Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 08 Nisan 2024
Operasyon
Bir önceki makalede yerel seçimler sonrası yeni anayasa tartışmasının başlayacağını söylemiştik. 2012’de AKP’ye iliştirilen ve şimdi ise TBMM Başkanlığı yapan Numan Kurtulmuş, yerel seçimler sonrası mecliste yaptığı konuşmada, “1980 ve 1960 darbelerinin o karanlık eserlerini bünyesinde taşıyan bu mevcut Anayasa’dan Türkiye’nin sivil siyasetinin kurtulma vakti çoktan gelmiştir” diyerek operasyonun düğmesine bastı.
Evet, operasyon diyoruz çünkü bu bir operasyon. Bu makalenin amacı, size bu operasyonun ne olduğunu bütün çıplaklığıyla anlatmaktır.
Anayasa’nın neresi değiştirilmek isteniyor?
12 Eylül 1980 darbesinden sonra yapılan 1982 Anayasası, değişik hükümetler tarafından, tam 19 kez değiştirildi. 2002 yılından bu yana tek başına iktidarda olan AKP Hükümetleri ise söz konusu Anayasa’nın 134 maddesini bizzat kendileri değiştirmiştir.
Anlayacağınız iktidarlar aslında Anayasa’nın birçok maddesi ile istediği gibi oynayabiliyor. Ama oynayamadıkları bazı maddeler var. Bu maddelerle kafanızı karıştırmadan işin özünü söyleyelim.
Mevcut Anayasa tekçi bir anayasa. Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi, ister Türk ister Kürt isterse başka bir etnik kökenden gelsin etnik kimliğe bakmaksızın Türk sayıyor. Ancak anayasada geçen Türklük kavramını etnik kimlik olarak algılamayın. Anayasa, Türklüğü bir etnik kimlik olarak değil, bir üst kimlik olarak görüyor. O yüzden bütün vatandaşları Türk sayıyor. Böylece tek kimlikli olan Anayasa, otomatikman özerklik ve federasyon gibi tartışmalara kapıyı kapalı tutuyor ve T.C.’nin ulus-devlet özelliğinin muhafaza edilmesini sağlıyor.
Solda HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, sağda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan
Anayasa tartışmaları başlayınca neyi tartışacağımızı HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’ndan dinleyelim. Bu şahıs geçen yıl Aralık ayında mecliste yaptığı konuşmada; “Olumlu ve olumsuz tüm yönleriyle eyalet sistemi, özerklik ve federasyon gibi yönetim modelleri üzerinde serbestçe tartışmalıyız” dedi. DEM Parti de aynı şeyleri istiyor. Tamam, tartışalım o zaman.
Tuzak
Özerlik, federasyon veya eyalet sistemi, adına ne derseniz deyin, üniter devlet yapısını bozacak herhangi bir anayasa değişikliği ne Kürtlere ne de Türklere fayda sağlayacaktır. Tam tersine, bitmek tükenmek bilmeyen bir istikrarsızlık döneminin kapılarını aralar.
“Zaten 1984’ten beri düşük yoğunluklu bir çatışma ve buna bağlı bir istikrarsızlık yok mu” diyeceksiniz. Evet var. Ama bu çatışma PKK ile güvenlik güçleri arasındadır. Çatışmayı hiçbir zaman Türk ve Kürt halkları arasına taşımayı başaramadılar. Ama Anayasa’yı değiştirir ve başkanlık ile yönetilen eyalet sistemi ayaklarına Kürt vatandaşlarımızı başkalaştırılacak olursanız, onlara başka kimlik verecek olursanız, çatışmayı halklar düzeyine indirmiş olursunuz. Ne mi demek istiyorum. Bir örnek ile anlatayım.
Bu hatayı, darbe ile Irak’ta iktidara gelen Baas Partisi yapmıştı. Kürt sorununu çözmek adına 1972 yılında Kürtlere özerklik verdiler. O tarihe kadar kripto Barzani ve kripto Talabani ailelerinin silahlı eşkıyaları ile devlet güvenlik güçleri arasında devam eden çatışma, hızla muhteva değiştirerek Arap ve Kürt halklarını içine çeken dipsiz bir kuyuya dönüştü. Ülkenin muhteşem enerji kaynaklarını bu sayede günümüzde de sömürmeye devam ediyorlar.
16 Şubat 1972 – solda İran Şahı Mohammad Reza Pahlavi, sağda ABD Başkanı Richard Nixon. İkili Barzani’nin Bakr hükümetine karşı isyanını destekleme ve silah yardımı yapma konusunda anlaşmış ve Nixon ilk etapta 16 milyon dolarlık yardımı onaylamıştır.
Devlet içinde bir etnik gruba özerklik verdiğiniz zaman otomatikman iki seçenek yaratırsınız:
1) Artık bağımsızlık ateşini yakmışsınızdır. İster istemez bir süre sonra merkeze isyan ve bitmek tükenmek bilmeyen bir direniş ve çatışma başlar. Bu süreç o kadar uzun sürer ki, her iki tarafı da korkunç bir şekilde yıpratır. Irak’ta 1972 yılında başlayan bu süreç, 52 yıldır devam ediyor. İnanın bir 50 yıl daha devam edecektir. Geçen bu sürede kaç kuşak heba oldu dersiniz? Bu sürecin tek kazananı benim Vatansız Para olarak adlandırdığım Küresel Çete ve İsrail’dir.
2) Gelelim ikinci seçeneğe. Bir etnik gruba özerklik verdikten sonra, her iki taraf açısından da kaçınılmaz olan yıpranma sürecini yaşamak istemiyorsanız, yapacağınız en akıllıca iş, kısa süre sonra masaya oturup hemen ayrılık kararı almak ve diğer tarafın bağımsızlığını tanımaktır. Ancak bu durumda Çekoslovakya örneğinde olduğu gibi barışçıl bir ayrılık potansiyeli olmalıdır. Eğer paylaşılacak topraklarda anlaşmazlık varsa ve karşılıklı nüfus geçişleri çok fazla olmuşsa ayrılık sonrası düşmanlık devam edecek ve Ukrayna-Rusya örneğinde olduğu gibi savaş bir gün kaçınılmaz olacaktır. Bu durum yine Vatansız Para ve İsrail’e yarar.
Anlayacağınız Türkiye’de yeni anayasa ile özerklik ve federasyon tartışmasını açmak isteyenler aslında dış odaklar, Vatansız Para ve İsrail’dir. Durumu iki seçenek açından da değerlendirelim.
Vatansız Para’nın sesi Yarbay Ralph Peters[1]
Küreselcilerin en önemli kuruluşlarından birisi Dış İlişkiler Konseyi (CFR-Council on Foreign Relations)’nin üyesi olan ve bir dönem Merkez Bankası başkanlığı yapan Hafize Gaye Erkan, göreve geldikten kısa süre sonra bir TV programına verdiği röportajda, ABD’nin eski yönetiminin üst düzey kadrosu ile yaptığı bir toplantıda çok ilginç bir şeyin gündeme geldiğini anlatmıştı. Gaye Erkan hanımefendinin ifadelerine göre; ABD’deki küreselci tayfa, Türkiye ve Ortadoğu’daki sorunlara tek çözümün, “Birleşik Türkiye Devletleri” olduğunu düşünüyormuş (united states of Turkey is the only solution)![2] Bir başka şekilde ifade edecek olursak, Ortadoğu’daki sorunları çözmek için Türklerin liderliğinde Osmanlı benzeri yeni bir yapılanmaya gidilmeliymiş!
ABD ve onu yöneten küreselci çetenin Türkiye ve Ortadoğu’nun iyiliğini isteyebileceğine kim inanır? İnanın bu masala ayrılıkçı PKK liderleri dahi inanmaz. Bu söylem tam bir kandırmacadır. Biraz açalım. Daha önce yazmıştık ama bir kere daha hatırlatma ihtiyacı hâsıl oldu.
Bu harita, Yarbay Ralph Peters tarafından hazırlanmıştır. Yeni Orta Doğu Haritası, Armed Forces Journal dergisinin Haziran 2006 sayısında yayımlanmıştır. Haritanın telif hakları şimdi emekli olan Ralph Peters’e aittir.
Amerikan Silahlı Kuvvetler Akademisi öğretim elemanı olan Yarbay Ralph Peters, 2001 yılında akademinin dergisinde yayınlanan “İstikrar ve Amerika’nın Düşmanları – Stability, America’s Enemy” başlıklı makalesinde aynen şunları yazmıştı:
“Tarihsel olarak, dünyada yaşanan istikrarsızlıklar Amerika’nın yararına olmuştur. Bu istikrarsızlıklar sayesinde ABD prestij ve nüfuz kazanmıştır. Güvenli liman arayan yatırımlar ABD’ye gelmiştir. Bütün bunlar sayesinde ulusal paramız emsalsiz bir değer kazanmıştır. 20’nci Yüzyılda yaşanan istikrarsızlıklar olmasa ve emperyalist İngiliz ve Fransız imparatorlukları dağılmasaydı ABD’nin ekonomik gelişmesi çok daha yavaş olurdu. Bugün dünyada yaşanan istikrarsızlıklar olmasa, Balkanlardan Güneydoğu Asya’ya kadar çok geniş bir coğrafyada halklar baskıcı, yozlaşmış rejimler altında yaşamaya devam edecekti. Baskıcı devletlerin yaşamasına yardım etmek, özgür bir dünyanın yaratılması önünde büyük engeldir.”
“Dünyanın istikrarlı olmasının iş hayatına, dolayısıyla ABD’nin ekonomik çıkarlarına hizmet ettiği düşüncesi yanlıştır. Bu inancın aksine Amerikan gücünün küreselleşmesi, çöken imparatorlukların yarattığı muazzam istikrarsızlıklar sayesinde olmuştur. 20’inci yüzyılda bu düşüncenin yanlış olduğunu gösteren birçok olay yaşanmıştır.’’
“Savaşlar, devrimler ve onlarca yıl yaşanan istikrarsızlıklar Amerikan mallarına pazar açılmasını sağlamış ve Amerikan yatırımcılarına yeni fırsatlar yaratmıştır. Özetle istikrarsızlık ABD’nin yararınadır.”
“Peki, istikrarsızlık nasıl sağlanır? Demokrasi, baskıcı rejimler sayesinde zor bela bir arada yaşayan toplumların geride kalan sosyal bağlarını da iyice zayıflatarak etnik ve mezhep temelinde gruplaşarak parçalanmalarını sağlar.”
“Acımasız bir paradoks olacak ama çatırdayan zayıf devletlere, bizim ısrarla demokrasi dayatmamız, küresel istikrarsızlığa yaptığımız en büyük katkı olacaktır. Her türlü hastaya semptomları ne olursa olsun tedavi olarak çok kısa sürede inşa edilecek bir demokrasi dayatmalıyız.”
“Etnik ve mezhep temelinde organize olmuş topluluklar neden işgalci bir güç olan merkezi hükümetin silahlı kuvvetlerinin topraklarını terk etmesini istemesin? Özgürce yaşamak onların da hakkı. Bu istikamette parçalanan devletlerin yarattığı istikrarsızlık, ABD’nin yararına olacaktır.”
Peki, kim bu Yarbay Ralph Peters dersiniz? Hani meşhur Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin bir haritası var ya işte o haritayı çizen adam. Irak ve Suriye’ye “demokrasi”yi getirdiler şimdi sıra Türkiye’ye gelmiş!
Yeni proje, ulus-devletleri yıkmak
Yarbay Peters’ın makalesinde “ABD” kelimesini gördüğünüz her yere, “Vatansız Para” ifadesini koyabilirsiniz. Çünkü bu istekler ABD’den çok Küresel Çete’nin istekleridir. ABD, kendi parasını basma yetkisini Vatansız Para’ya kaptırdıktan sonra, Küresel Çete’ye 34 trilyon dolardan fazla borçlu hale gelerek, bu çetenin dünyayı şekillendirmek için kullandığı demir bir yumruk haline gelmiştir.
ABD yönetiminin özgür iradesi yoktur. ABD bir ulus-devlet değildir. 72 milletin bir arada yaşadığı kozmopolit bir toplumdur. Bir ulus-devlet kimliği olmadığı için de, hiçbir zaman öz yönetimini Vatansız Para’dan geri alamaz. İşte Küresel Çete, bütün dünyanın ABD’ye benzemesini istiyor. Küresel göçler bu plan çerçevesinde tetikleniyor. Amaç, halkları birbirine karıştırarak devletlerin ulus kimliğini yıkmaktır.
Yaşadığımız yüzyılda Vatansız Para’nın hedefi, ulus-devletleri parçalayarak, devletleri küçültmek, hatta şehir devletlerine geçmektir. Böylece kendi önündeki bütün engelleri kaldırmış olacak ve küresel hâkimiyetini pekiştirecektir.
Taşeron
Şimdi gelelim bu oyundaki İsrail’in rolüne. Bir önceki makalede, “Türkiye’de Kürt sorunu adı altında yeniden bir şeyler yapılmaya kalkışılıyorsa, mutlaka ve mutlaka İsrail’in rolü göz önünde bulundurulmalıdır” diye yazmıştık. Bu konuyu biraz daha açma zamanı geldi. İsrail Devleti, Arjantin veya Uganda da kurulabilirdi. Filistin topraklarında kurulmasının sebebi sadece inanç temelli değildir.
İmparatorlukları parçalayarak daha küçük ulus devletçiklere geçmeyi amaçlayan Birinci Dünya Savaşı’nın bir amacı da Ortadoğu’nun parçalanmasıydı. Galip devletlerin arkasındaki akıl, pazarlık masasında, bölgede yeni devletler yaratılırken, ülkelerin etnik ve mezhep yapısını sorun yaratacak şekilde tasarladı. Sınırların cetvelle çizilmesi bu yüzdendir. Amaç, bölge ülkelerinin kendi arasında ve halkların ülke içerisinde birbiriyle sürekli çatışmasını sağlamaktır. Bu sayede yeni keşfedilen petrol ve yarattığı zenginlik daha rahat sömürülebilecekti.
Bu mekanizmanın daha düzgün ve daha masrafsız işleyebilmesi için bir taşerona ihtiyaç vardı. Bu taşeron, İsrail Devleti olarak yaratılmıştır. Bu yapay devlet, kendi varlığını devam ettirebilmek için mecburen her türlü sorunu manipüle ederek bölge ülkelerini birbiriyle mücadeleye ve ülkeleri kendi içerisinde karışıklığa sürüklemek için var gücüyle çalışmaktadır. İsrail, zamanla bu işin uzmanı olmuştur. Ortadoğu’daki fesadın başı Tel Aviv’dir. İsrail’in asli görevi “vaat edilmiş toprakları ele geçirmek” değil, bölgedeki istikrarsızlığın devamını sağlamaktır. Çünkü bölgede halen petrol ve doğal gaz “artık-değer” yaratmaktadır. Bu “artık-değer”, küresel finans sisteminin kasasına girmezse borç para ile yönetilen sistem çöker. Maalesef aptal hahamlar, şeriat inançları gereği, zavallı Yahudileri bu oyunda kullanışlı piyonlar halinde piyasaya sürmektedir.
Peki, İsrail Ortadoğu’daki bu fesat kazanını nasıl kaynatmaktadır? İşte kilit nokta burasıdır. Ortadoğu’da her ülkede kriptolar vardır. Kriptolar, ülkeleri istikrarsızlığa sürükleyecek tuzak projeleri allayıp, pullayıp, süsleyerek hedef ülkede kamuoyunun önüne koyarlar. Sen zannedersin ki, özerklik ve federasyon talebi Kürt halkından geliyor! Ümmetçi Kürtler de bundan yanadır! Demokrasi aşığı Türkler de bu isteği desteklemektedir! İşte kazın ayağı öyle değil. Bu oyundaki aktörleri iyi tanımak gerekir.
Üç aktör
Birinci aktörü herhalde anlamışsınızdır. İsrail ve Küresel Çete’nin hizmetindeki içimizdeki “kriptolar”. Bu kriptolar, cumhurbaşkanı, başbakan gibi çok kilit konumlarda değillerse fazla etkili olamazlar. Çünkü hukuki değişiklikleri yapacak olan siyasi iktidardır.
Bu sefer başka bir oyun devreye girer. Siyasi iktidar, boğazına kadar yolsuzluğa bulaştırılır. Eş zamanlı olarak da ülke yanlış ekonomi politikaları ile döviz kıtlığı ve borç batağına sürüklenir. Zamanı geldiğinde planlanan ekonomik kriz kapıyı çalar. İşin bu kısmını Vatansız Para yapmaktadır. İktidar sahipleri ya para bulup iktidarda kalacak ya da iktidardan düştüklerinde hapsi boylayacaktır. İşte tam da bu noktada emir almaya hazır hale gelmişlerdir. Önlerine anayasa değişiklik maddeleri koyulur. Bu ekibe “mecburcular” diyebiliriz. Bu aymazlar, kendilerini kurtardığını zanneder ama memleketi ateşe atarlar.
Bir de “saflar” vardır. Bunlar, hakikaten gerekli anayasa değişiklikleri yapıldığında her şeyin güzel olacağını zannederler. Bu garibanların tarih bilgisi yoktur. Osmanlı’nın aynı yöntemle parçalandığını bilmezler. Irak ve Suriye örneği gözlerinin önünde dururken bile tezgâhı göremezler. Çünkü Küresel Çete’nin varlığından ve nasıl çalıştığından bihaberdirler.
Sen karar ver
Şimdi birileri ortaya çıkıp “yeni anayasa, demokrasi, özgürlük, müreffeh Türkiye” gibi süslü sözlerle bir tarafını yırtarcasına bağırıyorsa bu adam; 1) Kripto mu? 2) Mecburcu mu? 3) Saf mı? diye bakmak gerekir. Kimin ne olduğuna karar vermek sana kalmış.
Türkiye’de, bu tuzak projeye, en geniş sosyo-politik grubu oluşturan milliyetçi-muhafazakâr kitleyi ikna edebilecek tek kişinin, Recep Tayyip Erdoğan olduğu düşünülüyordu. Yerel seçimlerden Erdoğan galip çıkmış olsaydı, muhtemelen tam gaz yola devam edilecekti. Ancak Erdoğan’ın artık o gücü yok. Tabi muhalefet sandığımız kimseler, onun yanında yer alıp projeye hizmet etmezlerse.
Konu önemli bir sonraki yazıda devam edeceğiz.
[1] Ralph Peters, “Stability, America’s Enemy”, US Army War College Quarterly: Parameters, 20.11.2001
[2] https://www.yenisafak.com/video-galeri/ekonomi/merkez-bankasi-baskani-olan-hafize-gaye-erkanin-sozleri-tekrar-gundem-oldu-turkiyeyi-united-states-of-turkey-olarak-goruyorlar-4537129