savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
35,2773
EURO
36,8136
ALTIN
2.977,01
BIST
10.025,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Çok Bulutlu
6°C
Ankara
6°C
Çok Bulutlu
Pazartesi Açık
6°C
Salı Açık
7°C
Çarşamba Açık
8°C
Perşembe Açık
7°C

İsrailli Bilim İnsanları Yaşlanma Sürecini Tersine Çevirdiler

İsrailli Bilim İnsanları Yaşlanma Sürecini Tersine Çevirdiler
A+
A-

Tıp Dünyasında Büyük Devrim

İsrailli Bilim İnsanları Yaşlanma Sürecini Tersine Çevirdiler

Telomer kısalması yaşlanma biyolojisinin temel nedeni olarak görüldüğünden, telomer uzamasını mümkün kılabilme umuduyla birçok farmakolojik ve çevresel girişimler yaygın bir şekilde sürdürülmektedir. Hiperbarik oksijen tedavisi protokolünün uygulanması esnasında ve sonrasında, telomer uzamasında görülen önemli iyileşme bilim dünyasına; aslında yaşlanmanın hedef alınabileceğini ve temel hücresel biyolojik seviyede tersine döndürülebileceğini gösteren yeni bir temel sağlamaktadır. Profesör Shai Efrati.

Yazar: MAAYAN JAFFE-HOFFMAN, The Jerusalem Post, 21 Kasım 2020

Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 29 Kasım 2020


İsrailli bilim insanları; sadece saf oksijen kullanarak, biyolojik yaşlanma sürecini başarılı bir şekilde tersine çevirmeyi başardıklarını ifade etmektedirler. İsrailli bilim insanları, yüksek basınçlı bir bölmede, yaşlılara sadece belirli bir sürede belirli aralıklarla saf oksijen vererek, yaşlanmanın temel öğelerinden telomer kısalmasını önlediklerini, deneklerin telomerlerini uzatarak 25 yaşlarındaki seviyelerine geri döndürdüklerini ve yaşlanan hücreleri %37 oranında azaltarak, yerlerine yeni ve sağlıklı hücrelerin yeniden oluşmasını sağladıklarını ifade etmektedir.

Tel Aviv Üniversitesinden Profesör Shai Efrati liderliğinde, Shamir Medical Center ile birlikte yürütülen son araştırmada; 64 yaş üstündeki sağlıklı yetişkinlere basınçlı bir bölme içinde, üç aylık bir zaman diliminde günde 90 dakika, haftada beş gün süreyle saf oksijen verildiğinde, yaşlanma sürecinin geciktirildiği, hatta tersine çevrildiği bulunmuştur.

Hakemli Aging adlı dergide yayımlanan çalışma; özellikle sürecin biyolojik yaşlanmanın temel göstergesi olan DNA telomerlerinin[i] kısalması ve bunun sonucunda oluşan hücre yaşlanmasını tersine çevirip çeviremediği üzerinde odaklanmıştır.

Telomerler, aşağıdaki şekilde de görüldüğü gibi hücre çekirdeği içinde bulunan kromozomların uç kısmındaki DNA proteinlerinden oluşan koruyucu başlıklardır. Telomerler, kromozomu hücre bölünmesi esnasında korumak için tampon görevi gören, kodlanmayan DNA’ların tekrarlanan dizilerinden oluşmaktadır.

Her hücre bölünmesi gerçekleştiğinde bu tamponlar telomerlerden bir parça koparır ve onları giderek kısaltır. Telomer belli bir uzunluğu ulaştığında, hücre artık bölünemez, bu da hücrelerin yaşlanmasına, yani ihtiyarlığa neden olur, işlevsiz hücreler de nihayetinde bilişsel veya yaşlanmayla ilgili yetersizliklere ve hatta kanser gibi hastalıklara neden olur.

Çalışmaya; 64 yaş üstü 35 yetişkin katılmış ve deneklere; vücut hücrelerinde çözünen oksijen miktarını artırmak maksadıyla, bir mutlak atmosfer basıncından daha yüksek bir ortam basıncında %100 oksijen kullanılan hiperbarik oksijen tedavisi (HBOT- Hyperbaric Oxygen Therapy) uygulanmıştır.

Tedavi süresince katılanlardan; oksijen seviyelerini normal seviyelerine döndürmek maksadıyla her 20 dakikada bir maskelerini beş dakika süreliğine çıkarmaları istenmiştir. Fakat araştırmacılar bu beş dakikalık sürelerde, serbest oksijen yoğunluğundaki dalgalanmaların, hücre seviyesinde sınırsız oksijenden ziyade oksijen eksikliği olarak algılandığını görmüşlerdir.

Diğer bir ifadeyle; Efrati’nin hiperoksik-hipoksik paradoksu olarak adlandırdığı; tekrarlanan aralıklı hiperoksik (artan oksijen seviyesi) uygulamaları, genellikle hipoksi (azalan oksijen seviyesi) esnasında tetiklenen birçok medyatör ve hücresel mekanizmalarının harekete geçmesine neden olmuştur.

Solda HBOT tedavisinde kullanılan hiperbarik bölme, sağda ise Florida’daki Aviv Clinic’de hiperbarik oksijen tedavisine katılanlar. Kaynak: Aviv Clinic.

Hiperoksik-Hipoksik Paradoksu

Aşağıdaki üç paragraf, Amir Hadanny ve Shai Efrati tarafından kaleme alınan Hiperoksik-Hipoksik Paradoksu başlıklı makalenin giriş bölümünden alıntıdır:

Oksijen, hidrojen ve helyumdan sonra evrende en çok bulunan elementtir ve yeryüzündeki birçok canlı için hayati öneme haizdir. Yaklaşık olarak 300 milyon yıl önceki Karbon Çağında, atmosferdeki oksijen seviyeleri azami %35 oranına ulaşmıştır ve bu yüksek oran o dönemlerde çok büyük hayvan ve böceklerin oluşumuna katkı sağlamış olabilir. Günümüzde oksijen, atmosferin %20,8’ini oluşturmaktadır ve bu oranda küçük bir değişim dahi memeli fizyolojisinde dramatik değişikliklere neden olacaktır.

 Oksijen dengesini muhafaza etmek hayatta kalabilmek için önemlidir ve bütün memeli psikolojik sistemler, her bir organizmadaki hücrelere optimal seviyede oksijen sağlama yönünde evrimleşmiştir. Bu evrimleşme, oksijenin akciğerler, oksijen taşıyıcı eritrosit ve plazmalar, taşıyıcı damar sistemi ve pompa görevi gören kalpten oluşan karmaşık fizyolojik altyapısının evrimleşmesi sonucu oluşmuştur. Bütün bu sistemlerin organizmalarda gelişmesi ve regülâsyonu, oksijen dengesinin temelini oluşturmaktadır.

Etkili metabolizma, büyük ölçüde oksijenin dar tedavisel aralığına bağlıdır. Bu nedenle düşük oksijen seviyesi veya hipoksi; anjiyonez süreci ve kök hücre çoğalma, yer değiştirme ve farklılaşma uyarısı dâhil gen ifadesi, metabolik değişim ve yenileme sürecinin en güçlü tetikleyicilerinden bir tanesidir. Düşük oksijen (hipoksi) veya artan oksijen (hiperoksi) seviyelerinin algılanması özel kimyasal algaç hücreleri ve tepkileri düzenleyen hücre seviyesindeki metabolik değişikliklerle yapılır.

İlginç bir şekilde, hücresel ortamda, tam oksijen seviyesinin olmadığı serbest oksijen yoğunluklarında görülen dalgalanmalar, oksijen eksikliği olarak yorumlanabilir. Bu nedenle oksijen yoğunluğunda aralıklı olarak yapılan artışlar, genellikle hipoksi esnasında devreye giren birçok mediyatör ve hücresel mekanizmayı harekete geçirebilir. Tıp dünyasında bu süreç; Hiperoksik-Hipoksik Paradoksu olarak adlandırılmaktadır.

Yüksek yerlere tırmandığımızda, bulunduğumuz yere göre vücudumuzdaki oksijen yoğunluğu göreceli olarak azaldığında ve bu azalma 0,16 ATA seviyesinin altına düştüğünde, vücudumuz bu durumu hipoksi olarak algılar ve hipoksi tepkisi tetiklenir. Bu olayın aynısı, oksijen seviyesi çok yüksek olan bir hiperbarik bölmede, normal oksijen seviyelerine dönüldüğünde de görülür. Vücut, oksijen seviyesindeki bu göreceli azalmayı, gerçekte hiçbir oksijen eksikliği olmamasına rağmen hipoksi olarak yorumlar. Hipoksi tepkisi tetiklenir ve başka hücrelerin yanı sıra kök hücrelerini, hücreleri onarma ve yeniden inşa etmek üzere devreye sokar.

Prof. Efrati, The Jerusalem Post gazetesine verdiği demeçte; önemli olan şeyin oluşturdukları oksijen dalgalanması olduğunu ifade etmiştir. Efrati, oluşan bu süreçte hücre yenilenmesine neden olan bir oksijen yetersizliği durumu meydana geldiğini ifade etmektedir.

Bunun pratikte faydaları ise normal yaşlanmayla birlikte azalan ve 60 yaş üzerindeki insanların %50’sinden fazlasında görülen dikkat, bilgi işleme hızı ve yürütme hızındaki gelişmelerdir. Çalışmanın sonuçlarına göre insan bedeninde meydana gelen değişmeler 25 yıl önceki hücresel seviyelere denk gelmektedir.

Profesör Efrati, sadece çöküşü yavaşlatmakla kalmadıklarını, zamanda geriye doğru gittiklerini de ifade etmektedir.

Profesör Efrati, on yıldır yaşlanma süreci üzerinde çalışmakta ve Birleşik Devletlerin Florida eyaletinde Aviv Clincis’i de işletmektedir. Söylediğine göre yapılan bu çalışma, hücresel seviyede yaşlanma sürecinin hedef alınabileceğini göstermektedir ve birçok genç bilim insanına da yaşlanmanın geri döndürülebilir bir hastalık olduğu yönünde ümit vermekte ve yeni kapılar açmaktadır.

Bu çalışma doktorlar ve bilim insanlarına telomer uzunluğunu izleme ve ihtiyaç duyulduğunda kendilerine yardımcı olabilecek tedavi yöntemleri geliştirmede de yardımcı olabilecektir.

Kaynak: PLAID ZEBRA

Peki, insanların daha uzun yaşamalarını sağlayacak mı?

Profesör Efrati, çalışmanın yaşam süresine etkisinin uzun vadede görüleceğini, fakat büyük bir olasılıkla bu sorunun cevabının olumlu olacağını ifade etmektedir. Profesör Efrati, kısa telomer uzunluğuna sahip insanların erken öldüklerinin bilindiğine dikkat çekmekte ve çalışmanın sonuçlarında elde edilen verilerin mantıklı olduğunu ifade etmektedir.

Profesör Efrati çalışmanın bilimsel ve sürekli izlenen bir HBOT bölmesinde yürütüldüğünü ve insanların bunu evlerinde kesinlikle denememeleri gerektiğini ifade etmekte, hava ile şişirilen çeşitli şeylerin hiperbarik tedavisinde kullanıldığını iddia edenler olduğunu ifade etmekte, kendi çalışmalarında etkisiz olan bu yöntemlerin kullanılmadığını vurgulamakta ve bu tür denemelerin tehlikeli olabileceğine dikkat çekmektedir.

Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. Türk medyasında birçok yayın organı tarafından ‘‘flash haber’’ olarak paylaşılan ve içeriğinde ‘‘KUTSAL KÂSE’’ ifadesinin dahi kullanıldığı haberlerden tamamen farklı olarak, biraz da olsa bilimsel bir yaklaşımla okurların beğenisine sunulmuştur.

 Orijinal metne aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.


https://www.jpost.com/health-science/israeli-scientists-say-they-found-a-way-to-reverse-the-human-aging-process-

[i] Telomer her bir DNA sarmalının ucunda bulunan ve kromozomları koruyan parçalardır. Tıpkı ayakkabı bağcıklarının ucundaki plastik parçalara benzerler. Vücudumuzdaki tüm hücrelerdeki DNA sarmallarının ucunda bulunurlar. Her hücrede 23 kromozom çifti olduğundan, her hücrenin 92 telomeri vardır. Hücrelerimiz bizi genç ve sağlıklı tutabilmek için her bölündüğünde, telomerler sürekli kısalır. Ayrıca telomer uzunluğu stres, sigara, obezite, egzersiz eksikliği, kötü beslenme alışkanlıklarının da katkısı ile daha da kısalırlar. Embriyonun ilk başlangıçta telomer uzunluğu 15.000 BP (base pair-baz çift) olarak başlar. Anne rahminde o kadar hızlı bir hücre bölünmesi ve çoğalması yaşanır ki bebek doğduğunda telomer uzunluğu 10.000 BP’ye kadar düşmüştür. Genellikle yaşlandığımızda telomer uzunluğumuz 3.000-4.000 BP’ye kadar kısaldığında artık hücrelerimiz görev yapmayı bırakırlar. Tüm yaşamımız boyunca yaklaşık her biri 7.000 BP uzunluğunda telomerimiz vardır ve her yıl yaşam şekline bağlı olarak 50-200 BP/yıl kısalır. Telomerler kritik bir uzunluğa düştüklerinde artık hücrenin bölünmesi sona erer. Bu yüzden bir hücre kendi kendine en fazla 50-60 kez bölünebilir. Hayflick Limiti denen bu durum 1960’larda Dr. Hayflick tarafından tanımlanmıştır. Teoriye göre insanın en iyi koşullarda yaşasa dahi yaklaşık 125 yıl ile sınırlı bir hayatı olmaktadır. Hücrenin artık görev yapamaz hale gelebilmesi için, 92 telomerden sadece bir tanesinin kritik eşiğe gelmiş olması yeterlidir. Tek bir hücreyi telomerleri kısaldığı için kaybetmek trilyonlarca hücremiz içinde anlamlı gözükmese de yaşımız ilerledikçe telomeri kısa olan bu tip hücrelerin sayısı giderek artmakta ve çoğunluğu oluşturmaktadır. Bu durum yaş ile giderek artan sağlık sorunlarının kaynağını oluşturur.  Kaynak: Telomer.com.tr

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.