YAZAR: GRAEME WOOD
ÇEVİREN: ERCAN CANER, 7 Ocak 2017
Ilık bir Eylül 2013 sabahı şafak vaktinde, Suriye Azaz kasabasındaki yıkık dökük bir villanın önünde bir minibüs durur. Uzun sakallı, 29 yaşında beyaz bir adam binadan çıkar, yanında İngiliz vatandaşı olan hamile eşi ve yaşları sekiz, dört ve neredeyse iki olan üç çocuğu bulunmaktadır. Bu sefer Suriye’de sadece bir ay kadar kalmışlardır. Çocuklar hasta ve beslenme yetersizliğinden bitkin ve harap vaziyettedirler. Suriye’ye geçiş yaptıkları Türkiye sınırı, sadece birkaç dakika uzaklıktadır, fakat Suriye’ye geçerken kullandıkları nokta artık emniyetli değildir. Minibüse binerler ve yere serilmiş olan koyun postları üzerine otururlar, araçta koltuk yoktur ve sürücü onları doğuya doğru, harap durumdaki manzaraların arasından iki saat süren bir yolculuk sonunda ulaştıkları, ailenin fark edilmeden Türkiye’ye geçeceği bir yere götürür.
Dikenli ağaçların olduğu bir korunun ortasında araçtan inerler. Etrafta kara mayın ikaz levhaları vardır. Sınır, çölün içinden geçilen, bir saatlik yürüyüş mesafesinden biraz uzaktadır. Yanlarına su almayı unutmuşlardır. Tania, kusmakta olan çocuklarını güçlükle peşi sıra sürüklemektedir, Yahya’nın elinde bir bavul ve bebek arabası vardır. Yarı yolda Tania’da, doğum yapmasına daha birkaç ay süre olmasına rağmen kasılmalar meydana gelir. Durmaksızın yürümeye devam ederler. Sınıra ulaştıklarında, dikenli telde buldukları bir boşluktan geçtikleri esnada, keskin nişancı tüfeğinden atılan bir mermi çok yakınlarına isabet eder.
Yahya, onları karşılaması için bir insan kaçakçısı ayarlamıştır ve insan kaçakçısının kamyonu geldiğinde, adamın eline birkaç yüz dolar sıkıştırır. Yahya ve Tania 10 yıldır evlidirler, fakat birbirlerine veda etmezler. Artık ailesinin emniyette olmasından ve ölmeyeceğinden mutlu olan Yahya geriye, Suriye’ye doğru döner ve etrafına düşen mermilere aldırmadan, ailesine el dahi sallamadan koşarak sınırdan uzaklaşır.
İnsan kaçakçısı, Tania ve çocukları Türkiye içlerine doğru götürür ve kısa bir süre yol aldıktan sonra onları yolun kenarında bırakır ve çekip gider, su ve yiyecekleri yoktur. Tania, bavul ve çocukları en yakın kasabaya kadar taşır. Sonunda bir motosikletli onu ve çocukları bir otobüs istasyonuna götürür. Uzun yolculuk nedeniyle Tania’da amniyotik akıntı başlamıştır, iyileşmesi için birkaç haftayı İstanbul ve Londra’da ailesinin yanında geçirirler. Altı aylık hamile olan Tania sadece 43 kilodur.
Ailesi Londra’ya giden ve dünyadaki en kötü yerden kurtulmayı başaran Yahya da rahatlamıştır, şimdi artık bir eş ve çocuklar tarafından engellenmeyecek olan rüyalarının peşine düşebilir. Kendisini özgür hissetmektedir. Henüz ilan etmesi gereken bir halifelik vizyonu ve bunu şekillendirecek fikirleri vardır. Bu düşünceler boşuna değildir. Yahya’nın küçük fakat oldukça etkili bir takipçi grubu vardır. Sakin bilgeliği ona, gençliğinde öğretmenleri ve ailesinden görmediği bir saygınlık kazandırmıştır. Kendi kaderi dünyanın kaderiyle örtüşüyor gibi görünmektedir. Hayatının en güzel günüdür.
Yahya Abu Hassan adını ilk kez 2014 yılında bu dergide İslami Devletin yükselişi hakkında bir makale hazırlarken duydum. Melbourne banliyölerinde bir yerde, İslam dinine geçen ve İngilizce konuşan grup takipçilerine gayri resmi olarak İslam dininin tarihini ve felsefesini anlatan Avustralyalı Musa Cerantonio (İslami Devlet bölgesine gitme girişimi nedeniyle şimdi tutuklu) ile konuşuyordum.
İlk konuşmalarımızdan bir tanesinde Cerantonio, ‘‘öğretmen’’ veya ‘‘lider’’ olarak andığı, İslam dinine geçen ve halifelik kurulduğunda, Müslümanlara dini yükümlülüklerinden nasıl kurtulacaklarını anlatan bir arkadaşından bahsetti. Cerantonio, arkadaşından saygı ile karışık bir korkuyla bahsediyordu. Cerantonio’nun anlattıklarına göre; Yahya halifelik fikrine kendisini derin bir şekilde kaptırmıştı ve İslami yasalar ile klasik Arap dili ve edebiyatı üzerinde şaşırtıcı bir ustalığa sahipti. Suriye’deki cihatçılar onu çok iyi tanıyorlar ve onunla karşılaştıklarında büyük saygı gösteriyorlardı.
Cerantonio’nun anlattıklarına göre Yahya, henüz 2014 yılı başlarında ISIS (Islamic State of Iraq and al-Sham) liderlerine halifeliği ilan etmeleri yönünde baskı yapmaktaydı. Yahya vaazlarında, halifeliğin ilanı için şartların müsait olduğunu, fiziksel ve zihinsel olarak sağlıklı bir erkek olan ve Kureyş soyundan gelen Abu Bakr al-Baghdadi’nin, hâkim olduğu ve elinde tuttuğu bölgeyi Şeriat kurallarına göre yönetmeye muktedir olduğunu anlatıyordu. Yahya’ya göre halifeliğin ilanını geciktirmek, İslam dininin temel bir yükümlülüğünün ihmali anlamına gelmekteydi.
Yahya, IŞİD terör örgütünün sözcüsü, baş stratejisti ve dış terör operasyonlar uzmanı olan Abu Muhammad al-Adnani ile iyi ilişkiler geliştirir. Cerantonio parmaklarını birbirine kenetleyerek, Yahya ile Adnani arasındaki ilişkilerin ne kadar sıkı olduğunu gösterir. Yahya, Adnani ile Halep yakınlarında karşılaşmış ve onu, Baghdadi’nin derhal halifeliğini ilan etmemesi durumunda günah işliyor olacağı yönünde uyarmıştır. Yahya ve müttefikleri, ISIS eyalet emirlerine gönderilmek üzere bir mektup hazırlarlar ve mektubu göndermemesi durumunda Baghdadi’ye karşı hoşnutsuzluklarını açığa vuracaklarını yazmaktadırlar. Daha fazla gecikmesi durumunda da, Baghdadi’ye savaş ilan etmeye hazırdırlar. Adnani iyi bir haber verir; halifelik, aylar öncesinde gizlice ilan edilmiştir ve yakında bütün dünyaya duyurulacaktır.
Yahya bu bilgiyi Cerantonio ile paylaşır, o da halifeliğin ilan edildiğini Facebook hesabında sızdırır. Irak’ın Musul kentinde resmi deklarasyonun yapılmasına daha haftalar varken, Yahya derhal Baghdadi’ye biat eder ve diğerlerini de aynı şeyi yapmaları yönünde teşvik eder.
Yahya’nın, İngilizce konuşan ve din değiştiren bir Amerikalının İslami Devlete katılması ve Baghdadi’yi ölümle tehdit edebilecek kadar cesur olması ilgimi çekti. Fakat Cerantonio bana onun kimliği hakkında ayrıntılı bilgiler vermedi ve ondan sadece, geleneksel Arap stilinde olduğu gibi sadece ilk adı olan ‘‘Yahya, Hassan’ın babası’’ olarak bahsetti. Yahya’nın, İslam’da yeniden dirilişi savunan karanlık ve ultra literalist bir ekolün üyesi olan Dhahiri’nin bir arkadaşı olduğunu söylüyordu. Daha fazlasını anlatmamıştı veya anlatamıyordu, ismi not ettim ve Yahya’yı araştırmaya başladım.
Çok geçmeden onun hakkında ipuçlarını toplamaya başladım. 2015 yılının başlarında İslami Devlet yanlısı, adı ‘‘swordsman’’ olan bir Twitter kullanıcısı bana ‘‘Abu Yahya’’ ile temasa geçersem grup hakkında daha fazla bilgi edinebileceğimi söyledi. Verdiği isim, Yahya Abu Hassan’a benziyordu ve onun, Cerantonio’nun bahsettiği adam ile aynı kişi olabileceğine inandım. Twitter kullanıcısı, Yahya’nın bir Yunan olduğunu iddia ediyordu. Savaş alanında aktif rol aldığını ve İslami Devletin bir üyesi olduğunu, akıllı ve güvenilir bir öğrenci olduğunu anlatıyordu.
Sonra benimle; Dhariri, Cerantonio ve Yahya al-Bahrumi dâhil birkaç kişinin yazılarının yer aldığı bir web sitesinin linkini paylaştı. Sitede, Yahya tarafından akıcı bir Arapça ve İngilizce ile yazılan birçok yazı vardı. Yahya’nın çok garip fikirleri vardı ve irhabi (terörist) adını gururla kullanıyordu.
Terörist kelimesi de bir hakaret olarak ileri sürülmekte ve öyle de kabul görmektedir. Fakat irhab (terör) kelimesi, önemli din âlimleri tarafından zorunlu olarak ilan edilmiş ve Kur’an tarafından da harfi harfine desteklenmiştir.
Şeriat yasalarının tam olarak uygulandığı yerlere göç edilmesi çağrısını yapıyor ve bu çağrıya uymayanların, bir anlamda dini inkâr ettiklerini iddia ediyordu:
Bana aşırı deyin, fakat Müslümanlarla savaşta olanların arasında, onlarla birlikte yaşayanların bizzat kendileri de Müslümanlarla savaş halindedirler ve bu nedenle de asla gerçek Müslüman değildirler. Sadece vergilerinizin öldürdüğü din kardeşlerinizi desteklemek için değil, Allah’ın milletine ihanet edenler için buyurduğu cezalardan kurtulmak için de yapabiliyorsanız derhal kaçın!
Bütün Müslümanları nefret etmeye, savaşmaya ve kâfirleri öldürmeye davet ediyordu, öldürülmesini istedikleri arasında namaz kılmayan, dediklerini yapmayan ve çağrılarına uymayan sözde Müslümanlar da vardı. Arapça gibi zor bir lisanda yazdıkları, klasik Arapça ve İslam kaynakları ve tarihi hakkında oldukça bilgili olduğunun açık bir kanıtıydı.
Web sitesinde sakallı ve gözlüklü, omuzunda bir Kalashnikov silahı olan bir adamın resmi ve biyografisi vardı. Kıyafetlerinden havanın soğuk olduğu anlaşılıyordu ve sanki bir gece baskınına veya devriyesine çıkmak üzere hazırlanıyor gibiydi. Adı dâhil, biyografisini yazarken kullandığı bütün kelimeler dikkatlice seçilmişti. Bahrumi, Arapça bahr (deniz) ve rumi (Romalı) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. Kendisine, Roma Denizinden Yahya veya Akdenizli Yahya ismini almıştı.
İslam dinini seçen yabancı birçok cihat savaşçısı genellikle ilk adının Arapça versiyonunu seçiyordu. Yahya ismi İngilizce’de John isminin, Yunanca’da da Ioannis isminin karşılığıdır. Bu adları kullanarak araştırmaya başladım. Almanca konuşulan bir cihatçı sohbet odasında ‘‘Ioannis Georgilakis’’ adına rastladım. Facebook sayfasını kontrol ettiğimde aynı sakallı adamın fotoğrafını gördüm. İslami giysiler içinde çocuklarıyla oynayan uzun sakallı ve gözlüklü bir adam.
Kökleri, Roma Denizindeki (Bahr al-Rüm) Girit adasındandır. 1404 (1983) yılında doğmuştur ve Hristiyan olarak yetiştirilmiştir, sonra 1422 (2001) yılında İslam’ı seçmiştir. Allah onu Şam kentine hicret ettirene kadar, irfan sahibi olmak için dolaşmış ve Allah yolunda çalışmıştır. Şimdi Halep varoşlarında yaşamaktadır.
Google sayfasında, John Georgelas hakkında öne çıkan haberlerden bir tanesi, 15 Ağustos 2006 tarihli ABD Adalet Bakanlığının bir basın açıklamasıydı. ‘‘Cihat Yanlısı Web Sitesinin Destekçisi 34 Ay Hapis Cezasına Çarptırıldı.’’ Hapis cezasına mahkûm olduğunda, doğup büyüdüğüm yerden arabayla sadece 20 dakika uzaklıkta olan Kuzey Teksas’taki Plano kasabasında yaşıyordu.
Plano, Oklahoma sınırına doğru, Dallas’ın merkezinden kısa bir uzaklıktadır. Ağustos 2015 ayında, Yahya’nın anne ve babasının evine ilk kez gittiğimde, bahçede oynayan çocukların seslerini duydum, Facebook’ta gördüğüm çocuklardı, mutlu bir şekilde oynuyorlardı. Ön kapıya yaklaştığımda pencereye asılmış sarı renkli bir yazı gözüme çarptı, ‘‘Birliklerimizi Destekliyoruz’’ yazıyordu üzerinde. Kapı açıldığında zevkle döşenmiş, temiz ve bakımlı bir ev gördüm, hemen karşımda, üzerinde aile resimleri olan bir piyano duruyordu.
Kapıyı açan adam Timothy Georgelas’tı, John’un annesi, karısı Martha ile birlikte evin sahibi olan John’un babası. Anne ve baba Yunan asıllı Amerikalıydılar.
Tim, West Point mezunu bir doktor, saçları tamamen gri ve yumuşak yüz hatları ile hiç de İslami Devlete terörist yetiştirecek birine benzemiyordu. Ama oğlunun seçtiği hayat tarzını benimsemiş ve kabullenmiş gibi de görünmüyordu. Her ikisini de tanıyan birisi bana, Tim ve John’un büyük karar gününe kadar düşman kalacaklarını söyledi.
Tim’in üzerinde şort ve tişört vardı, John hakkında konuşmak için geldiğimi söylediğimde dışarı çıktı ve kapıyı kapadı, sanki oğlunun adının dahi evin içine girmesini istemiyordu. Sofadaki bir sandalyeye oturarak isteksiz bir hareketle benim de oturmamı işaret etti.
‘‘Hayatında attığı bütün adımlar yanlıştı, liseden itibaren hep yanlış kararlar verdi. Sahip olduklarını nasıl bırakabildiğini anlamam imkânsız. İki kız kardeşi çok iyi okudular.’’ Bunlardı anlattıkları babasının, sanki John’un okulu terk etmesinin, kutsal bir savaş başlatmasının ve kitlesel cinayetler işlemesinin suçunun, aile olarak kendilerinde olmadığını anlatmak istiyordu.
‘‘Sınıfta her zaman en küçük oydu ve her zaman bir takipçiydi. Ona birçok kez maddi olarak yardım ettim, eşi ve çocukları dâhil, ama geride kalan her zaman bir enkazdı.’’
Tim tarafından tasvir edilen Yahya bana üzgün bir kişilik gibi göründü, sürüdeki zavallı bir koyun gibi. Hele de, daima kolayca yönlendirilebildiğini duymak benim için çok şaşırtıcıydı. Web sitesinde gördüğüm ve Cerantonio’nun bana anlattığı ‘‘Yahya’’ kesinlikle bu değildi. Kesinlikle bir koyun ve acınacak bir takipçi değildi. Babasının anlattığı çocuk değildi. Bir noktada Yahya, koyunluktan sıyrılarak bir kurda, insanların liderine dönüşmüştü.
1980 yılı aralık ayında John Thomas Georgelas varlıklı ve uzun bir askeri geçmişi olan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Büyük babası Albay John Georgelas, İkinci Dünya Savaşında iki kez yaralanmış ve Müşterek Kuvvetler Genel karargâhında çalışmıştır. Tim Georgelas ABD ordusunda üç yıl çalışır, sonra hava kuvvetleri tıp fakültesine kabul edilir. 2001 yılında albay rütbesindeyken emekli olur ve şimdi halen kuzey Dallas’ta bir göğüs kliniğinde radyoloji uzmanı olarak çalışmaktadır. Politik görüşü; kısa boylu koyu saçlı eşi Martha gibi muhafazakârdır. Facebook fotoğrafında George W. Bush ile birlikte, Dallas yakınlarındaki Başkanlık Kütüphanesinde birlikte çektirdikleri bir fotoğraf paylaşmıştır.
Georgelas ailesi, John’un gençliğinde Tim’in askeri görevleri nedeniyle sık sık taşınır. John okula, ailesi İngiltere’deyken, 4 yaşında başlar, sınıf arkadaşlarına göre küçüktür. Hastalıklıdır, iyi huylu tümörleri ve kırılgan kemikleri vardır, bu dertleri onun dine yönelmesine neden olmuş olabilir. 11 yaşındayken bacağı kırılır ve uzun süre okulundan ayrı kalır. Yalnız ve depresyondadır, yalnız olduğu bu anlarda Tanrı’ya yönelir ve Yunan Ortodoks Kilisesine gitmeye başlar. Ailesini de kilise ayinlerine daha sık katılmaya zorlamaktadır.
Ailenin erkek çocuğu olduğundan, aile içinde özel bir statüsü vardır. Bu statüyle birlikte beklentiler ve beraberinde hayal kırıklıkları da yaşar. Bir asker olamayacağı artık kesin gibidir. Vücudu sağlam ve savaşa hazır değildir. Mizaç olarak da askerliğe uygun değildir. Bacağının iyileşmesi sonrasında okula döndüğünde, akademik başarıya olan ilgisini ve kurallara uyma duygusunu tamamen kaybetmiştir. Babası defalarca onu düzeltmeye çalışır ama başaramaz.
Birçok asker çocuğu gibi John da karmaşık kültürlere maruz kalır. Esrar ve LSD içer, sihirli mantarlar yer. Uyuşturucu kullandığı için kendisini cezalandıran babasından ve onu suça teşvik ettiği gerekçesiyle Amerikan hükümetinden nefret etmektedir. Liseden mezun olana kadar en çok ilgi duyduğu uyuşturuculardır. Notları felakettir. Tim, John’un standart test sonuçlarının ise kız kardeşlerinden daha iyi olduğunu anlatır. John sonunda kendisini Teksas’taki Blinn College’da felsefe okurken bulur. Ama sadece birkaç dersten geçebilecektir.
Blinn College’da, dünya dinleri adlı bir derste öğretmenin İslam hakkında verdiği baştan savma bilgiler onu rahatsız eder ve yerel Müslümanlardan İslam dini hakkında ilave bilgiler edinmeye çalışır. Merakı artık başka bir boyuta dönüşmüştür. 2001 yılı Şükran Gününün birkaç gün öncesinde, Ramazan ayının ilk günü, College Station’da bulunan bir camide John din değiştirir.
Din değiştirmesi ailesine karşı güttüğü kin yüzünden mi yoksa kini ruhsal kurtuluşunun bir yan etkisi mi bilinmez ama John’un din değiştirdiği zaman, Dünya Ticaret Merkezinin küllerinin yeni soğumaya başladığı zamanlardır. Müslüman karşıtlığı duygular Amerika’da yeni boyutlara erişmiştir ve Teksas’da din değiştirerek İslam’ı seçmek bir anlamda isyanla eşdeğerdir.
John’un ailesi din değiştirmesini onun zihinsel zayıflığına bağlarlar. Tim’in anlattığına göre her kasaba üniversitesinde ‘‘her nedense’’ bir cami bulunmaktadır. ‘‘Çocuklar ilk kez evden ayrılıyorlar ve etkilere karşı hassas durumdalar’’. Tim’in açıklaması budur. Yapabilecekleri bir şey yoktur. John Yahya adını alır, kamyonetini satar ve bir uçak bileti alır. 2001 yılı Aralık ayıdır, aile John’dan bir elektronik posta mesajı alır; Yahya Şam’da olduğunu ve Arapça öğrenmeye başladığını haber vermektedir.
Batılı cihatçıların şiddete giden yolda seçtikleri birçok yöntem vardır, fakat genellikle kendilerine bir rol model seçerler. John için uygun olan rol model, ona bir balık adam elbisesi gibi oturur. Üst orta sınıf bir aileden gelmektedir. Doğuştan kendisine bahşedilen fırsatları boşa harcamıştır, ailesi tarafından onun için seçilen alanlarda mükemmel olamayacağını anlamıştır. Genellikle, aileden birinin ölümü, ölümden kıl payı kurtulmak gibi kişisel krizler bir insanı varoluşsal alanda derin düşüncelere, sorgulamalara iter ve sonunda dini keşfetmesini sağlar, John’un durumunda ise, çocukluğundaki zayıflığı bu rolü oynamış olabilir.
Cihat yanlıları, ezici bir çoğunlukla da sol beyinlidirler, nicelik-analizci tiplerdir. Diego Gambetta European University Institute ve Steffen Hertog of the London School of Economics, cihat savaşçıları arasındaki mühendislik öğrencilerinin fazlalığına dikkat çekmektedirler. Bu kurumlara göre, mühendislik disiplininin zihinsel stili, bazı insanları cihatçı olmaya yönlendirmektedir. John gençliğinde kendi kendisine bilgisayar programı yazmayı öğrenmiştir. Kullandığı bilgisayarlar, çoğunluk tarafından tercih edilen Windows veya Mac yazılımları ile değil, Linux işletim sistemiyle çalışmaktadır. Yıllar sonra, tam bir cihat yanlısı olduğunda web sitesinde, katı ve ödün vermeyen duruşunu alaycı bir ifadeyle anlatan bir C++ kodu paylaşır:
If (1+1+1 != 1 && 1 == 1) return true; else die();
Çevirisi: Eğer Baba-Oğul-Kutsal Ruh Hristiyan Üçlüsüne inanıyorsanız (“1+1+1”) Gerçekten Tektanrıcı olmayan (“!= 1”), ve Tanrının tek olduğuna inanıyorsanız (“1 == 1”), gerçeğe dönün ya da ölün.
Şam’a geldiğinde, iki taraflı eğilimleri olmasına rağmen Yahya kendisini, Allah ile şiir, belki de dans veya şarkı yoluyla bütünleştirmeyi arayan ve İslam’ın değişik ve farklı versiyonunu benimseyen bir Sufi olarak görmektedir. Bu yaklaşımı, ona farklı kültürlerin etkisinde kaldığı gençlik yıllarının bir mirası olabilir. Aşamalı olarak, inanca çok daha katı yaklaşan İngiliz Müslümanlarının etkisinde kalan John, cihada giderek bir merak duymaya başlar. Onu, Sufizme düşman olan, bin-Laden tarzı bir yaklaşımı benimsemeye ikna ederler.
Yahya, çok geçmeden hoşgörüsüzlükte hepsini geride bırakır. Cihat taraftarlığına, dinin temelindeki bilimsel otorite hiyerarşisine olan memnuniyetsizliğini de ekler. Önde gelen imamların, Kur’an ve şeriatı yorumlanması yerine, İslam âlimlerinin söylediklerine körü körüne inanılması yönündeki sözlerine karşı çıkar. Müslümanlara genellikle, yasal kuralları kendilerinin yorumlamamaları ve din âlimleri ile din konularında kendilerinden daha bilgili olanları takip etmeleri gerektiği öğretilmektedir. Fakat Yahya, yeni seçtiği dine olan yaklaşımında, tipik bir Amerikalı davranışını seçer, tam bir Teksaslının arabasına olan yaklaşımı gibidir; anlayıp tamir edebiliyorsanız arabanıza gerçekten sahip olabilirsiniz, yoksa o asla size ait değildir.
Hans Wehr Modern Yazılı Arapça sözlüğünü alır, oldukça kalın bir sözlüktür, standart bir Arapça-İngilizce referans kitabıdır. Baştan sona okunması için yazılmamıştır. Normal bir insan, Arap Hans Wehr sözlüğünü bir kenarda muhafaza eder ve ihtiyaç duydukça kullanır. Fakat Yahya altı ay içinde sözlüğü ezberler. Sonra al-Khalil al-Farahidi tarafından yazılan sekizinci asırdan kalma Kitab al-Ayn Arapça sözlüğünü de ezberler. Şam’da dolaşır, herkesle konuşur ve klasik Arapçayı eğitimli Araplardan dahi daha iyi öğrenir.
Ailesinden ve kız kardeşlerinden daha da uzaklaşır. Sonrasında, diğer Müslümanlarla konuşurken, ailesini protesto için ne kadar çaba harcadığını ve İslami Devlete direkt olarak yönelmeyi seçmesini şöyle anlatır:
Ailesi için çaba gösteren, fakat aileleri küfürde (İslam’a inanmamayı) ısrar eden Müslümanlar ne yapmalılar? Bütün hayatları boyunca Allah’ın yol göstermeyi seçmediği birine yol göstermek için sabırla beklemeli mi yoksa onlardan uzaklaşıp gerçek ailesi olan Müslümanlara mı yardım etmeli?
Yahya, karısıyla 2003 yılında bir Müslüman evlilik sitesinde tanışır. Tania, 1983 yılında Londra’da, Bengal asıllı bir İngiliz ailenin kızı olarak dünyaya gelmiştir. Tanışmalarından önce dahi neredeyse aynı yaşamı paylaşmış gibidirler, Yahya gibi Tania da iyi huylu tümörler ve mantıksız bir isyankârlıkla büyümüştür. Asimile edilmiş orta sınıf bir İngiliz ailesinin peşine düşer ve ailesi tarafından ret edilen bir dinin gereklerini yerine getirerek ailesine işkence eder.
Güzel, lafını esirgemeyen deli dolu bir kızdır. Diğer normal kızlar gibi, ailesinin onaylamadığı erkeklerle çıkmak gibi yaramazlıkları yoktur. Ailesi onu erkek arkadaş edinmesi için teşvik ettiğinde Tania öfke dolu ve alaylı bir ifadeyle ‘‘Müslümanlar flört etmez’’ diye cevap verir ve evlenene kadar hiç bir yabancı erkeğin, örttüğü vücudunun dış hatları hariç fiziksel görünümünü bilmeyeceğine yemin eder. Beğendiği bir erkek arkadaşı olur; 2001 yılında Taliban için savaşan Amerikalı John Walker Lindh. Gençliğinin sonlarına doğru artık vücudunun tamamını, başı ve elleri dâhil kapatmakta ve çarşafının altında patlatacağı bir bombanın fantezisini kurmaktadır. 19 yaşında Yahya ile evlenir.
Evlenme sitesinde tanışmaları sonrasında Yahya ve Tania birbirlerine âşık olurlar, normal çiftler gibi gizlice buluşup seks yapmak, koşmak ve yemek pişirmek gibi alışkanlıkları yoktur, cihada odaklanmışlardır ve kötülük dolu fikirlerini paylaşmaktadırlar. Bir ay süren sanal flört sonrasında Yahya Londra’ya gider ve ilk kez 15 Mart 2003 tarihinde karşılaşırlar. Üç gün sonra gizlice evlenirler ve Texas’a giderler. College Station’a yerleşirler ve özgürlüğün, gençliğin, aşkın ve ailelerinden bağımsız olmanın tadını çıkarırlar. Gösterişsiz ve mutlu bir yaşam sürmektedirler, Yahya’nın din değiştirmeye ikna ettiği yabancı öğrencilerle bir camide bir araya gelmektedirler. Körfez Arap ülkelerinden olan ve üniversite yakınlarında yaşayan zengin Araplar Yahya’ya, İslam çalışmalarını sürdürmesi için oldukça bol para vermektedirler.
Çiftin ortak bir tutkusu daha vardır; esrar çekip bulutların üstünde uçmak. İslam dini, esrarı zehirli olduğu gerekçesiyle yasaklamıştır. Fakat Yahya, İslam dinini o zamanlar dahi basmakalıp bir şekilde uygulamamaktadır. ‘‘Esrar’’ başlıklı, altında klasik Arap kaynaklarına ait dip notlarla dolu olan tarihi bir yazıya dayanarak, esrar içmenin İslam dini açısından uygun olduğu sonucuna varmıştır. Ona göre ilk İslam liderleri, kenevir tohumlarını vergi olarak toplamaktadırlar. Müslümanlar, domuz ve alkol gibi yasaklanmış maddeleri vergi olarak almadıklarından, Yahya’nın mantığına göre esrar haram değildir ve içilebilir.
Halüsinojen bir mantar olan psilosibine gelince Yahya, kaynağı belirsiz olan ve Muhammed’in, meditasyon sonrası dağdan indikten sonra, mantarın özellikle de göz hastalıklarını tedavi edici özelliklerini övdüğü bir hadisten alıntı yapar. Yahya ve Tania bu hadisi, Tanrının hayal gördüren mantarları kutsadığı şeklinde yorumlarlar. Yani genç âşıklar, peygamberi takip ettikleri bahanesinin arkasına sığınarak, halüsinojen mantarlar yiyerek, Teksas semalarında bulutların üzerinde uçmaktadırlar.
2003 yılının sonlarında Yahya ve Tania uzun süreli bir balayına giderler, orada kaçak yaşarlar ve gizlice diğer cihat taraftarları ile görüşürler. Şam’da oldukları zaman, bir önceki yıl Black Panthers ve Beader-Meinhof gangsterleri gibi birçok radikal genç anarşistlerin sonunun geldiği zamanlardır. Şam’da kalışları esnasında yakalanmazlar, hep kıl payı kurtulurlar ve ne yaptıklarını soran herkese yalan söylerler. Suriye hükümetinin casusları komşularına onlar hakkında sorular sormaya başladıklarında, kısa süreli kaldıkları İsa’nın yeniden dirilişinde karargâhı olarak kullanacağı vahiyle haber verilen kasabaya taşınırlar.
Sık sık tartışmaktadırlar. Hala kuvvetli bir iradesi olan Tania, sadece Allah’a itaat etmek istemektedir. Fakat Allah’ın sözleri açık ve nettir, bir Kur’an ayeti ‘‘Erkekler kadınlardan sorumludur’’ demektedir. Bu nedenle, İslami Devletin kurulması öncesinde geçen 10 yıl boyunca, Yahya onun üzerinde Rasputinvari bir kontrolü sürdürür. Geçmişteki yaşamında sosyal saygı görmeyi başaramamıştır, fakat Tania onun ilk öğrencisi olur. Kendine olan güveni ile Tania’yı büyüler ve kadının kendi kendini sorguladığı anlarında onun korkularını bastırır. Tania’da orta seviyede bir öğrenme ve yorumlama problemi vardır, Yahya’nın İslami metinleri okuması onu ikna eder, aynı fikirde olmadığı her konuda Yahya’nın hafızası ve engin bilgisi karşısında verebilecek cevapları yoktur. Yahya’nın bir dahi olduğuna ve Allah’ın kendisinden esirgediklerini ona bahşettiğine karar verir. Yahya’nın cihat dünyasındaki yerini kabul eder: Yahya’ya hizmet onun cennete olan biletidir. Kölelik, mahşer günü, çok eşlilik ve öldürmeyi onaylar. Her kıtayı fethetmek üzere kutsal savaşçı olarak yedi çocuk yetiştirmeyi istemektedir.
Suriye’den, Yahya’nın Abu Issa olarak bilinen bir Ürdünlüyü takip etmeyi seçtiği Londra’ya dönerler. Abu Issa’nın 1980’li yıllarda Afganistan’da, Sovyetler Birliği ordusuna karşı savaştığı ve 3 Nisan 1993 tarihinde takipçilerinin ona bağlılık yemini ederek, Fransız akademisyen Kevin Jackson tarafından ‘‘unutulan halife’’ olarak adlandırılan, İslami Devletin başarısız bir ilk denemesini başlattığı iddia edilmektedir.
Abu Issa kendisini halife olarak ilan eder ve 1980’li yılların ortasından sonlarına kadar Afganistan’da Kunar eyaletinin küçük bir kısmını yönetir. Orada İslami Devletin sonradan çok daha büyük ölçekte gerçekleştireceği birçok pratik uygulanır. Yönetilen saha toplamda birkaç küçük kasabayı geçmez ve yerel Afganlılar, Abu Issa ve takipçilerinden nefret ederler. Osama Bin Laden 1996 yılında Afganistan’a geldiğinde, Abu Issa ona bir mesaj göndererek kendisine itaat etmesini ister.
1990’lı yılların sonunda Taliban Kunar eyaletini ele geçirdiğinde Abu Issa ve takipçileri Londra’ya taşınırlar ve Yahya ile Tania onlarla ilk kez Londra’da, kaybolmuş İslami Devlette karşılaşırlar. Yahya bir süre halifenin cihat yanlısı kabiliyetsiz oğluna, bilgisayar hackleme ve dövüş sanatları alanında ders verir. Çok geçmeden Yahya ve Abu Issa, İslami bir yasanın yorumlanmasında tartışırlar. Fakat bu dönem süresince Yahya, bir halife ilan etmenin gerekliliğine ve İslami gerçekçiliğe ilgi duyar, bunlar onu tekrar Suriye’ye geri döndürecektir.
Londra’da bir kitapçıda, Dhariri ekolünün en büyük âlimi olan Ibn Hazm (994-1064)’ın çalışmalarının bir kopyasını bulmuştur. Dhariricilik, İslami yasal okulları arasında en keskin olandır. Bazı yönleriyle Clarence Thomas ve Antonin Scalia’nın, anayasal orijinallik yaklaşımını yansıtmaktadır: büyük ölçüde ve acımasızca Kur’an’ı yorumlayan hadisleri, Muhammed’in söylem ve eylemleri ile peygamberin yaşadığı zamanda onu katı bir şekilde takip edenleri inkâr etmektedir. Yeni yasaların eskileri ile değiştirilmesine karşı çıkmakta ve hukukçular ile din âlimlerini kinayeli ve mecazi yorumlardan kaçınmaları ve sadece metin destekli yasalara bağlı kalmaları yönünde uyarmaktadır.
2004 yılı Eylül ayında Yahya ve Tania Birleşik Devletlere geri dönerler, mali olarak Yahya’nın ailesine bağımlıdırlar. Kısa bir süre Torrance, California’da yaşarlar, Yahya imam olarak bir iş bulmayı ümit etmektedir. Cihat yanlısı düşünceleri bir cami işi bulmasına engel olur, bununla beraber ikili arasında giderek artan bir ruhsal dostluk iyice gelişmiştir. Casus yuvası oldukları bahanesiyle camilere gitmeyi tamamen bırakırlar.
2004 yılında ilk oğulları California’da dünyaya gelir. Yahya ve Tania Dallas’a taşınırlar ve bir yıl sonra Yahya, Texas’ta bir sunucu şirketi olan Rackspace’de teknisyen olarak iş bulur. Geceleri cihat yanlısı forumları ziyaret eder Kanada merkezli İslamcı bir haber sitesi olan ve terör adaylarını çalıştıran Jihad Unspun’a teknik destek sağlar. Rackspace firmasındaki pozisyonunu da cihat başlatmak için kullanma yollarını aramaktadır. 8 Nisan 2006 tarihinde, Amerikan İsrail Kamu İlişkileri Komitesinden bir müşterinin şifresini, sitesini ele geçirmek maksadıyla ele geçirir.
Hackleme faaliyetlerini amatörce sürdürür, Rackspace firması yaptıklarının farkına varır ve Yahya’nın terör bağlantılarını bilen FBI süratli hareket eder. Grapevine, Texas’ta olan evine sabahın erken saatlerinde bir SWAT timi baskın yaptığında Yahya ve Tania sabah namazı için önceden uyanmıştırlar. Karşılık vermeden teslim olur ve SWAT unsurlarını, içeride uyuyan bir çocuk olduğu ve karısının giyinmesi gerektiği hususunda uyarır. Adalet Bakanlığı Yahya’yı, korunan bir bilgisayarı hacklediği için suçlu bulur ve bir hâkim onu 34 ay hapis cezasına çarptırır. Tutuklanmadan önce, Irak’a giderek Amerika’ya karşı savaşmayı planlayan Yahya’nın hayatını hapishane kurtarır.
Yahya’nın tutuklanması evliliklerinde yeni bir sürtüşmenin ortaya çıkmasına neden olur. Kocası hapishanede olan ve İslami metinleri bütün gün inceleme ve çalışma fırsatını yakalayan Tania, giderek bağımsızlığını ilan etmeye başlar. Müslüman giyiniş tarzına komşularının dik dik bakması nedeniyle Yahya’ya, bütün vücudunu kapatan çarşaf yerine, sadece bir peçe takacağını söyler. Çılgına dönen Yahya ona, hapishaneye ziyarete geldiğinde bütün vücudunu kapamasını ve hiç kimsenin, şeyhin karısının açık saçıklığı hakkında konuşmaması gerektiğini söyler. Karısına, kâfir Amerika’yı terk etmesini ve Boko Haram’ın selefi olan Nijerya Talibanına katılmasını söyler. Tania kabul etmez ve onu boşanmakla tehdit eder.
Hapishaneden çıktıktan ve Tania’nın Jamaika asıllı İngiliz arkadaşını ikinci eş olarak aldıktan sonra dahi Tania onu bırakmaz. Tania onaylamaz ama birleşmeye de karşı çıkmaz. Yeni gelin Londra’da yaşamaktadır, fakat damat şartlı tahliye ile serbest kaldığından seyahat edememektedir. Yahya fiziksel olarak ayrı olunan evliliğin İslami açıdan yasallığını sorgular. Kendinden önce aynı şeyi yapan birini bulur: peygamber Medine’de iken, Etiyopya’da bulunan kayınbiraderinin dul kalan karısıyla evlenmiştir. Telekomünikasyon evliliğin geçerli olduğunu öğrenen Yahya ve ikinci karısı telefonda evlenirler, Tania da oradadır ve öfkesinden sessizce burnundan solumaktadır (Yahya sonradan ikinci karısından boşanır).
Yahya işlediği suçlar için asla pişmanlık duymaz. Yaptığı her şeyi haklı görmesi için kendince nedenleri vardır ve asla hatalı olduğunu düşünmez. Şartlı tahliye süresi boyunca Yahya Dallas’ta kalır ve bir ayakkabı satıcısında IT uzmanı olarak çalışır. 2009 yılı Ağustos ayında, hapishaneden çıktıktan 10 ay sonra ikinci oğulları dünyaya gelir. Çift hareketlerinde oldukça dikkatli ve terbiyelidir, yine de Yahya’nın iş arkadaşları onun ve Tania’nın Facebook’da ara sıra endişe veren paylaşımlarda bulunduklarını rapor ederler.
Bir ara, hükümet karşıtı tutumu ve izolasyon yanlısı dış politikayı savunması nedeniyle Cumhuriyetçi başkan adayı Ron Paul’u desteklerler. Her ikisi de onu kafa dengi bulmaktadır. Peygamber gibi Ron Paul de altın standardını savunmaktadır. Yahya ve Tania esrar içmeyi sevmektedirler ve Özgürlükçüler, Birleşik Devletlerdeki yasakçı karşıtlığına en yakın partidir. Ve son olarak Ron Paul’ün dış politikası İsrail ile olası bir ayrılığı önermektedir. Tania sonradan Facebook’a yarı şaka ‘‘Siz Amerikalılar demokrasiyi desteklemeyi durdurmalısınız ve kralınız Ron Paul gibi yapmalısınız.’’ diye yazmıştır. Yahya da devrim istemektedir. ‘‘Zalim buradadır’’, ‘‘ve Özgürlük Ağacı susadı’’ diye cevap verir.
1 Ekim 2011 tarihinde Yahya’nın şartlı tahliye süresi sona erer ve iki çocuğu ve karısıyla birlikte Dallas Forth Worth havaalanına doğru yola çıkar, özgür bir adamdır. Amerika’yı, muhtemelen bir daha dönmemek üzere terk etmektedir. O zamanlar, ‘‘Amerika’daki Müslümanlar, hatırlayın, hicret her zaman bir seçenek ve bazen de bir zorunluluktur’’ diye yazar.
Aile Londra’ya oradan da Kahire’ye uçar. Yahya ve Tania üç yıl Mısır’da yaşarlar, başlangıçta mutludurlar: çocuklar zeki ve büyümüş de küçülmüş gibidirler, Youtube videolarında küçük oğlanın 3 yaşından önce İngilizce, Fransızca ve Arapça konuştuğu görülmektedir ve 2011 yılı Noel günü aileye bir oğlan daha katılır. Aile, Nil nehrinde yelkenli gezileri yapmakta ve ABD hükümetinden uzakta olmanın tadını çıkarmaktadır.
Yahya, Katar hükümetinde çalışan dini âlimlerin fetvalarını çevirerek para kazanmaktadır. İnsan otoritesine her zaman karşı olan Yahya, fetvaların sıradanlığı ve hükümet memurlarının zalimlere mutlak itaati karşısında öfkeden delirmektedir. Ibn Hazm tarafından bin yıl önce vurgulanan ve kendisinin de İslam’ın temel gerekleri olarak gördüğü bir halifeliğin kurulması ve inançsız ülkelerden göç edilmesini savunur. Din âlimleri, Katar kraliyet ailesini göklere çıkarmaktadırlar. Yahya ise yayınladıkları fetvaların kanıtlara değil sadece fikirlere dayandığını iddia etmektedir.
Yahya, Kahire’de başka cihat yanlıları ile tanışır ve akademik bilgisi nedeniyle bir saygınlık kazanır. Onu tanıyan biri o zamanki hallerini; en kuvvetli ISIS ve halifelik taraftarlarından biri olarak tanımlamaktadır. Musa Cerantonio ile web üzerinden görüşmektedirler, birçok Avrupalı cihat yanlısı ondan İslam dinini öğrenmek için Mısır’a gelir. Bir şeyhi öylesine etkiler ki adam Yahya’nın hayatını Suriye ve Afganistan gibi yerlerde savaşarak tehlikeye atmasının haram olduğunu ilan eder; ‘‘Senin kanın haram, dökülmesi yasaktır’’ der şeyh.
Vaazlarında İslami Devlet propagandası yapmakta, laik politikaları benimseyen İslami hareketleri yerden yere vurmaktadır. Sosyal medyada, Tania da onun fikirlerini desteklemekte fakat dünyaya getirdiği her çocuk sonrasında Suriye’de mücahit olma isteği zayıflamaktadır. Yahya ona Kur’an’ın hicretten vaz geçenleri şiddetle yargıladığını hatırlatır. Melekler ruhlarını ölümlü vücutlarından ayıracak ve Allah tarafından yargılanmaları için hazırlayacaktır. ‘’Melekler, Tanrı’nın dünyası göç etmen için yeteri kadar büyük değil miydi? Hicretten vaz geçenler için sığınak cehennemdir.’’ diyecekler.
2013 yılı Haziran ayında gerçekleşen Mısır’daki laik askeri darbe, Müslüman Kardeşler tarafından yönetilen hükümeti devirir ve İslami hareket geldiği gibi hızlı bir şekilde yok olur. Yahya ve Tania, cihat yanlısı oldukları için başlarına gelebileceklerden endişelenerek kaçmaya karar verirler. Mısır’ı bir yıl önce terk eden Cerantonio, onlara güney Filipin’e gitmelerini tavsiye eder, kendisi de o zamanlar orada yaşamaktadır. Filipinlerdeki yaşam çok sade gelir. Yahya ona çamur bir kulübede yaşayabileceğini ama Tania’nın bu konuda aynı fikirde olmadığını yazar, ondan kulübelerin fotoğraflarını göndermesini talep eder. Evler yetersizdir ve planlarını değiştirirler.
Kahire’den ayrıldıklarında Yahya Türkiye’ye gitmekte ısrar eder. 2013 yılı Ağustos ayında ailesini bir otobüse bindirir ve onlara bir seyahate çıktıklarını söyler. Şimdi dördüncü çocuğuna beş aylık hamile olan Tania, Suriye sınırını görene kadar nereye gittiklerini bilmemektedir. Suriye’de Esat hükümeti, ülkenin kuzey kesimlerindeki geniş bölgelerde ve Halep’te kontrolü çoktan kaybetmiş durumdadır ve çeşitli grup ve fraksiyonlar birlikte ve diğerleri aleyhine çalışmaktadırlar. Bölge ölümün kol gezdiği karmaşık bir bataklığa dönmüş durumdadır.
Sınırdan birkaç mil uzaklıktaki Azaz kasabasında, Suriyeli bir generalin terk ettiği villaya el koyarak izinsiz yerleşirler. Camlar paramparça olmuş durumdadır ve musluklardan su akmamaktadır, fakat avizeler hala tavanda asılı durmaktadır. Bölge, mücahit grupların kontrolü altındadır ve Yahya’nın bağlantıları, ailesi için kıt kanaat de olsa yiyecek sağlamaktadır. Günlerini cihatçı arkadaşları ile geçirir. Bazılarını sadece İnternetin fantezi dünyasından tanımaktadır, ama şimdi onlarla silah arkadaşı olmuştur.
Tania ve çocuklar hastalanır ve nedeni belli olmayan enfeksiyonlara yakalanırlar. Tania, hükümet kuvvetleri veya diğer isyancı grupların yaşadıkları bölgeyi ele geçirmesi durumunda yapacakları için hazırlanmıştır. Fakat hala çevresinde olan gelişmelerden memnundur ve yakınlarında sürmekte olan savaşı merak etmektedir. Çarpışmaları görmek istemektedir fakat bir kadın olduğundan, kafasını ne zaman pencereden uzatsa, mantıklı olması ve içeri girmesi söylenir. Yahya’ya, kendilerini ona sormadan bir savaş bölgesine nasıl getirebildiğini sorduğunda, Yahya bir hadisten alıntı yaparak; savaş bir aldatmadır cevabını verir.
Tania sonunda kararını verir. On yıl yeterli bir süredir. Çocukları alıp Türkiye’ye dönmeye karar verir. Yahya onlara katılamaz, katılmayı da istememektedir. O, İslami Devlet için gelmiştir ve savaş alanından kaçmanın cezasını da bilmektedir. Fakat çocukları cihatçı değildir, bu nedenle, ailenin bu veya öteki dünyada tekrar birleşeceği beklentisiyle, mayın tarlasından geçerek, bir keskin nişancının namlusunun ucunda Türkiye’ye geri dönmelerine izin verir.
Tania, Plano’ya geri döner, Tim ile Martha’nın yanına yerleşir ve 2014 yılı Ocak ayında bir erkek çocuk dünyaya getirir. Aynı yıl Kasım ayında boşanma davasını da açar. Dönüşümü ekşi bir üzüm gibidir. O günlerde kendisini bir agnostik olarak tanımlamakta ve İnternette arkadaşları ile yaptığı sohbetlerde, kendisinin Müslümanlar için bir kayıp ve ümitsiz vaka olduğunu söylemektedir. Sosyal medya hesaplarındaki fotoğraflarında, kuzey Dallas’ta yaşayan ve makyaj yapan diğer kâfir kadınlara benzemektedir. Oldukça şık giyinmekte, bazen bir omuzunu açıkta bırakmakta ve koyu renkli saçlarına röfle yaptırmaktadır. Hala otuzlu yaşlarındadır, özgür ve hatta yeniden doğmuş gibi görünmektedir. Bazı insanlar, yaşadığı dönüşüm nedeniyle Tania’nın dışlanması ve aforoz edilmesi gerektiğini söylemektedir, fakat Tania, Allah’ın zayıflığı nedeniyle onu anlayacağına ve af edeceğine inanmaktadır.
Çevresindeki birçok insan Yahya’nın ona olan davranışlarının affedilmez olduğunu ve onu unutması gerektiğini empoze eder. Fakat Tania ve Yahya yetişkin hayatlarının çoğunu, zor ve korkunç şartlarda birlikte yaşamışlardır. Tania cihatçılıktan vaz geçer fakat Yahya’yı tamamen bırakamaz. Sosyal medyada kocasının akrabalarından birine şöyle yazar:
Ioannis karmaşasını anlatmaya nereden başlayayım? O, iki dünya arasında kalan bir adam, aslında dört ve belki de daha fazla (Doğu – Batı, dini prensipler ile aile arasında ve mutluluk)…Bazı büyük seçimler yaptık ve bunlar bizi sırtımızdan vurdular. Ioannis’de insanların kalpleri ve düşünceleri ile tarihin akışını değiştirmek sabit fikir haline geldi. Bir bakıma onun İslam dinine duyduğu sevgi ve tutkuyu kıskanıyorum.
Yahya’da İslam dinine olan bu tutku asla azalmaz. 2013 yılındaki o günde, karısına ve çocuklarına arkasını dönmeyi müteakip Yahya Georgelas, ailesinin askeri geçmişine yeni ve tamamen farklı bir bölüm eklemeye başlamıştır. Birkaç ay, Halep yakınlarında bir gruba dâhil olarak İslami Devletin askeri eğitimini alır. Orada savaşı görür ve Nisan 2014 savaşında, yakınlarına düşen bir havan mermisinden fırlayan şarapnel parçası neredeyse omurgasını parçalayacak şekilde sırtına saplanır.
Web sitesinde; ‘‘Yoğun acılar içindeyim, fakat en azından ödülümün Allah’la olmak olduğunu biliyorum ve bu da beni rahatlatıyor’’ diye yazmaktadır. Zamanını Türkiye’de bir hastanede geçirir. Suriyeli olarak Türkiye’ye geçiş yaptığından ve süresiz kalamadığından, Amerikalı olarak tanınmaktan korktuğu için Suriye’ye geri döner ve Avustralyalı bir cihatçı olduğu iddia edilen, Adam Brookman tarafından tedavi edilir. Brookman Avustralya’ya döndüğünde tutuklanır, hala Suriye’ye sadece insani yardım maksadıyla gittiğini iddia etmektedir. Yahya Facebook hesabında, cerahat dolu yaralarının fotoğraflarını paylaşır, yatağında gülümsemektedir. Yara izleri, diğer cihatçılar gibi onun için de bir onur nişanı ve öbür dünya için, yaşarken Allah’a olan bağlılığını gösteren bir VIP geçiş belgesidir.
İyileşme devresi süresince Twitter hesabında yazmaya devam eder ve henüz İslami Devlet’in kontrolü altındaki bölgede olmamasına rağmen, ISIS terör örgütünü şiddetli bir şekilde savunur. Yığınlar için üst seviyeli biri ve haddinden fazla akademik de olsa, Web sitesinde birçok takipçisi vardır. Yaklaşık olarak o zamanlarda, başta Adnani olmak üzere ISIS liderlerini, halifeliği ilan etmeleri yönünde rahatsız etmeye başlar. 2014 yılı Haziran ayında halifelik ilan edildiğinde Yahya, İslami Devletin başkenti olan Rakka’dan 100 mil uzaklıkta, Halep yakınlarında yaşamaktadır. Web sitesinde; ‘‘Yıllardır beklediğim an buydu.’’ diye yazar. Derhal Rakka’ya göç etmeye karar verir.
Özgür Suriye Ordusu tarafından ele geçirilince planlarını gerçekleştirmesi biraz gecikir. Sonunda serbest bırakılır ve kendi kendine, bir gün onu ele geçirenlerin başlarını kesmek üzere geri dönmeye yemin eder. Kısa bir süre, grupla aynı düşüncedeymiş numarası yapar. Fakat 2015 yılı ortalarında yönünü halifenin başkentine çevirir. Parçalanmış sırtı nedeniyle cephe hattında savaşma zorunluluğu yoktur, zaten İslami Devletin liderleri de, onun bir savaşçıdan ziyade bir akademisyen ve sözcü olarak çok daha fazla işe yarayacağını çoktan anlamışlardır.
8 Aralık 2015 günü sabahın erken saatlerinde Yahya’nın sesi, İslami Devletin sesi olan ‘‘Al Bayan’’ radyosunda duyulur. O artık İslami Devletin yüksek kalitede İngilizce propagandasını yapan ve en önde gelen Dabiq ile Rumiyah dergilerinde yazılar yazan birisidir. Bir süre Twitter hesabında takma adlarla mesaj yazar, profil fotoğrafında, oldukça eski bir diz üstü bilgisayarın yanında 9 mm çaplı Browning tabancası görünmektedir.
Dabiq dergisinde ilk makalesi 2015 yılı Nisan ayında yayımlanır. Makalenin konusu, kendilerini Müslüman olarak adlandıran, ama aslında kâfir olan batılı Müslümanlardır. Makalenin başlığı olan ‘‘Batıdaki kâfir imamları öldürün!’’, makaleye eşlik eden foto tasarımından az bir şekilde daha anlamsızdır; ünlü batılı Müslüman liderlerin fotoğrafları üzerinde, onları hedef gösteren artı kıllar ve dinden dönen, gözleri bağlanmış ve boğazı kesilmek üzere yere yatırılan bir adam. Yahya makalesinde, Muhammed ve yanında olanların Müslümanlıktan vaz geçenlere uyguladığı, ayaklar ve ellerin kesilmesi, gözlerin tırnaklarla yerinden çıkarılması ve vücutların ölene kadar ezilmesi gibi birçok zalim uygulamayı anlatmaktadır.
Derginin bir sonraki sayısının her yerinde Yahya’nın etkileri açıkça görülmektedir. Hristiyanlık hakkında polemiğe açık, Yahya’nın gözdesi olan İncil ayetlerini içeren ve ukalalık dolu bir makale, Hristiyan doktrini ile tarihi kayıtlar arasındaki tutarsızlıkları anlatmaktadır. Bir diğer makalede ise insanoğlunun Allah tarafından değil de doğal güçler yoluyla yaratıldığı fikriyle alay edilmektedir.
Bazı makalelerin ona ait olduğu açıktır ve diğerleri de, ister ona ait olsun isterse olmasın, onun izlerini taşımaktadır. İmzalanmamış da olsa, Yahya tarafından yazılması muhtemel ‘‘Neden sizden nefret ediyoruz & Neden sizinle savaşıyoruz’’ başlıklı makalede, savaşın dini yönünü öne çıkarmakta ve makalesi, başlıktaki soruya cevap olarak; ‘‘Sizden nefret ediyoruz ve bunun en önemli nedeni sizin inançsız olmanızdır.’’ diye başlamaktadır.
Gerçek şu ki; siz bizleri bombalamaktan, hapsetmekten, işkence etmekten, iftira atmaktan ve topraklarımızı gasp etmekten vazgeçseniz de bizler sizden nefret etmeye devam edeceğiz, çünkü sizden nefret etmemizin temel nedeni, sizler İslam dinini kucaklamadıkça asla sona ermeyecektir…
O kadar önemli olmasa da sizinle savaşmamızın nedeni sadece sizi cezalandırmak ve yıldırmak değil, fakat sizleri bu yaşamda gerçek özgürlüğe ve öteki dünyada da kurtuluşa kavuşturmak, sizleri köle olduğunuz arzu ve kaprislerinizden arındırmak olduğu kadar, sadece yaratıcınıza ibadet ederek ve onun mesajlarını takip ederek din adamları ve yasalardan da kurtarmaktır.
İslami Devlet, varlığını sürdürme stratejisini, Irak ve Suriye’de kaybettiği toprakların da telafisi maksadıyla, kitlesel ve devrimci bir Müslüman hareketine dayandırmaktadır. Yahya’nın katkısıyla bu stratejiye, güçlü tarafları, zayıflıkları, kişiliği ve güvensizlikleri ile tam bir Amerikalı olan bir sözcünün Amerikan aksanlı evrensel cihatçı sesi de eklenmiş olmaktadır. Yahya Amerikalılarla nasıl konuşulması gerektiğini, onları nasıl korkutacağını ve işe alacağını, bir anlamda; İslami Devletin savaşını nasıl Amerikalıların savaşı haline getireceğini çok iyi bilmektedir.
Ağustos ayında, İslami Devletin en güçlü liderlerinden ve Baghdadi’nin kendinden sonrası için hazırladığı ve Musa Cerantonio’ya göre, Yahya’nın patronu ve arkadaşı olan Abu Muhammad al-Adnani, bir silahlı insansız hava aracı saldırısında hayatını kaybeder. Adnani’nin Kasım 2015 Paris saldırıları dâhil birçok terör saldırısını yönlendirdiğine dair büyük şüpheler vardır. Paris saldırılarının arkasında olduğundan şüphe edilen Abdelhamid Abaaoud, Yahya’nın da olduğu sırada, Azaz’daki yabancı savaşçıların emiridir.
Adnani’nin ölmesi sonrasında, 5 Aralık 2016 günü İslami Devlet, onun yerini alacak kişinin ismini açıklar: Abu al-Hassan al-Muhajir. Yani John Georgelas. Muhajir Arapçada göç eden, Iraklı ve Suriyeli olmayan ve İslami Devlet için savaşmak üzere başka yerden gelen anlamına gelmektedir. Abu al-Hassan’a verilen görev, örgütün sözcülüğünü yapmaktır. Bunun anlamı, İslami Devlet tarafından yapılan bütün duyurular, terör kışkırtmaları ve taraftarlarına destek veren konuşmalarda artık Abu al-Hassan’ın sesinin duyulacağıdır.
5 Aralık 2016 günü duyulan ses Yahya’nın sesi değildir. Fakat İslami Devlet, geçmişte anahtar konumdaki personelinin kimliklerini gizlemek maksadıyla yaptığı gibi Yahya’nın da sesini değiştirmiş ve Yahya’nın Arapçası ne kadar akıcı olursa olsun, ana dili Arapça olan birisini kullanmak istemiş olabilir.
Yahya için böylesine önemli bir mevkie getirilmek, Suriyeli ve Iraklıların hâkim olduğu bir organizasyonda beklenmedik bir gelişmedir. Adnani’nin yerini almak, bu pozisyon için aday olan birçoklarını, Yahya’nın organizasyon içindeki geçmiş otoritesi ile saf dışı etmek anlamına gelmektedir. Konuştuğum analizcilerin hiç birisi, bir Amerikalının örgüt içerisinde böylesine önemli bir konuma gelebileceğini tahmin etmediklerini ifade etmişlerdir. Ama hiç bir Amerikalı da Yahya kadar olamaz, şimdiye kadar cihatçı çevrelerin dışından birçok insan ve Amerikan istihbaratı onun varlığından dahi habersizdir.
İlk karşılaşmamızda Tim bana John’un yaptıklarına karşı artık ilgisiz olduklarını anlatmıştı. Yahya ile 2014 yılından beri bir araya gelmemişler ve onun İslami Devlet saflarına katıldığını da benden öğrenene kadar teyit edememişlerdi. Annesi Martha duygularını; ‘‘Artık onu tanımıyorum, yaptıkları beni ilgilendirmiyor, çünkü bunun bir anlamı olduğuna inanmıyorum.’’ sözleriyle ifade etmektedir.
Tania ve çocuklar geri döndüklerinde, uzun bir süre onlarla birlikte yaşarlar, fakat Tania şimdi ayrı bir yerde yaşamaktadır. Çocuklar hafta boyunca onlarda, hafta sonları ise annelerinde kalıyorlardı. Son on yılı gezgin bir cihat yanlısı olarak geçiren Tania’nın, dört çocuğu geçindirebilecek kadar para kazandıracak bir iş bulma şansı yoktur. Çocuklar Plano’da büyüyecekler ve güvenlik ve eğitimleri babalarının bıraktığı miras ile finanse edilecek.
İslami Devletin düşmanları, giderek Yahya’ya daha çok yaklaşmaktadır, her yönden ve havadan. Silahlı insansız hava araçları her gün Yahya’nın silah arkadaşlarını öldürmekteler ve önünde sonunda Yahya’yı da öldürme fırsatını yakalayacaklar. Bir zamanlar Yemen asıllı Amerikalı cihatçı Anwar al-Aulaqi’nin olduğu, ABD hükümetinin ‘‘Ölüm Listesi’’ şimdi büyük olasılıkla John Thomas Georgelas ismini de içermekte.
Babalık hataları ne olursa olsun, büyük bir olasılıkla, Tim ve karısı Martha’nın çektiği ıstıraba değmemektedir. Oğlunu hala yaramaz ve çevresindeki kendisinden büyük olanların kolayca etkisinde kalan küçük ‘‘John’’ olarak düşünüyor gibi görünmektedir. Tim’e göre John’un şimdi bulunduğu pozisyon, John’un hayatında, daima ulaşmayı arzuladığı belki de ilk özenilecek konumdur.
Tim ve Martha’ya, Yahya’nın yıllardır özenilecek bir konumda olduğunu ve cihat yanlılığının, entelektüel bir uzmanlık alanı olduğunu görememelerinin, cihatçılığı anlamalarına engel olduğunu söylemek istedim. Oğullarının ne kadar kötü ve örgüt içinde serinkanlı bir yetkili olduğunu bilmiyor, diğer cihatçı aileleri gibi onu, okul yaşamında aşağılanan, gizlice marihuana içen ve bir iş bulmaya çalışan birisi gibi görüyorlardı. Onu böyle hatırlamak, bir anlamda onları rahatlatıyordu ve belki de İslam sadece bir diğer safhaydı. Gerçek aslında çok daha üzücüydü, yapmaya çalıştığı birçok faaliyette başarısız olan oğulları, kendisini neyin çağırdığını sonunda bulmuştu.
Çevirenin Notları: Bu değerlendirme, yazar Graeme Wood tarafından kaleme alınan The Way of the Strangers: Encounters with the Islamic State isimli kitaptan yine yazarın kendisi tarafından makale haline getirilmiştir. Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir ve yazarın düşüncelerini yansıtmaktadır. Yazının çevrilmesi, çevirenin yazarın düşünceleri paylaştığı anlamına gelmemektedir.
Yazının çevrilmesindeki maksat; IŞİD terör örgütü ve bir çocuğun nasıl bir cihat yanlısına dönüşebildiği hakkında bir durumsal farkındalık yaratmaktır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişilebilir.
http://www.defenseone.com/ideas/2016/12/american
-leader-islamic-state/134008/?oref=d-river