savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
35,1981
EURO
36,7471
ALTIN
2.968,65
BIST
9.724,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Yağmurlu
6°C
Ankara
6°C
Yağmurlu
Cumartesi Hafif Yağmurlu
6°C
Pazar Parçalı Bulutlu
8°C
Pazartesi Çok Bulutlu
10°C
Salı Yağmurlu
9°C

TÜRK VATANDAŞLARININ AVRUPA BİRLİĞİNDE SERBEST DOLAŞIM HAKKI

TÜRK VATANDAŞLARININ AVRUPA BİRLİĞİNDE SERBEST DOLAŞIM HAKKI

 TÜRK VATANDAŞLARININ AVRUPA BİRLİĞİNDE SERBEST DOLAŞIM HAKKI

 Yazan: Ercan Caner, 21 Ekim 2016, Ankara

Kömür ve Çelik Topluluğunun kurulmasını Robert Schumann Mayıs 1950’de önermiştir.

ÖZET

Bazı yorumcular, gücünün uluslararası bir örgüt için çok fazla olması nedeniyle, AB’nin uluslararası bir örgüt olmadığını düşünmekte, AB’nin yalnızca uluslararası ilişkileri düzenleyen bir kurum olmaktan öte, onları yöneten özelliğini de göstermek için onu ‘’supranational-uluslarüstü’’ olarak tanımlamayı tercih etmektedirler.[1]

1 Ocak 1958 tarihinde Roma Antlaşması ile kurulan ve siyasi birliği hedefleyen AET, ekonomik olarak dört temel özgürlük üzerine inşa edilmiştir; malların, hizmetlerin, sermayenin ve kişilerin serbest dolaşımı. Bu dört temel özgürlük sağlanamadan AB’nin ekonomik bütünleşmesi gerçekleşemez.

AET üye ülkeleri ise ekonomik bütünleşme hedefine aykırı olarak, Türkiye’deki 12 Eylül 1980 yılı askeri darbesi sonrasında başlayan süreçte, Türk vatandaşlarına antlaşmalara aykırı olarak serbest dolaşımı engelleyen vize uygulamaktadırlar. Normal vatandaşların yanı sıra akademisyenler, öğrenciler, gazeteciler, sanatçılar ve sporcular üye ülkelerin vize uygulamalarından olumsuz olarak etkilenmekte, bu uygulamalardan en fazla etkilenenler ise Türk iş adamları ve işçileri olmaktadır. Bu insanlar tarafından üretilen mallar birlik içerisinde serbestçe dolaşırken, bu malları üreten ve ticaretini yapanların vizeye tabi olması insan haklarına aykırı olmasının yanı sıra gümrük birliği kapsamında, adil olmayan bir rekabet ortamına da neden olmaktadır.

Hukuki açıdan bakıldığında vize uygulaması, Ankara Antlaşması, Katma Protokolün 41. Maddesi, Ortaklık Konseyi kararları (76/1, 80/1, 80/3) ve gümrük birliğini düzenleyen 95/1 sayılı Ortaklık Konseyi kararlarına aykırıdır. Bu aykırılık, 19 Subat 2009 tarihli ATAD’ın Soysal Davası kararında da tekrar teyit edilmiştir. Karara göre; 23 Kasım 1970 tarihli Katma Protokolün yürürlüğe girdiği tarih olan 1 Ocak 1973 tarihinde, Türk vatandaşlarına vize uygulamayan üye ülkelere Türk vatandaşları vizesiz seyahat etme hakkına sahip olmalıdır.

Türkiye açısından bakıldığında; 1996 yılından günümüze kadar, AB’ne tam olarak entegre olmadan, AB ile gümrük birliğini gerçekleştiren tek AB adayı ülke olan Türkiye, karşılıklı yükümlülükler içeren anlaşmalardaki üzerine düşen sorumlulukları anlaşma ile belirlenen istisnalar hariç yerine getirmiş ve getirmeye devam etmektedir. AB’nin kendi yükümlülüklerini yerine getirmemesi ise Türkiye’nin büyük kayıplara uğramasına yolaçmaktadır.

Topluluk hukukunun ulusal hukuk karşısında üstünlüğünü ifade eden ‘’ulusal hukukun hiçbir hükmü Topluluk hukukuna üstün gelemez’’ prensibi açısından ele alındığında; üye devletler tarafından topluluk hukukunun üstünlüğünün kabul edilmesi, Topluluğun uluslarüstü nitelikte bir örgüt olmasının doğal bir sonucudur.

ATAD’ın Van Gend en Loos davasında da belirttiği gibi ‘’ Topluluk, uluslararası hukukta yeni bir hukuk düzeni kurmuştur. Bu yeni düzenin çalışması için devletler egemenlik haklarını belirli bir alanda da olsa sınırlandırmışlardır.’’

20 Aralık 1976 tarihli ve 2/76 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, Türk işçilerinin serbest dolaşımının, Katma Protokol’ün 36, Ankara Andlaşmasının 12. Maddelerinde belirtilen ilkelere uygun olarak gerçekleştirileceğini öngörmüştür. AB’nin temel taşlarından biri olan ve Avrupa İç Pazarının temel unsuru olan kişilerin serbest dolaşım hakkının yanı sıra, hiçbir AB üyesi ülkenin vatandaşlığa dayalı ayrımcılık yapamayacağı da göz önüne alındığında; supranasyonel nitelik taşıyan 2/76 sayılı OKK’na göre Türk işçileri Katma Protokol’ün 36, Ankara Andlaşmasının 12. Maddeleri gereği AB üyesi ülkelerde serbest dolaşım, istihdam, ikamet ve seyahat hakkına sahiptirler.

GİRİŞ

Avrupa’nın bütünleşmesi düşüncesinin altında yatan en önemli saik hiç kuşkusuz barışın güvence altına alınmasıdır.[2] Devletlerüstü (supranational) bir birlik kurma düşüncesi birliğe dâhil devletlerin egemenliklerini devletlerüstü bir kuruluş lehine kısıtlamak düşüncesine dayanmaktadır.[3] Ekonomi ve ticareti geliştirme düşüncesi ve siyasi açıdan güçlenme düşüncesi de Avrupa’nın bütünleşme isteğinin altında yatan nedenlerdir.

AB’ne tam üye olabilmek için kendi egemenlik haklarından ödün vermeye diğer üye ülkeler gibi hazır olan Türkiye, GB’ne katılımı sonrasında, ‘’AB’ye adayken GB’ni tek kabul eden ülke olarak’’ elindeki kozu da yitirmiş ve AB’ye ortak yerine sadece ‘’pazar’’ olmuştur.

ABD, Japonya ve satın alma paritesine göre dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan ve şu anda dünyanın en büyük ekonomisi olan Amerika’yı yirmi yıl içerisinde geçme yolunda olan Çin[4] karşısında bir siyasi birlik ve ekonomik bütünleşme hedefleyen AB’ne girmesi çok zor görünen Türkiye, AB’ne girmek için verebileceği bütün ödünleri vermiş ve Ankara Antlaşmasından günümüze kadar üzerine düşen sorumluluk ve yükümlülükleri yerine getirmiş veya büyük bir istek ve arzuyla yerine getirmeye katılım müzakereleri çerçevesinde devam etmektedir.

Siyasi Birliğin yanı sıra ekonomik bütünleşmeyi de hedefleyen AB, GB ile Türkiye pazarına rahatça girme imkânı avantajını yakalamış ve anlaşmadan doğan haklarını Türkiye’nin aleyhine kullanırken üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemiştir.

GB’ne katılım sonrasında AB üyesi ülke mal, hizmet ve 24 saat boyunca uluslararası piyasalarda saniyenin binde biri kadar bir hızla dolaşabilen ve ancak sadece % 10’u mal veya hizmet ticareti ile ilgili olan uluslararası sermaye[5] Türkiye’ye rahatça girebilirken, özellikle Türk işçilerinin, AB üye ülkelerinde serbest dolaşım hakkına kavuşmasına büyük önem veren Türkiye bu hedefine henüz ulaşamamıştır. Topluluk hukukunun üstünlüğü açısından ele alındığında Ankara Antlaşması ve Katma Protokol gereği Türk işçilerinin AB üyesi ülke topraklarında serbestçe dolaşım hakkı vardır ve bu hak; açık işlere başvurma, iş bulabilmek için Topluluk içinde seyahat, işin yapıldığı ülkede oturma ile işin sona ermesinden sonra veya emeklilik durumunda o ülkede oturma haklarını içermektedir.[6]

İlk olarak 1987 yılında yayımlanan vize uygulanacak olan ülkeleri belirten kara listeye dâhil edilen Türkiye, sonraki yıllarda aynı listede kalmaya devam etmiş ve nihayet Schengen kurallarının AB yasasına dönüştürüldüğü 539/2001 sayılı tüzük kapsamında da vize kara listesinde kalmıştır. Tüzükler, bilindiği gibi, Topluluk hukukunun tüm üye devletlerde aynı şekilde uygulanmasını sağlamanın bir aracıdır.[7]

Topluluk hukukunun üstünlüğü; Topluluk antlaşmaları ya da işlemleri ile ulusal hukuk kuralları arasındaki çatışmada, Topluluk andlaşmaları ya da işlemlerinin uygulanması anlamına gelir.[8] Bunun Türk işçilerinin serbest dolaşım hakkı açısından anlamı, üye ülkelerin ulusal çıkarları nedeniyle karşı oldukları bu hakkın, üstünlük doktrinin hem antlaşma hükümleri hem de doğrudan etkili topluluk işlemleri için söz konusu olduğu dikkate alındığında, Türk işçilerinin üye ülke topraklarında serbest dolaşım hakkının mevcut antlaşmalara göre zaten var olduğudur.

Soysal davası, ortaklık antlaşması kapsamında üye devletlerin yükümlülüklerinin, vize tüzüğü gibi ikincil yasaların yükümlülüklerine oranla öncelik ve üstünlüğe sahip olduğunu bir kez daha teyit etmiştir. Bu karara ve ATAD kararlarının bağlayıcı olmasına rağmen üye ülkeler Türk vatandaşlarına vize muafiyeti hususundaki çalışmalarda günümüze kadar hiç bir doyurucu ilerleme sağlayamamıştır.

TÜRKİYE AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ VE TARİHİ ÇERÇEVE

Türkiye-AB ilişkileri uzun bir geçmişe dayanmaktadır. 1963 yılında dört yıl süren görüşmelerden sonra, üyeliği de kapsayan bir birleşme andlaşması Türkiye ile orijinal kurucu altı devlet (Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Almanya, Fransa ve İtalya) arasında imzalanmıştır. Yunanistan’ın da bir yıl önce, 1962 yılında birleşme antlaşmasını (Atina) imzaladığı göz önüne alındığında, AET üyesi ülkelerin, ikisi de Akdeniz ülkesi ve NATO üyesi olan Türkiye ve Yunanistan’a farklı davranmak istemedikleri sonucuna varılabilir.

1961 yılında inşa edilen Berlin Duvarı ile Doğu Avrupa’dan Batı Almanya’ya işçi akışı engellenmiş, bu nedenle üye ülkelerin yabancı işçi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. 1963 yılındaki verilere göre Almanya’da 36,000, Belçika’da 5,600 ve Hollanda’da 700 Türk işçisi çalışmaktadır. O yıllarda Türkiye, Güney Doğu Avrupa’nın Sovyet tehdidine karşı savunulmasında da önemli bir rol oynamaktadır.

Avrupa Parlamentosu 13 Aralık 1995 tarihinde Türkiye’nin Avrupa Gümrük Birliğine katılmasına karar vermiş ve bu karar Türk kamuoyuna gerçek bir zafer gibi duyurulmuştur. Avrupalılar da büyük bir pazarı çok kolay elde etmenin şaşkın sevincini yaşamaktadırlar.[9]

1995 yılında GB sağlanmış ve Aralık 1999 Helsinki’de Avrupa Konseyi Türkiye’yi AB’ye girmeye aday ülke olarak kabul etmiştir. Aralık 2002 tarihinde; Türkiye’nin Kopenhag Kriterlerini Avrupa Konseyinin Aralık 2004 tarihinde karşıladığını bildirmesi ve Komisyonun tavsiyesi durumunda, katılım müzakerelerine başlanacağı Konsey tarafından ifade edilmiştir.[10]

AB-Türkiye katılım müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde resmi olarak başlamıştır. Lüksemburg’ta yapılan Hükümetler Arası Konferansta (HAK) müzakerelerin; Kopenhag siyasi kriterlerinin istisnasız olarak uygulanması, siyasi reformların derinleştirilmesi ve içselleştirilmesi, AB müktesabının üstlenilmesi ve uygulanması ile sivil toplum diyaloğunun güçlendirilmesi ve bu çerçevede hem AB ülkelerinin kamuoylarına, hem de Türkiye kamuoyuna yönelik olarak bir iletişim stratejisinin oluşturulması çerçevelerinde yürütülmesi kararlaştırılmıştır.[11]

Türkiye’nin AB süreci, kat edilen aşamalar ve aşılan zorluklar düşünüldüğünde ‘’başarılı’’, bu sürecin iç siyasi ve toplumsal yansıması değerlendirildiğinde ‘’son derece başarısız’’, dış siyaset konuları bazında ise henüz büyük bir taviz verilmediğinden ‘’dengeli’’ gözükmektedir.[12]

GB sonrası Türkiye’nin dış ticareti olumsuz etkilenmesine ve Türkiye’nin kayıplarına rağmen katılım antlaşmasının hükümlerine uyan Türkiye, Ekim 2005 tarihinde AB ile katılım müzakerelerine başlamıştır. Ekonomik bütünlüğü hedefleyen AB’den ekonomik yarar sağlamak, üyeler arasında ulusal çıkarlarını korumak maksadıyla süregelen mücadele esnasında hakların iyi korunmasını, taleplerin yerine getirilmesine imkân verecek manevraların doğru yapılmasına bağlıdır.[13]

1963 yılından günümüze üye ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarının sayısı önemli oranda artmıştır. Tablo-I, 2006 yılında üye ülke Türk konsolosluklarına kayıtlı Türk vatandaşlarının sayısını ve 2008 yılı Eurostat verilerini göstermektedir. Rakamlar arasındaki farklılıklar çifte vatandaşlıktan kaynaklanmaktadır. Eurostat verilerine göre AB’de 2,4 milyon Türk vatandaşı yaşamaktadır, bu da AB’de yaşayan üçüncü ülke vatandaşları toplamının         % 8’ine tekabül etmektedir. Türk vatandaşları AB içinde en uzun süredir yaşayan üçüncü ülke vatandaşları konumundadır ve yurt dışında yaşayan Türklerin % 75’i AB üyesi ülkelerde yaşamaktadırlar.

ANKARA ANTLAŞMASI, KATMA PROTOKOL VE ORTAKLIK KONSEYİ KARARLARI

ankara-antlasmasi

TBMM Şeref Salonunda Ankara Antlaşması İmza Töreni

Türkiye AB yolunda ilk adımını 1959’de kurulan AET’nin 1958’de hayata geçmesinin hemen sonrasında; 1959 yılında üyelik başvurusunda bulunarak atmıştır.

Gelişmişlik düzeyinin yetersiz olması nedeniyle hayata geçirilemeyen bu başvuru sonrasında; hedefi GB olan 1963 tarihli Ankara Antlaşması imzalanmıştır. AET ile Türkiye arasında ticari ve ekonomik ilişkilerin devamlı ve dengeli olarak geliştirilmesini hedefleyen bu andlaşmanın 12’nci maddesi, işçilerin serbest dolaşımının geliştirilmesini, 13’üncü maddesi serbest yerleşimle ilgili sınırlamaların kaldırılmasını, 14’üncü maddesi ise hizmet sağlama ile ilgili sınırlamaların ortadan kaldırılmasını öngörmektedir. 1964 yılında yürürlüğe giren Ankara Antlaşması, 1970’de bütünleşme sürecinin özelliklerini belirleyen Katma Protokol’ün imzalanmasına kadar ulaşmıştır.

1970 tarihli Katma Protokol daha ayrıntılı kuralları içermektedir. Protokolun 36’ncı maddesine göre Türk işçilerinin AET üyesi ülkelerde serbest dolaşımı 12-22’nci (1963+ 12/22- 1976- 1986 arası) yıllar süresince aşamalı olarak sağlanacaktır.[14]

20 Aralık 1976 tarihli ve 2/76 sayılı OKK, Türk işçilerinin serbest dolaşımının Katma Protokol’ün 36, Ankara Antlaşması’nın 12’nci maddelerinde belirtilen ilkelere uygun olarak Aralık 1976 – Aralık 1986 tarihleri arasında aşamalı olarak gerçekleştirileceğini öngörmüştür. Ayrıca Türk işçilerine, AT’de çalışan diğer yabancı işçiler karşısında topluluk işçilerinden sonra “ikinci öncelikli işe girme” hakkını tanımıştır.

Ortaklık Konseyi’nin 1/80 sayılı kararına göre ise;

— İkinci aşama üç yıl olacak ve 30 Kasım 1983’de sona erecektir.

— Topluluk içinde üç yıldır çalışan işçiler için 2/76 sayılı kararda sağlanan haklar geçerliliğini koruyacak, beş yıllık çalışma süresi dört yıla indirilecektir.

— Toplulukta çalışan Türk işçilerinin aile fertlerinden en az üç yıl Topluluk ülkesinde oturmuş olanlar, ikinci öncelikle her türlü işe başvurabilecek, beş yıl oturanlar her çeşit ücretli işe girebileceklerdir.

— Ücret düzeyi ve sosyal haklar bakımından Türk işçileri aleyhine bir farklılık yapılmayacaktır.

— Türk işçi çocukları, bulundukları üye ülke çocukları ile eğitim, çıraklık ve mesleki eğitim imkânlarından aynı şekilde yararlanacaklardır.

— Ortaklık Konseyi 1.6.1983 – 1.6.1986 arasında ikinci kademe uygulamasını gözden geçirecek ve üçüncü kademe için alınacak önlemleri hazırlayacaktır.

1/80 sayılı karar ile ek bazı imkânlar sağlanmıştır. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Türkiye – AT ilişkileri dondurulduğundan Topluluk ile Türkiye arasında işçilerin serbest dolaşımını 1986 yılından itibaren sağlayacak üçüncü ve son kademeye ilişkin esaslar belirlenememiştir.

Türkiye 21 Kasım 1986 tarihinde Ankara Antlaşmasına dayanarak, 1 Aralık 1986’da başlayacak serbest dolaşımın ne şekilde kullanılacağına ilişkin usulleri belirlemek için ortaklık konseyini toplantıya çağırmıştır. Topluluk 24 Kasım 1986’da serbest dolaşım konusunda yeni bir teklifte bulunmuştur. Bu teklife göre; serbest dolaşım hakkı üye ülkelerden birinde üç yıl çalışmış Türk işçilerine tanınacak, ikinci öncelik hakkı devam edecek, üye ülkelerin milli mevzuatlarında yer alan kısıtlamalar kaldırılmayacaktır. AT, serbest dolaşımın 1 Ocak 1986’dan itibaren otomatik olarak başlamasını kabul etmemiştir. Türk işçilerinin aileleri ile birleştirilmesi ile ilgili düzenleme üye ülkelerin mevzuatlarına göre yapılacak, bu konudaki genel yaş sınırı ise 18 olacaktır. Türkiye, kendini üçüncü ülke durumuna getiren bu teklifi reddetmiştir.

AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKU VE ÜSTÜNLÜK KAVRAMI

Topluluk hukukunun üstünlüğü; Topluluk antlaşmaları ya da işlemleri ile ulusal hukuk kuralları arasındaki çatışmada, Topluluk antlaşmaları ya da işlemlerinin uygulanması anlamına gelir.[15]

1960’lı yıllardan itibaren Topluluk hukukunun temel ilkelerinden birisi olan Topluluk hukukunun üstünlüğü ilkesi Avrupa Birliği Anayasası’nın 1–6. Maddesinde normatif bir içerik kazanmıştır.  Buna göre; ‘’Anayasa ve kendilerine verilen yetkilerin uygulanması sırasında Birlik kurumları tarafından kabul edilen hukuk, üye devletlerin yasaları karşısında önceliğe sahiptir’’.

Hem ulusal hukuk hem de Devletler Hukuku unsurlarını ihtiva eden Topluluk hukuku, Devletler Hukuku ile ulusal hukuk arasında bir yer almaktadır. Topluluk hukuku ve ulusal hukuk arasındaki ilişkiden doğan en önemli sorun, Topluluk hukukunun önceliğidir. Bu konuda çeşitli üye devletlerde çıkan uyuşmazlıklar, Toplulukların geleceği ve varlıklarının korunması bakımından Topluluk hukukuna öncelik tanınmasının önemini ortaya koymakta ve egemenlik haklarının devri teorisini benimseyenlerin iddia ettiği gibi, sorunun her yönü ile memnun edici bir şekilde çözümlenemeyeceğini ortaya koymaktadır.[16]

Toplulukları kuran antlaşmalar, üye devletler tarafından onaylandıktan sonra, bu devletlerin iç hukuklarında otomatik olarak yürürlüğe girerler. Bu nedenle, bu antlaşmalar, ‘’kendiliğinden yürürlüğe giren’’ antlaşmalardandır. Uluslararası yükümlülükler içeren fakat iç hukukta uygulanabilmesi için, bir uygun bulma yasasına gereksinim duyan ‘’kendiliğinden yürürlüğe girmeyen’’ antlaşmalardan farklı olarak, ‘’kendiliğinden yürürlüğe giren’’ antlaşmalar, ulusal mahkemeler tarafından, iç hukuk kuralları olarak uygulanmak zorundadırlar.[17]

Başlangıçta Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun örgütsel anlamda uluslarüstü (supranasyonel) bir örgüt olduğu bilinmekteydi. Ancak, Topluluğun normatif anlamda uluslarüstü bir örgüt olduğu gerçeği henüz ortaya çıkmamıştı. Çünkü Topluluk hukuku ile ulusal hukuk arasındakı ilişkinin kurucu antlaşmalarda düzenlenmemesi nedeniyle ortaya çıkan boşluğun nasıl doldurulacağı belli değildi.[18]

Avrupa Birliği Adalet Divanı, Van Gend & Loos (1963) davası ile başlayan süreç içerisinde Topluluğun, yeni bir uluslararası hukuk düzeni oluşturduğu vurgusunu yaparak, üye devletlerin iç hukuk sistemlerinde Topluluk hukukunun doğrudan etki doğurduğuna karar vermiştir. Divan kararında; ‘’Antlaşmalar nedeniyle, haklar ve yükümlülüklerle ilgili devletlerin iç hukuk sistemlerinden Topluluk hukuk sistemine yapılan transfer, devletlerin egemenlik haklarını sınırlandırmayı da beraber getirir…’’ demiştir. Yine Divan, Costa v. ENEL (1964) davasında, ulusal hukuk normlarının anayasal doğasının, sonra vazgeçilmiş olsa bile, Topluluk hukukuyla çatışmasında Topluluk hukukunun normlarının üstün geleceğini belirtmiştir.[19]

ATAD, Abatay davasında ise katma protokolün üye ülkeleri bağladığını belirtmiştir. Bunun nedeni mahkemeye göre oldukça açıktır; madde, niyet ve etkileri açısından incelendiğinde üye ülkeler standstill kuralına uymak zorundadırlar. Başka bir ifadeyle, bu kuralla çatışan milli kanunlarını değiştirmek zorundadırlar.

ATAD, Ortaklık Antlaşmasıyla ilgili kuralların yorumlanmasında önemli bir rol oynamış, 1987 yılından günümüze kadar verdiği 45 kararda bu kuralları açıklamış ve geliştirmiştir. Bu davalar dört üye ülke (Avusturya, Almanya, Hollanda ve İngiltere) ile ilgilidir. Kararların çoğu (41 adedi) işçilerle, üçü ‘’standstill’’ kuralı ile ilgilidir.

AB Adalet Divanının Türk işçilerinin serbest dolaşımı ile ilgili aldığı önemli kararlar;

  • Meryem Demirel davasında Adalet Divanı 30 Eylül 1987 tarih ve C–12/86 sayılı kararı ile “Ankara Anlaşması md. 12 ve Katma Protokol md. 36 hükümlerinin hedef nitelik taşıdığını ve Topluluk üyesi ülkelerin iç hukuk düzenlemelerine üstünlüklerinin söz konusu olmadığına karar vermiştir.
  • Peskeloglon davasında ise Adalet Divanı verdiği tarihi kararla; Alman Hükümetinin “hakları kısıtlama hakkı” olmadığına hükmetmiştir.
  • Salih Sevince davasında ise daha önce sadece Ortaklık Antlaşmasını Roma Antlaşması 177 madde (Adalet Divanı’nın AT organlarının yaptığı tasarrufların hukuka uygunluğunu denetleyebileceği) kapsamında yorumlayan Divan, bu defa Anlaşma’ya bağlı olarak OKK’nı da yorumlamayı kendi yetki alanına dâhil etmiştir.

Divanın karar özeti aşağıdadır;

“AET Anlaşmasının 228 ve 238. maddelerine uygun olarak Konsey tarafından yapılan anlaşmaların hükümleri, bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi anından itibaren Topluluk hukuk düzeninin ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Anlaşmayı yürürlüğe koyuştaki doğrudan bağlantıları dolayısıyla OKK’da antlaşma ile aynı nitelikte, yürürlüğe girdikleri andan itibaren Topluluk hukuk düzeninin ayrılmaz bir parçası olurlar.

Divanın Türk işçilerinin lehine verdiği başka kararlar da (Kazım KUŞ, Hayriye EROĞLU, Ömer NAZLI) mevcuttur. Adalet Divanının 21 Ekim 2003 tarihinde Ercan ATABAY ve Nadi ŞAHİN ile ilgili olarak verdiği kararlar ise Türk işverenleri açısından çok önemli sonuçlar doğurmuştur.

Hizmet sektöründeki Türk firmalarına ve onların çalıştırdıkları personele karşı yerleşme ve ticari faaliyette bulunmaları durumunda, AB ülkelerince bu faaliyetlerini etkileyecek sınırlamalar getirilmeyecektir. AB üyesi ülkeler yabancılar yasalarında değişiklik yaparlarken mevcut hakları geriye götürecek değişiklikleri Türk firmaları ve onların çalışanları için uygulayamayacaklardır. 1973 yılından sonra çıkardıkları yasalar AB ortaklık hukukuna ters ise Türk firmaları uygulamalardan muaf tutulacaktır.

Özetlemek gerekirse ATAD kararları, Katma Protokolün 41/1’nin ulus devlet mahkemelerinde doğrudan uygulanmasına, hizmet sağlama ve alımına yönelik bu maddenin baz alınmasına, Türkiye ve Türk vatandaşlarına yönelik olarak oturma ve hizmet alma alanlarında mevcut haklarda kötüleştirme yapılmamasına ve yeni zorluklar çıkarılmamasına hükmetmektedir.[20]

ATAD kararları ışığında, uluslararası antlaşmaların Topluluk hukukunun bir parçası olarak kabul edilmesi ve bu antlaşmaların hükümlerine ‘’doğrudan etki’’nin tanınıp tanınmayacağına yönelik günümüzde kabul edilmesi gereken ilke şudur: Topluluk tarafından üye olmayan devletlerle yapılan Antlaşmanın bir hükmü, uygulanmak ve hukuksal sonuçlar doğurmak bakımından, ileride herhangi bir karar alınmasını gerekli kılmayacak kadar açık ve belirgin yükümlülükler taşıyorsa, bu hüküm doğrudan uygulanan hüküm olarak kabul edilebilir ve kişiler ulusal mahkemeler önünde bu tür hükümlere dayanarak haklarının güvence altına alınmasını isteyebilirler.[21]

SOYSAL DAVASI VE KARARI

1980’li yılların sonlarından itibaren ortaklık antlaşması ve ikincil yasalar kapsamında davalar ATAD önüne gelmeye başlamıştır. 1987 yılındaki 12/86 ECR (1987) 3719 sayılı tarihi Demirel kararından sonra Türk vatandaşları, yerleşim hakları, işçi hakları, AB bölgesine giriş ve sınır dışı edilmekten korunma maksadıyla artan oranda Ankara Antlaşması ve ikincil yasalara güvenmeye başlamışlardır. Her zaman başarılı olmasalar da ATAD kararları giderek artan bir önemde Türk vatandaşlarının AB içindeki haklarını düzenleyen kanunlar için bir kaynak oluşturmaya başlamıştır.

Almanya 1980 yılında Türk vatandaşlarına vize uygulaması başlatmış, bununla beraber 2000 yılına kadar Türkiye-Almanya arasında mal taşıyan kamyon sürücüleri de dâhil kolaylıkla vize vermiştir. Bununla birlikte 2001–2002 sonrası kamyon sürücülerinin vizelerini yenilemeleri aşırı derecede zorlaştırılmıştır. İki Türk kamyon sürücüsü Bay Soysal ve Bay Savatlı’ya Almanya’ya mal taşıma maksatlı girebilmeleri için vize verilmemiştir. İki Türk sürücü Berlin’deki idari mahkemede, Ankara Antlaşması gereği Almanya’nın vize talep etme hakkının olmadığını ileri sürerek bir dava açmışlardır.

Ankara Antlaşması, taraflar arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin devamlı ve dengeli olarak güçlendirilmesini hedeflemektedir. Bu; işçilerin serbest dolaşımını, yerleşim hakkındaki kısıtlamaların ortadan kaldırılmasını ve hizmet sağlayıcılarla ilgili kısıtlamaların kaldırılmasını kapsamaktadır.

1 Ocak 1973 tarihli Katma Protokol Md 41(1), tarafların aralarında yerleşim ve hizmet sağlama özgürlükleri bağlamında yeni sınırlamalar getirmekten kaçınmalarını öngörmektedir. Genel olarak ‘’standstill’’ kuralı olarak bilinen bu kural tarafların düzenleme yürürlüğe girdiği tarihten sonra uygulamaları daha da kötüleştirecek yeni düzenleme yapamamaları anlamına gelmektedir.

Kısaca özetlemek gerekirse, üye ülkeler Türk vatandaşları için geçerli olan 1 Ocak 1973’deki kuralı aynen uygulamak zorundadırlar. Bu kural orijinal kurucular, 1973’de ilk genişleme ile topluluğa katılanlar ve sonraki yıllarda katılım antlaşmalarıyla üye olan bütün üye ülkeler için geçerlidir. ATAD, 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokolün 41/1 fıkrası uyarınca, bu protokolün yürürlüğe girdiği tarihten itibaren hizmet sunmak amacıyla AB ülkelerine giden Türk vatandaşlarına yeni kısıtlamalar getirilemeyeceğine hükmetmiştir.

Soysal kararı, vizenin de ilk kez açık olarak Md.41 anlamında yeni bir kısıtlama olduğunu söylemesi bakımından yeni ve önemli bir adımdır.

Soysal davasında ATAD’ın ulaştığı sonuç, vize uygulamalarının ekonomik özgürlüğü kısıtladığıdır. Alman yetkililer ise AB’nin vize tüzüğünün (539/2001) Türkiye’yi vize uygulanacak ülkeler kapsamında göstermesi nedeniyle Türk vatandaşlarına vize uygulama hakları olduğunu öne sürmüşlerdir. ATAD ise basitçe, AB’nin yaptığı uluslararası antlaşmaların milli hukuka ve ikincil kaynak olan AB tüzüklerine olan üstünlüğünü vurgulamış ve Katma Protokolün vize ile ilgili maddesinin Türk vatandaşları için uygulanması gerekliliğini ortaya koymuştur. Mahkemeye göre; geçici olarak AB’ye gelen ve çalışma amacı olmayan bütün Türk vatandaşları için vize uygulaması ilave bir engeldir ve topluluk hukukuna aykırıdır. Topluluk hukukunun ikincil kaynakları, Topluluk organlarının, antlaşmalarla verilen yetkileri çerçevesinde, yarı-bağımsız kapasiteleri ile yaptıkları ve hiyerarşik olarak Antlaşma hükümlerinden sonra gelen hukuktur.[22]

TÜRKİYE VE AB İÇİNDE SERBEST DOLAŞIM

Türkiye’nin AET’ye giriş öncesi Avrupa’daki birçok ülke ile ikili ve çok taraflı vize antlaşmaları mevcuttur. Bu antlaşmaların tümü belli sınırlamalar çerçevesinde taraf ülke vatandaşlarına vizesiz seyahat özgürlüğü sağlamaktadır. Örnek vermek gerekirse; 1 Ocak 1973 tarihinde üye dokuz ülkeden hiç birisi Türk vatandaşlarına 2–3 aylık kısa seyahatler için vize uygulamamaktadır.[23]

Üye ülkeler arasında serbest dolaşıımı sağlayacak antlaşma metni 1957 yılında imzaya açılmış ve 10 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Antlaşma ile taraf devlet vatandaşlarına diğer ülkelere seyahatlerinde vize muafiyeti sağlanmıştır. Mart 2010 tarihi itibariyle üye devletlerden 12’si (Avusturya, Belçika, Fransa, Almanya, Yunanistan, İtalya, Lüksemburg, Malta, Hollanda, Portekiz, Slovenya ve İspanya) bu antlaşmaya imza koymuştur. Türkiye’de anılan antlaşma 1961 yılında yürürlüğe girmiştir ve 1973 yılında altı orijinal kurucu ülke ile Türkiye arasında bu antlaşma yürürlüktedir. Avusturya, Yunanistan, Malta, Portekiz, Slovenya ve İspanya AB’ye katıldıklarında Türkiye ile aralarında bu antlaşma yine yürürlüktedir.

Antlaşmanın 1. Maddesi, ‘’taraf ülke vatandaşları ikamet ettikleri ülke neresi olursa olsun, diğer ülke topraklarına üç aya varan kısa seyahatlerde belirtilen dokümanları sunma koşuluyla serbestçe girebilir ve çıkabilirler’’ hükmünü içermektedir.

Avusturya (1990), Malta (2003) ve Slovenya (2002) yıllarında antlaşmanın 7. Maddesine dayanarak vize muafiyetini iptal etmişlerdir. Portekiz AB’ye girdikten beş yıl sonra 1991 yılında antlaşmayı Türk vatandaşlarına uygulamayacağını ilan etmiştir. Yunanistan, 1959 yılında antlaşmayı sadece orijinal altı kurucu ülke vatandaşları için uygulayacağını ilan etmiştir. 1961 yılında Türkiye’nin antlaşmayı onaylanmasını müteakip Türk vatandaşlarına vize muafiyetine geçmiş, 1965 yılında Türkiye ile politik gerilimin yükselmesini öne sürerek Türk vatandaşlarına vize uygulamasını başlatmıştır.

Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg 1980 yılında yine 7. Maddeye dayanarak Türk vatandaşlarıyla ilgili uygulamaları askıya aldıklarını ilan etmişlerdir.

Katma Protokolün 41/1 bendinin hizmet alıcıları da kapsadığı göz önüne alındığında,     1 Ocak 1973 ve sonraki yıllardaki katılımlarda yürürlükte olan ikili ve çok taraflı antlaşmalar çerçevesinde Türk turist, öğrenci, ziyaretçi ve hizmet alıcılara kısa süreli kalışlarında vize uygulanmamalıdır.[24]

Soysal davasının kararı ve bu karara tepkileri açısından bakıldığında üye ülkeler çok değişken bir profil çizmektedirler. Öncelikle üye ülkeler 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle vize uygulaması açısından üç gruba ayrılmaktadırlar. İncelenen ülkeler arasında 1 Ocak 1973 öncesi Türk vatandaşlarına vize uygulayan tek ülke İtalya’dır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle diğer bütün ülkeler Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadırlar. Danimarka ve Almanya’nın Soysal kararına uyum yönünde büyük çabaları olmasına rağmen, Belçika, Fransa, İrlanda, Hollanda ve İngiltere’nin yaklaşımları deve kuşu gibi kafalarını kuma gömerek sorunu görmezlikten gelmektir.

Kararı dikkate almayan üye ülkeler kararı ciddiye almak ve yasalarını uyarlamak zorundadırlar. Bu, hangi kriterlerin vize muafiyetine tabi tutulacağını belirlemek için dikkatli ve titiz bir analizi gerektirmekte ve bu analiz ve uygulamaların da iyi niyetle yapılması gerekmektedir.

AB kurumları ve Ortaklık Komisyonu, taraflara ve üye ülkelere turistlerin durumu hakkında açıklık getirmelidir. Turistler, aile ziyaretçileri ve öğrenciler hizmet alıcısı olarak kısa kalışlarında Soysal kararı kapsamına girmektedirler ve vizeden muaf olmalıdırlar. Çünkü 1 Ocak 1973 tarihinde bu kategoriler için vize alma zorunluluğu yoktur.[25]

19 Mayıs 2009 AB-Türkiye Ortaklık Konseyi Brüksel toplantısında, Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Soysal kararı çerçevesinde Türk hizmet sağlayıcıları için vize sınırlamalarının yerleşim ve hizmet sağlama özgürlüklerine aykırı olduğunu belirterek, vize muafiyeti talep etmiştir. Davutoğlu konuşmasında, ATAD’ın uluslararası antlaşmaların ikincil Topluluk hukukuna üstünlüğünü teyit ettiğini vurgulamıştır (AB Vize Beyaz/Kara Listeleri gibi). Ve Davutoğlu, Türkiye’nin Ankara Antlaşması ve Katma Protokol kapsamında gerekli tedbirlerin alınmasını Avrupa Komisyonu’ndan beklediğini ifade etmiştir.[26]

AB VE TÜRKİYE’NİN VİZE UYGULAMALARI

Kendi topraklarında yaşayan yaklaşık 2,5 milyon Türk vatandaşını sistematik bir biçimde alt kültür kimliklerini ön plana çıkarmak; inanç farklılıklarını belirginleştirmek ve dolayısıyla ulusal kimliklerini unutturup, Türk Devletine karşı yabancılaştırmayı hedefleyen politikalar güden[27] Almanya, 1980 yılında sığınma taleplerinin artması nedeniyle Türk vatandaşlarına vize uygulamasına başlamıştır. 1980 yılında dört ülke de Almanya’yı takip etmiştir. AB tarafından ilk vize listesi 11 Aralık 1987 tarihinde Kopenhag’da üye ülke göçmen bakanlarının katıldığı bir toplantı sonrasında yayınlanmıştır. 1989 yılında kapalı kapılar ardında yapılan toplantı sonrasında Türkiye yine kara listededir. 1983 yılında Schengen Uygulama Komitesinin vize listesinde Türkiye yine vardır. 1999 yılında da durum değişmez ve nihayet, Schengen kurallarının AB yasasına dönüştürüldüğü 539/2001 sayılı tüzük kapsamında Türkiye yine vize uygulanacak ülkeleri belirten kara listededir.[28] AB üyesi ülkelerin Türkiye ve Türk vatandaşlarına vize uygulamaları ayrıntılı olarak Tablo-II’de sunulmuştur.

AB’nin diğer ülkelere vize uygulamalarına baktığımızda ise; Hırvatistan, Makedonya ve İzlanda vatandaşlarının kısa süreli girişlerde vize muafiyetine sahip olduğunu görmekteyiz. Hırvatistan ve Makedonya beyaz listedirler, İzlanda ise Schengen Grubuna dâhildir.

Aralık 2009 tarihinde Konsey, AB’nin üç komşu ülkesi (Sırbistan, Makedonya ve Karadağ) vize muafiyeti uygulamasına karar vermiştir. AB’ye katılım müzakereleri sadece Makedonya ile sürdürülmektedir. Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu bazı Balkan ülkelerine üyelik sürecinin ilk aşamalarında olmalarına rağmen ve görüşmelere dahi başlamadan vize muafiyeti hakkı verilmesini kabul edilemez olarak nitelemiştir.

AB, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Makedonya, Moldavya, Rusya, Sırbistan, Karadağ ve Ukrayna ile vize alımını kolaylaştıran antlaşmalar imzalamıştır. Bu antlaşmalar karşılıklık esasına göre belirli kategorideki vatandaşların kısa süreli kalışlarında vizesiz seyahat özgürlüklerini kapsamaktadır. Biometrik pasaport, sınır kontrollarının güvenilirliği gibi şartların sağlanması AB’nin bu ülkelerle vize antlaşmaları yapmaları için yeterlidir.[29]

AB tarafından Türk işadamlarına uygulanan vize, bazı üçüncü ülke vatandaşlarına (Brezilya, Hırvatistan, Meksika, Malezya, Güney Kore, Venezüela, Uruguay, Salvador, Nikaragua vb.) uygulanan vize muafiyeti dikkate alındığında haksız rekabet doğuran çok büyük bir engeldir. 1996 yılında GB’ne dâhil olan ve 2006 yılında katılım müzakerelerine başlayan Türkiye, AB’den basit ve hızlı bir vize prosedürünün belirlenmesi ve uygulanmasını talep etmektedir.[30]

1980 yılından itibaren AB üye ülkelerine kısa bir gezi yapmak isteyen Türk vatandaşları için vize önemli bir problem olmuştur. Bu problem bütün Türk toplumunu kapsamaktadır; iş dünyası, akademik çevreler, öğrenciler, gazeteciler ve AB üyesi ülkelerde yaşayan yaklaşık üç milyon Türk’ün akrabaları.

Türkiye’nin AB vatandaşları için vize uygulamalarına bakıldığında; ortaklık antlaşması Md. 14 ve katma protokol Md. 41/1’de karşılıklık ilkesinin esas alındığı görülmektedir. Md.14’e göre taraflar ‘’aralarında hizmet sağlama serbestliği için mevcut engelleri ortadan kaldırmak’’ ile yükümlüdürler. Md.41/1’e göre de taraflar aralarında yerleşim ve hizmet sağlama özgürlüğünü azaltan yeni kısıtlamalar getirmemekle yükümlüdürler. Sadece AB üye ülkeleri değil, Türkiye de AB üye ülke vatandaşlarına sınırlama getirmeme hususunda yükümlülük altındadır. Türkiye’nin AB üyesi ülkelere vize uygulamalarını gösteren ayrıntılı bilgiler Tablo-III’dedir.

Protokolün yürürlüğe girdiği 1973 yılında Türkiye’nin ikili ve çok taraflı antlaşmalar çerçevesinde dokuz AET üyesinden sekizi ile (Danimarka hariç) vize antlaşması mevcuttur. 1973 yılında AET üyesi olan dokuz ülkeden beşinin (Danimarka, Fransa, Almanya, İtalya ve Lüksemburg) vatandaşları üç aya kadar seyahatlerinde vizeden muaftırlar. Diğer dört üye ülke (Belçika, İrlanda, Hollanda ve İngiltere) vatandaşları ise Türkiye sınırında küçük bir ücret karşılığında vize alabilmektedirler.

Türkiye’nin uyguladığı vize politikası AB’nin vize politikasından çok daha fazla liberaldir. 2004 ve 2007 yıllarında AB’ye giren 12 ülkeden altısının vatandaşlarına Türkiye vize uygulamaktadır. Beş ülke vatandaşları sınırda 15 Avro ödeyerek vize alabilmektedir. Bu kolaylıklar 2004 yılında birliğe dâhil olan Kıbrıs’a uygulanmamaktadır. Diğer 15 üye ülkeden sekizinin vatandaşları vizeden muafken, kalan yedisinin vatandaşları Türk sınırlarında 15 Avro ödeyerek üç aya kadar kalışları için vize alabilmektedirler. 15 Avro Ankara Antlaşmasına aykırıdır. Fakat bu küçük ayrıntı, AB üyesi ülkeler tarafından uygulanan vize politikalarından kaynaklanan; idari yük, maliyet, uzun bekleme süreleri, Schengen sınırları dışındaki belirsizlik ve hükümet ve konsolosluklar tarafından yaratılan diğer problemler göz önüne alındığında gerçekten önemsizdir.[31]

SONUÇLAR

1 Ocak 1958 tarihinde Roma Antlaşması ile kurulan ve siyasi birliği hedefleyen AET, ekonomik olarak dört temel özgürlük üzerine inşa edilmiştir; malların, hizmetlerin, sermayenin ve kişilerin serbest dolaşımı. Bu dört temel özgürlük sağlanamadan AB’nin ekonomik bütünleşmesi gerçekleşemez. Türk vatandaşları açısından bakıldığında ürettikleri mal, hizmet ve sermaye GB kapsamında AB üyesi ülkelerde serbestçe hareket eden Türk vatandaşlarının kendilerinin serbest dolaşım hakkından mahrum olması kabul edilemez bir durumdur.

Türkiye 1963 yılından beri AB’ye tam üye olmak için beklemektedir, 1996 yılında GB’ne katılmış ve 2005 yılında katılım için müzakerelere başlamıştır. AB üyesi ülkelerde yaşayan yaklaşık üç milyon Türk vatandaşı AB içinde en uzun süredir yaşayan üçüncü ülke vatandaşı konumundadırlar ve Türkiye dışında yaşayan Türk vatandaşlarının % 75’ni oluşturmaktadırlar.

1963 tarihli ortaklığı da kapsayan Ankara Antlaşması’na göre Türkler vize uygulamaları açısından adaletsiz ve ayırımcı bir politikaya maruz kalmaktadırlar. Bunun nedeni AET ile Türkiye arasında ticari ve ekonomik ilişkilerin devamlı ve dengeli olarak geliştirilmesini hedefleyen bu andlaşmanın 12’nci maddesinin, işçilerin serbest dolaşımının geliştirilmesini, 13’üncü maddesinin serbest yerleşimle ilgili sınırlamaların kaldırılmasını, 14’üncü maddesinin ise hizmet sağlama ile ilgili sınırlamaların ortadan kaldırılmasını öngörmesidir.

Türkiye, 1957 tarihli, üye ülkeler arasında serbest dolaşımı sağlamayı hedefleyen antlaşmayı onaylamış ve bu antlaşma 1961 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu antlaşma 1973 yılında altı orijinal kurucu ülke ile Türkiye arasında yürürlüktedir.

23 Kasım 1970 tarihli Katma Protokol Md. 36’ya göre Türkiye ile Topluluk üyesi devletlerin arasında işçilerin serbest dolaşımının Ortaklık Antlaşmasının 12. maddesinde yer alan ilkeler doğrultusunda Antlaşmanın yürürlüğe girişinden sonraki onikinci yılın sonu (1976) ile yirmiikinci yılın (1986) sonu arasında kademeli olarak gerçekleştirileceği öngörülmektedir. Aynı protokolün Md. 41/1’e göre de akit taraflar yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest edimine yeni kısıtlamalar (standstill hükmü) getirmekten sakınmak zorundadırlar.

Katma Protokol Türkiye’ye, kullanamayacağı daha doğrusu ekonomisinin gelişme düzeyi nedeniyle kullanması mümkün olmayan hakları vermiş görünüyordu. Ayrıca, AET mali protokoller çerçevesinde Türkiye’ye on yılda yaklaşık 3,5 milyar dolar yardımda bulunacaktı. Türk işçiler Avrupa’nın her yerinde serbestçe çalışabileceklerdi. Türk tekstil ürünlerine tarife dışı engeller ve kotalar konulmayacaktı. Antidamping uygulamaları yapılmayacaktı.[32] Bunların hiçbirisi Türkiye üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesine rağmen malesef gerçekleşmemiştir.

20 Aralık 1976 tarihli 2/76 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, Türk işçilerin serbest dolaşımının, Katma Protokol’ün 36, Ankara Andlaşmasının 12. maddelerinde belirtilen ilkelere uygun olarak gerçekleştirileceğini öngörmüştür. Ortaklık Konseyinin 1/80 sayılı kararında da Türk işçilerine ilave haklar getirilmiş ve serbest dolaşım ile ilgili düzenlemelerin Ortaklık Konseyi tarafından 1.6.1983 – 1.6.1986 arasındaki ikinci kademenin tamamlanmasını müteakip uygulanmasının gözden geçirilmesini ve üçüncü kademe için alınacak önlemlerin hazırlamasını öngörmüştür. 6 Mart 1995 tarihli 95/1 sayılı OKK’da da Ankara Antlaşması ve tamamlayıcı protokollerin hükümlerinin saklı kalması (Md.1) öngörülmektedir.

Literatürde, Topluluk hukukunun kaynakları; birincil kaynak olarak adlandırılan anayasal andlaşmalar, ikincil kaynak olarak adlandırılan Topluluk organlarının tasarrufları, Adalet Divanı tarafından tanınan hukukun genel ilkeleri (eşitlik, yasal kesinlik ve hükümlerin geriye etkili olmaması, ölçülülük, hukuki güvenlik, insan hakları), ATAD kararları ve sözleşmeler olarak tanımlanmaktadır.[33]

Topluluk organları tarafından yapılan antlaşmaların Topluluk hukukunun kaynakları arasında olması, OKK’larının da anlaşmalar ile aynı nitelikte olduğunun ATAD tarafından kabul edilmesi ve çeşitli ATAD kararlarının yanı sıra topluluk hukukunun üstünlüğü ilkesi de göz önüne alındığında üye ülkelerin tasarruf ve mevzuatlarından bağımsız olarak; Ankara Antlaşması (1963), Katma Protokol (1970) ve OKK’ları (1976–1980–1995) Topluluk hukukunun bir parçası olduklarından ve üye ülkeler tarafından birliğe katılımlarında otomatik olarak onaylanmış olduklarından, Aralık 1986 tarihinden itibaren Türk işçilerinin AB bölgesinde serbest dolaşım hakkını kazanmış olmaları gerekmektedir.

ATAD, Soysal davasında vize uygulamalarının ekonomik özgürlüğü kısıtladığına, AB’nin yaptığı uluslararası antlaşmaların milli hukuka ve ikincil kaynak olan AB tüzüklerine üstün olduğuna ve Katma Protokolün vize ile ilgili maddesinin Türk vatandaşları için uygulanması gerekliliğine karar vermiştir. Mahkemeye göre; hizmet sağlayıcıların yanı sıra, geçici olarak AB’ye gelen ve çalışma amacı olmayan hizmet alıcı durumundaki bütün Türk vatandaşları (turistler, öğrenciler vb.) için de vize uygulaması ilave bir engeldir ve topluluk hukukuna aykırıdır.

AT 539/2001/EC nolu vize uygulanacak ülkeleri belirleyen tüzük ikincil mevzuattır ve Topluluk tarafından üçüncü ülkelerle imzalanan uluslararası antlaşmalar ikincil mevzuattan üstündür. Bu nedenle, Almanya’nın Soysal davasında öne sürdüğü gibi bu tüzük Türk vatandaşlarına uygulanamaz. Balkan ülkelerine ve bazı üçüncü ülke vatandaşlarına vize muafiyeti hakkını sağlayan AB’nin, 2006 yılında katılım müzakerelerine başlayan Türkiye’ye halen vize uygulaması insan haklarına aykırıdır ve ayırımcı bir politikadır. Türkiye vize muafiyeti için mücadele etmeli ve hiç bir şekilde antlaşmalardan doğan haklarından vazgeçmemelidir.

İtalya’nın devlet eliyle kurduğu ‘’Patronati – İyi Melek’’ benzeri bir örgüt olan TOBB desteğinde kurulan İktisadi Kalkınma Vakfı ve European Citizen Action Service (ECSA) tarafından kurulan sistem desteklenmeli ve Türk vatandaşları antlaşmalardan ve ATAD kararlarından doğan haklarını mahkeme önünde savunmada asla yalnız bırakılmamalıdırlar. Topluluk hukukundan doğan yükümlülüklerini ihlal eden üye ülkelere karşı, ATAD nezdinde yükümlülüğün ihlali davaları Türk vatandaşlarının yanı sıra, ‘’taraf statüsüyle’’ Türk Devleti tarafından da açılmalı ve titizlikle takip edilmelidir. ATAD, bugüne kadar verdiği kararlar ile hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını çok açık ve belirgin bir şekilde ortaya koymuştur.

Türkiye’nin Avrupa ile entagrasyonunda göze alması gereken en önemli hususlardan birisi de hukukçuluktur ve hukuk reformudur; yaptığımız hukuk reformunu maalesef tamamlayabilmiş değiliz, ilmi bakımdan böyle bir icraat ve nazariyatın gelişmiş olduğu söylenemez.[34] Kanımca Türkiye’nin hukuk alanındakı bu yetersizliği, Türkiye’nin AB yolunda bugüne kadarki kayıplarını ve ülke çıkarlarının yanı sıra vatandaşlarının haklarını layıkıyla savunamamasının en önemli nedenlerinden bir tanesidir.

Son olarak; ‘’5 Mayıs 1949 tarihinde kurulan Avrupa Konseyi, demokratik ilke ve insan haklarına saygı esasına göre oluşturulan Avrupa devletlerini bir çatı altında toplamıştır. Avrupa’nın hukuki bütünleşme kurumu olan Avrupa Konseyi’nin amacı, üye ülkelerde demokratik rejimlerin gerçekleşmesi ve insan haklarınının yaşama geçirilmesini sağlamaktır. Konsey bu amaçla, üye ülkeler hukuk sistemlerini birleştirmek ve aralarında uyum sağlamak için, şimdiye kadar, iki yüzün üzerinde sözleşme ve binlerce karar ile tavsiye kararı kabul etmiştir. Bunlardan en önemlisi, kuşkusuz 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir.[35] Türkiye’nin, Konsey’i bu görevini yapmak için zorlayabilmesi ancak ve ancak kendi hukuk reformunu tamamlaması ve insan haklarına saygısı ile mümkündür.

KAYNAKÇA

ARSAVA Füsun, Avrupa Toplulukları ve Bu Hukukun Ulusal Alanda Uygulanmasından Doğan Sorunlar, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Basın Yayın Yüksekokulu Basımevi, Ankara, 1985

AYDOĞAN Metin, Bitmeyen Oyun, Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler, Umay Yayınları, İzmir, 2008

BİLGİN Mert, Türkiye’nin Küresel Konumu, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2008

BOZKURT Enver, ÖZCAN Mehmet, KÖKTAŞ Arif, Avrupa Birliği Hukuku, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2001

GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010

HABLEMİTOĞLU Necip, Şeriatçı Terör’ün ve Batının Kıskacındaki Türkiye, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2003

KAN GÜNGÖR, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının 53. Maddesinin Topluluk Hukukunun Üstünlüğüne Etkisi

MİMAN Ahmet Tarık, Ekonomik İstihbarat, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2007

ORTAYLI İlber, Avrupa Ve Biz, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Istanbul, 2007

SHENKAR Oded’den çeviren TÜRKOĞLU Semih, Çin Yüzyılı, Truva Yayınları, İstanbul, 2007

Türkiye Barolar Birliği, Avrupa Birliği Hukuku ve Avrupa Kurumları, KARLUK Rıdvan, Dört Özgürlük Modeli ve Uygulaması, Makale, Sempozyum, 30 Mart-1 Nisan 2005, İstanbul

TAŞDEMİR Hakan, Avrupa Birliği Hukuku Ders Notları, Gazi Kitabevi, Ankara, Eylül 2009

TAŞDEMİR Hakan, AKKAN GÜNGÖR Fatma, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının 53. Maddesinin Topluluk Hukukunun Üstünlüğüne Etkisi, Makale, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XII, Y. 2008, Sa. 1-2

TAŞDEMİR Hakan, SARAÇLI Murat, Avrupa Birliğinin İnsan Hakları ve Azınlık Politikaları ile Türkiye’nin Durumu, Makale, Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları, Alp Yayınevi, Ankara, 2007

TOPRAK Zerrin, YAVAŞ Hikmet, GÖRÜN Mustafa, Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Anlaşmalarında Avrupa Konseyi, Birleşik Yayınları, İzmir, 2004

Trevor C. HARTLEY, European Union Law in a Global Context Text, Cases and Materials,  Cambridge University Press, Cambridge,  2004

ÜNAL Şeref, Avrupa Birliği Hukukuna Giriş, Yetkin Basımevi, Ankara, 2007

http://ec.europa.eu/internal_market/top_layer/index_15_en.htm

http://ec.europa.eu/internal_market/top_layer/index_52_en.htm

http://www.abgs.gov.tr/tarama/tarama_files/02/SC02EXP_Access%20to%20LM,%20General%20Principles.pdf

http://www.abgs.gov.tr/tarama/tarama_files/02/SC02EXP_98-49.pdf

http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=CELEX:%2032001R0539:EN:NOT

www.abvizyonu.com

http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/product_results/search_results?mo=containsall&ms=turkish+population&saa=&p_action=SUBMIT&l=us&co=equal&ci=,&po=equal&pi=,

http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=37

http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=CELEX:21970A1123(01):EN:HTML

AB ve İsviçre’de yaşayan Türk Vatandaşları[36]

 TÜRKİYE (2006)EUROSTAT (2008)
ALMANYA1,740,0001,830,000
FRANSA425,000221,000
HOLLANDA365,00094,000
AVUSTURYA115,000109,000
İSVİÇRE75,00073,000
İSVEÇ65,00030,000
DANİMARKA55,00029,000
İNGİLTERE55,000
YUNANİSTAN50,000
BELÇİKA40,000
İTALYA15,000
ROMANYA12,000
FİNLANDİYA7,000
POLONYA2,500

Tablo-I

AB Ülkeleri Üyelik Tarihleri ve Türk Vatandaşları İçin Vize Uygulamaları[37]

ÜYE ÜLKEÜYELİK TARİHİVİZE UYGULAMASINA BAŞLANGIÇ TARİHİDÜŞÜNCELER
FRANSA19575 Ekim 198010 Ocak 1958 tarihli antlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır.
ALMANYA19575 Ekim 198010 Ocak 1958 tarihli antlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle  Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır..
BELÇİKA19571 Kasım 198010 Ocak 1958 tarihli antlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır.
HOLLANDA[i]19571 Kasım 198010 Ocak 1958 tarihli antlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır.
LÜKSEMBURG19571 Kasım 198010 Ocak 1958 tarihli antlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır.
İTALYA19573 Eylül 199010 Ocak 1958 tarihli antlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 öncesi Türk vatandaşlarına vize uygulayan tek ülkedir.
DANİMARKA1 Ocak 19731 Mayıs 19811 Ocak 1973 tarihi itibariyle kısa kalışlar için Türk vatandaşlarına vize muafiyeti mevcuttur.
İRLANDA1 Ocak 197310 Aralık 19891 Ocak 1973 tarihi itibariyle kısa kalışlar için Türk vatandaşlarına vize muafiyeti mevcuttur.
İNGİLTERE1 Ocak 197322 Haziran 19891 Ocak 1973 tarihi itibariyle kısa kalışlar için Türk vatandaşlarına vize muafiyeti mevcuttur.
YUNANİSTAN1 Ocak 198125 Nisan 196510 Ocak 1958 tarihli antlaşmayı imzalamıştır.
PORTEKİZ1 Ocak 198624 Haziran 199110 Ocak 1958 tarihli antlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır.
İSPANYA1 Ocak 19861 Ekim 199110 Ocak 1958 tarihli antlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır.
AVUSTURYA1 Ocak 199517 Ocak 199010 Ocak 1958 tarihli antlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır. 1990 tarihinde 1958 tarihli antlaşmayı iptal etmiştir.
FİNLANDİYA1 Ocak 199512 Mart 19761 Ocak 1973 tarihi itibariyle kısa kalışlar için Türk vatandaşlarına vize muafiyeti mevcuttur. AB’ye sonradan katılmıştır.
İSVEÇ1 Ocak 199520 Şubat 197620 Şubat 1976 tarihinden itibaren Türk vatandaşlarına vize uygulamaktadır.
KIBRIS1 Ocak 2004(1974), 1957 Antlaşması, 23.6.2006 iptal
ÇEK CUMHURİYETİ1 Ocak 2004Katılım öncesi
ESTONYA1 Ocak 2004Katılım öncesi
LATVİYA1 Ocak 2004Katılım öncesi
LİTVANYA1 Ocak 2004Katılım öncesi
MACARİSTAN1 Ocak 2004Katılım öncesi
MALTA1 Ocak 20041 Eylül 200310 Ocak 1958 tarihli antlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır.  2003 tarihinde 1958 tarihli antlaşmayı iptal etmiştir.
POLONYA1 Ocak 2004Katılım öncesi
SLOVAKYA1 Ocak 2004Katılım öncesi
SLOVENYA1 Ocak 20041 Ocak 200210 Ocak 1958 tarihli antlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır. 2002 tarihinde 1958 tarihli antlaşmayı iptal etmiştir.
BULGARİSTAN1 Ocak 2007Katılım öncesi
ROMANYA1 Ocak 200720041 Ocak 1973 tarihi itibariyle kısa kalışlar için Türk vatandaşlarına vize muafiyeti mevcuttur.  AB’ye sonradan katılmıştır.

Tablo-II

 Türkiye’nin AB Üyesi Ülkelere Vize Politikası[38]

ÜYE ÜLKEVİZE UYGULAMASIVİZE ÜCRETİDÜŞÜNCELER
AVUSTURYAEvet15 Avro
BELÇİKAEvet15 Avro1956 tarihli ikili vize antlaşması mevcuttur.
BULGARİSTAN (2007)Hayır10 Mart 1993 tarihli diplomatik personele vize muafiyeti sağlayan bir antlaşma mevcuttur. 2001 yılında Bulgar vatandaşlarına vize muafiyeti getirilmiştir.
KIBRIS (2004)Evet15 Avro
ÇEK CUMHURİYETİ (2004)Hayır18.2.1991 tarihli iki ülke vatandaşlarına 3 aya kadar kalışlarda vize muafiyeti getiren bir antlaşma mevcuttur.
DANİMARKAHayır
ESTONYA (2004)Hayır1966 tarihli sadece diplomatik personele vize muafiyeti hakkı tanıyan bir antlaşma mevcuttur.
FİNLANDİYAHayır
FRANSAHayır1954 tarihli İkili vize antlaşması mevcuttur.
ALMANYAHayır1953 tarihli İkili vize antlaşması mevcuttur.
YUNANİSTANHayırAB’ye katıldığı tarihte Türkiye ile ikili vize antlaşması yoktur.

1984 yılında 3 aya kadar kalışlarda vize muafiyeti hakkı verilmiştir.

MACARİSTAN (2004)Evet15 AvroKısa kalışlarda karşılıklı olarak vize
İRLANDAEvet15 Avro1955 tarihli İkili vize antlaşması mevcuttur.
İTALYAHayır
LATVİYA (2004)Hayır1966 tarihli sadece diplomatik personele vize muafiyeti hakkı tanıyan bir antlaşma mevcuttur.
LİTVANYA (2004)Evet15 Avro11 Haziran 1994 tarihli antlaşmaya göre kısa kalışlarda vize muafiyeti vardır.
(2004)Hayır
MALTAEvet6 Mayıs 1966 tarihli antlaşmada kısa süreli kalışlar için vize muafiyeti mevcuttur.
HOLLANDAEvet15 Avro1953 tarihli İkili vize antlaşması mevcuttur.
POLONYA (2004)Evet15 AvroTürk sınırında temin edilebilmektedir.
PORTEKİZEvet15 AvroAB’ye katıldığı tarihte Türkiye ile ikili vize antlaşması yoktur.
ROMANYA (2007)Hayır1992 yılında taraf ülke vatandaşlarına kısa kalışlarda vize muafiyeti sağlayan bir antlaşma imzalanmıştır.
SLOVENYA (2004)Evet15 Avro29 Kasım 1999 tarihli antlaşmaya göre iki taraflı kısa kalışlarda vize muafiyeti.
SLOVAKYA (2004)Evet15 Avro18 Şubat 1991 tarihli antlaşmaya göre iki taraflı kısa kalışlarda vize muafiyeti.
İSPANYAEvet15 AvroAB’ye katıldığı tarihte Türkiye ile ikili vize antlaşması yoktur.
İSVEÇHayır
İNGİLTEREEvet15 Avro1960 tarihli İkili vize antlaşması mevcuttur.

Tablo-III

[1] Trevor C. HARTLEY, European Union Law in a Global Context Text, Cases and Materials,  Cambridge University Press, Cambridge,  2004

[2]  Borchardt, Klaus-Dieter, The ABC of Community Law; Brussels, 2000’den aktaran; ÜNAL Şeref, Avrupa Birliği Hukukuna Giriş, Yetkin Yayınları, Ankara, 2007

[3]  ÜNAL Şeref, Avrupa Birliği Hukukuna Giriş, Yetkin Yayınları, Ankara, 2007

[4] SHENKAR Oded’den çeviren TÜRKOĞLU Semih, Çin Yüzyılı, Truva Yayınları, İstanbul, 2007

[5] MİMAN Ahmet Tarık, Ekonomik İstihbarat, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2007

[6] GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010

[7] BOZKURT Enver, ÖZCAN Mehmet, KÖKTAŞ Arif, Avrupa Birliği Hukuku, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2001

[8] TAŞDEMİR Hakan, Avrupa Birliği Hukuku Ders Notları, Gazi Kitabevi, Ankara, Eylül 2009

[9] AYDOĞAN Metin, Bitmeyen Oyun, Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler, Umay Yayınları, İzmir, 2008

[10] Communication from FİNLANDİYA The Commission to the Council and the European Parliament- Recommendation of the European Commission on Tukey’s progress towards accession.

[11] http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=37

[12]  BİLGİN Mert, Türkiye’nin Küresel Konumu, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2008

[13] BİLGİN Mert, Türkiye’nin Küresel Konumu, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2008

[14] http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=CELEX:21970A1123(01):EN:HTML

[15] TAŞDEMİR Hakan, Avrupa Birliği Hukuku Ders Notları, Gazi Kitabevi, Ankara, Eylül 2009

[16] ARSAVA Füsun, Avrupa Toplulukları ve Bu Hukukun Ulusal Alanda Uygulanmasından Doğan Sorunlar, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Basın Yayın Yüksekokulu Basımevi, Ankara, 1985

[17] BOZKURT Enver, ÖZCAN Mehmet, KÖKTAŞ Arif, Avrupa Birliği Hukuku, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2001

[18] Kemal Başlar, ‘’Avrupa Birliği’ne Katılım Sürecinde Türk Anayasası’nın Uyumlaştırılması Sorunu’’, 2005, http://turkishweekly.net/turkce/makale.php?id-51’den aktaran Hakan Taşdemir/Fatma Akkan Güngör, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.XII, Y. 2008, Sa.1-2

[19] Hakan Taşdemir/Fatma Akkan Güngör, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.XII, Y. 2008, Sa.1-2

[20] www.abvizyonu.com

[21] BOZKURT Enver, ÖZCAN Mehmet, KÖKTAŞ Arif, Avrupa Birliği Hukuku, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2001

[22] BOZKURT Enver, ÖZCAN Mehmet, KÖKTAŞ Arif, Avrupa Birliği Hukuku, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2001

[23] GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010

[24] GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010

[25] GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010

[26] GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010

[27] HABLEMİTOĞLU Necip, Şeriatçı Terör’ün ve Batının Kıskacındaki Türkiye, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2003

[28] http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=CELEX:%2032001R0539:EN:NOT

[29] GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010

[30] GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010

[31] GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010

[32] AYDOĞAN Metin, Bitmeyen Oyun, Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler, Umay Yayınları, İzmir, 2008

[33] TAŞDEMİR Hakan, Avrupa Birliği Hukuku Ders Notları, Gazi Kitabevi, Ankara, Eylül 2009

[34] ORTAYLI İlber, Avrupa Ve Biz, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Istanbul, 2007

[35] ÜNAL Şeref, Avrupa Birliği Hukukuna Giriş, Yetkin Basımevi, Ankara, 2007

[36] GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010

[37] GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010

[38] GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010

 

[i] Soysal kararı sonrası yeni düzenlemeleri kabul etmeyen ve 539/2001 sayılı tüzüğü uygulamaya devam eden ülkeler.

 

Yazar Ercan Caner

Yazan: Ercan Caner, Elektrik ve Elektronik Mühendisliğinin yanı sıra, uçak ve helikopter lisanslarına sahiptir. Yüksek lisans derecesini Gazi Üniversitesi’nden Avrupa Birliği – Türkiye İlişkileri alanında alan Caner, halen Türkiye Hava Sahası Yönetimi alanında Haliç Üniversitesi’nde doktora tez çalışmalarını sürdürmektedir. İnsansız Hava Araçları (2014) ve Taarruz Helikopterleri (2015) konulu makaleleri yayımlanmıştır. 39 yılı kapsayan TSK, BM ve NATO savunma sektör deneyimlerine sahip olan Caner Asliye Ceza Mahkemelerinde havacılık alanında bilirkişi olarak görev yapmaktadır. Havacılık, teknoloji, savunma, analiz ve güncel politika alanlarındaki yazılarını sunsavunma.net ve Academia.edu sitelerinde paylaşmaktadır. İngilizce bilen Caner Fransızca okuyabilmektedir.
E-mail: 
ercancaner@gmail.com @ercancaner1963

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.