‘‘Elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
çığlığımı duymamanız için
kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.’’
Nazım Hikmet Ran, 25 Haziran 1959
Ercan Caner, Sun Savunma Net, 24 Haziran 2018
Komünist Kuzey Kore silahlı kuvvetleri 25 Haziran 1950 hızla Güney Kore topraklarına girer ve Kore Savaşı başlar. Birleşik Devletler, Birleşmiş Milletler’in (BM) desteği ile Güney Kore’yi savunmak maksadıyla süratle harekete geçer, üç yıl sürecek olan kanlı ve hiçbir işe yaramayan savaş başlamıştır.
Önceden Japonya’nın hakimiyetinde olan Kore, İkinci Dünya Savaşı sonrasında tıpkı Almanya’da olduğu gibi işgal bölgelerine bölünmüştür. Birleşik Devletler kuvvetleri Güney Kore’de Japonların teslim olmasını kabul ederlerken aynı şeyi ülkenin kuzeyinde Sovyetler Birliği yapmıştır.
Fakat Almanya’daki geçici durum Kore’de gerçekleşmemiş ve durum kalıcı bir statü halini almıştır. Sovyetler, Kuzey Kore’de komünist rejimin kurulmasına yardım ederken, Birleşik Devletler de Güney Kore’nin mali ve askeri desteğinin ana kaynağı olur.
25 Haziran 1950 tarihinde gerçekleşen Kuzey Kore saldırısı, Güney Kore ordusunu ve ülkede bulunan az miktardaki ABD kuvvetini şaşkınlığa uğratmıştır, saldırı süratle ülkenin başkenti Seul’a doğru gelişir. Birleşik Devletler, BM Güvenlik Konseyi’nin Güney Kore’ye yardım çağrısı yapan kararı ile tepki gösterir, kararı veto hakkı olan Sovyetler Birliği, o zamanlar Güvenlik Konseyini boykot ettiğinden ABD, Güney Kore’ye askeri yardım kararını aldırmayı başarmıştır.
Elinde BM Güvenlik Konseyi kararı olan Başkan Harry S. Truman, Birleşik Devletler kara, hava ve deniz kuvvetlerini süratle ‘‘polis faaliyeti’’ olarak adlandırdığı operasyonla savaşa katılmak için Kore’ye gönderir. Amerikan müdahalesi olayların seyrini değiştirir ve ABD ile Güney Kore kuvvetleri Kuzey Kore’ye doğru ilerlemeye başlar. Fakat ABD’nin bu müdahalesi, 1950 yılının sonlarına doğru, komünist Çin’in de çok büyük kuvvetlerle savaşa dâhil olmasına neden olur. Kore savaşı sonradan tam bir kanlı çıkmaza dönüşür.
1953 yılında Birleşik Devletler ve Kuzey Kore bir ateşkes anlaşması imzalarlar ve çatışmalar sona erer. Ateşkes anlaşması ülkenin Kuzey ve Güney Kore olarak kalıcı şekilde bölünmesine de neden olmuştur, iki ülke arasındaki sınırlarda savaş öncesine göre çok küçük değişiklikler meydana gelmiştir.
Kore Savaşı, Soğuk Savaş döneminin ilk sıcak savaşıdır. 55,000’den fazla Amerikan askeri çatışmalarda hayatını kaybeder. Kore Savaşı bunun yanı sıra, Birleşik Devletlerin düşmanı tamamen yenilgiye uğratmaktan ziyade Güney Kore’yi korumayı hedeflediği ilk sınırlı savaştır.
Türkiye savaş süresince toplam 56,536 asker göndermiş, bunlardan 21,212’si savaşa fiili olarak katılmış ve Kore Savaşında toplam 724 Türk askeri can vermiştir. Yaralı sayısı ise 2147’dir. 234 asker esir düşmüş, 166 asker de kaybolmuştur. Foto: Muharip Gaziler Derneği
ABD hükümeti açısından böyle bir yaklaşım, üçüncü dünya savaşından ve sınırlı Amerikan kaynaklarını dünya çapında zayıf bir şekilde yaymaktan kaçınmak için tek mantıklı seçimdir.
Kore Savaşı, İkinci Dünya Savaşındaki gibi tam bir zafere alışık olan Amerikan halkı için sinir bozucu bir deneyim olmuştur. Amerikan halkı sınırlı savaş deyimini anlamakta ve desteklemekte zorlanmış ve Kore Savaşı hiçbir zaman halkın desteğini tam olarak kazanamamıştır.
Türkiye’nin Kore savaşına dahil olma kararı Demokrat Parti tarafından TBMM’den kaçırılmış ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, TBMM Başkanı Refik Koraltan ve Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut’un katılımıyla, 25 Temmuz 1950 tarihinde yapılan bakanlar kurulu toplantısında savaşa katılma kararı alınmıştır.
Türkiye’nin Kore Savaşına müdahil olması ABD kuvvetleri için zamanlama ve ihtiyacın giderilmesi açısından çok uygun bir ana denk gelmiştir. 5,000 kişilik Türk tugayı 1950 yılının Ekim ayında ABD kuvvetleri güçlü bir Çin saldırısına karşı koymaya çalışırken Kore’ye gelmiştir.
Sonraki ay içinde altı Çin tümeni tarafından sürdürülen taarruzları Türk tugayı Kunuri çevresinde durdurmayı başarır. General Douglas MacArthur ‘‘Türkler kahramanların kahramanıdır’’ der. Türk tugayı için imkansız diye bir kavram yoktur.
Daha sonra Kore’deki Türk asker sayısı 15,000’e çıkarılır, muharebe alanı Türk ve Amerikan askerleri arasında derin bağlar oluşmasına neden olur. Kore Savaşı sonraki yıl Türkiye’nin NATO’ya katılmasını da garanti altına alır. Ve 1951 yılı Eylül ayında Türkiye, Yunanistan ile birlikte NATO’ya katılmaya davet edilir.
ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles, Türklerin Kore Savaşına katılmasından çok memnundur. Hem tam zamanında savaşa dâhil olmuşlardır, hemde maliyetleri çok ucuzdur. Mr. Dulles bu memnuniyetini kamuoyuna yaptığı bir açıklamada; ‘‘Çok ucuz, Birleşik Devletlere maliyeti asker başına günlük sadece 23 cent’’ sözleri ile dile getirir.
Birleşik Devletlerden sonra Kore’ye asker göndereceğini açıklayan ilk ülke Türkiye olmuştur. Hayatında deniz dahi görmeyen bazı askerler, ortalama 22 gün süren deniz yolculuğu ile Kore’ye ulaşırlar. Amerikan M-1 tüfeği ile hayatlarında ilk kez tanışan askerlerin atış eğitimleri dahi gemide yapılmıştır.
Hazırlıksız ve acemi askerlerle gidilen savaşta gereksiz kayıplar verilir. İlk beş günde 12 subay, 7 astsubay, 199 er olmak üzere toplam 218 Türk askeri hayatlarını kaybeder. Toplam 455 yaralıdan 5’i subay, 10’u astsubay ve 455’i de askerdir. Bitmedi. 7 subay, 2 astsubay ve 85 asker olmak üzere toplam 94 personel de kayıptır. Yani ilk beş günde, birlik mevcudunun yaklaşık beşte biri olan toplam 767 personel muharebe dışı kalmıştır.
Yukarıda da ifade ettik; savaş sonunda Güney ve Kuzey Kore arasında çok küçük sınır değişiklikleri meydana gelir. Fakat BM ordusunun kaybı; 94 bini ölü olmak üzere yaklaşık 500 bin kişidir.
Kore’ye gönderilen üç Türk tugayının ölü, yaralı, kayıp ve esir toplam kaybı 3,277’dir. Ortalama 15,000 Türk askerinin yaklaşık olarak %20’si muharebede yitirilmiştir. Onları bu kanlı savaşa Nazım Hikmet Ran’ın da dizelerinde dile getirdiği gibi; Adnan Menderes’in vıcık vıcık terli, tombul elleri itmiştir.