Yazar: Michael Rubin | Washington Examiner, 3 Kasım 2017
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 11 Kasım 2017
Bu yılın başlarında eski Panama diktatörü Manuel Noriega, fantastik iniş ve çıkışlarla dolu bir yaşam sonrasında, Panama City’de sessizce hayata gözlerini yummuştur. Noriega, açgözlülüğünün kurbanı olan, Panamalı bir subay ve ispiyoncu bir Merkezi İstihbarat Teşkilatı (Central Intelligence Agency – CIA) muhbiridir. Kolombiyalı uyuşturucu baronları ile iş tutarak, onların kokainlerini Birleşik Devletlere akıtarak yükünü tutmuştur. George H.W. Bush yönetimi, eski ortak ve müşterisinin yaptıklarına dayanamamış ve Noriega’nın kaçırılması için Panama’nın işgal edilmesi emrini vermiştir. İki hafta sonra teslim olan Noriaga, Birleşik Devletlerde mahkeme önüne çıkarılmış ve 30 yıllık hapis cezasının 17 yılını yattıktan sonra iyi hal nedeniyle serbest bırakılmıştır.
Bu arada, yıllar geçtikçe birçok analizci ve yazar, Türk lider Recep Tayyip Erdoğan ile çeşitli dünya liderleri arasında benzerlikler kurmuştur: Erdoğan, kendi İslami Cumhuriyetinde (Türkiye’nin komşusu İran gibi Şii değil de Sünni olduğuna aldırmayın) Humeyni gibi bir lider mi olmak istemektedir? Veya o, tıpkı Rus lider Vladimir Putin gibi sadece iktidar ve zenginlik peşinde koşan birisi midir? Ya da Venezüellalı merhum Hugo Chavez gibi politik rakiplerine karşı kişisel bir düşmanlık ile mi motive edilmektedir?
Gerçek şu ki Erdoğan, tamamen kendisine has bir adamdır ve Türkiye’nin demokrasisini altüst ederken, değişik zamanlarda her üçünden de dersler almasına ve onlara göre kendisini modellemesine rağmen, kendi benzersiz yolunu çizmiştir.
Bununla beraber, Reza Zarrab davası duruşmaları yaklaşırken, giderek artan bir şekilde Noriega’nın, Erdoğan için daha iyi bir örnek olduğu görülmektedir.
Federal Soruşturma Bürosu (Federal Bureau of Investigation – FBI) tarafından 19 Mart 2016 günü Miami Uluslararası Havaalanında tutuklanan Reza Zarrab, hiç şüphesiz Erdoğan’ın eski bir iş ortağıdır. Adalet Bakanlığı Zarrab’ı; kara para aklamak, banka dolandırmak ve ABD yaptırımlarını delmek için İran’a yardım etmekle suçlamaktadır.
Zarrab davasının ilerleme aşamalarında, daha fazla Türk yetkili hedef tahtasına yerleşmiş durumdadır. 6 Eylül 2017 tarihinde, Adalet Bakanlığı, Türkiye’nin eski Ekonomi Bakanı ile devlet tarafından işletilen bir Türk bankasının genel müdürünü de suçlamalara dahil etmiştir. 30 Ekim 2017 günü Adalet Bakanlığı, ABD Bölge Mahkemesi, New York Güney Bölgesi Başsavcılığına, Zarrab ve iş ortakları hakkında ilave bir iddianame sunmuştur. Son iddianamede önemli olan Erdoğan isminin nasıl geçtiğidir. Örneğin sayfa 17’de şunlar yazmaktadır:
‘‘Kanıtlar bunun yanı sıra, Zarrab’ın zamanın Başbakanı Erdoğan ile işlerine destek ve koruma sağlamak maksadıyla yürüttüğü gayretleri gösteren belge ve yazışmaları da içermektedir. Örneğin, Zarrab ve Erdoğan’ın her ikisi de 13 Nisan 2013 tarihinde, Zarrab’ın Erdoğan ile konuştuğu, zamanın Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın bir akrabasının düğününe katılmışlardır. Zarrab ve zamanın Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan arasında, bu toplantıyı değerlendiren elektronik posta yazışmaları gerçekleşmiştir. Ondan sonra, 16 Nisan 2013 tarihli kaydedilen bir telefon konuşmasında Zarrab, Erdoğan ile olan görüşmesini daha detaylı anlatmıştır. Aslan’ın, banka satın almasıyla ilgili gelişmeleri sorması üzerine Zarrab (İranlı yetkililer ile görüşüldüğü gibi, İran’a olan transferler için bir kanal oluşturmak maksadıyla), Tanrı dedikleri hariç, yirmi dört peygambere yalvarana kadar bu konuyu düşündüm. Başbakana gittim… Ona gittim ve yapacağım şey hakkında konuştum ve ona o gün düğünde söylediklerimi açıkladım, Geri gideceğim ve diyeceğim ki, Bay Başbakan, eğer onaylarsanız, bana bir lisans verin, bankayı satın alsam da yine de BDDK’ya (Türkiye Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) gideceğim.
Erdoğan, bir Kuzey Atlantik Antlaşması (North Atlantic Treaty organization – NATO) ülkesine liderlik ediyor olabilir, fakat onun ismi, giderek artan oranda, İran’a uygulanan Birleşik Devletler yaptırımlarını delme ile ilgili bir komploya, yakinen dâhil olduğunu ileri süren mahkeme belgelerinde yer almaya başlamış durumdadır. Bir zamanlar sırdaşı olduğu Zarrab’ın, federal savcılara, itiraf nedeniyle ceza indirimi maksadıyla bir kanarya gibi şarkı söylediğine (bülbül gibi öttüğüne) yönelik işaretlere bakıldığında, Zarrab davası gerçekten de Erdoğan’ın kâbusu olabilir.
Şimdi, Birleşik Devletler’in, bir zamanlar Noriega’ya yaptığı gibi, en azından Erdoğan iktidarda kaldığı ve zamanı geldiğinde iktidardan düştüğünde, Türkiye sınırları içinde kalacak kadar akıllı olduğu sürece, bir NATO ülkesinin lideri olan Erdoğan’ı yakalamasının bir yolu bulunmamaktadır. Bütün bunlardan sonra, Erdoğan’ın Zarrab ile ilgili iddia edilen suçlara dâhil olması, Birleşik Devletler ile Türkiye arasındaki ilişkileri, çok yakında daha da kötüleştirecektir. Erdoğan, Türkiye adalet sistemini sıkı bir şekilde kontrol altında tutuyor olabilir, fakat Erdoğan’ın, Birleşik Devletler adalet sistemini susturacak hiçbir gücü yoktur. Bu meselede, pragmatik nedenlerle Erdoğan ile ilgilenmeye eğilimli olan Başkan Donald John Trump ve Dışişleri Bakanı Rex Wayne Tillerson’un, ikisinin de soruşturmayı perdeleyebilecek gücü bulunmamaktadır.
Olayda, Erdoğan açısından gerçekten utanç verici olan şeyler henüz ortaya çıkmış durumda değildir. O, Türkiye içinde, yolsuzluk ve rüşvetlerini yazan her gazeteciyi tutuklatırken, ABD mahkemesinin kayıtları kamuoyuna açıklanacak, Erdoğan’ın rüşvet ve yolsuzlukları bütün dünyanın gözleri önüne serilecek ve İnternet bağlantısı olan bütün Türkler bu durumu öğrenecektir. Erdoğan’ın, kendisinin bir milyar dolardan fazla rüşvet işine bulaştığını gösteren banda alınmış telefon konuşmalarının sahte olduklarını öne sürdüğü gibi, bütün diğer kanıtların sahte olduklarını varsayalım, Zarrab kanarya gibi şarkı söylediğinde (bülbül gibi öttüğünde) ve suçunu itiraf ettiğinde, artık Erdoğan’ın iddialarının hiçbir önem ve anlamı kalmayacaktır.
Bir dünya lideri ve sözde müttefikin, bu kadar derin ve kişisel olarak, böylesine karanlık bir ekonomik işe dâhil olması oldukça şaşırtıcıdır. Bu olay, kendilerini gerçekçi olarak tanımlayarak, Türkiye’nin yeri ve NATO’daki rolünün, stratejik bir ortak olarak Türkiye ile iş birliğini zorunlu kıldığını iddia edenlerin argümanlarını da boşa çıkarmalıdır.
Sadece kendi banka hesaplarını doldurmak maksadıyla, Erdoğan bugüne kadar, Batı’yı İran’a satmaya istekli görünmektedir. Onun aç gözlülüğü, yolsuzlukları ve çıkarcılığı, F-35 Joint Strike Fighter (JSF) projesinde, Türkiye ile işbirliğini sürdürmeyi düşünen bütün savunma yetkilileri ve diplomatları durdurmalıdır. F-35 JSF’lerin motor yenileştirme ve bakım işlerinde Türkiye’ye güvenme konusunda İngiliz ordusunun bu kadar iyimser görünmesi, basit bir şekilde İngiliz Savunma Bakanlığının (Whiteall – Ana Bina), Birleşik Krallığın savunması konusunda ciddi olmadığının bir göstergesidir.
NATO üyesi veya değil, Türkiye ile savunma veya aslında bütün stratejik alanlarda iş birliği yapmak yanlıştır. Erdoğan Türkiye’yi yönettiği sürece, Birleşik Devletler eski ortağını karantinaya almalıdır. Aslında Türkiye’ye, şüphesiz işgal kısmı hariç olmak üzere, geçmişte Noriega’nın Panaması’na yaptığı gibi davranmalıdır.
Birleşik Devletler siyasetini, Congressional Turkey Caucaus (Türkiye Kongre Birliği) mensubu bazı Türk diplomatları ve ABD temsilcileri ile senatörlerinin yaratmaya çalıştıkları imaj yerine, Erdoğan’ın davranışları ve politikalarına göre ayarlamanın zamanı çoktan gelmiş ve geçmiştir. Mahkeme dokümanları giderek artan oranda Erdoğan’ın bir suçlu olduğu izlenimini uyandırmaktadır ve Noriega gibi ona da bir suçlu gibi davranılmalıdır.
Çevirenin Notları: Azılı bir Türk ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan düşmanı olan Michael Rubin’den yeni bir yazı. Okuyucuların bu uyarıyı dikkate alarak okumalarını tavsiye ediyorum. Yazıda ifade edilen düşünceler, yazar Michael Rubin’in görüşlerini yansıtmaktadır. Yazının çevrilmesi, Sun Savunma Net ve çevirenin, yazıda ifade edilen görüşleri paylaştığı anlamına gelmemektedir. Duruşma 27 Kasım 2017 tarihinde, bekleyelim ve görelim bakalım neler olacak. Bu arada, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri ve Adalet Bakanlığı ile bütün Cumhuriyet savcılarını Türkiye ve Türkiye cumhurbaşkanına hakaret eden bu zat hakkında dava açmaya davet ediyorum.
Yazının orijinal metnine aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.