Dünya, artık tek kutuplu sistemden, çok kutuplu sisteme fiilen geçmiştir. İçinde bulunduğumuz dönemde, Batı Asya ülkeleri ve Çin ile yapacağımız stratejik ortaklıklar; bizleri, gelişen Yeni Asya Çağına hızla entegre edecek ve demir ağlarla örülen ticaret dünyasına taşıyacaktır.
Berk ÖZER, Usmer Dış Politika Sorumlusu, Sun Savunma Net, 29 Mart 2018
Bir ulusun veya uluslar topluluğunun, barışta ve savaşta, benimsenen politikalara destek vermek amacıyla; politik, ekonomik, psikolojik ve askerî güçleri bir arada kullanma bilimi ve sanatına strateji denir. Devletler nezdinde birbirini kollayan, birlikte davranan, stratejik konularda aynı hedefler doğrultusunda hareket eden yapılara ise, stratejik ortaklık (müttefiklik) denir. Uluslararası arenada, stratejik ortaklıkların birleşmesi ile oluşan geniş yapılara da, pakt (platform) denir.
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan Soğuk Savaş dönemi ile birlikte; ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ile kurduğu birliktelikler doğrultusunda, NATO’ya (Kuzey Atlantik Paktına) katıldı. Yıllarca, ABD ile Türkiye’nin stratejik müttefik olduğu ve NATO’da birliktelik içerisinde olduğu benimsetildi. Fakat geçen süre içerisinde Türkiye’de yaşanan darbeler, bitmeyen terör olayları, gerçekleşen suikastlar, faili meçhul cinayetler, ekonomik krizler, tarım ve hayvancılığın bitme noktasına gelmesi, devlet kurumlarının hantallaştırılması (bürokrasinin obezleştirilmesi), Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) işlevsiz hale getirilmesi ve özelleştirilmeye zorlanması, uygulanan ambargolar, emekçilerin haklarının sömürülmesi ve kullandırılmayan enerji kaynaklarımız düşünüldüğünde; tüm bu yaşananlardan kazançlı çıkanlar sözde stratejik ortaklık yaptığımız emperyalist devletler olurken; biz hep kaybeden taraf (win-lost) olduk. Gerçek anlamda stratejik ortaklık, yukarıda tanımladığımız gibi, tarafların kazanımları üzerine (win-win) inşa edilir. Açıkça ifade etmemiz gerekirse; ABD ile kurulan ilişki, stratejik ortaklık değildir.
Soğuk savaş döneminde ABD, işbirliği adı altında, ülkeleri kontrol altına almayı amaçladı. Bunu sağlamak için de, işbirliği yaptığı ülkelerde gladyo faaliyetlerine yöneldi. Gladyo yapılanmasından en çok etkilenen ülkelerden birisi de Türkiye’dir. Yıllarca gerçek olmayan bir Rus tehdidi ile aldatılan ülkemiz; korunma ihtiyacını gidermek için, ABD’ye sığınmaya mahkûm edilmiş ve teslim alınmak istenmiştir. Bu ilişkinin tam tabiri, mafyokrasidir.
Stratejik ortaklıklar, kazan-kazan (win-win) ilkesi üzerine inşa edilir. Bugün Türkiye, Batı Asya’da başarı ile yürüttüğü harekâtlar neticesinde, uluslararası arenada gerçek dostları ile buluşmuştur. Sahadaki gerçek dostlarımızdan, stratejik ortaklığa geçişi sağladığımız ilk örnek Rusya’dır. Türkiye ile Rusya arasındaki doğalgaz boru hattı yatırımları, Türk Akımı Projesi’nde kendini göstermiştir. İlaveten; Akkuyu Nükleer Santral Projesi ile Türkiye ve Rusya, enerji birlikteliği yapmıştır. S-400 adı verilen, hava savunma sistemleri ile savunma alanında hem işbirliğine gidilmiş; hem de teknoloji transferi konusunda ortak adım atılmıştır. Bunların yanı sıra; tarım, hayvancılık ve turizm alanında karşılıklı işbirlikleri devam etmektedir. Yakın gelecekte, diğer savunma sistemleri ve enerji konuları da dâhil olmak üzere; Türkiye ile Rusya arasındaki ortaklığı en üst seviyelere taşıyacak olan, proje ve yatırımlar da öngörülmektedir. Daha önce Astana ve Soçi’de gerçekleşen; 4 Nisan 2018 tarihinde de Ankara’da yapılacak olan görüşmeler, Türkiye ve Rusya arasındaki stratejik ortaklığa, İran’ın da dâhil olduğunun göstergesidir. Batı Asya’daki bu stratejik ortaklıklar; Suriye, Irak, Lübnan, Katar ve Azerbaycan’ın da katılımları ile bir pakta, “Batı Asya İttifakı” adı altında bir kutba dönüşecektir.
Dünya, artık tek kutuplu sistemden, çok kutuplu sisteme fiilen geçmiştir. İçinde bulunduğumuz dönemde, Batı Asya ülkeleri ve Çin ile yapacağımız stratejik ortaklıklar; bizleri, gelişen Yeni Asya Çağına hızla entegre edecek ve demir ağlarla örülen ticaret dünyasına taşıyacaktır. Geçtiğimiz yüzyılın başında, aldığı yanlış kararlarla mafyokrasi sistemine yenik düşen ülkemiz, bu yüzyılın başında alacağı isabetli kararlar ve atacağı emin adımlarla, Avrasya’daki üretim ekonomisine, gelişen ticaret ağlarına, yapılan enerji yatırımlarına, giderek millileşen teknoloji ve savunma birlikteliklerine sahip olacak ve Yeni Asya Çağında hak ettiği değeri görecektir.