MÜYESSER YILDIZ VE ADALET TANRIÇASI JUSTİTİA…
Gerçekleri haykıracağız, yine biliyoruz ki gerçeklerin bir gün su yüzüne çıkmak gibi kötü bir huyları vardır.
Müyesser’e, İsmail Dükel’e, Barışlara, Murat Ağırel’e, Hülya’nın nezdinde gerçek gazetecilere selam olsun…
Yazan: (E) Kur. Alb. V. Murat TULGA
Tarih tekerrür ediyor ve bundan 10 yıl önce olanlar sanki tekrar yaşanıyor. Daha önce kumpas Odatv davasında yargılanıp beraat eden gazeteciler Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan gibi Müyesser Yıldız’da dün tekrar gözaltına alındı. Hakkındaki suçlama: “Askeri Casusluk”!!! Bu arada, TELE 1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel’de gözaltına alındı. Gözaltılara yetişemez olduk.
Barışlar, Murat, İsmail Dükel ve Müyesser vicdanının sesini dinleyen, kalemlerini başkalarına satmayan, doğruların peşinden giden, araştırmacı, gazeteci gibi gazetecilerdendi. O halde şaşırdık mı bu karara? Hayır!
Tezgâh aynı tezgâh, yine sabahın köründe evler basılıyor, aramalar başlıyor ve sonrasında gözaltılar, tutuklamalar. Öyle ki yandaş diye adlandırılan medyanın tutumu bile aynı, biri gitmiş, diğeri gelmiş, iddianameleri, suçlamaları avukatlar öğrenemiyor, bu yandaş medyadan öğreniyoruz. Dedim ya tezgâh aynı tezgâh.
Müyesser, bu duruma geçmişten alışık. İlk tutukluluk sürecinde başından geçenleri ele aldığı, gözlemlediği bir de kitabı var. “ Vatan yahut Silivri”. Kırmızı Kedi’den yayınlanmış. Oradan ilginç bir alıntı ile devam edelim1;
“ … Recep Tayyip Erdoğan, Siirt’te yaptığı konuşmadan dolayı TCK 312’e göre, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan ceza almıştır. On aylık mahkûmiyet kararı Yargıtay tarafından onanınca kendisine Pınarhisar Cezaevi yolu görünür. Cezaevi önünde kendisini uğurlamaya gelenlere bir konuşma yapar. Sonunda avukatı Hayati Yazıcı ile cezaevine girerler. Doğrudan “Müdüriyet” yazan odaya yönelirler. Savcı da yanlarındadır. O anı şöyle yaşarlar; “Çok uzaklardan gelen bir kadın çığlığı, Erdoğan’ı cezaevine uğurlamaya gelen ve dağılmak üzere olan kalabalığın üzerinde kavisler çizerek, cezaevinin demir parmaklıkları arasından içeri süzülür.”
Daha sonra Tayyip Bey’in devri iktidarında Bakan da olan Avukat Hayati Yazıcı, o gün yanında duran savcıya şunu sorar;
“Tanıdınız mı bu sesi?”
Savcının bir şey söylemesine fırsat vermeden kendisi cevaplar;
“Adaletin ikonografik Tanrıçası Justitia’nın çığlığı. Zavallı kadın! Yine kim bilir kimin tacizine uğradı!”
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe ve nice başka cezaevleri yıllardır çığlık çığlığa. Zavallı Justitia! Duyuyor musunuz? Duyup da ürperip üşüyor musunuz?…
Ne dersiniz, Türkiye’de yükselen adalet çığlıkları ve olanlardan seyircilerde sorumlu değil mi?… “
Müyesser kitabında umutla böyle haykırıyordu, birilerinin, ülkeyi yönetenlerin, seyircilerin bu çığlıkları duyması ve ürpermeleri için. Zira, “Adalet herkese lazım.”
Evet lazım da, ne yazık ki tam on yıl sonra yine Adalet Tanrıçası Justitia ayaklar altında ezilmeye devam ediyor. Silivri zindanı yine aydın gazetecilerle dolduruluyor. Hem de bu durumdan mağdur olan ve bu mağduriyetlerini de sıklıkla dile getiren yöneticilerin iktidarda olduğu bir ülkede… Onlarda bir değişiklik yok.
Ama biz bu oyunu gördük, bu filmi seyrettik.
Eminim Müyesser de ikinci kez gördüklerine kahroluyor, acı acı gülüp “ Justitia’nın durumuna tekrar üzülüyordur.
Müyesser’in askeri casus olduğuna bizleri kimse inandıramaz.
Kimse inanmaz da zaten.
Adalet Tanrıçası Justitia’nın sesini biz çok iyi tanıyoruz. Justitia, bugün yine çığlık çığlığa. Hem de nasıl? Zavallı kadının tekrar tacizine bu sefer göz yummayacağız.
Gerçekleri haykıracağız, yine biliyoruz ki gerçeklerin bir gün su yüzüne çıkmak gibi kötü bir huyları vardır.
Müyesser’e, İsmail Dükel’e, Barışlara, Murat Ağırel’e, Hülya’nın nezdinde gerçek gazetecilere selam olsun…
Kaynaklar:
1- Vatan yahut Silivri, Kırmızı Kedi, 2012