İnsanı sessiz kalmaya zorlayan acı, onu bağırmaya zorlayan acısından çok daha büyüktür. Furuğ Ferruhzad.
Tuğba Şölen ÖZER, Sun Savunma Net, 15 Kasım 2018
Naylon, pamuk, yün, keten, kaşmir, ipek… Kıyafetlerinizin üretildiği kumaşın kalitesi ya da modaya uygunluğu, sizin zevkinizi ve ait olduğunuz sosyo-kültürel sınıfı simgeler. Örneğin, keten blazer ceket, ipekli İtalyan kesim gömlek, flannel bir pantolon sizi tam bir salon beyefendisi görünümüne kavuşturabilir. Öyle ki, bir süre önce bir çocuğa ya da kadına tecavüz etmiş, tacizde bulunmuş ya da şiddet uygulamış olsanız bile, sizi bu yüz kızartıcı suçların hepsinden bir anda aklayabilir. Peki giyilen kıyafetin kumaşının, santimetre karesine düşen iplik sayısı ile mağdurun yüreğine mıh gibi çakılan acı arasında nasıl bir korelasyon vardır?
Kıyafetinize gösterdiğiniz özen, adaletin tecelli edişinde sizin ağırlıklı orta öğretim başarı puanınızı temsil eder. Cevap anahtarı önceden verilmiş sınavdan aldığınız puan da önemlidir, bu indirimin belirlenmesinde. Farz-ı mahâl, tecavüz vakası, herhangi bir sebepten dolayı tamamlanamazsa, hakim ve savcılar tarafından verilen kanaat notu da hesaba katılarak, “Yarım Kaldı” indirimi uygulanıyor. Mağdurların tüm hayatları boyunca hissedecekleri yarım kalmış adaletin hiçbir önemi olmuyor. Ya da tecavüz sanığı mahkemede sessiz ve saygılı davranırsa “Saygın Tutum” indirimi alıyor. Hâkim amcalar ve teyzeler, sanıkların başkalarına yaptığı saygısızlığa toplamada etkisiz eleman muamelesi yapıyor, görmezden geliniyor. Ama aynı etkisiz eleman, hayatımızın her kesimine nüfuz etmiş adaletsizlik, vicdansızlık ve ahlaksızlıkla çarpılınca, maalesef bu defa bir yutan elemana dönüşüp, insanların adalete olan güvenini sıfıra indirgiyor.
Liste bu kadarla sınırlı değil elbet. Ahlaksızlık top 10 listemizin üçüncü sırasında ise, “Eski Sevgili” indirimi mevcut. Yani eğer size tecavüz ya da taciz eden kişi eski sevgiliniz ise, zaten ırzınıza geçmek onun görev tanımları içerisinde yer alıyor. Ki bu durumda haksız bulunması mümkün değil. Bir alt sıraya geçtiğimizde ise karşımıza “Ruh Sağlığı Bozulmadı” indirimi geliyor. Kaldı ki bu, evlere şenlik bir yozlaşmanın vücut bulmuş hâlidir. Özellikle küçük yaştaki ve zihinsel engelli mağdurlar söz konusu olduğunda, tecavüzcülerin aldığı indirimlerin başında geliyor.
Bilin bakalım sırada ne var? Eğer bakire değilseniz, zaten derin nefes almaya bile hakkınız yoktur. Daha önce birileri ile beraber olmuş olmanız, size tecavüz eden suçluya indirim olarak geri dönüyor. Suçlu, her durumda sahip çıkılan oluyor. Geldik ne kadar mutlu bir karakteriniz olduğuna; zira mutlu kadın yoktur, cilveli kadın vardır anlayışından yola çıkılarak oluşturulan bir indirim var sırada. Birileri ile flörtleşip yolunuza devam edemezsiniz. “Flörtleşmişseniz, başınıza gelecek birçok şeyi hak ediyorsunuz”, demek istiyor adalet sistemimiz. Adaletsiz adaletin marifetleri bunlarla sınırlı değil elbet. Söz sırası, çınar belleyip gölgesinden bile güç aldığımız babalarımızda. Babası tarafından tecavüze uğrayan kurban, bunu bir basın-yayın organında söyledikten sonra babası tarafından öldürülebilmektedir. Sistem mağdurun yanında olmak yerine, babasını utandırdığı için onu cezalandırıyor. Ve son olarak iğrençliğin, vicdansızlığın, namertliğin tepe noktası olan “Rızası Vardı” indirimi! Küçük yaştaki tecavüz mağduru yavrularımızın hayatını kâbusa çeviren, ahlak engelli canilerin kullandıkları bir savunma yöntemidir. Oysa ki, o bir çocuktur. Kendisi için neyin doğru, neyin yanlış olabileceğini bilemeyen bir çocuk! Motorlu taşıt kullanabilmenin alt sınırı bile 18 iken, ırzınıza geçilmesine karar verebilme yaşının bir sınırı yoktur. Çünkü sınırsız bir ahlaksızlık bizi sarmıştır.
Görüldüğü, okunduğu ve yaşandığı üzere; hukuk sistemimiz, ahlaksızlığın yaşam felsefesi haline getirilebilmesi için insanüstü bir gayretle çalışmaktadır. Yani korkuya mahal yok; temel hak ve özgürlüklerimiz enkaz altında; ancak ahlaksızlığımız hukuk sistemimiz tarafından güvence altındadır.
Son günlerde gazetelerde, sür manşetten geçilen, bir ses sanatçısı hanımefendinin, beyefendi arkadaşı tarafından darp edilmesi haberleri, “Kadına Şiddet, Taciz ve Tecavüz” konularının tekrar gündeme gelmesine vesile olmuştur. Kalemlerinden ve ağızlarından kin ve nefret akıtma fırsatını hiç kaçırmayan bazı, vicdanda hafif, pahada dört köşeli yazarlarımız da, konudan kendi paylarına düşen işgüzarlıklarını hemen göstermişlerdir. Söz konusu hanımefendi ile beyefendi arasında nikâh (ki onlar için müt‘a nikâhı en makbulüdür) olmadığından mütevellit, hanımefendi haksızdır. Ona hak verenler de onun kadar tu’kakadır. Şiddetin ve adaletsizliğin her türlüsüne karşı savaş açmış ve temelinde hoş görü olan dinimizin, emir ve yasakları konusunda, dakikada 13 vaaz veren bu yazarlarımız, maalesef mescitte, Kur’an kursunda tecavüze uğrayan çocuklar, imam olan öz abisi tarafından hamile bırakılan kadın, gerekli güvenlik önlemleri alınmadığı için tarikat yurtlarında yanarak can teslim eden kanatsız meleklerimiz, sübyan mektebinde şiddete maruz bırakılan bebeler, varlıklı ailelerin çocukları tarafından tecavüze uğrayarak katledilen genç kızlarımız için aynı duyarlılığı gösterememiştir. Aslen kalem, kılıçtan keskindir ancak Hakk‘ı yazmıyorsa, gün gelip onu tutan eli de kesecektir. Oturduğu koltuğu, tuttuğu köşeyi, kabarık cüzdanını kaybetmemek uğruna, gönül gözüne şiş çekenler de bir gün bu adaletsizlik ve ahlaksızlığın dişli çarkları arasında ezileceklerdir. Ama şimdilik Hoca Nasreddin‘in sözleri her türlü rezaleti temize çekmektedir: “Ye kürküm ye”. Zira adalet kürkün temelidir!