KOZMİK ODA
90’lı yılların başında “ulusal tehdit algısı” değişti, Türkiye Cumhuriyeti devleti kendi göbeğini kendisi kesmeye karar verdi.
“En kritik ve tartışmalı döneminizi ‘Kozmik Oda’ sürecinde yaşadınız. Arama izniniz yıllardır tartışılıyor. Pişman mısınız?” sorununa ise İlker Başbuğ şöyle yanıt verdi:
“Hayır, gerekeni yaptığımızı düşünüyorum. Bugün olsa yine Kozmik Oda’yı açardım. Kozmik Oda olayı basında gereğinden fazla büyütüldü. TSK’ya gerçekten samimi duygularla güvenen, seven insanlarımızın psikolojik olarak yüreklerini dağlayan bir olay oldu, üzüntü yarattı. Tenkit edenler olabilir, samimi tenkitlere saygımız var. Ama olayı saptırarak yanlış noktalara götürenlere karşı da pek saygı duyduğumu söyleyemem. Bizim prensibimiz şu oldu: Biz o gün doğru yaptığımızı düşündük, bugün hâlâ öyle düşünüyorum.”
Mustafa Zihni Selvi, Sun Savunma Net, 10 Eylül 2019
50 metrekarelik bir oda, retina taramasıyla giriliyor, 17 haneli kapı şifresi üç günde bir değiştiriliyor, sadece genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları ve burada görevli 12 subayın girebilme yetkisi var, kamuoyunda kısaca “kozmik oda” olarak biliniyor.
1950’li yılların başında NATO (North Atlantic Treaty Organization) talimatıyla Seferberlik Tetkik Kurulu oluşturulmuştu. Türkiye işgal edilirse, kendi topraklarımızdaki direnişi örgütleyecek olan birimdi. Barış zamanında silahı, mühimmatı, insan gücünü temin edecek, işgal olursa, bunları devreye sokacaktı. Sovyetler dağılınca, soğuk savaş sona erdi, gene NATO talimatıyla, Seferberlik Tetkik Kurulu lağvedildi. Artık gerek yok denildi. ABD’nin isteğiyle kurulmuş, ABD’nin isteğiyle kaldırılmıştı.
90’lı yılların başında “ulusal tehdit algısı” değişti, Türkiye Cumhuriyeti devleti kendi göbeğini kendisi kesmeye karar verdi. Silahlı kuvvetlerini yeniden yapılandırmaya başladı. Seferberlik Dairesi’ni Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı olarak yeniden kurdu.
Görevi neydi? Memleket işgal edilirse, Türk silahlı kuvvetleri herhangi bir sebeple çökerse, özgürlük direnişini örgütleyecekti.
Bu amaçla, kritik şehirlerde seferberlik bölge başkanlıkları tesis edildi. Kısaca “kozmik oda” olarak bilinen yer, bunlardan biriydi.
Ordunun silah depoları, cephanelikleri imha edilirse, gizlenmiş sivil depoların adresleri kimlerde olacak? Havaalanları zarar görürse, hangi şehirlerarası yollar pist olarak kullanılacak? İşgalcilerin ilerlemesini engellemek için hangi demiryolları havaya uçurulacak, hangi viyadükler patlatılacak? Bölgeyi bataklığa çevirmek için hangi barajların kapakları açılacak? Kozmik odada bunların planları vardı.
Kimlerin teknesi, hangi balıkçı barınakları kullanılacak? Hangi kahvehane, hangi park, hangi bakkal… Mazotu nereden alacağız? Adresler, kapı numaraları, kodlar… Yaralananlar olacak, hastaneye gidemezsin, hangi doktorlar gizli ameliyatlar için yeraltına inecek, hangi eczacılar ilaç temin edecek? Elektrik kesik, telefon yok, hangi taksici, hangi çiçekçi kuryelik yapacak? Hangi mühendis, hangi mimar, hangi avukat hangi işe yarayacak? Senin o kırtasiyeci zannettiğin, mobilyacı zannettiğin, aslında kim? Vatan için hayatını ortaya koyacak olan sivil kahramanların isim isim listesi vardı.
(Demokrasi nöbetinde dombıra söylemekle olmuyor bu işler.)
Kozmik oda…
Nefsi müdafaaydı.
Kuvayı millîyeydi.
Bülent Arınç… İşte bu kozmik odanın kapısını kırıp, bu milletin Kuvayı milliyesini imha etmek için kullanılan levyeydi.
Suikast ayağıyla, kozmik odaya 1,5 terabaytlık bilgisayar hafızasıyla daldılar, 125 milyon Word sayfası ebadında devlet sırrı çaldılar.
FETÖCÜLER Bülent Arınç levyesiyle girdikleri kozmik odayı talan ederken, Bülent Arınç hâlâ alay ediyor, “kozmetik oda” diyordu.
Atatürk dâhil tüm cumhurbaşkanlarımız sanki dinsizmiş gibi “dindar cumhurbaşkanı seçeceğiz” diyordu, FETÖ mahkemeleri inşa edilirken gevrek gevrek gülerek “kurban olduğum Allahım, verdikçe veriyor” diyordu, FETÖCÜ savcı adliyeyi basıp, başsavcı İlhan Cihaner’i tutuklarken, FETÖCÜ savcıyı eleştirenlere tükürüyordu, “adliye basıldı diyorlar, buna baskın denir mi, tuuu size” diyordu.
Onuncu Yıl Marşı’nı duyduğunda “asabım bozuluyor, kapatın şunu” diyordu, sırf Mustafa Kemal’i hatırlatıyor diye Vardar Ovası türküsüne bile kafayı takıyordu, bebek katili Apo için “namazında niyazında masum bir çocuk” diyordu.
Kendisi gibi düşünmeyen özgür kadınlara “pornocu” diyordu, muhalefet partisinin kadın milletvekiline “yaratık” diyordu, “bir kadın olarak sus” diye bağırıyordu, kahkaha atan kadınlara “iffetsiz” diyordu.
Laik eğitime saldırıyor, “çok şükür satanist olanlar, memleketi soyanlar imam hatipten yetişmedi” diyordu, madalyalı kahramanlarımız asrın iftirasıyla hapislere tıkılırken, kahırdan canlarına kıyarlarken “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diyordu.
Tek başına hükümet olmanın şımarıklığıyla, cumhuriyet değerlerine hakaret ediyordu, Atatürk devrimlerinin kendisine tanıdığı imkanları, Atatürkçüleri aşağılamak için kullanıyordu, hukukçu olmasına rağmen, dinciliği yüceltiyor, eğitimli olmasına rağmen, lümpen küstahlığını cesaretlendiriyordu, güya edepten ahlaktan dem vururken, daima belden aşağı vuruyordu.
Boş süt şişesi gibi kapının önüne koyuldu.
Şimdi çıkmış, cemaat beni kullanmış olabilir filan diyor.
İnsanın kendisini bu kadar kaybetmesi için “iktidar sarhoşu” olması yetmez… “İktidar ayyaşı”ydı bunlar!
“İki gün sonra diyeceklerdi ki ‘Biz suçüstü yakalamıştık, imha ettiler, izin vermediler’ vs. Uğur Mumcu’nun öldürülmesiyle Özel Kuvvetler arasında ilişki kurulması tüylerinizi ürpertmez mi? Biz bu iddiaların çürütülmesinin gerekli olduğu kanaatine vardık. İddialar çok vahimdi. Ciddiye almadan aratmamak olabilir miydi, olabilirdi. Ama iddiaların daha güçlenerek, bugün değil ama yarın Silahlı Kuvvetler’in karşısına getirilmeyeceğinin garantisi var mı? Bu iddianın ortadan kaldırılması bizim için hayatiydi. Kozmik Oda’daki arama 19 Aralık 2009’da başladı, 20 Ocak 2010’da bitti. Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda bakılan her şey, Genelkurmay Destek Kıtaları Komutanlığı’nın kasasına çift mühürle kitlendi. Bu süreçte Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’ndan bir tek kâğıt parçası, belge, bilgi dışarıya çıkmadı. Ne zaman çıktı, 16 Mart 2013… Hassasiyet gösterenler bu konu üzerinde dursunlar. 16 Mart 2013’te bu bilgiler verildi, dönemin Genelkurmay Savcısı da Muharrem Köse’ydi. Tamamen yasadışı. Bu bilgiler nereye gitti, ne oldu? Bunun üzerinde durulmalı. Biz Kozmik Oda’yı açarak aslında FETÖ’nün oyununu bozduk.” İlker Başbuğ