Pek çok insan şekeri hayatının birçok bölümünde kullanıyor. Tatlılarda yemeklerde çikolata vb. birçok yerde kullanılan ve sevilen şekerin insan üzerindeki zararları nelerdir?
Şekerin alzheimer’a yol açtığı da belirtilirken uzmanlar son zamanlarda meşhur olan şeker diyetinin de metabolizmada büyük bozukluklara yol açtığını açıkladılar.
Şeker; şeker pancarından elde edilen, “beyaz şeker” olarak adlandırdığımız ve yarı yarıya fruktoz ile glukozdan oluşan bir bileşik. Protein, yağ, vitamin ve mineral gibi hiçbir besin öğesi içermiyor. Posa içeriği de olmayan boş kaloriden başka bir şey değil.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayça Güleryüz bu nedenle rafine edilmiş beyaz şekere vücudun hiç ihtiyacı olmadığına dikkat çekerek sözlerine şöyle devam ediyor: “Rafine şeker ve çoğu gıdanın içinde bulunan yüksek oranda fruktoz içeren mısır şurupları vücudumuzda karaciğer tarafından metabolize ediliyor. Bu da karaciğerin daha fazla çalışması anlamına geliyor.
Bunun aksine günlük olarak tükettiğimiz ve kaliteli karbonhidrat kaynağı olarak adlandırdığımız tahıllar ile baklagillerden aldığımız şeker ise sadece glukoza dönüşerek vücudun her hücresinde kullanılıyor. Dolayısıyla kaliteli karbonhidrat kaynakları, yani tahıllar ile baklagiller rafine şeker veya fruktoz şurupları gibi hem boş enerji kaynağı değil, hem de vücuda zarar vermeden şeker ihtiyacımızı karşılıyor.”
Sofra şekeri (sükroz) iki bağlı molekülden oluşur: Glikoz ve fruktoz. Vücutta, bu bağ kırılır ve ayrı ayrı glikoz ve fruktoz salınımı meydana gelir. Kan akışı, glikoz moleküllerini alır ve bunları vücutta enerjiye ihtiyaç duyan organlara taşır. Ancak, fruktoz molekülü yalnızca karaciğer tarafından kullanılır. Karaciğerde depolanan bu şeker az miktardadır çünkü ilk insanlar meyve ve bal gibi ürünlerle az karşılaştığı için vücut kullanmadığı kısmı burada depolamayı tercih eder. Günümüzde ise vücudun günlük fruktoz alımı 54.7 gram kadardır. (Yaklaşık 14 çay kaşığı kadar.) Bu miktar, karaciğerin metabolize edebileceğinden çok daha fazladır. Uzmanlara göre bu miktar, bir insanın genel fizyolojisini bozmaya yeter de artar bile.
Fazla şeker tüketen insanlarda tip 2 diyabet, kalp hastalıkları ve kanser riski artıyor. Ama bunun sorumlusu tek başına şeker olmayabilir.
Bir zamanlar insanların şeker tüketimi sadece meyvelerin olgunlaştığı mevsimlerle sınırlıydı. 80 bin yıl önce avcı-toplayıcılar meyveyi arada bir ve kuşlarla rekabet halinde yiyebiliyordu.
Bugün ise yılın her günü şeker tüketiyoruz. Şeker en büyük kamu sağlığı sorunu haline geldi. Kimi hükümetler şekerli yiyecek ve içeceklere ekstra vergi getirdi, okul ve hastanelerdeki otomatlardan kaldırdı. Sağlık uzmanları ise şekerin tümüyle diyetimizden çıkarılması gerektiğini söylüyor.
Ancak bugüne dek bilim insanları, yüksek kaloriye dayalı beslenmeden bağımsız olarak şekerin sağlık üzerindeki etkilerini kanıtlamada zorluk çekti. Ayrıca sadece bir besin grubunu kötüleyip kafa karıştıranların o besin maddelerinin tümüyle diyetten çıkarılmasına yol açarak tehlikeli olabileceğini söyleyenlerin sayısı da artıyor.
Şeker veya ‘şeker katkısı’ dediğimiz şey, mutfakta kullanılan şekeri, tatlandırıcıları, bal ve meyve suyunu içerir ve yiyecek ve içeceklerin tadını güzelleştirmek için katılır.
Ancak şeker, basit ve karmaşık karbonhidratlar için kullanılan geniş kapsamlı bir terimdir. Karbonhidratlar sindirim yoluyla glikoza dönüşür ve vücudun her hücresinde ve beyinde enerji kaynağı olarak işlev görür.
Karmaşık karbonhidratlar tam tahıllarda ve sebzelerde bulunur. Basit karbonhidratlar ise daha çabuk sindirilerek hemen kana karışır. Yediğimiz yiyeceklerdeki fruktoz, laktoz, sakaroz ve glikoz gibi doğal şekerler ile yüksek oranda fruktoz içeren insan yapımı mısır şurubu bu türdendir.
16. yüzyıldan önce sadece zenginler şeker alabiliyordu. Sömürgeler ticaretiyle biraz daha yaygınlaştı.
1960’larda ise glikozun fabrikalarda fruktoza dönüştürülmesi ile glikoz ve fruktoz içeren mısır şurubu ortaya çıktı.
Mısır şekeri diğer tüm şeker türleri içinde kamu sağlığı açısından en tehlikelisidir ve ‘şeker’ deyince insanların aklına gelen bu türdür.
Yüksek fruktoz içeren mısır şurubu tüketimi 1970-90 yılları arasında ABD’de on kat arttı. Aynı dönemde bu ülkede obezite de benzer bir artış gösterdi. Bunun nedeni, yüksek fruktoz oranının diğer yiyecekler gibi tokluk hissi yaratan leptin hormonu artışına yol açmaması olabilir.
Şekerli içeceklerde de yüksek oranda fruktoz içeren mısır şurubu kullanılıyor. Şekerin sağlık üzerindeki etkilerini inceleyen araştırmalarda daha çok bu içecekler esas alınıyor.
Bu konu üzerine yapılan 88 araştırma incelendiğinde, şekerli içecek tüketimi ile kilo arasında doğrudan bir bağlantı olduğu görüldü. Yani bu içecekler yüksek kalorili olsa da açlık hissini bastırmadığından daha fazla kalori tüketimine neden olmuş oluyor.
Fakat mısır şurubunun obeziteyi tetiklediği konusunda fikir birliği yok. Son 10 yılda ABD de dahil birçok ülkede şeker tüketimi azalmış olsa da obezite artmaya devam ediyor. Ayrıca Avustralya ve Avrupa gibi mısır şurubu tüketiminin az olduğu bölgelerde de obezite ve diyabet artmaya devam ediyor.
Sorun olarak görülen şeker türü sadece mısır şurubu değil. Başta fruktoz olmak üzere şeker katkısı birçok sorunun kaynağı olarak görülüyor.
Şekerin beyni nasıl etkilediğini gösteren araştırmalar da var. Avustralya’dan Matthew Pase’nin araştırması, fazla şekerli içecek tüketenlerin beyin hacminin daha küçük olduğunu ve hafızalarının daha zayıf işlediğini gösteriyor.
Günde iki şekerli içecek içenlerin beyninin içmeyenlere kıyasla iki yıl daha yaşlı olduğu görüldü. Ancak Pase, deneylerinde sadece şekerli içecek tüketimini esas aldığını, beyin sağlığında tek başına şekerin sorumlu olup olmadığı konusunda kesin konuşulamayacağını belirtiyor.
“Fazla şekerli içecek tüketen insanların farklı beslenme ve yaşam tarzı alışkanlıklarını da paylaşıyor olması ve beyinlerinin bundan etkileniyor olması mümkün. Örneğin bu insanlar daha az egzersiz yapıyor olabilir.” diyor Pase.
Yiyecek ve içeceklere katılan şeker cinsinden şeker tüketiminin, bir günlük toplam kalori miktarının yüzde 5’ini aşmaması tavsiye ediliyor. Ancak diyetisyen Renee McGregor, sağlıklı ve dengeli beslenmenin herkes açısından farklı olabileceğini, örneğin sıkı antrenman yapan atletlerin daha fazla şekere ihtiyaç duyabileceğini söylüyor.