savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3764
EURO
34,9749
ALTIN
2.325,67
BIST
9.078,49
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
23°C
Ankara
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
24°C
Pazar Açık
24°C
Pazartesi Az Bulutlu
26°C
Salı Az Bulutlu
22°C

Neden Şimdi Kudüs?

Neden Şimdi Kudüs?

NEDEN ŞİMDİ KUDÜS?

Yazar: Fatih Bengi, Sun Savunma Net, 26 Aralık 2017

ABD’nin tanınmış köşe yazarı Ron Suskind’in bir yazısından hoşnut kalmayan Başkan Bush’un danışmanı, “yazısının verilere dayandığını” söyleyen köşe yazarına şu cevabı veriyor: “Sizler (Reality Based Community) gerçeklere tapan bir topluluksunuz. Gözlemlenebilen gerçeklere dayandırılan muhakemelerden bir sonuç çıkarmaya çalışıyorsunuz. Ama artık dünyada işler böyle yürümüyor. Biz bir imparatorluğuz. Ve bir imparatorluk olarak hareket ettiğimizde kendi gerçeğimizi yaratıyoruz. Siz o gerçeği etüt ederken, biz tekrar harekete geçiyoruz ve yeni gerçekler yaratıyoruz. Yani tarihin aktörü olan biziz. (Tarihi biz yaratıyoruz!) Dolayısıyla sizin göreviniz bundan böyle bizim yaptıklarımıza odaklanıp, etüt etmek olmalı!”

Biz, hemen güneyimizde Barzani’nin referandumunu, Suriye’de İdlip ve Afrin’i konuşur tartışırken, Bush’un danışmanının, yukarıdaki belirttiğim ifadelerini doğrularcasına, Amerikan Başkanı Trump’ın Kudüs ile ilgili talihsiz kararı, dikkatleri uzun bir aradan sonra yeniden Kudüs’e çevirdi.

Trump beklenen konuşmasını yaptı ve Kudüs’ün modern İsrail hükümetinin başkenti olduğunu, İsrail’in kendi başkentini belirleme hakkına sahip bir egemen devlet olduğunu söyledi. Trump, Kudüs’te yeni bir ABD Büyükelçiliği açılması için gereken belgeleri de imzaladı ve ABD’nin İsrail büyükelçiliğinin, altı ay içinde Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması için çalışmaları başlatma talimatını verdi.

Uzun bir aradan sonra dememin sebebi Orta Doğuda Irak, Suriye, Yemen, Libya, Mısır ve Suudi Arabistan’da  meydana gelen gelişmelerin, dikkatleri bu ülkelere yöneltmiş olmasıydı. İslam dünyası bu nedenle Kudüs ve Filistin’i çoktandır unutmuştu.

İsrail de bu “unutulmuşluğu” fırsata çevirmek istiyor. Müslümanların dikkati başka yönlere çevrilmişken, İslam ülkeleri, İslam topraklarında birbirleriyle kıyasıya savaşırken, 1967 yılında Altı Gün savaşıyla ele geçirdiği Doğu Kudüs işgaline meşruiyet kazandırmak istiyordu. ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasının bu meşruiyet için önemli bir adım olduğunu düşünüyor.

İsrail işgalinden beri İslam dünyasının Kudüs için ne yaptığına bakarsak, hiçbir şey yapmadığını görürüz. 

Bunun iki önemli nedeni var.

Birincisi, İslam dünyasında askerî ve ekonomik açıdan ABD-İsrail ekseni ile mücadele edebilecek bir ülkenin olmamasıdır. Ancak İslam ülkeleri birlikte hareket ederlerse, ABD ve İsrail’in fütursuz güç politikası ile Kudüs ve Filistin’in diğer bölgelerindeki oldubittilerine karşı koyabilirler. Ne yazık ki Orta Doğu’nun bugünkü hâli Müslüman ülkelerin birlikten ne kadar uzak olduklarının açık bir göstergesidir.

İkincisi ise, Irak, Suriye, Mısır, Libya ve Yemen’de meydana gelen gelişmeler üzerine sanki ölü toprağı serilmiş İslam dünyasında Kudüs için mücadele etmek isteyenlerin sayısının her geçen gün azalıyor olmasıdır. Orta Doğuda meydana gelen gelişmeler, DEAŞ, El Kaide ve FETÖ örgütlerinin İslam’ı kirli hesaplarına alet etmeleri nedeniyle İslam’ın üç kutsal şehrinden biri ellerinden alınırken gereken tepkiyi bu zamana kadar gösteremediler.

Ama yine de Washington yönetiminin aldığı bu tek taraflı karara tepkiler gecikmedi. Uluslararası toplum, Müslüman dünyasında büyük öfkeye neden olan kararın ardından hemen devreye girdi, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler’den Trump’ın kararına karşı açıklamalar geldi. 

Kudüs’te barış için dua edin…

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Televizyondan yayınlanan konuşmasında; “Bu son derece karmaşık çatışmayı daha da zorlu hale getirecektir. Bu kararı tanımıyoruz, kınıyoruz, reddediyoruz” dedi. Kararı “ABD’nin barış sürecinde oynadığı rolden çekilme ilanı” olarak nitelendiren Abbas, “Kudüs barış kentidir, Kudüs, Filistin devletinin ebedi başkentidir” ifadelerini kullandı. Hamas lideri İsmail Haniye ise “uluslararası hukukun açık ihlâli” olarak değerlendirdiği bu kararın ciddi yansımaları olacağını belirtti. Üst düzey bir Hamas yetkilisi ise “Bu hamle ABD’nin bölgedeki çıkarlarına karşı cehennemin kapılarını açacaktır” dedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu kararı “Bu tarihi bir gün” sözleriyle nitelendirdi. Netanyahu yaptığı açıklamada, “Kudüs 70 yıldır İsrail’in başkenti. Kudüs 3 milenyumdur umutlarımızın, rüyalarımızın ve dualarımızın odak noktasıdır. Kudüs 3 bin yıldır Yahudi halkının başkentidir” ifadelerini kullandı. Trump’a minnettar olduğunu söyleyen Netanyahu, Filistin’le yapılacak herhangi bir barış anlaşmasında, Kudüs kentinin İsrail’in başkenti olarak tanınma şartının da yer alması gerektiğini söyledi. Barışı gerçekleştirmek için Trump ve ekibiyle çalışmaya devam edeceklerini ifade eden İsrail lideri, diğer ülkelere de büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıma çağrısı yaptı.

Bu karara başta Türkiye olmak üzere Birleşmiş Milletler’den, Avrupa Birliğinden, İngiltere, Fransa, Lübnan Katar, Ürdün  ve Vatikan’dan tepkiler gecikmedi. 

Cumhurbaşkanı, İslam İşbirliği Teşkilatı’nı toplantıya çağırdı.

Türkiye ile Yemen’in sunduğu ‘‘Kudüs’’ tasarısı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun olağanüstü toplantısında kabul edildi.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GENEL KURULUNDA KUDÜS TASARISI OYLANDI

Oylamaya katılan 172 ülkenin 128’i kabul oyu kullanırken 9 ret, 35 çekimser oy kullanıldı. Genel Kurul’da ezici bir çoğunlukla kabul edilen kararın, BM Güvenlik Konseyi kararları gibi bağlayıcı bir niteliği bulunmuyor.

BM Güvenlik Konseyine sunulan aynı tasarı, 15 üyeli konseyde, sadece ABD’nin vetosu ile reddedildi ve bu nedenle tasarının BM Genel Kuruluna taşınması kararı alındı.

Burada asıl mesele şu ki,  İngiltere’nin Filistin sorununu, 1947’de o zamanki adıyla “Cemiyet-i Akvam” olan BM’ye dayatmasından itibaren İsrail; BM’lerin, aşağıda belirtilen kararlarının hiç birine uymadığı gibi bu kararları hiç çekinmeden de çiğnemiştir.

  • 11 Aralık 1948 tarihinde 194 sayılı kararı, 
  • 9 Aralık 1949’da 303 sayılı, Genel Kurulu’nun 181 ve 194 no.lu kararı,
  • 4 Temmuz 1967’de  2253 sayılı kararı, 
  • 19 Aralık 1983’teki 38/180 sayılı Genel Kurulu’nun kararı.



Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 21 Aralık 2017 tarihinde yapılan oylama sonuçları: 128 ülke bağlayıcı olmayan kararla ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs kentini İsrail’in başkenti olarak tanımasını kınamıştır. İllüstrasyon: Yonhap News

Bu kararlar; 

  • Göç etmek zorunda kalan 1 milyon Filistinlinin göç etmek zorunda kaldıkları topraklara geri dönmesini,
  • Kudüs’ün,  BM yönetiminde uluslararası bir statüye kavuşmasını,
  • Filistin’deki kutsal mekânların korunması ve serbest erişimin sağlanmasını,
  • Kudüs’ün kalıcı olarak uluslararası bir sistemin kontrolünde ayrı bir yönetimle yönetilmesini esas alıyordu.

1967 Arap-İsrail Savaşı’nda İsrail, Doğu Kudüs’ün yanı sıra Gazze Şeridi, Batı Şeria, Sina Yarımadası ve Golan Tepelerini de işgal etmiştir. BM’ler, başta Kudüs, Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Golan Tepelerinin İsrail tarafından işgal edilmesinin “uluslararası hukuk ile ilgili BM kararlarına aykırı ve yasadışı” olduğunu, İsrail’in Kudüs’ün statüsünü değiştirme faaliyetlerinden derin endişe duyulduğunu, bu emrivakilerin geçersiz olduğunu ilan etmiştir.  Birleşmiş Milletler, İsrail yönetiminin bu uygulamalarından derhal vazgeçmesi gerektiğini vurgulayarak, bütün hükümetlere İsrail ile diplomatik, ticarî ve kültürel bağları koparmaları çağrısını da defalarca yapmıştır.  İsrail, bu kararların tamamını hiçe saymıştır.

ABD Başkanı Donald Trump ve ABD Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Nikki Haley

Birleşmiş Milletler,  Trump’ın “Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma” çıkışının ardından,  21 Aralık 2017’deki 10/22 sayılı BM Genel Kurulu kararında da “Kudüs’ün statüsünü, karakterini veya demografik yapısını değiştirme niyetindeki oldubittilerin yasal bir etkisi olmadığını” belirtmiş ve “nihai statüsüne BM kararları çerçevesinde yürütülecek müzâkereler sonucunda karar verilmesi gerektiğini” vurgulamıştır. Ayrıca tüm devletlere “Kudüs’te diplomatik misyon kurmaktan kaçınmaları” tekrar hatırlatılmıştır.


Oylamanın ardından İsrail Başbakanı Netanyahu, Trump’a teşekkür edip, “Kim ne derse desin, Kudüs İsrail’in başkentidir” demesi işgali ve yasadışı yeni yerleşim birimleri yapmayı sürdüreceklerini gösteriyor; daha evvel olumlu oy kullanacak ülkelere tehditler savuran ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley’in, oylama öncesi BM Genel Kurulu’na, tehditkâr tutumunu sürdürüp, “ABD halkı bunu istiyor” “ABD Kudüs’e büyükelçiliğini taşıyacaktır, hiçbir oylama bunu değiştirmeyecektir” ifadesi de ABD’nin bu konuda İsrail’le aynı görüşte olduğunu gösteriyor.

Son gelişmelerden  yola çıkarak bence ABD rol yapmayı bıraktı. Bu kararlar; esas olarak ABD öncülüğünde yürütülen ve adına “İsrail-Filistin Barışı” denilen sürecin sona ermesidir, asıl hedefi de Filistin halkı üzerindeki sömürgeci egemenliğinin devamını sağlayacak politik, hukuksal ve askeri ortamı oluşturmaktır.

ABD Birleşmiş Milletler Büyükelçisi ‘‘Tehdit Uzmanı’’ Nikki Haley

Aslında Trump,  kendisinden önceki başkanların yerine getirmekten kaçındığı ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti sayan yasayı hayata geçirmiş oldu. Kongre’den 1995’te geçen yasanın uygulaması, her altı ayda bir, başkanın imzaladığı feragatname ile günümüze kadar erteleniyordu.

Önceki Başkan Barack Obama da 2008’de Yahudi kuruluşu AIPAC (Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi) konuşmasında “Kudüs, İsrail’in başkenti olarak kalacaktır ve bölünmeden kalmalıdır” demişti.

Başkanların yasayı dondurmalarının nedeni Amerikan çıkarlarının tehlikeye gireceği, Arap-İslam dünyasıyla ilişkilerin bozulacağı ve barış sürecinin sekteye uğrayacağına yönelik kaygılardı.

“Çılgın ve sıra dışı lider“ portresi çizen Trump,  kendi dışişleri ve savunma bakanlarının dahi karşı çıktığı risk dolu bu adımı neden attı, ne yapmak istiyor? Sorusu geliyor  hemen akla.

İç siyasette iyice köşeye sıkışmış olan Trump açısından ise, bu zor durumdan kurtulmak için her türlü destek ve dikkatleri dış politikaya yöneltecek bir gelişme önemliydi. Kuzey Kore sorunu çerçevesinde yaşanan krizin Trump’ın üzerindeki baskıyı yeterince hafifletmediği görülüyor. Ülke içerisinde etkili kesimlerin desteğini alabileceği bir dış politika adımına ihtiyacı vardı. İran ve Filistin konusunda atacağı adımların, ABD’deki çok güçlü İsrail lobisinin desteğini sağlama konusunda işe yarayacağını biliyordu. Seçim kampanyası döneminde ekibinin Rus yetkililerle sıra dışı ilişkileri yüzünden de başı belada olan Trump’ın Kongre’de etkili olan bazı çevrelerin desteğini sağlamak ve Yahudi lobisinin elinde bulunan medya organlarının desteğini alması gerekiyordu. Göreve geldiğinden beri somut icraat yapmamakla suçlanan Trump, attığı Kudüs adımı ile hiçbir Amerikan başkanının 1995 yılından beri cesaret edemediği ‘‘icraatçı başkan’’ görüntüsü vererek tabanını güçlendirmeyi hedeflemiştir.

Trump yönetimi, Orta Doğu’da  bir süredir yeni bir barış girişiminin altyapısını hazırlıyordu. Müzakerelerden önceki hedef; Kudüs’ün statüsü üzerindeki tartışmayı bitirmek ve Arapların daha azına razı olacağı karmaşık bir durum yaratmaktı. Böylece koşullar İsrail lehine değiştirilecek ve barış sürecinin diriltilmesi yerine, kabul edilemez koşullar karşısında Arapların masadan tamamen uzaklaşacağı, Filistinlilerin kışkırtılarak İsrail’in değil Filistinlilerin suçlanacağı ve barışın unutulup fiili durumun kalıcı hale geleceği yeni bir ortam hedeflenmişti.

HAMAS lideri İsmail Haniyeh ve El Fetih lideri Mahmud Abbas bir arada.

Fakat gerçek olan bir şey var: bu adım İsrail’in Arap dünyasından müttefikler bulduğu, İslam ülkelerinin birbirine girdiği, mezhep ayrımlarından kaynaklanan gerilimlerinin tırmandırıldığı, Filistinli direniş unsurlarının zayıfladığı, Gazze’deki  Hamas ile Batı Şeria’da bulunan El Fetih arasında gerçekleşen zoraki barışa rağmen, Filistin Yönetimi’nin yetersiz kaldığı  bir süreçte geldi.

Dün, Filistin konusunda Arap Birliği’ni sürükleme kapasitesi olan ülkeler, bugün kendi dertleriyle meşgul, 2000’li yılların başından beri önce Irak şimdi de Suriye yanıyor, NATO müdahalesi  sonrası Libya bitmiş,  Sudan bölünmüş durumdalar, Arap  baharının  çıkış yeri Tunus ve Mısır ise halâ bellerini doğrultamadılar.

Pek çok yerde Sünni-Şii gerilimi inanılmaz boyutlara taşındı. İran’a karşı Sünni cephe yaratmak istenirken, Müslüman Kardeşler örgütünün destekçisi Katar yüzünden Sünni koalisyon birbirine girdi. Filistinlilerin sözcülüğünü yapan, Müslüman Kardeşler ve Katar’ı  destekleyen Türkiye, bu ülkelerin birçoğuyla sorunlu hale geldi. Yemen, İran destekli unsurları temizleme adına, iki yıldır Suudi Arabistan’ın başını çektiği koalisyonun ateşi altında. İran düşmanlığı, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn gibi ülkeleri İsrail’le ortak paydada buluşturdu.

Hatta iddia o ki; Suudi Arabistan’da ipleri eline alan Veliaht Prens Muhammed bin Selman, BAE’nin yönlendirmesiyle İsrail’le anlaştı; Kushner’le görüşmesinden sonra Mahmud Abbas, İsrail’in çözüm önerisini kabul etmesi için markaja alındı. “Kabul etmen için iki vaktin var, yoksa yerini başkası alır” mesajı verildi.

İsrail askerleri tarafından yakalanan Baş Belası ve Yük Filistinli çocuk.

Basra Körfez’inde yayımlanan gazetelerde, son zamanlarda Filistinlileri ‘’baş belası’’ ve Filistin davasını ‘’yük’’ olarak gören, mültecileri ve Kudüs’ü de Allah’a havale eden yorumların artması bu gizli anlaşmaya bağlanıyor.

21 Aralık 2017’de BM Genel Kurulunda alınan bu karar, İsrail’i ve onu destekleyen ABD’yi yolundan döndürebilir mi?

İslam ülkeleri aralarındaki sorunları bir kenara bırakıp bir  ittifak içine girmez ve dünyada ciddi bir kamuoyu oluşturamazlar ise 1948 yılından beri Birleşmiş Milletler tarafından alınan hiçbir kararı kabul etmeyen ve son BM kararını da kabul etmeyeceğini ifade eden İsrail yolundan dönmeyecekmiş gibi görünüyor. Zaten 1948 yılından beri İsrail’in oldubittilerine göz yuman, sessiz kalan, yeteri kadar mücadele etmeyen  bölge ülkelerinin ve  bu nedenle kurulmuş İslam Birliği Teşkilatının da hiçbir şey yapamaması İsrail’in  iştahını daha da kabartıyor.

Bunun yanı sıra bu adımın; BM’nin desteklediği iki devletli çözüm planının öldürülmesi, pek çok ülkeye yayılmış Filistinli mültecilerin dönüş umudunun tamamen yok olması, olası çözümde Filistin’e başkent olarak kurgulanan Doğu Kudüs’teki Filistinlilerin yok edilmesi, burada yaşayan ve vatandaşlığı bulunmayan 300 bin Filistinlinin kaderinin belirsizliğe terk edilmesi, Batı Şeria’nın neredeyse %60’ını teşkil eden yasa dışı kolonilerin meşrulaştırılması ve son olarak da güvenlik duvarlarıyla Filistinlilere dayatılan hapis yaşamı, hiç şüphesiz bölgede İsrail’e karşı bir direnç, dünyada da bir kamuoyu yaratacaktır. Sorulması gereken soru; bu  direniş  İsrail ve ABD’ye geri adım  attırabilecek mi? Yoksa parlayan  bir saman alevi gibi geçip, zamanla küllenecek ve İsrail  dünyada yaşayan 1 milyar 600 milyon Müslüman nüfusunun %23 üne sahip Orta Doğuda oldubittilerine devam mı edecektir? 

Birbirini tüketen ülkelerin yer aldığı  bu coğrafyadan Filistin davasına güçlü bir destek çıkar mı? Tepkiler  olsa da sonuç getirecek ortak duruşun şekillenmesi zor gibi görünüyor. 

Mesele gerçekten çok ciddidir, Kudüs’ün maruz kaldığı saldırı dahi Müslümanları bir araya getiremiyor ise, Kudüs’ün ardından Tahran, İstanbul, Mekke’yi de kaybetmeye hazır olun.

Ama yine de burası Orta Doğu ve bu topraklarda ne olacağı hiç belli olmaz. Bekleyelim ve görelim; Amerika’nın bize dayatacağı  yeni Amerikan gerçeğini mi  göreceğiz, yoksa kendi gerçeklerimizi mi yaratacağız.

BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.