RUSYA-TÜRKİYE YAKINLAŞMASI
Yazar: F. Stephen Larrabee, 21 Kasım 2016
Çeviren: Ercan Caner, Ankara-Türkiye, 11 Aralık 2016
Birçok Batılı yetkili, Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin güçlenmesi ve Türk politikasının doğuya doğru kayarak, Türkiye’nin Batı ile olan bağlarını zayıflatmasından endişe duymaktadır. Geçen ay Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in İstanbul’u ziyareti esnasında iki ülke arasında imzalanan gaz antlaşması, bu endişelerin artmasına ve birçok soru işaretlerine neden olmuştur. Bu antlaşma ne kadar ciddidir ve sürdürülebilir? Antlaşma, NATO’nun güney kanadında ortaya çıkan uzun süreli bir yapılanma mıdır yoksa her iki ülkenin diplomatik manevra serbestisi kazanmak için yaptıkları kısa dönemli bir girişim midir?
Soğuk Savaşın sona ermesi ve Sovyet tehdidinin ortadan kalkmasının Türkiye’nin dış politikası ve Rusya ile olan ilişkilerinde çok derin etkileri olmuştur. Jeostratejik olarak, ABD-Türkiye güvenlik işbirliği ortaklığı için gerekçeyi ortadan kaldırmış ve Türkiye’nin güvenliği açısından ABD’ye olan bağımlılığını azaltmıştır. Bunun yanı sıra, uzun süredir ihmal edilen ve Soğuk Savaş esnasında Türkiye’nin uzak olduğu alanlarda, Türkiye açısından yeni diplomatik fırsatların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Artık bir kanat ülkesi olmayan Türkiye kendisini, kuvvetli tarihsel bağları, politik ve ekonomik çıkarlarının olduğu, özellikle Orta Doğu, Rusya, Merkezi Asya ve Kafkasları içeren yeni bir stratejik manzaranın kavşak noktasında bulmuştur.
Türkiye, Soğuk Savaş sonrasında kendisine yeni bir esneklik ve daha geniş bir manevra imkânı sağlayan yeni uluslararası ortamdan, komşularıyla olan ekonomik ilişkilerini geliştirmek maksadıyla faydalanmıştır. Bu gelişme kısmen, Türkiye’nin dış politikasını Soğuk Savaş sonrasındaki dönemde ortaya çıkan, yeni stratejik zorluklara adapte etmesiyle gerçekleşmiştir. Son yirmi yılda bu süreç, özellikle ekonomik alanda dikkate değer bir ivme kazanmıştır. Rusya bugün, Türkiye’nin bir numaralı ticari ortağı konumundadır ve Türkiye ihtiyacı olan doğal gazın çoğunu Rusya’dan tedarik etmektedir. Rusya’daki endüstri projeleri, Türk inşaat şirketleri tarafından bütün dünyada yürütülmekte olan projelerin dörtte birini oluşturmaktadır. Türkiye’deki, özellikle enerji, turizm ve telekomünikasyon sektörlerindeki Rus yatırımları da son yıllarda önemli oranda artış göstermiştir.
Politik ilişkiler de aşamalı olarak gelişme göstermiştir. Aralık 2004 tarihinde Başkan Putin, 32 yıl aradan sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk Rus devlet başkanı olmuştur. Bu ziyaret, iki ülke arasındaki kültürel, ekonomik ve politik alanlardaki işbirliğinin geliştirilmesini hedefleyen ‘‘Dostluk ve Çok Boyutlu Ortaklığın Derinleştirilmesi’’ ortak bildirisi ile taçlandırılmıştır. O tarihten günümüze kadar geçen sürede, iki ülke arasındaki üst düzey politik ve ekonomik temaslar gözle görülebilir bir oranda artmıştır.
Bununla beraber bu süreç boyunca, Türkiye’nin Birleşik Devletler ve Avrupa ile olan ilişkileri de oldukça gerilmiş ve zorlaşmıştır. Irak ve Kürt meselesi üzerindeki keskin görüş ayrılıkları, İran ve son zamanlarda da Suriye hakkındaki farklılıklar ile birleşmiştir. Washington ile Ankara arasındaki artan bu gerginlikler ve Avrupa Birliği ile ilişkilerin tıkanması, Türkiye’ye Moskova açılımı için yeni ve önemli bir ivme kazandırmıştır.
Enerji, Ankara ile Moskova arasındaki ilişkilerin son zamanlarda yoğunlaşmasına neden olan önemli bir etkendir. Rusya, Türkiye’ye ihtiyacı olan doğal gazın % 60’nı, petrolün ise % 40’nı sağlamaktadır. Putin’in, Ekim 2016 ayında İstanbul’a yaptığı ziyaret sırasında iki taraf, Türk Akımı olarak adlandırılan ve görüşmeleri askıya alınan doğal gaz boru hattı üzerindeki görüşmelerin tekrar canlandırılması yönünde bir antlaşma imzalamışlardır. Boru hattı, Karadeniz’in altından geçerek Türkiye’ye oradan da Yunanistan sınırına ulaşarak Rusya’nın, mevcut Doğu Avrupa doğal gaz boru hatlarını kullanmadan Batı Avrupa pazarına ulaşmasını sağlayacaktır.
Türk Akımı doğal gaz boru hattının Türkiye’ye sağlayacağı avantajlar da bulunmaktadır. Boru hattı, Türkiye’nin giderek artan enerji ihtiyacını karşılamasının teminatı olacaktır. Ankara, Türk iç pazarındaki gaz fiyatını düşürmek maksadıyla pazarlık yapabilecek bir konuma gelmiştir. Son olarak, Türk Akımı projesi, Ankara’nın uzun süredir arzu ettiği, bütün bölgede bir ticaret merkezi olma yönündeki çabalarına da büyük katkı sağlayacaktır.
Bütün bunlara rağmen iki ülke arasındaki yakınlaşma, derinliği olan bir politik ittifaktan ziyade, sadece ekonomik alanda bir birleşme gibi görünmektedir. Başta Suriye meselesi olmak üzere, iki ülke arasındaki bazı önemli meselelerde, Türkiye ve Rusya’nın farklı çıkarları ve öncelikleri bulunmaktadır. Türkiye’nin Suriye’deki temel stratejik önceliği; Başkan Bashar al-Assad’ı iktidardan uzaklaştırmak iken, Rusya, Assad’ın iktidarda kalmasını istemektedir. Ankara’ya göre, Assad’ın iktidarda kalmaya devam etmesi durumunda, bölgede sürdürülebilir bir barışın tesis edilmesi mümkün değildir.
İki ülke arasındaki ilişkilerin geleceği açık ve belirgin olmaktan uzaktır. Türkiye ile Rusya arasındaki yakınlaşma, başta enerji olmak üzere ekonomik alanda devam edecek gibi görünmektedir, fakat yukarıda da ifade edildiği gibi, Türk ve Rus politik çıkarları ve öncelikleri oldukça keskin farklılıklar gösterdiğinden, politik alanda daha da gelişme sağlanması mümkün görünmemektedir. Bu da iki ülkenin uzun vadede birlikte çalışması ve ortak hareket etmesinin mümkün olmayacağına işaret etmektedir.
Çevirenin Notları: Yazı, aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. Yazıda ifade edilen düşünceler yazarın düşüncelerini yansıtmaktadır. Bu yazının tercüme edilmesi, çevirenin yazarın fikirlerini paylaştığı anlamına gelmemektedir. Yazının çevrilmesinde maksat, son zamanlarda çeşitli alanlarda büyük bir ivme kazanan Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler hakkında, farklı bir bakış açısını okuyuculara sunmaktır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişilebilir.
Yazar: F. Stephen Larrabee RAND Corporation ve Emeritus – Avrupa Güvenliğinde görev yapan üst düzey bir politika analizcisidir ve Pardee RAND Graduate School üyesidir. RAND’a katılmadan önce, 1983-1989 yılları arasında, New York’ta bulunan Institute of East–West Security Studies kurumunda direktör ve başkan yardımcısı olarak görev yapmıştır. 1978-1981 yılları arasında Beyaz Saray, ABD Ulusal Güvenlik Konseyinde Sovyet-Doğu Avrupa ilişkileri ve Doğu-Batı politik askeri ilişkileri uzmanı olarak çalışmıştır. Larrabee’nin Türkiye hakkında, Troubled Partnership: U.S.-Turkish Relations in an Era of Global Geopolitical Change (2010); Turkey as a U.S. Security Partner (2008); The Rise of Political Islam in Turkey (Angel Rabasa ile birlikte, 2008) yazıları bulunmaktadır. Columbia, Cornell, New York, John Hopkins, Georgetown, University of South California ve The George Washington üniversitelerinde dersler veren Larrabee, doktora derecesini siyasi bilimler alanında Columbia Üniversitesi’nden almıştır.
Çeviren: Ercan Caner Elektrik ve Elektronik Mühendisliğinin yanı sıra, uçak ve helikopter lisanslarına sahiptir. Yüksek lisans derecesini 2012 yılında Gazi Üniversitesi’nden Avrupa Birliği – Türkiye İlişkileri alanında alan Caner, halen Türkiye Hava Sahası Yönetimi alanında Haliç Üniversitesi’nde doktora tez çalışmalarını sürdürmektedir. Bir yazılım firmasında proje yöneticisi ve havacılık projeleri alan uzmanı olarak çalışan Caner, Asliye Ceza Mahkemelerinde havacılık bilirkişiliği görevini de yürütmektedir. Yazı ve çevirilerini academia.edu ve sunsavunma.net sitelerinde paylaşan Caner evli ve iki çocuk babasıdır. İngilizce bilen ve Fransızca okuyabilen Caner’in İnsansız Hava Araçları (2014) ve Taarruz Helikopterleri (2015) konulu makaleleri yayımlanmıştır. 39 yılı kapsayan TSK, Birleşmiş Milletler, NATO ve savunma sektör deneyimlerine sahiptir.