Bundan birkaç sene öncesinde Çanakkale’deki kardeşlerimi ziyarete gittiğimde Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan yeğenim beni civardaki bir köye götürmek istediğini ve orada göreceklerimden keyif alacağımı söyleyerek bir davette bulunmuştu. Ancak zaman kısıtlılığı nedeni ile bu davete katılamamıştım.
Bu sene yazında yolum tekrar Çanakkale’ye düşünce ben de programıma bu köyü aldım. Böylece köyü tanıyacak ve uzun süredir devam eden merakımı giderecektim.
Neyse kısa kesip biz köye olan gezimize dönelim ve sizlere gördüklerimi anlatmaya çalışayım.
Anadolu, eşsiz zenginlikleri ile insanı şaşırtmaya devam eden, çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış kutsal topraklardır. Dünyada hiçbir ülke bu konuda Anadolu ile yarışamaz. İnsanlık ve medeniyetinin tarihine yön vermiş ve buluntularla elde edilen bilgilerin ışığı altında zaman zaman yazılanların değişmesine büyük katkılar sağlamış ve sağlamaya devam etmektedir. Tarihi kendi çıkarları doğrultusunda yazanların duyduğu rahatsızlığa rağmen yine de tarihe gerçekçi bir ışık tutmaktadır. Anadolu, bir tarihi gerçekler bütündür ve gerçekler hiçbir zaman saklanamaz.
Bu yazımda sizlere Göbeklitepe’den, Roma İmparatorluk harabelerinden, Greek medeniyetlerinden kalan ören yerlerinden yada Osmanlı ve Selçuklu izleri olan herhangi bir eserden söz etmeyeceğim.
Bu gün size son derece mütevazi ve hatta çok basit bir yapı topluluğundan söz edeceğim.
Bu evler, Çanakkale’in Ayvacık ilçesindeki Assos ören yerinin yakınlarındaki Çamkabalak köyünde bulunmakta. Gerçekten son derece basit yapılmışlar; usta bir duvarcının ellerinden çıkmadıkları bir bakışta anlaşılıyor. İnşası için büyük paralar harcanmadığı, doğadaki taş, ahşap ve toprak kullanılarak, yörede yaşayan yapı ustaları tarafından inşa edildikleri bir gerçek.
Köyün meydanına geldiğimizde bu evlerden herhangi birisini hemen göremedik. Çünkü biraz yürümemiz gerekiyordu. Seneler içerisinde terk edilen ve yok olmaya bırakılan bu değerler toplu halde değiller ve köyün içerisinde dağılmış durumdalar.
Bu evlerin inşası yakın zamanda gerçekleşmiştir. Köyün bulunduğu yerdeki ilk yerleşim süreci, Çamkabalak Köyü olarak 20. yy. da Kazdağları’nda yaşayan konar-göçer grupların zorunlu iskana tabi tutulması ile gerçekleştirilmiştir. Yeğenimin ifadesine göre; köy halkı ile yapılan görüşmelerden bu evlerin ilk inşasının, 1950 yılları olduğu sonucuna varılmıştır. Çok eski bir geçmişe sahip olmamalarına rağmen Anadolu’da mevcut olan yaşamlardan farklı bir kesit olmaları açısından değerli yapıt oldukları kanaatini taşımaktayım. Biz, Hitit, Hatti, Greek, Urartu’dan kalma saraylar, kervansaraylar, camiler, köprüler derken çok yakın bir geçmişten kalma akla gelmedik yapılarla karşılaşıyoruz.
Bu yapıların arkeolojik kalıntılar olup olmadığına arkeologlar karar verebilir ama gerçeklilikleri yadsınamaz.
Hali hazırda toplam 175 kişinin yaşadığı köyün geleneksel halı ve kilim dokumacılığı ile geçimlerini sağlamaya çalışan köy halkı, bunlara ilaveten küçük ve büyük baş hayvancılık ve tarım ile de hayatlarına devam etme gayreti içerisindedir.
Durup etrafa baktığımda, köyün yerleşik alanı içerisinde dağınık şekilde yerleştirilmiş Anadolu’ya özgü konutlar, bunların etrafını saran bahçeler ve hayvanları için gerekli olan ağılları görüyorum. Hala bir Nene Evi göremedim. Köyün içerilerine doğru yürümem gerekiyor. Bu günün şartlarına uygun olarak inşa edilmiş bu evler benim ilgi alanım değiller.
Tam o sırada yeğenim bana seslenerek parmağı ile bir yeri işaret ediyor. İlk seferde gördüğüm taştan örülmüş yaklaşık 2.50 metre yüksekliğinde bir duvar. Ancak yanına doğru yaklaştığımda görüntü netleşiyor ve ortaya bir duvarı ve çatısı çökmüş ufak çapta bir bina çıkıyor. Köyde ilk gördüğüm Nene Evi de bu oluyor.
Binaya doğru yaklaşırken yeğenimin verdiği bilgilerden, Çamkabalak Köyü’nde yürütülen tespit çalışmaları sonucunda 8 adet Nene Evi’nin günümüze kadar tüm doğal olaylara ve insanların verdiği tahribatlara karşı koyarak ayakta kaldıkları öğreniyorum.
Sohbetimizde bu evlerden 2 adedinin halihazırda sahipleri tarafından aktif olarak kullanıldığını; geri kalan 6 adedinin sahiplerinin ölümü nedeni ile kullanım dışı kaldığını ve bunların da kısmen ya da tamamen tahrip olmuş durumda olduklarını sözlerine ilave diyor.
Nene Evler, düğünden sonra yeni evlilerin barınma ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla 1 yıllık bir süre içerisinde damadın babasının sorumluluğu altında tek katlı, tek mekânlı ve dörtgen olarak inşa ediliyorlar.
Binanın ölçüleri, 555 cm. x 530 cm. x 215 cm. duvar kalınlığı 60 cm. dir. Binanın dış yüzeyi sıvanmamış olup iç yüzeyleri kil kullanılarak elde edilmiş sıva ile sıvanmıştır. Gördüğüm kadarı ile Nene Evleri’nde 2 adet küçük ölçekli pencere, biri dışarıda olmak üzere 3 adet niş, ahşap hela ve de 1 adet kapı bulunmaktadır.
Nene Evleri’nin üstü, killi toprak ve otların karışımı ile elde edilmiş, yöre halkının çorak adını verdikleri 60 cm. kalınlığında, ahşap kirişlerle desteklenmiş bir tabaka ile örtülmektedir.
Esas amacı barınma olmakla beraber yaklaşık 16 metrekare olarak inşa edilen bu evlerde barınmanın yanında, beslenme, yıkanma, saklanma ve üretim ihtiyaçlarını karşılamak da düşünülmüş olup buna göre planlanarak yapılmışlardır. Üretim olarak kullanılan dokuma tezgahları, bu evlerin içinde özel bir yere sahiptir.
Evlerde yaşayanlardan hayvancılıkla geçimlerini sağlayanların evlerinin dışına, yapının ön duvarına bitişik olarak taşlardan yapmış oldukları küçükbaş hayvan ağılı dikkatimizi çeken bir ayrıntı oluyor.
Bugünkü görüntüleri hiç de hoş bir manzara arz etmeyen Nene Evleri, yöre insanının göçebe hayat tarzı olan çadırdan sofasız tek odalı geleneksel konuta geçişinin güzel bir örneğidir.
Bu evler, o zamanki konut mimarisinin de bu güne kadar gelmiş canlı belgeleridir.
Doğal olaylar, terk edilmişlik ve bunlara olan ilginin azlığından dolayı büyük tahribata uğrayarak günümüze kadar harabe olarak gelmiş bu evlerin yok olma tehlikesi içerisinde olmaları da acı bir gerçektir.
Nene Evleri’nin Troya’dan günümüze kadar gelen geleneksel konutlar oldukları göz önüne alındığında, Anadolu’nun zenginliklerinden oldukları gerçeği de göz ardı edilmemelidir.
Nene Evleri’ni görüp fotoğraflarını çektikten sonra Çamkabalak Köyü’nden ayrılmanın zamanı geldi. Aracımıza dönerken yol üzerinde rastladığımız iki genç bayanla konuşmaya başlıyoruz. Bu sırada oldukça yaşlı iki bayan da, ellerindeki değneklere dayanarak ağır adımlarla bize doğru geliyorlar. Daha sonra da iki kız çocuğu, bize katılıyor. Tam arayıp ta bulamadığımız bir durum. Üç nesil bir arada. Yaşlı kadınlar, Nene Evleri’nin varlığından bu güne kadar onlarla beraber yaşamış birer tarih. Kıyafetleri, Nene Evleri’nin yapıldığı tarihteki yöresel renkli kıyafetler. Genç bayanlar ise tişört ve şalvarlı. Çocuklar ise bu güne uymuşlar. Üç nesil, bir arada ve bu nesiller arasındaki fark ortada.
Onlara ve Çamkabalak’a hoşça kalın diyerek köyden ayrılıyoruz ama içimde buruk bir tad var.
Hoşça kalın.
olaysalcan.blogspot.com
(1) Dr.Öğr.Üyesi Erdem Salcan Kuzey Ege Kırsalında Süregelen Bir Geleneksel Konut Geleneği: Çamkabalak Köyü Nene Evleri