Yazı ve Fotoğraf: Olay Salcan, 5 Ağustos 2020
Vietnam’da gördüklerim içerisinde Cu Chi Tunelleri’nden sonra beni en çok etkileyen yerlerin başında hiç şüphesiz ki Ha Long Körfezi geliyor.
Vietnam, genelde fakir ve hayat şartları insanı zorluyor. Ancak Uzak Doğu insanlarında olan olumlu hava ile oluşan gülümseme yüzlerinden eksik olmuyor.
Eğer dünyada gezmek istediğiniz ülkeler listeniz varsa, katiyetle Vietnam’ı bu listeye alın.
Vietnam, diğer ülkelerin istilasından kurtulmak için büyük bir çaba göstermiş ve bunun bedelini de ağır bir şekilde ödemiş. Yavaş yavaş kendilerine geliyorlar. Çok geniş bir kültüre sahipler. Bizden çok farklı kültür ve yaşam tarzları var. Çok çalışkanlar ve çalışmaya sabahın erken saatlerinde başlayıp günün geç saatlerine kadar devam ediyorlar. On seneye kalmadan bu ülke sahip olduğu değerleri değerlendirip bu gün bulundukları yerden daha ileri bir konumda olacaktır.
Ha Long Körfezi, dünyada başka bir örneği bulunmayan bir doğa harikası. Yalnızca burayı görmek için bile Vietnam’a gidilir. Körfez, Hanoi’den 175 km. uzaklıkta. Ha Long Körfezi’ne ulaştığımızda bizi bekleyen teknemize geçeceğiz ve bu teknede de bir gece kalacağız. Teknemiz, üç katlı ahşaptan yapılmış, geleneksel olarak “junk” adını verdikleri teknelerden birisi. İlk iki katı odalar ve üst kat restoran olarak tasarlanmış. En üstü de seyir terası. Bu tekneleri hoş kılan yelpaze şeklinde ve kiremit rengindeki yelkenleri. Açıldıklarında görüntüleri çok güzel.
Teknedeki odalarımız, beklediğimizden daha rahat ve temiz. Eşyalarımızı bırakıp terasa çıkarken tekne, demir almış ve hareket etmiş. Gördüğümüz manzara, anlatılamayacak kadar güzel. Teknemiz de, bu güzel görüntünün hiç bir detayını kaçırmadan seyredebilmemiz için de yavaş yavaş ilerliyor.
Ha Long Körfezi, yaklaşık 3000 irili, ufaklı, kireç taşından ve katmanlı kayadan oluşuyor. Kayaların üzerleri de ağaçlarla kaplı. Bazıları tek tek, bazıları ise toplu halde bulunuyorlar. Bu oluşum, kıtanın zaman zaman alçalması ve yükselmesi sonucunda 250 milyon yılda gerçekleşmiş. Sonunda da bu muhteşem görüntü ortaya çıkmış. Kayaların 800’e yakını UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde. Heyecan verici bir görüntü.
Uzak Doğu’da herşeyin bir hikayesi ve efsanesi var. Tabii ki Ha Long Körfezi’nin de var. Efsaneye göre, Vietnamlılar ile Çinliler arasındaki süre gelen savaşta Vietnam’ın durumu kötüye gidince tanrılar Vietnam’ı kurtarmak için bir ejderha gönderiyorlar. Ejderha da, Vietnamlıları kurtarıyor ve onları çok da sevdiği için dünyada kalmak istiyor. Kendisine Ha Long Körfezi’ni mesken ediniyor ve buraya yerleşiyor. Körfezdeki kayaların ejderhanın sırtı olduğu söyleniyor. Ha Long’un Türkçesi, “inen ejderha” manasına geliyor.
Sakin sakin ilerleyen teknemizin etrafından diğer tekneler de geçiyor. Deniz bir ipek kumaş kadar düzgün; kayalar ve tekneler, bu ipek kumaş üzerine yapılmış işlemeler gibi ayrı bir güzellik katıyorlar. Manzara hep değişiyor. Görülmeye değer. Biraz ileride iskele ve bu iskeleye bağlı birçok küçük ahşap tekne dikkatimizi çekiyor. Teknemiz iskelenin biraz açığında demir atıyor. İlerideki iskeleye tekneye ait küçük teknelere binip gidiyoruz. Sonra da kürekli, dörder kişilik ahşap teknelere aktarılıyoruz. Dar bir boğazdan geçerek etrafı kayalarla çevrili yüzen bir balıkçı köyüne ulaşıyoruz. Burası, eskiden korsanların yatağı imiş. Çok güvenli ve sakin. Dışarıda kıyamet kopsa burada hiçbir şey olmaz.
Köy tamamen deniz üzerinde; evler, kamu binaları ve okul, dubalar üzerine prefabrike olarak rengarenk inşa edilmişler. Güzel bir görüntü oluşturuyorlar. İnsanlar buraya gelen turistlere çok alışkınlar. Bize hiç aldırmadan alışveriş yaparak, ağlarını tamir ederek günlük hayatlarına devam ediyorlar.
Yavaş yavaş ilerliyoruz. Bu küçük tekneden, kayalara aşağıdan yukarıya doğru ve çok yakından bakınca ne kadar dik ve yüksek olduklarını görebiliyoruz. Bazıları 100 metreye yakın yükseklikteler. Bazılarında gelgitten dolayı mağaralar oluşmuş. Bazılarının tepelerine ise tapınaklar yapılmış.
Gezimiz bir saatten fazla sürüyor. Kayıkçı bayana geleneksel Vietnam selamını verip hoşça kal diyor ve teknemize dönüyoruz. Artık akşam olmakta ve güneş batmakta. Karanlık basana kadar geçen zaman, dünyanın en güzel olduğu zaman. Ha Long Körfezi de bu zaman dilimi içerisinde farklı görülüyor. Güneşin bu saatlerdeki yumuşak ışıkları, körfeze ve kayalara inanılmaz güzellikte bir görüntü katıyorlar. Hava kararana kadar bu renk değişimi içerisinde körfez hep farklı görünüyor. Bu körfezi ziyaret edebilmenin ayrıcalığı içerisinde, bu muhteşem görüntünün her karesini bir daha unutmamak için sindire sindire vücudumuzun her hücresine aktarıyoruz.
Bu arada teknemizde bu akşam demirleyip geceyi geçireceğimiz körfeze doğru seyir halindeyiz. Bu güzellik karşısında kendimizden geçmiş, başka bir dünyada yaşıyor gibiyiz. Bu hayal mi acaba? Teknemizin demiri bırakırken çıkardığı ses, bizi tatlı hayalimizden uyandırıyor. Demek ki hayal değilmiş. Dünyada hayal edilemeyecek kadar güzellikler var. İnsanın etrafına bakması yeter. Zaman zaman bu güzellikler, tam yanınızda oluyor. Herşey farkına varabilmekle başlıyor. Ama en güzel olan, hayat. Onu yaşarsanız tabii. Kendimize gelmemizle beraber beynimizin midemizle olan ilişkisi devreye giriyor ve acıktığımızı anlıyoruz.
Genç ve güzel kızların servis yaptığı restorana çıkıp bize ayrılmış masaya oturur oturmaz, gelen karides, yengeç, ahtopot, midye, istiridye ve çeşit çeşit balıklar başımızı döndürüyor. Görüntü çok güzel, ama lezzet en üst noktada. Ha Long Körfezi gibi dünyanın doğa harikası bir yerinde, bu leziz yemeklerle beraber olmanın keyfini yaşıyoruz.
Bu lezzetli yemeklerin olumlu havası içerisinde masanın etrafındaki sohbet de ayrı bir güzel. Bir arkadaşımızın terasa çıkma teklifi bize çok çekici geliyor. Terastan etrafın görüntüsü çok nefis. Etrafımıza birçok tekne demirlemiş. Onların ışıklarının deniz üzerindeki oynayışları görülmeye değer. Buraya sessizlik hakim. Bu sessizliği bozmaktan korktuğumuz için birbirimizle dahi konuşmuyoruz. Zaten konuşmaya ihtiyacımız da yok. Ellerimizdeki bardaklardan içkimizi yudumlarken, yudumlarımıza bu muhteşem görüntülerin parıltılarını da katıyoruz.
Sabah güneş doğmadan kalkıp terasa çıkıyorum. Benden başka herkes uykuda. Gecenin o güzel görüntülerine sabahın da buğulu ve gizemli görüntülerini ilave ediyorum. Böylece gecesi ve gündüzü ile Ha Long Körfezinin her görütüntüsünü hafızama yerleştiriyorum. Sabahın buğulu mavisi içerisinde körfezin kayaları, bir başka görünüyorlar.
Kahvaltımızı yaparken, aynı zamanda tekne de, ziyaret edeceğimiz “Sürpriz” mağarasının bulunduğu limana doğru hareket ediyor. Mağarayı da gezdikten sonra tekneye bindiğimiz limana döneceğiz. Teknenin demirlemesini takiben ufak teknelere binip kıyıya çıkıyoruz. Mağara kıyıdan yüksek olduğu için merdivenleri kullanıyoruz. Burası Fransız subaylar tarafından bulunmuş. Sarkıt ve dikitlerden oluşan mağaranın, bildiğimiz mağaralardan hiç farkı yok. İçerisini rengarenk aydınlatmışlar.
Mağara çok ilgimi çekmedi, ama tırmanırken aşağıda görünen manzara son derece güzel. İnsanı adeta büyülüyor. Bazı teknelerin kiremit rengi yelkenlerini açarak bu güzelliğe katkıda bulunmaları da çok güzel. Ben zamanımın çoğunu mağarayı gezerek değil, yolun her tarafından değişik açılardan bu körfezin ve kayaların görüntüsünü izleyerek geçirdim.
Bu manzaranın görüntüsünden ayrılmak zor, ama sonunda da teknemize binerek limana geliyoruz.
Hoşça kalınız.
FOTOĞRAF GALERİSİ