Ercan Caner, Sun Savunma Net, 25 Ağustos 2019
Sekiz yıldır süren Suriye iç savaşı nedeniyle Fırat Nehri doğusundaki Suriye toprakları ABD destekli Suriye Demokratik Güçlerinin kontrolü altındadır ve SDF büyük oranda Halk Koruma Birliklerinden (YPG) oluşmaktadır. Türkiye, YPG’yi PKK’nin bir uzantısı olarak görmekte ve YPG unsurlarını Türk sınırından 30 kilometre uzaklaştıracak bir güvenli bölge oluşturulmasını talep etmektedir.
Birleşik Devletler ve Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde, Fırat Nehri doğusunda Türk sınırı boyunca uzanan bir güvenli bölge konusunda anlaşma çabalarını sürdürmektedir. İki tarafın 07 Ağustos 2019 günü vardıkları anlaşmanın içeriği henüz belirsizliğini koruyor olsa da taraflar en azından Türk tarafında kurulacak bir Müşterek Harekât Merkezi konusunda anlaşmıştır.
Güvenli bölge her iki ülke tarafından da BARIŞ KORİDORU olarak adlandırılmaktadır. Türk tarafı varılan anlaşma konusunda oldukça iyimser görünürken ABD tarafı güvenli bölgenin oluşturulması için görüşmelerin devam edeceğinin altını çizmektedir.
Barış Koridorunun uzunluğu konusunda anlaşma sağlanmasına rağmen, derinliği konusunda henüz bir anlaşma sağlanamamıştır. ABD tarafı 5 kilometre derinliğinde askersizleştirilmiş bir şerit ve 9 kilometre derinliğinde ağır silahlardan arındırılmış bir bölgede ısrar ederken, Türk tarafı, Suriye topraklarına doğru uzanan Kürt savaşçılardan arındırılmış 30 kilometre derinlikte bir güvenli bölge talep etmektedir. Güvenli Bölgenin kimin kontrolünde olacağı da büyük bir anlaşmazlık konusudur. Türk tarafı kendi kontrolü altında olmasını isterken Trump ABD ve Avrupalı birliklerin kontrolü altında olmasını tercih etmektedir. Suriye topraklarındaki yerleşim birimlerinde hangi unsurların görev yapacakları da henüz netlik kazanmamıştır.
Suriye Demokratik Güçleri (SDF-Syrian Democratic Forces) bu anlaşma ile son dört yıldır Suriye kuzeyinde elde ettiği kazanımları kaybedecektir. Bunun farkında olan SDF, Rusya ve Assad rejimi ile görüşmelere başlamış durumdadır. Birleşik Devletler-Türkiye anlaşmasına karşı çıktıklarından, Suriye rejimi, Rusya ve SDF’nin çıkarları örtüşüyor durumdadır. Suriye Demokratik Güçlerinin çekirdeğini, Ankara’nın terörist olarak gördüğü Kürt YPG (Halk Koruma Birlikleri) ve YPJ (Kadın Koruma Birlikleri) unsurları oluşturmaktadır. Washington ise YPG unsurlarını İslami Devlet terör örgütüne karşı sürdürülen mücadelede ana müttefiki olarak görmektedir.
İdlib eyaletinde yaşayan sivil halk Türkiye için büyük bir mülteci riski oluşturmayı hâlâ sürdürmektedir. Rusya, Suriye yönetimiyle birlikte hareket ederek İdlib üzerindeki baskı ve saldırılarını artırabilir, bu hamle de üç milyon kadar ilave Suriyeli mültecinin Türk sınırına yönelmesine neden olabilir.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Birleşik Devletler Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, 4 Haziran 2018 günü Washington’da bir araya gelmiş ve Türkiye ve Birleşik Devletlerin, ortak kaygılarını müttefik bir ortaklık ruhuyla ele almaya kararlı olduklarını yinelemiştir. Bakan Çavuşoğlu ve Bakanı Pompeo, ikili ve bölgesel meseleler üzerinde görüş alışverişinde bulunmuştur. Terörün bütün form ve tezahürleri ile savaşmakta kararlılıklarını yinelemişlerdir.
İki bakan, Türkiye-Birleşik Devletler Suriye Çalışma Grubunun, Suriye’deki ikili işbirliğimizin geleceği ile ilgili olarak, Münbiç’te güvenlik ve istikrarın sağlanmasına yönelik atılacak adımlar da dâhil, karşılıklı ilgi alanlarıyla ilgili önerilerini değerlendirmiştir. İki bakan bu hedefe ulaşmak maksadıyla bir Yol Haritasını onaylamış ve sahadaki gelişmelerin yakından takip edilmesi hususundaki uzlaşıyı yansıtacak şekilde uygulanmasına yönelik ortak yükümlülükleri vurgulamıştır.
Özel Brifing Birleşik Devletler-Türkiye Suriye Çalışma Grubu
Aşağıda, 08 Haziran 2018 günü tele konferans yöntemiyle yapılan ABD-Türkiye Suriye Çalışma Grubu Özel Brifinginde üst düzey dışişleri yetkilisi olarak nitelendirilen bir Amerikalının ifadelerini okuyabilirsiniz.
‘‘Ve biz, Münbiç kentini IŞİD terör örgütünden temizlemek maksadıyla birkaç çözüm yolunu inceledik. Bizim ve Türkiye tarafından desteklenen muhalif gruplarla birlikte batı doğu yönünde harekete geçme alternatifini inceledik ve bu tür bir operasyonun çok zor olduğunu gördük. Paris’te gerçekleştirilen terör saldırıları sonrasında da Suriye Demokratik Güçleri ile birlikte çalışmaya başladık. Suriye Demokratik Güçleri Fırat Nehrini geçerek ilerlediler ve yaklaşık olarak üç aydan biraz daha fazla bir süre, 2016 yılı yaz aylarında terör örgütüne karşı çok zorlu bir savaş verdiler; o savaşta yaklaşık olarak 300 personelini kaybettiler, fakat sonunda Münbiç kentini İslami Devlet terör örgütünden tamamen temizlemeyi başardılar. Ve o tarihten bugüne kadar geçen sürede, Suriye merkezli terör timlerinin, ortak olduğumuz ülkelerin caddelerinde insanlara yönelik direkt terör saldırılarına da rastlamadık.
Aynı zamanda, Münbiç savaşından sonra, Türkiye de bölgede ‘‘Fırat Kalkanı’’ adını verdiği, Suriye’deki muhalif kuvvetleri desteklediği ve ABD’den de danışmanlık ve yardım desteği aldığı operasyonlarla ‘‘Münbiç Cebi’’ denilen bölgeyi IŞİD terör örgütünden temizlemiş ve bir anlamda, terör örgütü ile mücadelede çok önemli bir gelişme olan, IŞİD terör örgütü mensuplarının, Suriye’ye giriş ve çıkışlarda sızma maksatlı kullandığı bu bölgeyi, bir şişe mantarı gibi tıkamıştır. O tarihten günümüze kadar geçen sürede, Münbiç kentinin kuzeyinde bulunan bazı muhalif kuvvetleri ile güneyinde bulunan Suriye Demokratik Güçleri arasında oldukça gergin bir durum söz konusudur ve biz, taraflar arasındaki gerginliklerin düşük seviyede kaldığından ve tırmanmadığından emin olmak maksadıyla, tarafları ayıran hat üzerinde icra edilen devriye görevlerine yardım ettik.’’
‘‘Buradaki herkesin yararına olacak şeyin Münbiç için sürdürülebilir ve uzun süreli bir çözüm olduğunu düşünüyorum. Yani şu anki durum göreceli olarak oldukça istikrarlı, fakat aynı zamanda çok da gergin, tarafları birbirinden ayıran sınır hattında devriye görevleri icra etmemiz, uzun süre sürdürülebilecek bir şey değil. Sanırım bunu herkes kabul etmektedir. Bu nedenle, kapsamlı politik çerçeve bağlamında sürdürülebilir ve uzun süreli bir çözüm bulmak istiyoruz. Bu koşullara bağlı olacak, adım adım ilerleyecek. Bu hiç de kolay olmayacak; uygulama zor olacak. Fakat sonunda herkesin yararına olan istikralı bir ortama kavuşulacak ve askeri saldırı veya faaliyetler gibi tehditler ortadan kalkmış olacak, işte görüşme masasında elde etmek istediğimiz sonuç budur.’’
Türkiye, Suriye eyaletinin sınırına binlerce asker ve vekâlet savaşçısı yığarak Münbiç ve Tal Abiad kentlerine girmeye hazırlanır. Suriye yönetimi ile YPG’li Kürtler bir anlaşma yaparlar. Bu anlaşma, Suriye ordusunun 1’inci ve 5’inci tümenlerine Münbiç’i geri alma ve kente Rusya ve Suriye bayraklarını çekme için yeşil ışık yakmıştır. Bu süratli gelişme, Türkiye ve kontrolündeki vekâlet savaşçılarının eyalete girmesini engeller. Bu karar Türkiye’ye Rusya üzerinden bildirilir.
Moskova, Türkiye’nin İdlib bölgesinde geçici bir yönetim kurmasına izin veren Astana anlaşmasına dâhil olmayan daha fazla Suriye toprağını kontrol etmesinin önünde durmaktadır. Rusya, Birleşik Devletlerin çekilmesi sonrasında Kürt kontrolündeki bölgelerin Suriye Ordusuna normal bir şekilde devredilmesinin gerekliliğine inanmaktadır. Şam ve Tahran bu hususta son derece kararlıdır, Hasaka eyaletinde geri çekilen ABD birliklerinin yerini sadece Suriye kuvvetleri almalıdır.
Münbiç neden mi önemli? Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu İdlib’de Türk konvoyuna yapılan saldırıya ilişkin, “İdlib’de sükûnetin sağlanması için Rusya ile görüşmelerimizi yapıyoruz. Esasen İdlib, Suriye’nin geleceği bakımından kritik bir konu, rejim ve muhalefet arasında devam eden Astana süreci ve her an açıklayabileceğimiz anayasa komisyonu gibi güven arttırıcı adımlar önemli bir konu burada ateşkesi sağlamamız lazım. Rejimin garantörü kim Rusya ve İran, İdlib için atabileceğimiz adımları, konuları konuşurken bu tip saldırıların felakete yol açabileceğini ifade ediyoruz. Rejimin ateşle oynamaması gerekiyor. Askerimizin güvenliği için ne gerekiyorsa yaparız” dedikten sonra saldırının gerçekleştiği dokuzuncu gözlem noktasını başka bir yere taşıma niyetlerinin olmadığını dile getirmiş ve Güvenli Bölge mutabakatı ile ilgili olarak, ‘‘ABD’nin ikinci Münbiç sürecini işletmesine müsaade etmeyeceğiz’’ ifadelerini kullanmıştır.
Astana toplantılarının üç garantör ülkesi olan Rusya, Türkiye ve İran arasında sağlanan mutabakat uyarınca, üç ülkeden gözlemcilerin, çatışmasızlık bölgesinin sınırlarını teşkil eden güvenlikli bölgelerde oluşturulacak kontrol ve gözlem noktalarında konuşlandırılması kararlaştırılmıştır.
Gözlemci kuvvetlerin asli görevi, rejim ve muhalefet arasında olası çatışmaların yaşanmasını engellemek ve meydana gelebilecek ateşkes ihlallerini izlemektir.
Suriye, Türkiye ve bütün dünya için büyük bir tehdit olan Suriyeli cihatçı grupların karşısında, yukarıdaki haritada görüldüğü gibi, İdlib Eyaleti sınırlarında, toplam 12 adet kontrol ve gözlem noktasında, Rus ve İran unsurlarının önünde, en ön saflarda görev yapan kahraman Türk askerlerine başarılar diliyorum.
Suriye’de yedi yıldan daha fazla süren iç savaşta, canlarını kurtarmak için Türk topraklarına kaçan, üç milyondan fazla Suriyeli mülteciden, eli silah tutanların öncelikle ülkelerine dönmesi ve yaşanması muhtemel çatışmalarda ön saflarda yer alması dileklerimle…
Haritada, Türk, Rus ve İran kontrol ve gözlem noktalarının bulunduğu 15-20 kilometre genişliğindeki askerden arındırılmış bölge de rahatlıkla görülebilir.
Oyalandığımız Münbiç, Suriyeli cihatçı grupların karşısında Türk askerinin en önde olduğu gözlem noktaları ve şimdi de Suriye sınırımız boyunca uzanan Barış Koridoru, şeytan ayrıntıda gizlidir, bekleyelim ve görelim; bakalım neler olacak? Bu arada Suriyeli yeni mülteciler için de hazır olalım. Suriye’deki gelişmeler ilgili yayımlanan diğer makalelerimize BURADAN ulaşabilirsiniz.
“Bizim için asıl tehdit Fırat’ın doğusundaki terör yapılanmasıdır. Bir güvenli bölge oluşturmak için ABD ile görüşme halindeyiz. Ancak bu konuda bizim istediklerimiz ile onların kafalarındakilerin aynı şey olmadığını görüyoruz. Müttefikimiz bizim için değil terör örgütü için güvenli bir bölge oluşturmanın peşinde. Böyle bir anlayışı reddediyoruz.Bu iş öyle 3-5 helikopter uçuşuyla, 5-10 araç devriyesiyle, göstermelik birkaç yüz askerin bölgede bulunmasıyla olacak iş değildir. Orada 1 milyon kişiyi iskan edebilmek için şehirleri ve kırsalıyla tüm bölgeyi fiilen güvenli hale getirmiş olmalıyız.”
Kaynak Yeniçağ: Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan güvenli bölge açıklaması
ABD’den yapılan açıklamada Türk ve Amerikan askerlerinin icra ettiği ortak devriye görevine ilişkin, “Müttefiklerimiz, YPG unsurlarının gönüllü olarak terk ettiği yerlerdeki YPG mevzilerinin ve bölgelerinin ortadan kaldırılmasına birinci elden tanıklık etmiştir” iddiasında bulundu.Caggins, Türkiye ile ABD’nin icra ettiği ortak devriye göreviyle ilgili yaptığı yazılı açıklamada, “Bugün Amerikan ve Türk askerleri, Suriye’nin kuzeydoğusundaki güvenlik mekanizması içinde ortak devriye görevi icra etmiştir. Müttefiklerimiz, YPG unsurlarının gönüllü olarak terk ettiği yerlerdeki YPG mevzilerinin ve bölgelerinin ortadan kaldırılmasına birinci elden tanıklık etmiştir.” ifadelerini kullandı.PKK/YPG unsurlarının “gönüllü olarak” bazı bölgeleri nasıl ve ne zaman terk ettiğine ilişkin detaya girmeyen Caggins, “Bugünkü devriye görevi, Türkiye’nin meşru güvenlik endişelerine cevap verme amacımıza olan bağlılığımızı göstermektedir.” değerlendirmesini yaptı.Caggins ayrıca, bu süreçte Koalisyon’un ve (PKK/YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu) SDG’nin “DEAŞ’ın tamamen ortadan kaldırılmasına odaklanmaya” devam edeceğini kaydetti.
Kaynak Yeniçağ: ABD’den ortak devriye açıklaması