savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,2414
EURO
36,9664
ALTIN
2.933,70
BIST
8.855,03
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Açık
16°C
Ankara
16°C
Açık
Cuma Açık
14°C
Cumartesi Çok Bulutlu
13°C
Pazar Az Bulutlu
14°C
Pazartesi Az Bulutlu
12°C

KİMDİR BU 27 MAYISÇILAR?

KİMDİR BU 27 MAYISÇILAR?
A+
A-

 KİMDİR BU 27 MAYISÇILAR?

 KİMDİR BU 27 MAYISÇILAR? İHTİLAL HANGİ KRİTERLERLE YAPILDI? İHTİLALİN NİHAİ HEDEFİ NEYDİ?

 

Yazan: V. Murat Tulga, Sunsavunma.Net

Türk Silahlı Kuvvetleri, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşundan beri, kesintisiz bir var oluşa onurla bakabilen tek devlet kurumudur. Türk Ordusunun tarihsel mirasının üç temel öğesi vardır[1]:

  1. Ordunun neredeyse bütünüyle devlet ile özdeşleşmesi,
  2. Subayların aydınlanmanın öncüleri olduğuna dair kuvvetli inanç,
  3. Devlet güvenliğinin tehlikeye düşmesi halinde açıkça siyasete müdahale edebileceği bir mirasa sahip olması…

Şevket Süreyya Aydemir, William Hale’in yukarıda maddeleştirdiği TSK ve subay kavramının öğelerini kitabında detaylı olarak analiz eder ve Türk subayının genel görüş ve değerleri hakkında şöyle bir sonuca ulaşır:

  “…Subayın askeri okullarda ve Ordu saflarında her an yaşadığı, benimsediği, tartışma kabul etmez bazı değer ve heyecanları bulunur. Öyle ki bu subaylar, bu değer ve heyecanların memleketin genel gidişatında ihmal edildiği, hatta inkâr edildiği gibi duygu, görüş ve kanatlarda tedirgin olabilirler.  Mesela Ordu ve kadrosu için Atatürk ve Atatürk’e ait hatıralar, onun kendilerinde uyandırdığı duygular bu çeşit duygulardır.  27 Mayıs ihtilalından önce ise bazı Ordu mensuplarında hükümetin bu alandaki bazı davranışlarından gelen böyle ruh tedirginlikleri seziliyordu[2].

… 27 Mayıs hareketine karışan askerler, yukarıdaki özellikleri taşıyan genç ve önleri açık, bir kısmı yurt dışında bulunmuş, aydın ve ülke sorunlarına duyarlı askerlerdi.  Hepsi de ordunun merkez kademelerinde yetkili şube veya kumanda mevkilerinde yer almış seçkin insanlardı…  

…Subayın Atatürk bağlılığına karşı Demokrat Parti hükümetinin kayıtsız, ihmalci kalışı, irticaa rüşvet veren davranışları, ordudaki tedirginlik havasında elbette ki etkiliydi. Ekonomik hayatta oligarşik gelişmenin güçlenmesi, sınırlı sosyal çevrelerde de olsa meydana dökülen kötü misaller, memleketin bölgeleri arasındaki düşündürücü büyük farklılıklar ve vazifeleri dolayısıyla subayların bunları yakından görebilme imkânları, subay ruhiyatında durumu düşünme eğilimlerini güçlendirmektedir…”

Merhum Abdi İpekçi ve Ömer Sami Coşar’da kitaplarında konuyu şu şekilde açıklıyorlar;[3]

“ …27 Mayıs İhtilalını, tohumları 1954 yılının son aylarından atılan bir hareketin hazırladığı ileri sürülebilir. Araştırmalarımızın başlangıç noktasını o günlerden alırsak, sadece 27 Mayıs’ın niçin ve nasıl hazırlandığını ortaya koymuş oluruz. Ama daha geriye gidip incelerimize çok partili sisteme geçiş tarihimizden başlarsak gerçeği tümüyle görüp kavramak imkânını buluruz. O zaman bugüne kadar açıklanmamış birtakım başka olaylar ortaya dökülecek, o zaman Silahlı Kuvvetler mensuplarının belirli bir zümre ve partiye değil, bir tutuma karşı oldukları daha iyi anlaşılacak, o zaman olayların subayların davranışlarına ve düşüncelerine nasıl tesir ettiği daha iyi görülecek ve işte o zaman 27 Mayıs hareketini daha iyi değerlendirmek mümkün olacaktır…”

27 Mayıs İhtilalının Milli Birlik Komite Üyesi ve Ulaştırma Bakanlığı görevlerinde de bulunmuş kritik isimlerden Emekli General Sıtkı Ulay, bu duruma şöyle bir örnek verir;  

“ …Ara sıra çeşitli vesilelerle yurt dolaşmaları, tatbikatlar, köylerde vatandaşları tanıma gezileri de tertipleniyordu… Gezilerden birinde Ankara’ya çok yakın bir köyde inkılaplar yolunda bir deneme yapılmış, Atatürk İdaresi ve Reformları bir şekilde tenkit edilmiş, bu subaylar heyetinin medreseleri yeniden açtırma, hilafeti getirme karar ve niyetinde oldukları o köyün kahvesinde toplananlara bildirilince, büyük kurtarıcıya 8 km. mesafedeki bir köyde ikamet edip de henüz durumdan habersiz Türk köylüsü; “Siz daha iyi bilir ve düşünürsüz!!!” diyerek yerlere kadar eğilmişler ve teklifi kabullenerek adeta benimsemişlerdi. Bu durum bizleri hayrete düşürmüş ve derin üzüntüye sevk etmişti…”[4]

Bunun yanında TSK’nin o zamanki güncel kurumsal sorunları ve ordu personelinin yaşantı ve hayat standartları ile ilgili sorunları da subayı zor durumda bırakıyordu. Maddi ve manevi eziklik içinde kıvranan genç subaylar kabahati biraz da üst makamlardaki generallerde buluyorlardı. Onlara göre generallerin çoğu kendi postunu düşünüyor, hiç biri çıkıp da DP ileri gelenlerine ikazda bulunmuyor, meselelerin halini isteyecek cesareti gösteremiyordu[5]. Aslında 27 Mayıs İhtilalının hiyerarşik bir komuta yapısı içerinde yapılmayıp genç subay hareketi olmasının arkasında yatan en önemli nedenlerden birisi de bu güvensizlikti.

               27 Mayıs 1960’ın baş aktörlerinden birisi olan, Orhan ERKANLI, TSK’nin ruh halini ve ordu, siyaset ilişkilerinin yozlaşmışlığını kitabında şu şekilde betimliyor[6]:

“…Silahlı Kuvvetler kendi haline terk edilmiş, dış yardımlarla artan maddi gücüne rağmen, morali tamamen sarsılmış, izzeti nefsi kırılmış bir halde. Yedek Subaylara ordunun idare edileceği, kravatlı şövalyelerin burunlarının kırılacağı günlük söylentiler arasında; mecliste subayların yatak odalarına kimlerin girip çıktığı en adi ve hayâsız bir üslup içerisinde tartışılmakta. Ordunun yeni adı, ”Battal Gazi Ordusudur…” artık. Milli Savunma Bakanlarının paltosunu, havlusunu tutacak kadar mevkii ve şahsiyetini unutan komutanlar, bu dalkavukları terfi ettirecek ve bunlara Türk Ordusunu ve memleket savunmasını emanet edecek derecede sorumluluk duygusundan uzaklaşmış bakanlar görülmekte…”

               Bu genç subayların en önemli özelliklerinden birisi de gözü pek ve davalarına inanmış olmalarıydı. Bilerek, isteyerek ve şuurla bu harekete katılmış olanlar, geri dönüşü olmayan bir yolda olduklarını idrak etmiş ve bunu kabullenmiş insanlardı. Gemiler çoktan yanmış, köprüler ilk emirlerle beraber atılmıştı. Bir tek hareket tarzı mevcuttu, Başarmak veya ölmek[7]!

               Peki, ihtilal hangi kıstaslara göre icra edilecek ve başarılı olursa hedef ne olacaktı? Bunu da kitabında madde madde şu şekilde açıklıyor ve bir soru ile bitiriyor Orhan Erkanlı:

  • Demokrat Parti Hükümetinin kansız bir darbe ile yıkılması birinci hedeftir.
  • İhtilal medeni ölçüler dâhilinde yapılacak, Türk tarihine leke sürecek davranışlardan katiyetle sakınılacaktır.
  • Bizzat ihkak-ı hak[8] usulüne başvurulmayacak, ihtilalın aleti, hukuku gibi lafların himayesinde cinayetler işlenmeyecek, insanlar sokaklarda sürüklenmeyecek, serseri kurşunlara hedef yapılmayacaktır.
  • Sanıklar adalete teslim edilecek, suçlar, suçlular ve bunların cezaları kurulacak özel mahkemeler tarafından tayin edilecektir.
  • İnsanların canını almak hakkı Allahın ve adaletindir. Uydurma mahkemelerle köşe başlarında kurulacak sehpalarla bu kutsal hakka tecavüz edilmeyecektir.
  • Harekâtın başlıca gayesi, mevcut ayrılıkları gidermek, kinleri ve ihtilafları azaltarak Milli Birliği gerçekleştirmektir. Temellerinde cesetler yatan bir ihtilal bu gayeleri ile zıtlaşma haline gelir ve başarıya ulaşamaz, zulümle, cinayetle başlayan ihtilallar, ihanetle, hüsranla ve felaket ile sonuçlanır. Bu hale düşülmemelidir.
  • Genel olarak belirtilen bu prensiplerin tatbikata intikali için ilim adamlarının ve hukukçuların bilgi ve tecrübelerinden faydalanmak ümidi ile ve bu ümidin verdiği itimat ve emniyet duyguları ile ihtilal başlamıştır. Bu ümitler nereye kadar gerçekleşmiştir? Cevabı olayların akışı içindedir.

               27 Mayısçılar bu genel fikir yapısı ve düşünceler ile bu ihtilali yaptılar. Değişik şehirler de değişik gruplar vardı, kimileri birbirleri biliyor, gruplarını birleştiriyorlar, kimileri birbirlerinden habersiz değişik oluşumlar içerisinde devam ediyorlardı. Fakat amaç tekti, Demokrat Parti’yi devirmek. Peki, program! Ortak yazılı çizili, üzerinde anlaşılmış bir şey yoktu, hele bir Demokrat Parti devrilsin, işler yoluna girerdi. Ama kazın ayağı böyle değildi, Çünkü ilerideki bölümlerde göreceğimiz gibi kendileri arasındaki fikir ve icra metotları üzerindeki görüş ayrılıkları bir çuval inciri mahvedecek ve belki de çok büyük umutlarla yapılmış bir hareketi boşa çıkaracaktı.     

               İhtilali kim yaptı? Kimdi bu 27 Mayısçılar? O zamanlar vatani görevini yedek subay olarak icra etmiş olan ozan Ümit Yaşar Oğuzcan’ın kaleminden bir nükte ile bitirelim…

 

              “ Yıl 1957-58… Bendeniz o tarihte yedek subayım…

                 …

               İhtilaldan on gün evvel terhisim çıktı,

               Yoksaaa, işler başka türlü olacaktı,

               Ben bunları yıllardır tevazuum dolayısıyla ifşa etmedim,

Fakat baktım ki gerçekler saklanıyor,

Herkes kendini ihtilalcı sanıyor,

Oysaki ihtilalı biz yaptık,

Onu bunu anlamam…

İmza: Yedek Asteğmen Niyazi, Gölgenin Arkasındaki Adam”[9]

 

[1] 1789’dan Günümüze Türkiye’de Ordu Ve Siyaset, William Hale

[2] İhtılalin Mantığı, Şevket Süreyya Aydemir, 1999

[3] İhtilalin iç Yüzü, Abdi İpekçi, Sami Coşar

[4] Harbiye Silah Başına, Sıtkı Ulay, Mayıs 1968

[5] İhtilalin iç Yüzü, Abdi İpekçi, Sami Coşar,

[6] Anılar, Sorunlar, Sorumlular, Orhan Erkanlı

[7] Anılar, Sorunlar ve Sorumlular, Orhan Erkanlı

[8] Hak sahibine hakkını vermek

[9] Bir İhtilal Daha Var, Örsan Öymen

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.