Macron Bu Cüreti Nereden Alıyor?
Müyesser Yıldız, Sincan 3 Nolu L Tipi Cezaevi 30 HAZİRAN 2020
Müyesser Yıldız, Sincan 3 Nolu L Tipi Cezaevi 30 HAZİRAN 2020
Fransa Türkiye’nin tarihi baş belası. Mitterrand’dan bu yana tüm başkanları, AB üyeliğimizin önüne bariyer üstüne bariyer koydu.
Soykırım iftirasının bayraktarlığını yaptı.
Bölücü terör örgütlerinin hamisi oldu.
Bu tablo Macron döneminde de değişmedi. O da 24 Nisan’ı “Soykırım Günü” ilan etti. Teröristleri sarayında ağırladı. Run-Yunan hayallerini destekledi. Sadece 5 ay önce Yunanistan Başbakanı Miçotakis’e, bölgeye savaş gemilerini göndermeyi teklif etti. Her seferinde Ankara, Fransa’ya kuru demeçlerden ibaret tepkilerle yetinince son olarak Libya’da karşımıza çıktı.
“Türkiye’nin Libya’da ilerlemesine izin vermeyeceğiz. Türkiye’ye tavrımız sert olacak.” tehdidini savurdu.
Yetmedi, Akdeniz’de donanmamıza ait gemilerimizi aratmaya yeltendi ve Türkiye’yi NATO’ya şikâyet etti.
Bir Eksiklik Yok Mu?
Bu gelişme üzerine yöneticilerimiz ve yazarları, geçen hafta boyunca Macron’u konuştu ve yazdı.
Örneğin, Yeni Şafak gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, Macron’un tehditlerinin sadece ‘blöf’ olduğunu belirtip şu görüşleri dillendirdi:
“Fransa sadece Akdeniz’de değil, Afrika’da da kaybedecek. Terör örgütlerinin arkasına sığınıp namuslu ülke rolü oynama dönemi geçti artık. Cezayir’de yüz binlerce insanın ölümüne imza atmış bir ülkenin, sömürgeci geleneği sorgulanacak.”
Sabah’ta Hasan Basri Yalçın da “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” diyen Macron’un kendisine ve ordusuna yeni bir rol aradığını, ABD’nin yokluğunda Avrupa’nın savunmasını Fransız ordusunun üstlenebileceğini ima ettiğini hatırlatıp şunları yazdı:
“Türkiye’nin Libya’da meşru hükümete verdiği desteği NATO’ya şikâyet edecekmiş. Vizyonsuz bir Cumhurbaşkanı’nın kafasını ikide bir taşlara vuran tutarsızlıklarının ve çaresizliğinin en iyi göstergesi. Kendi başına bir etkisi olsa NATO’nun lafını hiç etmezdi. Kafasının içinde dış politika ve güvenlik işlerine dair ufacık bir fikir olsa vaktinde NATO konusunda böylesi boş boğazlık etmezdi.”
Yalçın’ın şu tespitleri de önemli:
“Bugün Libya’nın yaşadığı krizin baş sorumlularından biridir Fransa. Bunu da en iyi NATO biliyor. Alelacele NATO’yu devreye sokup Kaddafi’nin bombalanmasına neden olan kendileriydi.”
Yine Sabah’tan Melih Altınok ise şu değerlendirmeyi yaptı:
“Fransa Cumhurbaşkanı Türkiye’yi tehdit etmeye bile kalkıyor. Anlaşılan o ki, daha önce de uluslararası toplumu beklemeden Libya’yı vuran ve bölgeyi kaosa sürükleyen eski Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin izinden gitmeye kararlı. Ne var ki ‘çaylak’ diye anılan Macron, Libya konusunda içeriden bile ciddi bir destek bulamıyor.”
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun tepkisini de aktaralım. Çavuşoğlu, “Esas Fransa’nın yaptıkları endişe verici. 2011 yılında Libya’yı bombaladılar, çektiler gittiler. Şimdi ise gelip darbecinin yanında yer alıyorlar.” dedi.
İğne – Çuvaldız
Söylenenler el hak doğru. Libya’yı da bu hale Fransa getirdi. Hem de resmen “Haçlı Seferi” nitelemesini yaparak ve NATO güçlerine bombalatarak.
İyi de, bir şey unutulmuyor mu?
“NATO’nun Libya’da ne işi var?” dedikten kısa bir süre sonra NATO müdahalesine izin veren, CHP Genel Başkanı Bay Kemal değildi.
Bir başka önemli ayrıntı:
Macron bugün gemilerini NATO’nun Gemileri diye karşımıza çıkarma ve Türkiye’yi NATO’ya şikâyet etme cüretini nereden alıyor?
İslam düşmanı, PKK hamisi Danimarka Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri olduğu zirveyi hatırlıyor musunuz?
O zirvede çok önemli bir karar daha alınmış ve Fransa’nın, NATO’nun askeri kanadına dönmesi sağlanmıştı. Peki, Türkiye bunu veto etmeyip de onay verdiğinde iktidarda kim vardı?
Dünün hatalarının faturasıyla karşı karşıya kaldığımıza göre yöneticilerimiz ve yazarlarının, çuvaldızını Macron’a batırırken iğneyi de bir yerlere batırması gerekmiyor mu?
Bir de Libya politikası nedeniyle Macron’u eleştiren Fransız gazete yazarları ve düşünürleri alkışlayanların, ülkemizde Libya şehidimizin haberini yapan, “Libya’da neler oluyor?” diye soran gazetecileri tutuklatması hangi ilkenin gereğidir?
Sincan’dan Silivri’deki Barış Pehlivan’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağırel’e ve açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…