Özgürlük Barış Adalet |
Devrik diktatör Omar al-Bashir Sudanlılara çok ağır bir miras bırakmıştır. Yakın çevresindeki yandaşlarıyla, 30 yıl süren iktidarında kamu fonlarını hortumlamıştır. Sudanlı yetkililere göre hortumlanan paralar, Sudan’ın sıkı ilişkiler içinde olduğu Katar ve İran’daki banka hesaplarına transfer edilmiştir.
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 10 Eylül 2020
Darbeci General Bay Omar al- Bashir, 31 yıl önce Sudan’ın güneyi ve kuzeyi arasında uzun süreden beri devam eden iç savaşın ortasında, 30 Haziran 1989 tarihinde bir askeri darbeyle iktidarı ele geçirmiştir. Askeri darbeyle iktidarı ele geçiren diktatör Bashir, 2003 yılında meydana gelen Darfur çatışmasında savaş suçları işlemekle de suçlanmıştır.
Diktatör Bashir’den bıkan on binlerce gösterici, ilk kez 06 Nisan 2019 tarihinde diktatöre ait başkanlık sarayı yakınlarındaki askeri birliklere ulaşmış ve kamp kurmuştur. 30 yıllık diktatör Bashir’in emniyet güçleri, direnen göstericilere karşı göz yaşartıcı gaz kullanmış ve birçoğunu tutuklamıştır.
Bazı ordu birlikleri göstericileri polisten koruma maksadıyla olaylara müdahale etmiş ve 30 yıllık diktatör eski General Bay Bashir görevden alınarak tutuklanmıştır. Zalim ve acımasız diktatörün halen nerede olduğu bilinmemektedir. ICC (Milletlerarası Tahkim Divanı) yargıçlarının karşısına çıkmasının, geride kalan diktatörler için caydırıcı ve çok güzel bir örnek oluşturacağı değerlendirilmektedir. Dünyanın en fakir ülkelerinden bir tanesi olan Sudan’dan milyonlarca dolar hortumladığı ve bu paraları Katar ve İran’daki banka hesaplarına gönderdiği söylenen Sudan’ın eski diktatörü Omar al-Bashir. Birleşik Devletlerin; Katar ve diğer ülkelere Bashir rejiminin hortumladığı paralara el koyulması ve Sudan’a geri verilmesi konusunda baskı yapması gerekmektedir.
Sudan’ın mevcut dış borcunun 62 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir ve geçici hükümet, giderek kötüleşen ekonomik krizle mücadele edebilmek ve ülkedeki COVID-19 hastalarını tedavi edebilmek maksadıyla; ümitsizce ülke dışına kaçırılan paraların yerlerini belirlemeye çalışmaktadır. Sudan, uzun bir süreden beri Birleşmiş Milletler tarafından dünyanın en fakir ülkeleri arasında gösterilmektedir ve ülkenin dörtte biri aşırı yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
Mayalanma süresi uzatıldığında şaraba dönüşen Sudan’ın geleneksel içeceği ‘‘SHARBOT’’ diktatör sonrasında Müslüman olmayanlar için serbest hale gelmiştir. Artık şerbet içenler cezalandırılmayacaktır. Kaynak: OZY
Sudan geçici hükümeti; eksiklikler ve çelişkilere rağmen, insan haklarını geliştirmeye, daha şeffaf olma yönünde adımlar atmaya ve önceki rejiminin en berbat uygulamalarına çözüm bulabilmek maksadıyla elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmaktadır. Bu kırılgan fakat gerçekten reformcu yaklaşımın, Sudan’ın stratejik jeopolitik konumu ve ABD’nin ulusal güvenliği açısından da önemi göz önüne alındığında, Batı dünyasından, özellikle de Birleşik Devletlerden çok daha güçlü ve somut yardıma ihtiyacı bulunmaktadır.
Sudan’da din değiştirmeyle ilgili yasaların iptal edilmesi ve Müslüman olmayanların alkollü içki içmelerine izin verilmesinin halkın çoğunluğunun günlük yaşam tarzları üzerinde gerçek bir etkisi olmayacaktır. Khartoum yönetimi tarafından alınan bu kararlar birçok insan hakları savunucusu grup tarafından memnuniyetle karşılanmıştır, fakat birçokları da bu değişikliklerin önceki rejim tarafından benimsenen politikalarda önemli değişiklikler yapmayacağını ileri sürmektedir.
Sudan halkını ve din âlimlerini kesinlikle kızdıracak olan; Sudan’ın İslami yasalarının yürürlükten kaldırılmasına rağmen, Müslümanlar yine alkollü içki içemeyecek ve Müslüman olmayanlar da halka alkollü içki satışı yapamayacaklardır. Yapılmasına izin verilen tek şey; Müslüman olmayanların evlerinde kendi yaptıkları içkileri tüketebilecek olmalarıdır. Önceki rejim döneminde yasak olmasına rağmen özellikle ülkenin güney kesimlerinde halk evlerinde içki üretmekte ve gizlice içmektedir, bundan sonra artık bu gizliliğe gerek kalmamıştır.
Devrilen diktatör parçası Omar al-Bashir döneminde oluşan büyük karaborsa, elçiliklerde ve özel mülklerinde içki içmeleri yasak olmayan diplomatlara alkollü içki sağlamaktadır.
Müslümanlar (nüfusun %97’si) için ise alkol içmenin cezasında hiçbir değişiklik yapılmayacak ve yasaya karşı gelenler geçmişte olduğu gibi geleneksel cezalandırma yöntemi ile kırbaçlanmaya devam edilecektir. Bununla birlikte yeni yasalar Müslüman olmayanlara bedensel ceza uygulanmasını ve kırbaçlanmalarını yasaklamaktadır.
Gözlemcilere göre içki içmek isteyen Müslümanlar, yeni din değiştirme yasalarının sağladığı avantajlardan faydalanarak İslam dininden çıkarak evlerinde kendi içkilerini üretip içmeyi seçecektir.
Sudan’da alkol içilmesini yasaklayan İslami yasalar 1983 yılında, Jaafar Nimeiry yönetimi sembolik olarak Nil Nehrine viski şişelerini fırlattığında yürürlüğe koyulmuştur. Fakat al-Mahdi ve al-Bashir dönemlerinde; lokantalar ve otellerde alkollü içkiler menüden çıkarılsa da Müslüman olmayanlar için barlar açık kalmaya devam etmiştir. Buna rağmen devrik diktatör bozuntusu Bashir döneminde yasadışı içki satışlarına genellikle göz yumulmuştur.
Din değiştiren Sudanlı Meriam Yahia Ibrahim Vatikan’da Papa Francis tarafından başı okşanırken görülmektedir. 24 Temmuz 2014. Kaynak: BBC
Yeni din değiştirme yasası ile 1991 yılında çıkarılan ve diktatörün rejimini töhmet altında bırakan ceza kanunu yürürlükten kaldırılmıştır. 2014 yılının Mayıs ayında; babasının İslam inancı yerine annesinin mensup olduğu Hıristiyanlık dinini seçen 27 yaşındaki Meriam Yahia Ibrahim ölüm cezasına çarptırılmıştır. Dinden döndüğü için mahkûm edilen Bayan Meriam, Hıristiyan bir erkekle evlendiği için de kırbaçlanmıştır. Uluslararası baskı ve basında yer alan haberlere boyun eğen zamanın Sudanlı yetkilileri kadının Birleşik Devletlere gitmesine izin vermek zorunda kalmıştır.
Devrik diktatörden sonra iktidara gelen yeni Sudan yönetimi, 1,8 milyar ABD doları tutarında yardım yapma sözü verenleri memnun etmek maksadıyla çok kapsamlı değişiklikler yapmak zorundadır. Adalet Bakanı Nasredeen Abdelbari, devlet televizyonunda yaptığı bir açıklamada ülkenin hukuk sisteminde yapılacak reformların yolda olduğunu ve insan haklarını ihlal eden bütün kanunların yürürlükten kaldırılacağını ifade etmiştir.
Kadın sünnetini yasaklayan kanunlar da uygulamaya koyulacak, kızları sünnet edenler üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak ve bu çağdışı uygulamayı yapan hastaneler ve diğer kurumlar kapatılma cezasıyla yüz yüze kalacaktır. Kadın sünneti veya kadın genital mutilasyonu, bazı Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi inançlarına göre uygulanan ve tıbbi olmayan nedenlerle kadınların dış genital organlarının tamamen veya kısmen kesilmesidir. Dünyanın birçok yerinde yasaklanmasına rağmen hâlâ küresel olarak uygulanmaya devam edilen bu vahşette; tıbbi olmayan nedenlerle kadınların ve küçük kız çocukların genital organlarına zarar verilmekte ve farklı yöntemlerle kesilmektedir.
Sudan, 2020 yılında kadın ve kız çocuk genital organ mutilasyonu suç teşkil eden fiiller kapsamına dâhil etmiştir. Kaynak: GETTY IMAGES.
Kadın ve kızların genital organlarının görünürde kültürel ve dini nedenlere dayandırılarak vahşice kesilmesi, aşağıdaki haritada görülen 29 ülkede yoğunlaşmış durumdadır. 2009 yılından beri Şeriat yasalarının uygulandığı Somali, %98 oranıyla kadın ve kızların genital organlarının kesildiği ülkelerin en üst sırasında yer almaktadır. Bu vahşi uygulamaya sadece Afrika ve Orta Doğu ülkelerinde rastlanmamaktadır. Birleşik Devletlerde dahi yaklaşık 507,000 kadın ve kız çocuğunun genital organlarının kesildiği veya kesilme riski altında olduğu tahmin edilmektedir. Avrupa’da ise bu rakam 680,000 civarındadır.
Sudan’da ise kızların %85’den fazlası sünnet edilmektedir. Birçoklarının yaygın inanışının aksine kadın sünneti bir İslam dini uygulaması değildir. Kadın veya kadın genital mutilasyonu, bazı Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi inançlarına göre uygulanan ve tıbbi olmayan nedenlerle kadınların dış genital organlarının tamamen veya kısmen kesilmesidir. Bazı akademisyenler, uygulamanın Antik Mısır’da (günümüz Mısır ve Sudan toprakları) başladığını ileri sürmektedir.
Sudan’da kadınların sünnet edilmesi yasaktır, hatta bu yasak 1946 yılından beri kanun kitaplarında yer almaktadır. Buna rağmen Başbakan Abdalla Hamdok yaptığı açıklamada; kadın sünnetinin yasaklanacağını ve devrimin ÖZGÜRLÜK, BARIŞ ve ADALET sloganlarını gerçekleştirileceğini ifade etmiştir.
Diktatör bozuntusu sonrasında iktidara gelen yönetim tarafından alınan bu kararlar Sudan’da laik sistemin uygulanacağına yönelik ilk göstergeler olabilir, fakat tamamen laik bir yaklaşım benimsemek ve İslami yasaları terk etmek pek de mümkün görünmemektedir. Bütün bunlara rağmen din değiştirme yasası hariç Sudan halkı yeni yasaları (Müslüman olmayanların alkollü içki içebilmesi, kadın sünnetinin yasaklanması, yanlarında erkek olmayan kadınların seyahat yasağının kalkması) memnuniyetle karşılamış durumdadır.
Sudan Cumhuriyetinin nüfusu 09 Eylül 2020 itibarıyla 44.036.091’dir. Halkın neredeyse tamamı (%97) Müslüman’dır. Keşke devrimin sloganlarından bir tanesi de EŞİTLİK olsaydı. Devrik diktatör parçası al-Bashir’in hortumladığı paralar nedeniyle 62 milyar dolar tutarındaki borç baskısı altında ezilen ve 1,8 milyar dolar yardım yapacağını vaat edenleri memnun etmek maksadıyla; sözde köklü reformlar yapıldığı iddia edilen Sudan, LAİKLİK adına henüz yolun daha çok başındadır.
Çok zor olur 30 yıldır dikta ile yönetilen toplumların değişimi…
The following is attributable to Spokesperson Morgan Ortagus:
Secretary of State Michael R. Pompeo spoke by phone today with Sudanese Prime Minister Abdalla Hamdok. Secretary Pompeo and Prime Minister Hamdok welcomed President Trump’s commitment to move forward with rescission of Sudan’s State Sponsor of Terrorism designation, a monumental step forward in the bilateral relationship. The Secretary and the Prime Minister agreed on the importance of rapid passage of legal peace legislation by Congress. Secretary Pompeo applauded Prime Minister Hamdok’s efforts-to-date to improve Sudan’s relationship with Israel and expressed hope that they would continue, and underscored continuing U.S. support for Sudan’s ongoing democratic transition.