tek bir kabile kalmamalı. Joseph Weitz, Yahudi Ajansı Kolonileştirme Bölüm Başkanı, 1940.
Ercan Caner, Sun Savunma Net, 28 Mayıs 2020
Kaynak: Refuteit
1517 yılında Osmanlı İmparatorluğunun işgali sonrasında ülke dörde bölünerek Şam’a bağlanmış ve İstanbul’dan yönetilmiştir. Bu dönemde 1564 yılında Muhteşem Süleyman, Yahudi göçü için düzenlemeler getirmiştir. Bu dönemde Kabbalah (Yahudi Mistizmi) gelişmiş ve Yahudi yasalarının çağdaş sınıflandırması yapılmıştır. 1860 yılında Kudüs duvarları dışında ilk Yahudi yerleşim birimi inşa edilmiştir. 1882-1903 yılları arasında esas olarak Rusya’dan ilk büyük göç dalgası (Aliya) yaşanmıştır.
1887 yılında ABD Başkanı Grover Cleveland, Filistin’in Siyonistler açısından önemini göz önüne alarak, Osmanlı İmparatorluğuna bir Yahudi elçi görevlendirmiş, sonraki 30 yıl boyunca demokrat ve cumhuriyetçi başkanlar da aynı uygulamayı sürdürmüştür.
1897 yılında ilk Siyonist Kongre Theoder Herzl tarafından İsviçre’de düzenlenmiştir. Kongrede Dünya Yahudi Ajansı kurulmuştur. Ajansın ilk yıl temsil ettiği ajans sayısı 117, sonraki yıl ise 600’dür. Siyonist Kongre sonrasında Viyana’dan iki haham Filistin’e gönderilir. Filistin’in % 96’sı Müslüman ve Hristiyan’dır ve toprağın % 99’nu ellerinde bulundurmaktadırlar. Hahamlar yazdıkları mektupta: ‘‘Gelin güzel ama başka bir adamla evlenmiş.’’ diye yazarlar.
1904-1914 yılları arasında Rusya ve Polonya’dan ikinci büyük göç dalgası yaşanmıştır. 1909 yılında, Kinneret Gölü kıyısında Degania’da ilk kibutz (kolektif Yahudi çiftliği) ve tamamen Yahudi olan ilk modern şehir olan Tel Aviv kurulmuştur. 1917 yılında 400 yıllık Osmanlı dönemi, İngilizlerin işgaliyle sona ermiştir.
İngiltere dönemi; 1948 yılında İsrail Devletinin resmi olarak ilan edilmesine kadar sürmüştür. 1919-1923 yılları arasında üçüncü büyük göç, esas olarak Rusya’dan olmak üzere yaşanmıştır. 1920 yılında Histadrut (Yahudi İşçi Federasyonu) ve Haganah (Yahudi Savunma Organizasyonu) kurulmuş ve Yahudi toplumu tarafından Vaad Leumi (Milli Konsey), işleri düzenlemek maksadıyla oluşturulmuştur.
Bir Yahudi göçmen gemisini inceleyen İngiliz askerleri, 1948, Haifa. Kaynak: National Army Museum.
İlk Yahudi çiftçi kooperatifi olan Nahalal 1921 yılında kurulmuştur. 1922 yılında Milletler Ligi, İngiltere Filistin (İsrail Ülkesi) manda yönetimini onaylamıştır. 1924 yılında ilk teknoloji enstitüsü olan Technicon Hayfa’da kurulmuştur. 1924-1932 yılları arasında esas olarak Polonya’dan dördüncü büyük göç yaşanmıştır. 1925 yılında Hebrew Üniversitesi açılmıştır. 1929 yılında Hebron Yahudileri Arap militanların toplu katliamına maruz kalmıştır.
1931 yılında Yahudi yeraltı teşkilatı Etzel kurulmuştur. 1933-1939 yılları arasında esas olarak Almanya’dan olmak üzere beşinci büyük göç yaşanmıştır. 1936-1939 yılları arasında, Arap militanlar tarafından kışkırtılan Yahudi karşıtı isyanlar yaşanmıştır. 1939 yılında İngiltere tarafından hazırlanan bir ‘‘White Paper’’ kapsamında Yahudi göçü, acil durumlar hariç yılda 10.000 rakamı ile ciddi bir şekilde sınırlandırılmıştır.
1939-1945 yıllarında Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı – Büyük Felaket yaşanmıştır. 1941 yılında Lehi yeraltı hareketi oluşmuştur; Haganah’ın Palmach vurucu gücü oluşturulmuştur. 1944 yılında İngiliz kuvvetlerinin parçası olarak Yahudi Tugayı kurulmuştur.
İsrail 1948 yılında David Ben-Gurion tarafından bağımsızlığı ilan edilen bir devlettir. 1886-1973 yılları arasında yaşayan Gurion, İsrail’in kurucu babası olarak tanınmaktadır. Gençliğinde sosyalizm ve Siyonizm’e tutku duyan Gurion 1906 yılında Filistin’e göç etmiştir. 1935 yılında Yahudi Ajansı başkanlığına seçilmiş ve 1948 yılına kadar bu görevi sürdürmüştür. 1948 yılından, 1950 yılının başlarında kısa bir dönem hariç olmak üzere, emekli olduğu 1963 yılına kadar İsrail başbakanlığı ve savunma bakanlığı görevlerini yürütmüştür.
Lisan öğrenmede büyük becerisi olan Gurion anadili olan İbranicenin yanı sıra, Türkçe, İngilizce, Rusça, Fransızca, Almanca ve hayatının son dönemlerinde İspanyolca ve antik Yunanca öğrenmiş fakat ironik bir şekilde, neredeyse bütün hayatını aralarında geçirdiği Arapların dilini öğrenmemiştir. Filistinliler Gurion’u zalim, duygusuz ve ırkçı bir sima olarak görürlerken, birçok Yahudi, Siyonist ve Batı halkı onu Yahudi halkının ‘‘kurtarıcısı’’ olarak görmektedirler.
14 Mayıs 1948 tarihinde İngiliz Mandası sona ermiş ve aynı gün Yahudi Ajansı Başkanı David Ben-Gurion tarafından İsrail Devletinin kurulduğu ilan edilmiştir.
Kitlesel katliamlar ve 725.000 Filistinliyi yurtlarından ettikten sonra dünyanın her yerinden Siyonist parti liderleri, 14 Mayıs 1948 günü, Tel Aviv Rothschild Bulvarında bulunan Tel Aviv Müzesinde ‘‘İsrail Devletinin Kuruluş İlanı’’ adını verdikleri belgeyi imzalamak maksadıyla bir araya gelirler.
İsrail devletinin kuruluşunu ilan etmek üzere bir araya gelen 37 Siyonist liderin en yaşlısı 82, en genci ise 30 yaşındadır. İçlerinden üçü gelecekte başbakan, biri cumhurbaşkanı, 14’ü de bakanlık görevlerinde bulunacaktır. 37 Siyonist’ten sadece bir tanesi Filistin topraklarında doğmuştur.
Geri kalan 36 Siyonist liderden 13’ü Rusya, 11’i Polonya, ikisi Romanya, ikisi Almanya, ikisi Letonya, ikisi Litvanya, biri Avusturya, biri Macaristan, biri Danimarka ve biri de Yemen topraklarında dünyaya gelmişlerdir. Çoğunluğu 1920 ile 1940 yılları arasında Filistin topraklarına göç etmiş, hatta bir tanesi 1947 yılında Filistin’e gelmiştir.
Kurulduğu ilan edilen İsrail Devleti aynı gün Amerika Birleşik Devletleri tarafından tanınır, ABD’yi üç gün sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) izleyecektir.
15 Mayıs günü İsrail, beş Arap devleti tarafından işgal edilmiştir. Mayıs 1948- Temmuz 1949 tarihleri arasında Bağımsızlık Savaşı sürmüştür. Savaş sonrasında 1.200.000 nüfuslu Filistin halkının 750.000’i yaşadığı yerlerden ayrılmak zorunda kalmıştır. İsrail Savunma Kuvvetleri kurulmuştur. Kudüs yakınlarında bulunan Deir Yasin köyünde, Siyonist Irgun örgütüne bağlı militanlar tarafından kadınlar, çocuklar ve yaşlılar katledilmiştir. Filistinliler 15 Mayıs gününü Al Nakba (Büyük Felaket) günü olarak ilan etmişlerdir.
1948 Arap-İsrail savaşı, İsrail’in 14 Mayıs 1948 günü İsrail Devletinin kuruluşunu ilan etmesi üzerine patlak veren kanlı savaşların ilk örneğidir. 1948 yılı savaşı birkaç uluslararası ve bölge içi faktörler nedeniyle yaşanmıştır. Savaş yeni kurulan İsrail’in zaferiyle sonuçlansa da bölgesel politikaların yanı sıra uluslararası ilişkiler üzerinde de etkileri bugün de görülen çok önemli sonuçlar doğurmuştur.
Foto: Nostalgia Central
Savaşın nedenleri Siyonizm, Arap milliyetçiliği ve İngiliz dış politikasıdır, dört önemli sonucu ise hayatlarını kaybeden insanlar, Filistin mültecileri sorunu, Araplar arasındaki bölünmeler ve arazi değişimleridir.
Klasik Siyonist düşüncenin temeli ‘‘Vadedilmiş Topraklar’’ temeline dayansa da Avrupa’da yıllarca süren Yahudi aleyhtarlığı modern politik Siyonizmin ve bundan kurtulmanın ancak Avrupa’dan fiziksel olarak ayrılmakla sağlanabileceği fikrinin doğuşuna hizmet etmiştir. İsrail toprağına olan dinsel ve kültürel bağlar Filistin topraklarına yönelik mantıksal toprak talebinin ve Yahudi sorununa kesin ve kalıcı çözümün temelini oluşturmuştur. Avrupa’daki soykırım da bir Yahudi devleti oluşturulması yönünde yeni ve kararlı bir tutum sergilenmesine neden olmuştur. Siyonizm olmasaydı, Yahudiler belki de asla bir Yahudi devleti oluşturma düşüncesinde olmayacaklarından, Arap-İsrail çatışmaları meydana gelmeyecektir.
1948 savaşçının diğer bir nedeni de Arap milliyetçiliğidir. Arap milliyetçiliğinin temelleri ortak dil, İslam dini ve Orta Doğu tarihinden doğmuş ve Arap milliyetçileri Arap Ligi altında siyasi iş birliği yapmak istemişlerdir. Modern Arap milliyetçiliği 18’inci asır sonlarında, kısmen Avrupa sömürgeciliğine karşı doğmuştur. Araplar batılı idarecileri genellikle İsrail yanlısı olarak algılamışlardır.
Radikal Arap milliyetçilerine göre İsrail, sadece Filistin topraklarında yaptıklarından ötürü değil özellikle petrol kaynaklarına Batılı emperyalist yaklaşımı nedeniyle de düşman bir ülkedir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun bir Yahudi devleti kurulması yönünde karar alması radikal Arap milliyetçilerini haklı çıkarmış ve Batı hakkında yanılmadıklarının ispatı olmuştur. Arap liderler, Avrupalıların Yahudi soykırımı nedeniyle neden kendilerinin acı çekmek zorunda olduklarını anlamamıştır. Arap milliyetçiliği, Arapların birleşme ve sadece Siyonizm’e değil batılı güçlere karşı savaşmalarını sağladığından 1948 savaşının önemli nedenlerinden bir tanesidir.
1948 Arap-İsrail savaşının diğer bir nedeni de İngiliz dış politikası ve sonucunda da Birleşmiş Milletlerin Orta Doğu ile ilgili politikasıdır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında her iki taraf ta (Siyonistler ve Arap milliyetçileri) Filistin topraklarının İngilizler tarafından kendilerine söz verildiğine inanmışlardır.
İkinci Dünya savaşı sonrasında Filistin toprakları İngiliz mandası altındadır. Avrupalı Yahudilerin Nazi Almanya’sı tarafından katledilmesi durumu kökten değiştirir. Avrupalı Yahudilere duyulan sempati sorumluluk duygusuyla da birleşince İngiltere Yahudilerin Filistin topraklarına göçüne izin vermesi yönünde ağır baskı altında kalır. İngilizler soruna çözüm bulamadığından problemi Birleşmiş Milletlere devretmeye karar verir. Birleşmiş Milletler bir komite kurar ve bu komitenin de kararı öncekilerinki gibi olur: iki tarafın da iddiaları eşit derecede haklıdır ve tek çözüm iki toplumun ayrılmasıdır. İki taraf da bu karardan memnun kalmadığı için silahlanmaya başlar.
1948 Arap-İsrail savaşının mültecileri. Foto: Government Press Office/Flickr
1948 savaşının dört önemli sonucundan ilki; her iki taraftan da sadece askerlerin değil, masum sivillerin de hayatlarını kaybetmesidir. Örneğin Deir Yassin katliamında 245 erkek, kadın ve çocuk acımasızca katledilmiştir. Misilleme yapan Araplar da çoğunluğu doktor ve hastabakıcı olmak üzere 77 Yahudiyi katletmiştir.
1948 Arap-İsrail savaşının diğer bir önemli sonucu da Filistinli mülteciler sorunudur. Savaşın sonuna kadar, BM tahminlerine göre 349 Filistin kasaba ve köyünde evlerinden uzaklaştırılan mülteci sayısı toplam 940.000’dir. İsrail tarafı mültecilerin Arap devletlerine entegre edilmelerini talep ederken Araplar, mültecilerin kendi evlerine dönmelerini savunmuştur.
Arapların yenilgisinin de çok önemli sonuçları olmuştur. Sözde Arap Liginin Araplar arasında beraberlik ve iş birliğini sağlayamadığı açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bütün Arap hükümetleri kendi çıkarlarına yönelik hareket etmişlerdir. Ürdün Kralı Abdullah, toprak kazanımı karşılığında İsrail devletini kabul etmek istemektedir. Bu nedenle Arap devletleri bölünürler. Arap yenilgisinin diğer önemli bir sonucu da iç tepkilere neden olmasıdır; mevcut liderlerin sorgulanmasına, devrimlere, askeri darbelere ve istikrarsızlığa öncülük etmiştir. Örneğin 1948 yenilgisi Suriye için büyük bir trajedi olmuş ve kişisel başarısızlık ulusal bir felaket olarak görülmüştür.
Arap-İsrail savaşının diğer bir sonucu da toprak değişimleri olmuştur. İsrail, topraklarını %21 oranında artırdığından savaştan kârlı çıkan taraf olmuştur. İsrail’in hiçbir toprak hakkı olmadığına inanan Araplar açısından bu durum düşmanlığın daha da artmasına neden olmuştur. Ürdün Batı Şeria’yı, Mısır da Gazze şeridini aldığından Arap devletleri de toprak kazanmış durumdadır. Fakat toprakları İsrail ve Arap devletleri arasında paylaşıldığından, Filistin artık kendi başına bir devlet kurma hakkını kaybetmiş durumdadır.