Yazı ve Fotoğraf: Olay Salcan, Sun Savunma.Net, 18 Ocak 2020
Nevşehir, Kırşehir ve Hacıbektaş’ı ziyaret ettikten sonra gelmişken yolumun üzerinde olan Gülşehir’i de görmeyi hep arzu ederim. Sonunda da alışılmış mazerete sığınarak bu defa da “kısmet” değilmiş der, gerçekte olmayan ancak insanların kendilerini kurtarmak için yarattıkları sorunu çözme kurnazlığına sığınırım. Her defasında da bunu yapmaktan kendi adıma utanç duyarım. Sonunda bu utançtan kendimi kurtarmanın tek yolunun kararlılık olduğunun bilinci ile direksiyonu Gülşehir’e kırıyorum.
Gülşehir’de gördüklerimden sonra, aklımdan ne geçiyorsa ertelememeye, bir daha kısmet değilmiş dememeye karar veriyorum ve aynı zamanda da insanların yaptıkları ile yapamadıklarının kendilerine ait olduğuna bir kere daha inanıyorum. Gerisi bahane.
Hacıbektaş’tan ayrılır ayrılmaz iyi bir karayolunu takiben kendimi çok kısa zamanda Gülşehir’de buluyorum. Son derece düzgün, göze hoş gelen görüntüsü ile bende huzur veren bir yerleşim yeri kanısı yaratıyor. Buna batmaya başlayan güneşin kızıl ışıklarının ilçe üzerindeki yarattığı değişken güzellikler de eklenince, görüntü daha da göz alıcı oluyor.
On bine yaklaşan nüfusunda okuma yazma oranının yüksek olduğu kasaba, gelişmişlik ortamını yakalamış. Çevredeki turizm faaliyetlerinin buradaki olumlu yansımalarını ve hareketliliğini gözden kaçırmak mümkün değil. Kızılırmak’ın güney tarafında kurulmuş bu ilçeye nehrin katkısı da yadsınamaz.
Turizm, bu ilçede en önemli geçim kaynaklarının başında geliyor, hatta bunun bilinci içerisinde. Turizm alanındaki çalışmaları ve mevcut doğal, kültürel ve tarihi değerlere sahip olma çabaları her türlü takdirin üzerinde. Gerek halkın bu bilinçliliği ve gerek ise kamu görevlilerinin ellerinden geleni yapma açısından üst düzey gayretleri, ilçeyi daha sonraki yıllarda hak ettiği seviyeye taşıyacağının net bir garantisi.
M.Ö.5000 yılına kadar giden bu ilçeden kimler gelmiş, kimler geçmiş. Firigyalılar, Medler, Lidyalılar, Kimmerler, Helenler, Romalılar, Bizanslar, Araplar, İranlılar, Selçuklular ve Osmanlılar. Bu günden geriye 7000 yıllık tarihe sahne olan bu güzel ilçenin civarına kadar gelip de kıyısından köşesinden ve uzaktan görerek geçmek olur mu? Hele ben gezginim, her yeri geziyorum diyenler için. Zaten gezmeye başlayıp sahip olduklarını gördükten sonra burayı sevecek ve gördüklerinizden son derece memnun kalacaksınız.
MS. I. ve III. yüzyıllarda Filistin’den kaçarak, Kapadokya’ya bölgesine gelen ilk Hristiyanlardan bazıları, Açıksaray, Büyükkale ve Gümüşkent bölgelerinde bulunan kayalara kiliseler, evler ve manastırlar yapmışlar. Bu dönemde büyük bir önem kazanan Gülşehir, Kapadokya Hristiyanlığı’nın merkezi haline de gelmiş, ancak zaman içerisinde gelişmelere ayak uyduramayarak bu unvanını kaybetmiş.
Selçuklu Türklerinin hakimiyetine kadar adı “ZARAPASSOS” olarak anılan ilçenin ismi, “ARAPSUN” olmuş ve 13. yy.da burasını ülkesinin sınırlarına dahil eden Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat tarafından adı “GÜLŞEHİR” olarak değiştirilmiş.
Gülşehir merkezinde bulunan Saint Jean Kilisesi, ilk çağda Romalılar tarafından inşa edilmiş. Kilise içerisindeki Rumca kitabede, yapının Bizans İmparatorluğu’ndan ayrılan ve Bursa İznik’te imparatorluk kuran Teodor Laskaris tarafından 25 Nisan 1212 yılında kiliseye çevrildiği yazmakta. İki katlı olan yapının ilk katında şırahane, şarap mahzenleri, mezarlar, su kanalları ve görevlilere ait mekanlar bulunmakta. İkinci kattaki İncil’den alınmış sahneler ile süslenmiş kilise bütün güzelliği ile göz alıcı. Dünyada sadece üç yerde inşa edilen Saint Jean Kilisesi, görülmeye değer muhteşem yapılardan birisi. İçerisinde bulunan resimler halen özelliğini kaybetmemiş olup, zamanın ve günümüzün sanat şaheserleri arasındalar.
Diğer bir kilise ise, 1902 yılında Gülşehir’de yaşayan Rumlar tarafından yapılan Aziz Dimitris Kilisesi
Kurşunlu Camii ilçenin merkezinde ve en görkemli yapısı. 1779 yılında Karavezir Seyyid Mehmet Paşa tarafında yaptırılmış. Osmanlı taş mimarisi ve çini sanatından en güzel örnekleri görebileceğiniz bu cami, aradan geçen uzun yıllara rağmen halka hizmet vermekte.
Yazımın başında da belirttiğim gibi, Gülşehir’de çok kalamadım. Büyük bir zamanımı Hacıbektaş ve Kırşehir’de geçirdim. Birkaç yer gördüm ve gördüklerimden, halkından, her kademedeki görevlinin çalışmalarından çok etkilendim. Şimdi bana şunu sorabilirsiniz. Bu kadar kısa kalmakla bu kanıya hemen nasıl ulaşabildin? Doğru bir soru, ama benim için değil. Çünkü çok geziyorum. Hem Anadolu’yu hem de dünyayı. Bir de buna yaşadığım seneleri ilave ederseniz cevabı bu olur. Bu da kolayca kazanılmıyor. Ben bile bunları nasıl kazandığımın farkında değilim. Kendiliğinden oluyor. Okulu da yok. Daha o şehre girerken ne seviyede olduğu konusunda bir ön bilgiye sahip oluyorsunuz. Ziya Paşa’nın ünlü “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” dizesi bunu anlatmaya yetiyor. Yeter ki ön yargısız olun. Ön yargılı iseniz, oraya bakış açınız buna bağlı oluyor ve değişmesi de zor.
Ben Gülşehir’de güzellikler gördüm, falcı da değilim ama geleceğini de güzel gördüm. Bunu da kahve falına değil insanların gözlerine bakarak anladım. Kalış sürem kısa olduğu için ilçenin sahip olduğu zenginliklerin tamamını göremediğimi dönüşte yaptığım kısa bir araştırmadan anladım. Bu nedenle de yazım, Gülşehir’in tüm hazinelerini anlatmada eksik kaldı. Umarım yakın bir gelecekte Gülşehir’e tekrar giderek uzun bir süre kalıp yetkililerle ve halkla da yüz yüze görüşerek ve de görülmesi gereken her yeri görerek daha detaylı bir yazı yazma şansım olur.
Yeni bir yazımda buluşuncaya kadar, hoşça kalın. Saygılarımla.