Müyesser Yıldız’ın gözaltından, avukatları aracılığıyla yaptığı 11 Haziran tarihli açıklama:
“Olmayan evrakların, yazılmayan haberlerin hesabı sorulmak isteniyor; aynen 2011’de, Ahmet Şık’ın basılmayan kitabında olduğu gibi. Bu operasyonun özü ve merkezi maalesef benim. Birileri 15 Temmuz’un perde arkasının sorgulanmasından çok korkuyor ve bunu engellemeye çalışıyor.
Elimde ne tür bilgi ve belgeler olduğunu ve bir kitap çalışmam olup olmadığını merak ediyorlar sanırım. Onun için bir kez daha çeyiz sandığı gibi, hem de imajını almadan bilgisayarıma el koydurdular. Demek ki korktukları bir şeyler var.
Kamuoyu TSK yönetiminin casusluktan ne anladığını İzmir Casusluk Davası’nda çok iyi gördü. Ders notlarına, İlker Başbuğ’un seminer notlarına ‘gizli devlet sırrı’ raporu verdiler. Ellerine laptop alıp, gazetecilere birtakım görüntüleri izletip, ‘Sizin bilemediğiniz neler var’, dediler. Yüzlerce askeri casusluktan suçlayıp yıllarca hapislerde yatırdılar. Sonuçta hepsi beraat etti. Bu işleri yapan savcı da askerleri, lehine casusluk yapmakla suçladığı Yunanistan’a kaçarken yakalandı.
Bugün gözaltında dördüncü günüm. Tarafıma ya da avukatıma hiçbir bilgi, belge verilmedi. Biz öyle bir örgütüz ki, benim suç ortağım olduğu iddia edilen İsmail Dükel’i, bu sabah nezarethane işlemleri sırasında 10 yıl sonra ilk kez gördüm. En önemlisi, hala ne ile suçlandığımı resmen bilmiyorum; ama sağolsun, savcılığı ve hakimliği üstlenmiş olan Abdurrahman Şimşek hazretleri sayesinde Sabah’tan bir şeyler öğreniyoruz.
Benim doğum yerim belli, nüfus kaydım belli, soyum sopum belli. Benden vatan haini de casus da çıkaramazlar.
Ben 15.5 ay hapis yattım ve beraat ettim. Devlet aleyhine tazminat davası açtığımda kazanacağım kesin olduğu halde dava açmayan tek kişi sanırım benim. Devletin askeri, polisi, hakimi, savcısı; kısacası, şahsında devleti temsil eden kişiler hata yapabilirler ama devlet hata yapmaz. Benim devletime karşı hiçbir kırgınlığım ve kızgınlığım yoktur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ve Sayın Erdoğan’a çağrımdır: ‘Şu şu isimlerin gazetecilik yapması yasaklanmıştır; şu konular ve şu şahısların isimlerinin ağza alınması yasaklanmıştır’ diye bir kanun ya da kararname çıkarsınlar da, onlar da biz de rahatlayalım.
Şu çağda, şu güzelim ülkemizin dünyaya rezil edilmesine ve hukukun Orta Çağ’a döndürülmesine üzülüyorum. Dünya uzaya seyahat düzenlerken Türkiye’de asrın suçu icat ediliyor. Ayıptır, yazıktır, günahtır!
Ankara Terörle Mücadele nezarethanesinden Silivri’deki Barış’lara, Hülya Kılınç’a ve Murat Ağırel’e kucak dolusu sevgiler.”
—