‘‘Tayyip Erdoğan dün ne dediyse bugün de aynısını söylüyor ve yüksek faizden ne kadar rahatsız olduğumu tüm cümle âlem bilir. Hiçbir zaman faizci olmadım bugün de değilim yarın da olmam” Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Ekonomist Recep Tayyip Erdoğan
Ercan Caner, Sun Savunma Net, 20 Aralık 2021
İçinde bulunduğumuz yılın başında, 04 Ocak 2021 günü saat 15:30’da belirlenen gösterge niteliğindeki TCMB kurlarına göre TRY/USD efektif satış paritesi 7.3845’dir. 17 Aralık 2021 tarihindeki TRY/USD paritesi ise 16,3898’dir. Bunun anlamı ise yılın başından bugüne kadar geçen sürede Türk Lirasının ABD Doları karşısında değer kaybı yaklaşık %120 seviyesindedir.
Peki, acaba Türk Lirasının değer kaybetmesinin en başında gelen neden; yüksek faizi şahsi düşmanı ilan eden ve faiz oranları düştüğünde enflasyonun da düşeceğini savunan ve yüksek faiz oranını bütün kötülüklerin anası olarak gören Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Ekonomist Recep Tayyip Erdoğan’ın Merkez Banka’sının faiz düşürme politikası mıdır?
Ekonomist Erdoğan tarafından 08 Kasım 2020 tarihinde TCMB Guvernörü görevine getirilen ve görev süresi sadece 133 gün süren Naci Ağbal döneminde, Para Politikası Kurulu (PPK) politika faiz artırım kararları toplam 8.75 puan (10.25 – 19.00) olmuştur. Naci Ağbal neden zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bir melanet olan faizi artırmıştır?
Naci Ağbal’ın Twitter mesajında, ‘‘Sayın Cumhurbaşkanımıza Merkez Bankası Başkanlığı dâhil bugüne kadar uygun görerek atadığı tüm görevlerden dolayı teşekkür ederim. Bugün itibarıyla görevden alınmam nedeniyle de şükranlarımı arz ediyorum. Rabbim hepimizin hakkında hayırlısını nasip eylesin’’ ifadelerini paylaştığı 20 Mart 2021 tarihinde TRY/USD paritesi 7.2911’dir.
TCMB Guvernörlüğü görevine Cumhurbaşkanı ve AKP genel Başkanı Erdoğan tarafından getirilen Şahap Kavcıoğlu, yüksek faiz ve düşük kur politikasına karşı olan ve selefi Ağbal’ı operasyon çekmekle suçlayan bir Türk bankacı, ekonomist ve siyasetçidir. Görevden alınması nedeniyle şükranlarını arz eden Ağbal’ın aksine Kavcıoğlu, Erdoğan ile aynı düşüncededir ve onun ‘‘faiz neden, enflasyon sonuçtur’’ görüşünü desteklemektedir.
TCMB yeni guvernörü Kavcıoğlu’nun göreve atandığı 19 Mart 2021 tarihinden günümüze kadar geçen sürede Para Politikası Kurulu (PPK) politika faizini (bir hafta vadeli repo işlemlerine uygulanan faiz oranı), %19’dan %14’e düşürmüştür.
Yukarıdaki politika faiz değişim tablosu ile enflasyon oranı ve politika faiz oranlarını gösteren grafik incelendiğinde; temel amacı fiyat istikrarını sağlamak olan merkez bankasının temel politika aracı olan ‘‘politika faiz’’ düzenlemelerinin enflasyon oranına paralel yansımalarının olmadığı görülmektedir. Eğer gerçekten iddia edildiği gibi ‘‘Faiz Neden – Enflasyon Sonuç’’ yaklaşımı doğru olsaydı grafikte politika faizi ve enflasyon oranlarını gösteren yeşil ve kırmızı renkli eğrilerin birbirlerine daima paralel olması gerekirdi.
Nitekim, Eylül 2021’den günümüze kadar Erdoğan’ın bastırmasıyla PPK tarafından politika faiz oranı 500 baz puan düşürülmüş olmasına rağmen, sonuç olarak düşmesi beklenen ‘‘bütün kötülüklerin anası enflasyon’’ düşmemiş, aksine TÜİK verilerine göre %21,31 seviyesine yükselmiştir.
Bazı ekonomistler, enflasyonun 2021 yılı sonuna kadar; artan ihracat fiyatları ve asgari ücretteki artış nedeniyle %30 seviyelerine çıkacağını ifade etmektedir. AKP hükümeti ise enflasyonda ‘‘geçici’’ yükselişler yaşanabileceğini, ama 2022 yılı için asgari ücretin %50 artırılarak 4.250 TL seviyesine çıkarılmasıyla halka etkisinin telafi edildiğini ileri sürmektedir.
Artan ihracat fiyatları denilince de akla TRY/USD oranı, yani 2021 yılı başından bugüne kadar geçen sürede ABD Doları karşısında %120 oranında değer kaybeden Türk lirası gelmektedir. TCMB’ye göre döviz kurlarında görülen fiyat oluşumları (yani Türk lirasının aşırı değer kaybı) sağlıksızdır ve bu sağlıksız ve istikrarsız fiyat oluşumları nedeniyle TCMB piyasaya satım yönünde doğrudan müdahalelerde bulunmaktadır.
01 Aralık 2021 tarihinden bugüne kadar TCMB piyasaya doğrudan beş kez satım yönünde müdahalede bulunmuş, ancak sağlıksız ve istikrarsız fiyat oluşumlarına bir türlü engel olamamıştır.
Soros Ekibi
TCMB Guvernörü Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu, Türkiye’yi faiz artırımı yönünde köşeye sıkıştırmak maksadıyla bütün yolları kullanan Soros Ekibi’ne ve bağımsız bir TCMB Guvarnörü isteyen faiz lobisi ve destekçilerine karşı mücadelesini sürdürmektedir.
Yüksek faizle Türkiye’nin önünü kesmek isteyen, Para Politikası Kurulu’nun faiz indirim kararlarıyla kuduran ve ‘‘faiz sebep, enflasyon neticedir’’ tezine karşı çıkan Soros Ekibine karşı mücadelede; YATIRIM, ÜRETİM, İSTİHDAM ve İHRACAT ile büyüme yolculuğuna devam eden Türkiye, inşallah yüksek faize halkını ve çiftçisini ezdirmeyecektir. Türkiye, inşallah mandacı iktisatçılar ve siyasetçilerin gerçeği gördükleri ve anladıkları günleri de görecektir.
Asgari Ücret – Son 50 Yılın En Yüksek Artışı
2021 yılı başında 380 ABD Doları olan asgari ücret, son 50 yılda yapıldığı ileri sürülen en yüksek %50 artış oranı iddiasıyla 2022 yılı için 275 ABD Doları olarak belirlenmiştir. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ‘‘yüreklere su serpti’’ dediği, asgari ücretle çalışan milyonlarca insanın nefeslerini tutarak beklediği asgari ücretin, fiyat artışları karşısında çalışanları ezdirmemesini, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyoruz. Asgari ücreti Amerika Birleşik Devletleri’nin para birimi olan dolar ile hesaplayanlara da Türkiye Cumhuriyeti’nin para biriminin Türk Lirası olduğunu hatırlatıyoruz.
Parasını Türk Lirasında Tutanlar Kaybetti
Mandacı iktisatçılar ve siyasetçiler kabak gibi ortada kalır mı bilinmez, ama tasarruflarını Türk Lirasında tutanlar şimdilik ne yazık ki kaybetmişlerdir. Ancak ekonomiste göre endişeye hiç gerek yoktur. Şirketler gelecekte daha çok kazanacak, çalışanlar daha iyi ücret alacak, esnaf daha iyi kazanacaktır.
Neo-Fisherizm teorisine göre nominal faiz oranı yükseldiğinde enflasyon yükselmekte, tersi durumda, yani nominal faiz oranı düştüğünde ise enflasyon da düşmektedir.
Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın, ekonomik büyümeyi, kredileri ve ihracatı artırmak maksadıyla politika faizlerini düşürmesi, bazı ekonomistler ve muhalefet milletvekillerinin yoğun eleştirilerine maruz kalmakta ve Erdoğan’ın bu politikasının temelsiz olduğu ileri sürülmektedir.
Ey TÜSİAD ve Yavruları!
Türkiye Odalar ve Borsalar Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun Neo-Fisher etkisinin görülmesini sabırla beklemeden; ‘‘Piyasalarda yaşanan çalkantı ve döviz kurlarının geldiği seviye birçok firmamızı endişelendiriyor ve olumsuz etkiliyor. Piyasaların ivedilikle istikrara kavuşmasını sağlayacak acil önlemler alınmasını ve öngörülebilirliğin temin edilmesini bekliyoruz’’ şeklinde açıklama yapması da anlaşılır bir şey değildir. Ne demiş atalarımız? Sabreden derviş muradına ermiş…
Kapısı her zaman iş insanlarına açık sayın cumhurbaşkanımıza bu çıkışları yapanları genel kabul görmüş nezaket kurallarına hızla dönmeye, daha öngörülebilir olmaya davet ediyor ve sorumlu koltuklarda oturanların medya üzerinden hükümete mesaj vermesini şaşkınlıkla izliyoruz.
Edirne’de esnaf rafların boşalması nedeniyle çok mutlu; ‘‘Allah şahittir ki, ‘Ezan susmayacak, bayrak inmeyecek, millet bölünmeyecek, vatan parçalanmayacak, ülkemiz büyüyecek, devletimiz güçlenecek’ derken hep samimiydik’’ Recep Tayyip Erdoğan – The Economist. Not: Economist, ekonomiyle ilgili konularda geniş bir yelpazeyi kapsayan bilgi birikimine sahip şahıs demektir, tutumlu kimse anlamına da gelmektedir. Ekonomist; eğitim, sağlık, kalkınma ve çevre gibi çeşitli alanlarda planlama yapan ve karar almaya yardımcı olan şahıstır. Ekonomik kavramlar, teoriler ve analitik teknikler kullanma konusunda uzmandır, matematiksel modeller ve istatiksel teknikleri kullanarak verileri analiz eder, piyasa eğilimlerini yorumlar ve analiz eder ve ekonomik problemleri çözmek için önerilerde bulunur. İyi bir ekonomist, boş vakitlerinde akademik dergilerde ve diğer medya organlarında yayımlanmak üzere makaleler kaleme alır ve yine de boş vakti kalırsa, üniversite öğrencilerine iktisat teorileri, ilkeleri ve yöntemleri hakkında ders verir. Ekonomist olabilmek için üniversitelerin İktisadi ve İdari Bilimler, İşletme Bölümü ya da ilgili bölümlerinden mezun olma şartı bulunmaktadır.
Bu arada BIST 100 Blue Chip (Mavi Yonga) endeksi %8.24, bankacılık endeksi ise %8.6 oranında düşmüş ve devre kesiciler devreye girerek, borsada alım satımları geçici olarak durdurmuştur. Yani; TRY/USD kurundaki olumsuz gelişmeler nedeniyle, borsa yatırımcılarının olumsuz etkilenmemesi maksadıyla, işlem yapan yatırımcıların belirlenen sınırları aşan fiyat dalgalanmalarından etkilenmemesi ve sert kayıplardan korunması için işlemler geçici süreliğine durdurulmuştur.
Bir sıkıntı var…
Evet, bir sıkıntı var, ekonomist ve TCMB de bunu kabul ediyor ve Türk halkı ile şirketlerini, gerçekçi olmayan ve iktisadi temellerden TAMAMEN UZAK sağlıksız fiyat oluşumları konusunda uyarıyor.
Çözüm mü? Çok kolay; YATIRIM, ÜRETİM, İSTİHDAM ve İHRACAT. Peki, kaynak nereden sağlanacak? IMF (International Monetary Fund – Uluslararası Para Fonu) olabilir mi? Hayır, olamaz! Bir zamanlar bizden borç isteyen IMF’e başvurmak ve bir kurtarma programı talep etmek ekonomistin tabiatına uymaz. Hem IMF=ABD demektir. Neden mi? Birleşik Devletler, IMF dâhil uluslararası finans kurumlarında her daim başat güç olmak istemektedir. Örneğin; IMF açısından bakıldığında; IMF tarafından alınan kararların uygulanabilmesi için %85’lik bir oy oranı gerekmektedir ve Birleşik Devletler, kurulduğu 27 Aralık 1945 tarihinden bugüne kadar geçen sürede IMF’de en az %15,1 oranındaki oy gücünü sürekli olarak muhafaza etmiştir. Bu bir anlamda IMF tarafından alınacak kararlarda ABD’nin veto yetkisi anlamına gelmektedir ve ABD bu gücünü IMF tarafından verilen borçlarda günümüze kadar daima kullanmıştır. Oysa dünya nasıl beşten büyük ise IMF’den de büyük olmalıdır.
Peki, IMF olamayacağına göre bu sıkıntı nasıl çözülecek? Kolayı var; ama öncelikle ekonomik krizin, Türkiye Cumhuriyeti devletini zayıflatmak maksadıyla dış güçlerin bir komplosu olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir.
Her ne kadar Erdoğan geçmişte yaptığı bir konuşmada; ‘‘Bir de bir adet var, ülkede başımıza bir şey geldiği zaman hemen ‘dış güçler’ deriz, yabancılar deriz şu deriz bu deriz, onlara bazı isimler buluruz. Ve bunlar sebebiyle biz ayağa kalkamıyoruz, kalkınamıyoruz, birliğimiz beraberliğimiz bozuluyor filan. Yani bu doğru da olabilir ancak ben buna katılamıyorum. Niye katılamıyorum? Eğer sizin bünyeniz güçlüyse, sağlamsa, bünyede olan virüs hiçbir zaman sizin vücudunuza zarar veremez’’ demiş olsa da ortada bir realite var.
Sanayi kapasitemizi hızla geliştirirken, düşük faiz ve dengeli kur ile üretimi ve istihdamı adım adım daha ileriye taşıyacağız, yeter ki siz bu ekonomiste inanın ve ‘‘faiz sebep, enflasyon neticedir’’ tezini ve realitesini kabul edin. Bakın her şey nasıl çok ama çok daha güzel olacak…
Neredeyse dünyanın bütün ekonomilerinin COVID-19 salgın yükü altında sendelediği bir zamanda Türkiye bu dönemi önemsiz zararlarla atlatmayı başarmış ve 2020 yılı üçüncü çeyreğinde dikkate değer bir performans göstermiştir. Türk ekonomisindeki iyileşme 2020 yılı üçüncü çeyreğinde hükümet tarafından uygulanan normalleşme adımları sonrasında gerçekleşmiştir. Grafikte de görüldüğü gibi Türkiye, %6,7 oranındaki GSYİH büyüme ile dünyada ilk sıradadır ve anılan dönemde pozitif yönlü büyüme gerçekleştiren tek OECD ülkesidir.
Peki, kim bu dış güçler? Dışarıdan ekonomimize saldıran, oyun kuran, vatandaşların hatırı sayılır bir kısmının hâlâ ekonomideki kötü gidişten sorumlu olduğuna inandığı bu dış güçler acaba kimlerdir? Kur operasyonu çeken, umudumuza, moralimize, hedeflerimize ulaşma inancımız saldıran, faizi ve enflasyonu tetikleyen, ilgili ilgisiz her gelişmeyi bahane ederek döviz kurunu harekete geçiren, istikrar ve güven iklimimizi zedeleyerek milletimizi atalete sürükleme peşinde olan bu hain dış güçler kim? Bir dakika! Acaba ekonomimizin kötüye gidişinin nedeni, dış güçler değil de çiçeği burnunda Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’nin dediği gibi ekonomik politikaya olan güvensizlik olabilir mi?
İhracat ve İnşaat Sektörü Türkiye’yi Kurtarır mı?
Daha 2023 yılına çok var. Türkiye, her ne kadar 2020 yılı kişi başına düşen milli gelir 8.500 ABD dolarına düşmüş olsa da 2023 yılında kişi başına düşen 25.000 ABD Doları milli gelir ile dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına girme ümidini kaybetmemiştir.
2001 yılındaki ekonomik kriz AKP’yi nasıl iktidara getirdiyse, görünen o ki bu ekonomik kriz de 2023 yılındaki seçimlerde iktidara başka bir parti veya partileri getirecektir. 2001 yılında IMF tarafından ve yapısal reformlarla da desteklenen uzun vadeli bir ekonomik program ekonomik mucize ile sonuçlanmış ise aynı mucize yeniden gerçekleşebilir.
Ama ne yazık ki döviz kurlarındaki istikrarsızlık sonucu ortaya çıkan krizlerde IMF’nin acı reçetelerinin dahi işe yaramadığı geçmişte görülmüştür. Bu arada Türkiye IMF’e 1947 yılında üye olmuş, 1950’li yılların sonunda ilk IMF programı uygulanmıştır. Sorun; dış ödeme problemleri, istikrarsız piyasa ve enflasyonun artmasıdır. O tarihten günümüze kadar IMF ile yaklaşık 20 adet Stand-By anlaşması yapılmıştır.
TCMB bağımsız olmalı, Türkiye’nin kısa-orta-uzun vadeli borç yükü iyi yönetilmeli, ödemeler dengesi problemi çözülmeli, kamu alımlarında şeffaflık ilkesi uygulanmalı ve hepsinden önemlisi; yürütmenin etkilerinden bağımsız mevcut düzenleme ve denetim mekanizmaları harekete geçirilmelidir.
Merkez Bankası’nın temel görev ve sorumluluğu piyasalarda fiyat istikrarını sağlamaktır, cari işlemler açığını kapatmak ise, onu yaratanların, yani hükümetlerin sorumluluğundadır.
Türkiye’nin; ‘‘faiz sebep, enflasyon neticedir’’ ekonomik tezini test edecek ne kapasitesi ne de zamanı vardır…