Basın Sekreterlik Ofisi
Derhal Yayımlanmak Üzere
23 Mayıs 2017
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 6 Haziran 2017
İki Kutsal Caminin Koruyucusu, Suudi Arabistan Kralı Salman Bin Abdülaziz Al-Saud’un daveti üzerine, Amerika Birleşik Devletler Başkanı Donald J. Trump, Suudi Arabistan Krallığı’na, 20 Mayıs 2017 ile 22 Mayıs 2017 tarihleri arasında resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir.
Ziyaret esnasında iki lider, son 80 yıl boyunca, politik, ekonomik, kültürel, askeri, güvenlik, enerji ve diğer alanlarda büyüyen ve gelişen Birleşik Devletler ile Suudi Arabistan Krallığı arasındaki güçlü tarihi ve stratejik ilişkileri gözden geçirmişlerdir. Liderler, iki ülkenin güven, iş birliği ve ortak çıkarlara dayanan üretken bir iş birliği geliştirdiği yönünde görüşlerini belirtmişlerdir.
İki lider de bu ziyaretin, daha fazla istikrar, güvenlik ve refah açılarından, iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirmeye olan katkısının öneminden övgüyle bahsetmişlerdir. Liderler, ortak düşmanlarımızı engellemek, aramızdaki bağları kuvvetlendirmek ve herkes için barış ile refaha giden yeni bir yol oluşturmak için birlikte hareket ettiklerini ifade etmişlerdir.
İki lider, her iki ülkenin çıkarları için barışçıl bir Orta Doğuya doğru, ekonomik gelişme, ticaret ve diplomasiyi bölgesel ve küresel bağlamda öne çıkaran yeni bir yol çizen, Suudi Arabistan Krallığı ve Amerika Birleşik Devletleri için Müşterek Stratejik Vizyonu resmi olarak ilan ederek 21’inci yüzyılda yeni bir Stratejik Ortaklık üzerinde, anlaşmışlardır.
İki ülke, Suudi Arabistan Krallığı Kralı ve Amerika Birleşik Devletler Başkanı veya bunlar tarafından atanan uygun temsilcilerin gözetim ve sorumluluğunda, bu stratejik ortaklığın geliştirilmesi için atılması gereken adımları belirleyen bir Stratejik Müşterek Danışma Grubu oluşturulması yönündeki planlarını ilan etmişlerdir.
İki ülke Stratejik Müşterek Danışma Grubunun, iki ülke arasında dönüşümlü olarak yılda en az bir kez bir araya gelmesi ve iş birliği alanlarını incelemesi üzerinde anlaşmışlardır.
İki ülke ortak güvenlik çıkarlarına yönelik tehditleri birlikte ele alma konusunda niyetlerini paylaşmışlardır. Bu nedenle iki ülke, şiddet içeren aşırı söylemlere karşı mücadele etmek, terörizmin finans kaynaklarını kurutmak ve savunma alanında iş birliğini geliştirmek maksadıyla yeni bir girişim başlatmıştır.
İki taraf, iş birliğini geliştirme yönünde arzularını dile getirmiş ve barışa katkıda bulunmak isteyen sorumluluk sahibi hükümetlerin de bu hedefleri gerçekleştirmek maksadıyla başlattıkları çabaları geliştirmek için gayret göstereceklerini ümit ettiklerini ifade etmişlerdir. İki taraf da Orta Doğuda barışı tehdit eden şiddet yanlısı aşırıcıların, karşılarında birlikte hareket eden, onların saldırganlığına karşı durarak barışın tohumlarını atan, bölgesel güçlerden oluşan ve giderek büyüyen bir grup bulacaklarını tahmin ettiklerini ifade etmişlerdir.
İki taraf, güçlü ve entegre bir bölgesel güvenlik mimarisinin iş birlikleri açısından kritik olduğunu belirtmişlerdir. Amerika Birleşik Devletleri ve Suudi Arabistan Krallığı, önümüzdeki yıllarda, bölgedeki diğer ülkelerle olan bağlantılarını genişletme ve yeni iş birliği alanları belirlemek niyetindedirler.
Liderler ziyaret esnasında, iki ülkenin halkları ve gelecek nesilleri için faydalı olan ve bölgede güvenlik, istikrar ve refaha katkı sağlayan birkaç anlaşma ve mutabakat metninin imzalanması dâhil, sağlanan başarıları memnunlukla karşılamışlardır.
İki lider, iki ülke arasındaki büyüyen ve gelişen ticaret hacmi, ekonomi ve altyapı projelerindeki ortak yatırımlar ve bu yatırımlar için sağlanan imkânlar ve teşviklere dikkat çekmiştir.
İki lider bunların yanı sıra, bu stratejik ortaklık ile ekonomik ve yatırım iş birliğinin her iki ülkede de çok sayıda yüksek kaliteli iş imkânları yaratacağına işaret etmişlerdir.
İki lider, her iki ülkenin enerji şirketleri tarafından yapılacak enerji yatırımları ve enerji pazarı istikrarı ile üretim fazlası alanlarında koordineli politikalar ve birlikte hareket etmenin önemini vurgulamıştır.
İki lider, özellikle, Kızıldeniz’i Aden Körfezine bağlayan Bab’ül Mendep ve Hürmüz Boğazları olmak üzere, anahtar konumundaki uluslararası sularda seyrüsefer güvenliğini korumak maksadıyla, deniz taşımacılığı alanında iki ülke arasındaki yakın iş birliği üzerinde görüşmelerde bulunmuşlardır.
İki lider, Irak ve Suriye İslam Devleti olarak da adlandırılan DAEŞ, El Kaide ve diğer terör organizasyonlarını ortadan kaldırma ve bütün araçları kullanarak terörle mücadele etme yönündeki kararlılıklarını beyan etmişlerdir.
İki lider, ülkelerinin, terörist organizasyonların suçlarını meşrulaştırma yönündeki girişimlerine güçlü bir şekilde karşı koyma ve terörist ideolojinin kökleri ile mücadele edeceğine yönelik bağlılıklarını ifade etmişlerdir.
İki lider, çıkarlarına hizmet etmek ve güvenliği korumak maksadıyla; daha kapsamlı bir güvenlik iş birliği ve bilgi değişimine olan taahhütlerini bir kez daha teyit etmişlerdir.
İki lider bunun yanı sıra, yabancı savaşçı akışını durdurma ve terörist organizasyonların finans kaynaklarını kesme yönündeki taahhütlerini de teyit etmişlerdir.
İki lider, Suudi Arabistan’ın, Birleşik Devletler ve dost ülkelere karşı operasyonları da içeren 276 adet terör komplosunu tespit ederek gerçekleştirilmeden önce engellemede gösterdiği başarıya dikkat çekmişlerdir.
Başkan Trump, terör organizasyonlarının iki ülke arasındaki ilişkileri bozma girişimlerine dikkat çekerek, Suudi Arabistan Krallığının, Krallığı hedefleyen terör organizasyonlarının girişimlerini önlemedeki gayretlerini övmüştür. Krallık terörden ilk zarar gören ülkeler arasındadır; 1972 yılından günümüze kadar Suudi Arabistan’da 100’den fazla terör saldırısı gerçekleştirilmiştir.
İki lider, terörizme karşı savaşmak maksadıyla; ABD liderliğindeki ISIS Karşıtı Küresel Koalisyon ile Suudi Arabistan ve Suudi liderliğindeki İslami Askeri İttifak arasındaki çabaları birleştirme ve entegre etme yönündeki kararlılıklarını yeniden teyit etmişlerdir.
İki lider aynı zamanda, İran’ın diğer devletlerin iç işlerine karışma yönündeki gayretlerinin sınırlandırılması, mezhep kavgaları, terörizm ve vekalet savaşçılarının desteklenmesi ile bölgedeki ülkelerin istikrarsızlığına neden olan her türlü gayretlerin engellenmesi yönündeki gereksinim üzerinde de anlaşmışlardır.
İki lider bunun yanı sıra İran’ın diğer ülkelerin iç işlerine karışmasının bölge ve dünyanın güvenliği açısından bir tehdit oluşturduğunu ve İran ile yapılan nükleer anlaşmanın bazı maddelerinin yeniden incelenmesi gerekliliğini vurgulamışlardır. İran balistik füze programı, sadece komşu ülkelere değil, küresel güvenlik kadar bölgedeki bütün ülkelerin güvenliklerini de tehdit etmektedir.
İki taraf ilave olarak, İsrail ile Filistin arasında kapsamlı bir barışın tesis edilmesinin önemini vurgulamıştır. Liderler, barışı kolaylaştıran uygun bir ortam oluşmasına katkı sağlamak adına yapabildikleri her şeyi yapmak konusunda anlaşmışlardır.
İki taraf, Yemen’de süren krizi çözmek için çalışmak gerektiğini vurgulamışlardır. Başkan Trump, Suudi Arabistan Krallığını, Yemen halkına sağladığı insani yardımlar nedeniyle övmüştür.
Suriye’deki kriz ile ilgili olarak Suudi Arabistan Krallığı, Başkan Trump’ın, Khan Shaykun’a kimyasal silah saldırısının düzenlendiği Shayrat Hava Üssüne füze saldırısı düzenlenmesi yönündeki kararına olan desteğini vurgulamıştır. İki taraf, bütün kimyasal silahları ortadan kaldırma yönünde Suriye rejiminin 2013 yılında imzaladığı anlaşma hükümlerine bağlı kalmasının önemine dikkat çekmişlerdir. İki taraf, Suriye’nin, bütün Suriye halklarının temsil edildiği ve mezhepsel ayrımcılığın olmadığı bir ülke haline gelebilmesi için, Cenevre deklarasyonu ve 2254 sayılı Güvenlik Konseyi kararlarını esas alan kalıcı bir çözümün önemini vurgulamışlardır.
İki lider, Irak hükümetinin ISIS terör örgütünün kökünü kurutma, bütün Irak için tehdit olan terörizme karşı savaşmak için Iraklıları birleştirme ve Irak topraklarının birlik ve bütünlüğünü koruma yönündeki gayretleri için desteklerini ifade etmişlerdir. İki taraf Suudi Arabistan ile Irak arasındaki ilişkilere ve bu ilişkileri daha da geliştirmenin önemine dikkat çekmiştir.
Lübnan ile ilgili olarak iki taraf, Lübnan devletinin, ülkenin bütün topraklarındaki hakimiyetinin sağlanması, Hizbullah gibi terörist organizasyonların silahtan arındırılması ve bütün silahların Lübnan ordusunun meşru gözetimi altına alınmasının önemine dikkat çekmişlerdir.
Çevirenin Notları: Beyaz Ev basın sekreterliği tarafından derhal yayımlanmak üzere, 27 Mayıs 2017 tarihinde açıklanan bu metnin, iki ülke arasında yeni bir Stratejik Ortaklık Bildirgesi mi yoksa bir savaş ilanı mı olduğunu sayın okuyucuların takdirine bırakıyorum.
Birleşik Devletler Başkanı Trump’ın da katıldığı ‘‘Kılıç dansı’’ sonrasında Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen ve Libya’nın, IŞİD, Müslüman Kardeşler ve El Kaide terör örgütlerine olan desteği nedeniyle Katar ile bütün diplomatik ilişkilerini kesmesi, Beyaz Ev Basın Sekreterlik Ofisi tarafından yayımlanan açıklama ile birlikte okunduğunda daha anlam kazanıyor gibi görülmektedir.
Asıl hedef İran mı? Yoksa, Katar’dan gelen sıcak para akışını keserek Türkiye’yi iyice köşeye sıkıştırmak mı? Türkiye, Suudi Arabistan öncülüğünde kurulan ve Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Pakistan, Bahreyn, Bangladeş, Benin, Çad, Togo, Tunus, Cibuti, Senegal, Sudan, Sierra Leone, Somali, Gabon, Gine, Filistin, Komor İslam Federal Cumhuriyeti, Katar, Fildişi Sahili, Kuveyt, Lübnan, Libya, Maldivler, Mali, Malezya, Mısır, Fas, Moritanya, Nijer, Nijerya ve Yemen dahil 34 ülkenin yer aldığı İslam Ordusunda yer almaya devam edecek mi?
Suudi Arabistan Resmi Haber Ajansı SPA’da yayınlanan Dışişleri Bakanlığı açıklamasında, ülkenin milli güvenliği için Katar ile tüm diplomatik ilişkilerin kesildiği, deniz ve hava sınırlarının da kapatıldığı bildirilmiştir.
Açıklamada, “Doha’nın açık ve gizli gerçekleştirdiği ciddi ihlaller, terör örgütlerini barındırarak teröre destek vermesi, basın yayın organlarında terör örgütlerinin propagandasını yapması, Katif ilindeki İran bağlantılı terör eylemlerini desteklemesi, aşırıları barındırması, Yemen’deki Husi militanları desteklemesi sonrasında Suudi Arabistan’ın bu kararları almak durumunda kaldığı” belirtilmiştir.
Aşağıdaki haritada görülen, 11.427 kilometrekare büyüklüğünde ve yaklaşık iki milyon nüfusa sahip olan Katar’ın böylesine büyük suçlamalara maruz kalması hiç mantıklı görünmüyor. Acaba Katar’ın dışlanmasındaki asıl neden, Katar yetkililerinin ABD’ye karşı İran’ı destekleyen açıklamaları olabilir mi?
Katar, enerji zengini bir ülkedir, fakat Suudi Arabistan ile olan sınırından getirilen yiyecek maddeleri ve diğer hayati ikmal maddelerine bağımlı bir durumdadır. Nitekim altı ülkenin kararı sonrasında Katar halkı panik içinde marketlere hücum ederek yiyecek stokuna başlamıştır.
Katar, 11.000 Amerikan askerinin bulunduğu, bölgedeki en büyük Amerikan üssüne ev sahipliği de yapmaktadır. Bu üs IŞİD terör örgütüne karşı icra edilen saldırılarda kullanılmaktadır.
Körfezin problemli çocuğu Katar, Mısır tarafından yasaklanan Müslüman Kardeşler, El Kaide, HAMAS, IŞİD ve diğer İslamcı terör örgütlerini destekleyen bir ülkedir. Bu hatalarının yanı sıra, sonradan bir siber saldırısı sonucu olduğunu iddia etseler de küçük Katar ülkesinin yetkilileri, geçtiğimiz ay içinde Suudi Arabistan’ı eleştiren ve onun bölgedeki ana rakibi İran’ı öven açıklamalar yapmıştır.
Katar ile Türkiye arasındaki ilişkilere bakıldığında, 2016 yılında Türkiye’nin dış ülkelerdeki ilk askeri üssü, ortak tehditlere karşı koymak maksadıyla Katar’da açılmıştır. Bu üssün sembolik anlamı Türkiye açısından bölgede daha fazla nüfuz, Katar için ise çevresindeki güçlü komşularına bağımlılıktan kurtulmaktır.
Yüzyıl sonra, yaklaşık olarak 3,000 kişilik Türk kuvvetinin Katar’a geri dönmesi, tamamen bir prestij meselesidir. Arap Baharı isyanları patlak verdiğinde Türkiye ve Katar, bütün bölgede, Müslüman Kardeşler gruplarını desteklemişlerdir. 75 milyon nüfuslu Türkiye’nin hükümet yetkilileri Katar’ı en güvenilen Arap müttefik olarak dahi nitelendirmişlerdir.
Türkiye ile Katar arasındaki ekonomik ilişkiler de oldukça iyi durumdadır. Sayın Mustafa Sönmez’e göre Katar, AKP rejiminin yakın dönemde en çok önemsediği devletlerden bir tanesidir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 18 Şubat’ta Katar’a yaptığı ziyaret sonrasında, Katar’ın Türkiye’deki yatırımlarının 1,2 milyar dolar olduğunu, bunun artırılması için çalıştıklarını ifade etmiştir.
“Daha da artması için çalışıyoruz. Digiturk’ü alarak önemli bir adım attılar. BMC’nin yüzde 50 ortağı malum Katar olmuştur. Trabzon’da yapmış olduğumuz Yüksek Düzeyli Stratejik Komite toplantısı sırasında Katar Emirini helikopterle gezdirmiştim. O sırada kar mevsimiydi. Dağları gösterdiğimde, ‘Buralarda kış turizmi çalışmaları var mı?’ dediklerinde, ‘Birlikte burada bazı yatırımlar yapabiliriz’ dedim. Katarlıların iki de bankası var Türkiye’de. (Finansbank ve ABank). Bunun dışında 2017’de iki ülke arasında 2 milyar dolarlık savunma sanayii projelerini gerçekleştireceğiz.” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
Sayın Sönmez’e göre; Katar, sadece Türkiye’nin değil, bütün küresel ve bölgesel güçlerin ilgi odağıdır ve cazibesinin nedeni; mevcut zenginliği ve sahip olduğu büyük enerji kaynaklarıdır.
Orta Doğu coğrafyasında işler her zamanki gibi karmaşık. İyice köşeye sıkıştırılmak ve İran’a karşı oluşturulan cephede yer almak ise sanırım en kötü senaryo gibi görünüyor.