Mustafa Çoban, Doktora Tezi, 2007
Allah’a isyan eden ilk varlık olan ve kendisinden sonra da isyan edenlere rehber kabul edilen Şeytan, acaba nerede hata yaptı da insanlık tarihi boyunca kötünün, kötülerin ve kötülüklerin sembolü oldu; Rahman olan Allah’ın gazabıyla karşılaştı? Bilgisizliğinin kurbanı mı oldu veya bilgiye rağmen mi inat ederek sonunu hazırladı? Soruları Şeytan’ın yanlış yaptığı noktaların tespit edilmesi açısından önemlidir.
Âyet ve hadislere bakıldığı zaman Şeytan’ın gerek itaatsizliğine gerekse hatada ısrarına sebep olan hususların sayılan maddelerde yoğunlaştığı görülebilir.
Dinler, insanların dünya mutluluğu ve ahirete hazırlanmalarını temin için gönderilmiştir. Vahiy kaynaklı olmayan dinî inanışların da belli ölçüde insanları mutlu ettiklerine inanılır. İslâm açısından bakıldığı zaman, dünya düzeninden sorumlu olan insanın zaaf içerisinde olduğu, ancak Allah’ın bu zaafları bildiği ve onu zorda bırakmayı arzu etmediği ifade edilebilir. İnsanın, insan olması sebebiyle kazandığı vasıfları konusunda Kur’an’da oldukça fazla açıklama bulmak mümkündür.
“Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır.”
“Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size vermiştir. Allah’ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zâlim ve çok nankördür.”
“İnsan iyiliğin gelmesine dua ettiği gibi kötülüğün gelmesine de dua eder. Esasen insanoğlu acelecidir.”
“Sizi dirilten, sonra öldürecek, sonra yine diriltecek olan O’dur. İnsan gerçekten pek nankördür.”
“İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş.”
“İnsanın basına sıkıntı gelince Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra Allah katından bir nimet verince önceden kime yalvarmış olduğunu unutuverir; Allah’ın yolundan saptırmak için O’na esler koşar.” Ona:
– “İnkârınla az bir müddet zevklen, şüphesiz sen cehennemliksin.” de.”
“İnsana nimet verdiğimiz zaman yüz çevirerek yan çizer; basına kötülük gelince uzun uzun yalvarır.”
“Gerçekten insan pek hırslı ve zayıf yaratılmıştır.”
“Canı çıkasıca insan, ne nankördür!”
“Ey insan! Ne mağrur etti seni o kerîm rabbine?”
“Doğrusu insan hırslı ve huysuz yaratılmıştır.”
Âyetlerden yola çıkarak insan zayıf, nankör, zâlim, aceleci, düşman kesilen, münkir, hırslı ve mağrur olmaya meyilli olarak yaratılmıştır. Bunlara ümitsizlik, emelsizlik, şımarıklık, yersiz övünme, azgınlık, inkâr, cimrilik, gösteriş yapma, karasızlık, gaflet, aldatma, yalan vb. özelliklerde insan da özü bulunan, ancak görülmesine rıza gösterilmeyen insanî vasıflardır. Saydıklarımız Allah ve Peygamber tarafından tasvip edilmeyen özelliklerdir; Seytan’ın Adem ve nesline karsı düşmanlıkta kullandığı argümanlardır. Adem ve Havva -insanı temsil eden öge olarak ele alınırsa onlar- zaafları konusunda eğitilir ve ahlâkî bir tavır kazandırılırsa mücadele kaybedilmemiş olacaktır.
İnsan bu ve benzeri zaafları sebebiyle, Kur’an ve peygamberin rehberliğine kulak asmayıp, nefsânî arzularına ve şeytana uyarak inkâr edebilmekte, kötülükleri isleyebilmekte436 ve nimetlere karsı nankörlük edebilmektedir.
İslâm’ın dinî metinleri insanın hatadan korunamayacağı mutlaka hata yapabileceğine dair düşünceler ortaya koymuşlardır. Ebu Hureyre’nin bu konudaki rivayeti önemlidir.
– “Nefsim kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, siz günah islememiş olsaydınız, Allah sizi ortadan kaldırır, günah isleyen, Allah’tan af dileyen ve Allah’ın da kendilerini affettiği bir topluluk yaratırdı.” İnsanı çok iyi bilen Allah aslında onun günah islemesini arzu ettiği için değil, hata yapmama kudreti kendisine verilmeyen bu varlığın hatadan sonra kahrolup helâk olmamasını istediği için tevbe ederek yeniden başlangıç yapabilme sansını vermek istemiştir. Çünkü Allah tevbe edenleri ve böylece temizlenenleri sever. Bu konudaki çıkış noktası özetlenirse, hatalar, bilinmediği ve sonucu kestirilemediği için yapılmaktadır. İnsan yapacağı hatanın ne olduğu ve özellikle getirisinin ne olacağı konusunda bilgi sahibi olmadığı/olamadığı için yanlış yapabilmektedir. Buradan hareketle tevbenin herkesi kapsadığı ve ölünceye kadar imkân tanındığı ifade edilebilir. Eğer insanın islediği günahı bildiği ve inat ederek eyleme dönüştürdüğü söylenirse o zaman aşağıdaki ayetlerin anlamı konusunda problem ortaya çıkabilir.
“Allah’ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir; iste Allah bunların tevbesini kabul eder, Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.”
“Yine onlar kötülük yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar isledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler.” Hiç kimseye “tevbe edemezsin artık” denilemeyeceği ve Allah’ın bilmeden günah isleyenlerin tevbesini kabul edeceğine göre o zaman günahkâr kimse bilmeden günah islemektedir.
Âyet ve hadisler incelendiğinde Allah’ın genelde insanları, özelde mü’minleri şeytan konusunda sık sık uyardığını görürüz. Bu uyarılar genellikle, şeytanın insanın apaçık düşmanı olduğunu ve ona uyulmaması gerektiği, insanı aldatarak doğru yoldan çıkarmak istediği, bunun sonunda pişmanlığa sürüklemeyi arzu ettiği, günah işlettikten sonra terk edip yüzüstü bıraktığı, dostluğuna güvenilemeyeceği, seklinde özetlenebilir.
Sayın Mustafa Çoban’ın doktora tezinin tamamına aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.
http://acikerisim.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/9249/211037.pdf?sequence=1