Yazan: Berk Özer, 24 Mayıs 2020
En son yazdığımız yazımızda Dijital Çağ’ın başladığını ifade etmiştik. Dijital yaşamdan bahsetmiştik. Çin’de başlayan salgından, neden en çok Avrupa ve ABD’nin etkilendiğini çok açık sözcüklerle anlatmıştık. Türkiye’nin salgın ile olan mücadelesindeki başarı anahtarlarının sırlarına değinmiştik. Peki, şuanda durum ne ve insanoğlu yaşanan pandemiden ders aldı mı? Yoksa yine pandemiden önceki gibi bir dünya mı hayal ediyor?
Türkiye’de online perakendenin toplam perakendeye oranı 2017 yılında %4,1 iken, 2018 yılında %5,3’e yükselmişti. Bu sıçramadan sonra 2019 verilerinin de %7’nin üzerinde açıklanacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Fakat bu oran 2019 için %6,2 olarak açıklandı. Artışın devam etmesi sevindirici; ancak beklenen seviye ve hızda gitmemesi düşündürücüyken yaşanan Pandemi ile birlikte 2020 sonunda %10 psikolojik barajının artık aşılacağına kesin gözüyle bakılıyor. Özellikle FMCG sektöründe insanların marketlere gitmeden, siparişlerini online üzerinden gerçekleştirmesi ile birlikte artık e-ticaretin insan hayatındaki ve Dijital Çağ’daki yeri kanıtlanmış oldu. E-ticaretin hızlı gelişmesi ile birlikte ödeme ve bankacılık sistemleri, lojistik hizmetleri ve teslimat sistemleri de gelişmeye devam ediyor. Dijital dünya ile birlikte yakın zamanda drone teslimatlarına, Amazon’un Go adıyla sunduğu kasiyersiz marketlere, Çin’deki gibi tüm sosyal medya ve ödeme sistemlerinizin (sanal kimliğinizin) olduğu wechat benzeri uygulamalara çokça tanık olacağımız bir dünya düzeni var. Bugün artık ilkokula giden çocuklarımız bile eğitimlerini, sınavlarını ve kitap okumalarını online ortamda yapmakta; alışveriş deneyimlerini aileleri ile birlikte e-ticaret üzerinden yaşamaktadırlar. İnsanoğlu bu rahatlığı gördü ve olmaz denen adımlar 2020 yılı itibari ile birlikte atıldı. Büyük plazalardaki iş yaşamlarının yerini home ofisler aldı. İnsanlar bir toplantı ve fuar için seyahat etmeye gerek olmadan, online ortamda bunların gerçekleştirilebileceğini anladı. Alışveriş yapmak için marketlere gitmeden, AVM’lere gitmeden, sıra beklemeden, kabinlerde deneme yapmadan da alışverişin yapılabileceğini ve üstelik de nereye isterseniz oraya teslim edilebileceğini keşfetti.
İnsanoğlunun yaşamış olduğu bu deneyim ve yapmış olduğu keşiflerle birlikte artık yeni dünya düzeni diye tabir ettiğimiz Dijital Çağ başlamıştır. Dijital Çağ ile birlikte önümüzde tersine göç dalgasının yaşanacağını söylemek için ise kâhin olmaya bile gerek yok. Daha önce ifade ettiğimiz gibi kentten köye göç, tarım alanlarına ve doğaya dönüş başlayacaktır. İnsanoğlunun emeğinin sömürülme düzeni olan kapitalist sistem çökmüştür. Bugün dünya kapitalist sisteminin başkenti olan New York’ta neler yaşandığını görmek bile bunu anlamak için yeterlidir. Fabrikalarda iş bulma umuduyla köyünde neyi varsa satıp kente gitme hayali artık bitmiştir. Dijitalleşme ile birlikte hayatımızdaki insan-makine, insan-montaj hattı ilişkisi kalmayacak. Birçok üretim tesislerinde ve sektörde robotlu sistemler, yapay zekâ ve arttırılmış gerçekler kullanılmaya başlandı bile. İnsan artık özgür bir birey olarak toprağından, doğasından, kendi yaşam alanlarından, ata topraklarından kopmadan, toprağını işleyerek, ekerek, hayvanlarıyla ilgilenerek, üreterek, tedarik zincirinin ve lojistik hizmetlerinin içerisinde bulunarak üretimin ekonomisinin bir parçası olacaktır. Sanayi devrimi ve Fransız İhtilalı ile birlikte oluşan işçi sınıfı özgürleşirken, yerlerini dijital makine ve robotlara bırakacaktır.
Dijitalleşme ile birlikte değişen sadece işçi sınıfı ve üretim sektörü değil, hizmet sektörü ve beyaz yaka tanımı da, sağlık sektörü ve çalışma hayatı da değişecek ve dönüşecektir. Pandemi ile birlikte bunun en büyük örneğini, hasta insanlarımıza yardımcı olmaya çalışan sağlık çalışanlarının da, nasıl virüsten etkilendiğini gördük. Tüm sektörlerdeki değişim ve dönüşümün anahtarı da Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilen yeni yazılımcılar yetiştirmek amacıyla açıklanan eğitim programlarında gizlidir.
Televizyon programları ve gazetelerde hala virüsün nereden ve ne amacıyla çıktığını bulmaya çalışan kişilerin gözden kaçırdığı ve insanlarımızın da özellikle görmesi gereke nokta şudur: Önemli olan Covit-19’un nasıl ve nereden çıktığı, kimler tarafından çıkarıldığı değildir. Asıl tartışmamız gereken: Biz ülke olarak Covit-19 sonrası yaşama ve yeni dünya düzenine hazır mıyız? Bu sorunun cevabını veremedikçe, nedenler üzerinde saplanıp kalıp sonuçlara ulaşamadıkça, yaşanan virüs felaketinden bir çıkarım elde edip bundan sonrası için aksiyon almadıkça; yaşanacak olan açlık, susuzluk ve yeni tip virüs felaketleri daha büyük ve geri dönülmez sonuçlara yol açabilir.
Covit-19 insan ihtiyaçlarıyla ve isteklerini birbirinden ayırt etmemizi sağlamakla kalmadı, fahiş karların da sonunu getirdi ve kendi çözümünü yarattı: Aşırı olanları azalt, devasa karları terk et, zorunlu ihtiyaçların dışındakilerden uzak dur. İdlerdeki isteklerin beyninin önüne ihtiyaç diye getirdiği tüketim histerisi artık terk edilmeye başlandı. Dünyadaki tüm ülke sınırları şuanda birbirlerine kapalı durumdadır. Küresel ekonomiye binen yük 15 trilyon doları geçmiştir. Pandemi sonrasındaki ekonomik durumdan sonra tüketim histerisi azalacak, şirketler çılgın karlarına veda etmek zorunda kalacak, daha normal bir kazanç tablosu insanlığın önüne gelecektir. Karsızlık kötüdür; ancak fahiş karlılık kötüden de öte bir yıkımdır. İşte 2008 yılında başlayan küresel krizin nedeni ve sonrasındaki finansal araçlar ürettik yalanlarının yıkımı sonucunda oluşan yeni dünya düzeni, tam da bu olgu (normal karlılık) üzerine inşa edilmiş, kapitalist olmayan yeni küresel ekonomik sistemdir.
Devleti ile birlikte tek yumruk olmuş olan milletimizin her zamankinden daha da çok Ege’de, Doğu Akdeniz’de, Batı Asya’da, Balkanlar’da kenetlenmeye, ekonomik olarak dayatılmaya çalışılan zorluklara karşı dik durmaya ve Dijital Çağ’ın en büyük gereksinimi olan “çalışmaya” her zamankinden daha da çok ihtiyacı vardır. Atatürk’ün de dediği gibi “Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak.” Bu söz dijitalleşen yeni dünya düzeni ve yeni küresel ekonomik sistemde, Türk Milleti olarak bizlerin rehberi olacaktır.