Ölü kedi stratejisi, sadece insanlar dikkatlerini ana sorunlar ve başarısızlıklardan uzaklaştırdığında işe yarayan çok ucuz bir numaradır.
Ercan Caner, Sun Savunma Net, 17 Nisan 2024
‘‘Ölü Kedi Stratejisi’’ medyanın ve insanların dikkatini diğer alanlardaki önemli sorunlar ve veya başarısızlıklardan başka yöne çevirmek maksadıyla, kasten dramatik, sansasyonel ve şok edici bir duyurunun yapıldığı siyasi bir stratejidir.
Ölü kedi stratejisi, insanların dikkatinin dağıtılması ve bir konunun ayrıntılı olarak araştırılmasının önlenmesine yardımcı olan bir iletişim tekniğidir. Bu strateji her ne kadar en çok, bir krizle karşı karşıya olan ve seçmenlerin dikkatinin başka bir şeye odaklanmasını arzulayan politikacılarla ilişkilendirilse de herkes tarafından kullanılabilir.
Ölü kedi stratejisinin genel olarak siyasi stratejist Sir Lynton Keith Crosby’e[i] ait olduğu söylense de, bu politik stratejinin tanınmasını sağlayan, 03 Mart 2013 tarihinde The Telegraph gazetesinde, kaleme aldığı bir yazıyla Boris Johnson olmuştur.
‘‘Yemek masasına ölü bir kedi atma konusunda kesin olan bir şey vardır ve ben insanların çileden çıkacak, telaşlanacak ve iğrenecek olmalarını kastetmiyorum. Bütün bunlar olacaktır ancak konumuz bu değildir. Avustralyalı bir dostum diyor ki kilit nokta herkesin; ‘‘Aman Tanrım, masada ölü bir kedi var!’’ diye bağıracak; diğer bir ifadeyle konuşmalarını istediğiniz şey, yani ölü kedi hakkında konuşacak olmaları ve sizi çok üzen meseleyi unutacak olmalarıdır.’’
Boris Johnson’un yazısında bahsettiği Avustralyalı dostu tahmin ettiğiniz gibi Sir Lynton Keith Crosby’den başkası değildir. Johnson da Sir Crosby’i 2008 ve 2012 Londra belediye başkanlığı seçim kampanyalarında kullanmıştır.
Ancak ölü kedi stratejisini kullanan politikacıların çok dikkatli olması ve bu stratejiyi dozunda kullanmaları gerekmektedir. Yemek masasına devamlı ölü bir kedi atmak zamanla insanlar üzerindeki etkisini yitirecek ve bir gün işe yaramayacaktır. Korku filmlerinde sürekli empoze edilen şokların seyirciler üzerindeki etkilerini kaybetmesi buna güzel bir örnektir.
Ölü kedi stratejisini kullanan politikacıların göz önünde bulundurması gereken diğer bir husus ise, bu stratejinin sadece seçim kampanyaları esnasında etkili olduğu, ancak kısa vadeli bir panik önlemi olmaktan öteye gidemeyen bu stratejinin gerçek krizlerde asla işe yaramadığıdır.
Seçmenler de ölü kedi stratejisini kullanan politikacılara karşı çok dikkatli olmalı ve onların bu ucuz ve basit numaralarına kesinlikle aldanmamalıdır. Masanın üzerine fırlatılan ölü kedi ne kadar büyük olursa olsun asıl mesele asla gözden kaçırılmamalıdır. Seçmenlerin dikkat etmesi gereken en önemli hususlardan bir tanesi de masaya ölü bir kedi atıldığında ortada gerçekten çok daha önemli bir sorun veya başarısızlığın olduğudur.
Ölü Kedi Stratejisinden Korunma
Üçlü beyin konsepti[ii], insanın davranışsal dışavurumlarını beyinde bulunan fizyolojik alanlarla ilişkilendiren, Amerikalı modern çağ sinirbilimcisi Paul D. MacLean tarafından ileri sürülmüştür. MacLean’in araştırmaları günümüzde ‘‘Üçlü Beyin’’ olarak bilinen bir konseptin formüle edilmesine yol açmıştır.
Üçlü Beyin modelinde insan beyni olarak düşünülen organ, aslında üç adet bölümden veya insanın hayatta kalabilmesi ve kendisini ifade edebilmesi için tek bir beyin olarak çalışan üç adet daha küçük beyinlerden oluşmaktadır.
Beyin bölümlerinden birincisi evrimsel gelişme açısından bakıldığında en eski olanıdır. Bu bölüm, büyük beyin kütlesinin altında yer alan beynin en derin kısmıdır. R-Complex (R-Kompleksi) olarak bilinen bu bölüm, beynin kökü ve beyincikten oluşmaktadır.
‘‘R’’ harfinin anlamı ‘‘Reptile – Sürüngen’’dir. Beynin bu bölümü, sorumlu olduğu davranışsal özellikler genellikle sürüngenlerde görüldüğünden, Sürüngen Beyin olarak adlandırılmıştır. Sürüngen Beyin tarafından kontrol edilen davranışsal özellikler; kuramsal hayatta kalma içgüdüsü, direkt uyarıcılara verilen tepkiler, kavga-kaçma tepkisi, rekabet, saldırganlık, hükmetme, taklit, ritüel ve kaynakları depolama arzusudur.
Normal şartlar altında insan beyninin kendine ve uzun yıllar süren evrime ihanet ederek, mantıklı düşünmeyi bırakması ve Sürüngen Beynini kullanmayı tercih etmesi imkânsızdır. İnsanı, Neokorteks yerine Sürüngen Beynini kullanmaya iten neden onun R-Kompleks olarak da adlandırılan Sürüngen Beyin bölgesinin baskın hale getirilmesi ile mümkündür.
Sürüngen beynin ebatları bütün memelilerde neredeyse aynı büyüklüktedir. Bütün omurgalıların küçük beyinlerinde de bu hücrelerden bolca bulunmaktadır. Limbik Sistem sürüngenlerde nispeten küçük olsa da memelilerde daha büyüktür ve göreceli olarak aynı ebatlardadır.
Diğer taraftan Neokorteks bölümünün gelişmesi kemirgenlerde düşük seviyede iken balina ve yunuslar gibi deniz hayvanları ile maymunlarda fazladır ve insan beyninde zirve noktasına ulaşmıştır.
İnsan beyninin R-Kompleks bölümü insanı hayatta tutan yerdir. Beynimizin hayatta kalma alanı olan bu bölüm, beynin en erken formudur. Bu bölüm hasar gördüğünde insanın yaşaması olanaksızdır. Sürüngen beyin sadece hayatta kalma ile ilgilidir.
İnsanların mantıklarını kullanmayı bırakarak Sürüngen beyinlerinin esiri olmaları, kendilerinden ziyade onları yönetmek ve mutlak otorite ve hâkimiyetleri altında tutmak isteyen diktatörlerin işine gelmektedir.
Kitlelerin beynindeki ilkel içgüdüleri aktif hale getirerek, onların mantıklı düşünme yeteneklerini baskılamak, günümüz diktatörlerinin yaygın olarak kullandığı bir yöntemdir.
Diktatörlerin insan beyninin Neokorteks bölümünü baskılayarak, R-Kompleksi olarak da adlandırılan Sürüngen Beynini öne çıkarmak için kullandıkları yaygın yöntemleri bilmek, insanoğlunu bir denge oluşturarak, sürüngenlikten ve sürekli acı çekmekten kurtaracaktır. Diktatörlerin, kitleleri, R-Kompleks ile yönetebilmek için kullandıkları yöntemler aşağıdadır:
Diktatörler sadece kuvvet kullandıkları ve ideolojilerini zorla kabul ettirdikleri için hayatta kalmazlar, onlar halkı doğru veya yanlış, güçlü olduklarına ikna ederler. Vatandaşlar, diktatörlerin yaşam standartlarından, devlet propagandasından ve elitlerin kontrolünde olan bağımsız medya kuruluşları tarafından verilen mesajlardan güçlü oldukları sonucunu çıkarmaktadır.
Halk, diktatörün güçsüz olduğunu anladığında onu iktidardan uzaklaştırmaktadır. Bu nedenle diktatörler devlet propagandasına ağırlık verir, basına sansür uygular, elitleri korur ve kollarken, olası isyanları bastırmak üzere emniyet kuvvetlerini güçlendirirler. Bütün harcamalarda aslında topluma ait olan kaynaklar kullanıldığından, diktatörün iktidarda kalmak için yaptıkları her zaman halkın aleyhinedir.
Kendimize ve çok uzun yıllar sonucu evrimleşen Neokorteks’imize ihanet etmeyelim. Sürüngen beynimizi değil de beynimizin en gelişmiş bölümü olan Düşünen Beynimizi kullanalım. Ancak ve ancak her şeyi sorguladığımızda, beynimizin bölümleri olan Sürüngen Beyin, Limbik Sistem ve Neokorteks arasında bir denge oluşturabilir ve mantıklı kararlar verebiliriz. Karar verirken hayatta kalabilme dürtülerimizin yanı sıra duygularımız ve düşüncelerimizi de dikkate almalıyız.
Ortalık ölü kediden geçilmiyor, lütfen aklımızı kullanalım ve asıl sorunlar ile başarısızlıklara odaklanalım…
[i] Sir Lynton Keith Crosby, genellikle muhafazakar ve merkez partiler ile adayların seçim stratejilerini belirleyen ve kampanyalarını yürüten Avustralyalı siyasi bir stratejisttir. Lakabı ‘‘Oz Büyücüsü’’ olan Crosby için ‘‘Bir probleminiz varsa ve başka hiçbir kimse size yardım edemiyor ise ve de yeterli paranız var ise Lynton Crosby’i kiralayın’’ ifadesi kullanılmaktadır. İngiltere Başbakanı David Cameron’un seçim kampanyasını da yürüten ve kazanmasını sağlayan Lynton’a sağladığı siyasi hizmetler nedeniyle 2015 yılında şövalyelik unvanı verilmiştir.
[ii] İNSAN BEYNİNİN SIRLARI, Çeviren: Ercan CANER, Sun Savunma Net, 28 Mart 2017. (https://www.sunsavunma.net/insan-beyninin-sirlari/)