Tethys firması tarafından geliştirilen güneş enerjisine dayalı sistem, diğer yöntemlere göre denizden içme suyu üretiminde daha mobil, ihtiyaca göre ölçeklenebilen, ucuz ve enerji-etkin bir çözüm sunuyor.
Yazar: Urvashi Verma, Times of Israel 11 Mart 2018
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 14 Mart 2018
Dört milyon nüfuslu Cape Town kentinde aylardır musluklardan su akmamaktadır. Bir zamanlar kentin su ihtiyacının %50’sini karşılayan Theewaterskloof Barajının görünümü şimdilerde bir çölü andırmaktadır.
Cape Town kentinin su probleminin temelinde iki büyük problem yatmaktadır. Bunlardan ilki; son üç yılda yeterli yağmurun yağmamasıdır, bir zamanlar kış ayları boyunca yağan yağmurlar gözden kaybolmuş durumdadır.
İkinci büyük problem ise suyun dağıtılmasındaki eşitsizliktir. Uzmanlara göre; Güney Afrika’nın çoğunlukla beyaz ve zengin kesimlerinin evlerinde musluklardan su akarken, fakir ve siyah olan insanlar, genelde temiz içme suyu sağlayan altyapının olmadığı gecekondularda (kayıt dışı barakalarda) yaşamlarını sürdürmektedirler.
Güney Afrika uzun bir kıyı şeridine sahip olduğundan, Tethys Solar Desalinization (TSD) firmasının kurucuları olan İsrailli iki eski roket bilim adamı, Afeka-Tel Aviv Üniversitesi Enerji Departmanı başkanı Moshe Tshuva ve Joshua Altman, Cape Town kentinin su problemine bir çözüm bulabileceklerini ifade etmektedirler.
Cape Town kentinde bol güneş ve deniz suyu mevcuttur ve kentin su problemini ortadan kaldırmak için acil ve uygun bir çözüme ihtiyacı bulunmaktadır. Güneş enerjisi sistemleri ve yeşil enerji projelerinde, 1980’li yıllardan beri araştırma ve geliştirme faaliyetlerine katılan Tshuva bir röportajda; TSD firmasının kentin su kıtlığını gidermekte mükemmel bir çözüm olabileceğini ifade etmiştir.
Tshuva, geliştirdikleri sistemin kent dışında, tercihen deniz kıyısına yakın, arzu edilen herhangi bir boş araziye yerleştirilerek, kentin su ihtiyacını karşılayan barajlara tatlı su pompalayabileceğini sözlerine eklemiştir.
İsrailli araştırmacı Dr. Clive Lipchin de geçtiğimiz ay Johannesburg’da katıldığı su sempozyumunda, The Times of Israel dergisine yaptığı açıklamada; kentin barajları kurumaktayken, İsrail tarafından sağlanan teknolojinin, Cape Town için bir nimet olduğunu ifade etmiştir.
TSD firması, deniz ve tuzlu yeraltı suları gibi çeşitli su kaynaklarından filtre edilmiş ve temiz tatlı su üretmek maksadıyla, doğal atmosferik buharlaşma ve yoğunlaşma sürecini taklit eden ve çoğaltan ‘‘hava kutusu’’ adını verdikleri bir cihaz geliştirmiştir. Hava kutusu, suyu buharlaştırmak maksadıyla güneş enerjisini kullanmakta ve atık maddeler süreç sonrasında dipte kalmaktadır. Oluşan su buharı bir yerde toplanmakta ve tıpkı yağmurun oluşmasında olduğu gibi soğutularak yeniden sıvı haline gelmesi sağlanmaktadır. Sonrasında elde edilen temiz su istenilen yerde depolanabilmekte veya barajlara pompalanabilmektedir.
TSD firması tarafından geliştirilen modüler çözüm, güneş ışığı ve su kaynağının olduğu her yere kolayca taşınabilmektedir. Cihaz günde 50 kübik metre temiz su üreterek bir otel veya küçük bir köyün günlük su ihtiyacını karşılayabilmektedir. Ayrıca günde 10.000 kübik metre temiz su üretme kapasiteli versiyonu da tarımsal ve endüstriyel ihtiyaçları karşılayabilmektedir.
Mevcut tuzdan arındırma yöntemleri ile karşılaştırıldığında TSD firması tarafından geliştirilen arıtma işlemi çok belirgin üç büyük avantaj sağlamaktadır:
Mevcut tuzdan arındırma tekniklerinde; suyun kaynatılarak tuzdan arıtılması ve suyun bir zardan geçirilerek tuzun filtrelenmesini sağlayan ters ozmos olmak üzere, iki yöntem kullanılmaktadır. Uzmanlara göre her iki yöntem de denize geri pompalanan ve su eko sistemine zarar veren yan ürün üretmekte ve çok büyük miktarda enerji gerektirmektedir.
Altman yaptığı açıklamada; coğrafi olarak yayılmış durumdaki insan topluluklarına suyun getirilmesi için büyük yatırımlar ve enerji tüketimine ihtiyaç bulunduğunu ve bu masrafların genellikle hükümetler tarafından karşılandığını ifade etmektedir.
Altman hedeflerinin, suyu özelleştirmek ve hükümetler ile belediyelerin altyapılarına bağlı kalmadan dünyanın her yerinde ihtiyaç duyan insanlara ulaştırmak olduğunu ifade etmektedir. Bu yöntem, halen dünyanın birçok yerinde kullanılmakta olan mevcut kamu hizmeti modelinde köklü bir değişiklik anlamına gelmektedir.
2025 yılına kadar dünya nüfusunun üçte ikisi su kıtlığı problemi ile karşı karşıya kalabilir ve su kıtlığı, Dünya Ekonomik Forumuna göre önümüzdeki on yıllık dönemde potansiyel etkileri görülecek olan en büyük küresel tehdittir.
İsrail tarafından geliştirilen teknoloji, özellikle Cape Town kentinin su problemini giderebilir. İsrail, kurak iklimi ve tatlı su yokluğu nedeniyle 2000’li yılların ortalarından itibaren yıllarca süren kuraklık nedeniyle su problemi ile yüz yüze gelmiş ve doğal tatlı su stoklarını tüketmek zorunda kalmıştır.
Dr. Lipchin, İsrail’in dünyanın en büyük beş tuzdan arıtma tesisini işlettiğini ve bunu çok verimli bir şekilde yaptığını ifade ederek, kullandıkları yöntemin su probleminin çözümünde bir model olarak örnek alınabileceğini ileri sürmektedir.
TSD firması bugüne kadar 500,000 ABD doları çekirdek yatırım sağlamış ve ‘‘ilk ürün’’ safhasını geçmiş durumdadır. Altman’a göre firma, önümüzdeki altı ay içinde İsrail, Ürdün ve California’da pilot projelere başlamayı hedeflemekte ve ilk yatırım miktarını 1,5 milyon dolara çıkarmak için yatırımcılar aramaktadır.
Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. Aşağıdaki link üzerinden orijinal metne ulaşabilirsiniz.
Suyun ülkemiz açısından önemini ortaya koyabilmek maksadıyla, Doç. Dr. Ayşe Uyduranoğlu Öktem (Bilgi Üniversitesi, Çevre, Enerji ve Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezi) ve Ayça Aksoy (WWF-Türkiye) tarafından 2014 yılında hazırlanan ‘‘Türkiye’nin Su Riskleri Raporu’’ çalışmanın önsöz bölümünde yer alan metni aşağıda okuyabilirsiniz.
Dünya haritası göz önüne getirildiğinde görülen maviliklerin sadece %2,5’i tatlı sudur. Bu suyun %70’i buzullar içinde saklıdır. Yerküre üzerindeki suyun tamamı 5 litrelik bir şişeye konacak olsa, biz insanların erişebileceği tatlı su miktarı, yalnızca 1 yemek kaşığına denk gelir. Başka bir deyişle, erişilebilir tatlı su miktarı, dünyanın toplam su varlığının %1’inden bile azdır. Hâlen dünyada 2,7 milyar insan, yılda en az bir ay su sıkıntısı çeken havzalarda yaşıyor. 2050 yılında, dünya nüfusunun %40’ından fazlasının su stresi çeken havzalarda yaşaması bekleniyor.
WWF’nin 2010 Yaşayan Gezegen Raporu’na göre 2007 yılı itibarıyla, 1,8 milyar insan internet erişimine sahipken, 1 milyar insan içme suyuna erişimden yoksundu. Su sorunu sosyal, ekonomik ve çevresel alanlarda kendini giderek daha fazla hissettiriyor. Dünya Ekonomik Forumu için 2014 yılında hazırlanan Risk Raporu’na göre su kıtlığı, dünyadaki en önemli üç risk arasında yer alıyor. Bu durum, yalnızca su sıkıntısı çekilen havzaları değil, birçok üretim sürecini de etkiliyor.
Artan uluslararası ticaret hacmiyle birlikte su, artık yerel değil küresel bir kaynak olarak kabul ediliyor. Bu nedenle, tatlı su kaynaklarının sürdürülebilirliği yalnızca sosyal ve çevresel açıdan değil, aynı zamanda ekonominin sürdürülebilirliği açısından da kritik öneme sahip. Su kaynaklarının miktar ve kalite olarak yetersiz ve erişilemez olması, hem iş dünyasını hem de karar vericileri doğrudan etkileyecek riskler oluşturabilir. Örneğin su kıtlığı, kamu idarelerinin en temel görevi olan temiz, sağlıklı ve yeterli su tedarikinde sıkıntı oluşturabileceği gibi ekonomik kalkınma hedeflerini gerçekleştirme yolunda da engeller yaratabilir. Diğer taraftan, iş dünyasının yatırımları ya da toplum gözündeki itibarları bundan olumsuz etkilenebilir.
Aynı raporun son cümlesini de aşağıda sunuyorum. Raporun tamamını okumak isteyen okurlar aşağıdaki link üzerinden erişebilirler:
http://awsassets.wwftr.panda.org/downloads/turkiyenin_su_riskleri__raporu_web.pdf
Resmi kurum ve kuruluşlar açısından bakıldığında ise, yeterli miktarda suyun temiz bir şekilde bütün yurttaşlara ulaştırılması, merkezi ve yerel yönetimlerin en temel görevlerinden biridir. Ancak günümüz koşullarında resmi kuruluşların su kıtlığından dolayı karşı karşıya bulunduğu riskin boyutları bununla sınırla olmayıp çok daha geniştir.
Özellikle ulusal kalkınma planları yapılırken, ulusal su arzı ve talebinin yanı sıra, ileride yaşanabilecek su sıkıntıları ve bunun sanayi, tarım ve hizmet sektörlerini nasıl etkileyebileceği öngörülmelidir.
Ulusal kalkınma stratejisinde dikkate alınması gereken en önemli konulardan biri de, suyun bir girdi olarak ekonomideki yerinin tam olarak ne olduğunun bilinmesidir. Başka bir deyişle, olası bir su kıtlığının, kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesinde ve ekonomik ilerlemede nasıl zorluklar çıkarabileceği dikkate alınarak ileriye dönük planlar buna göre yapılmalıdır.
Son söz yerine; bizim ülkemizde de güneş ve deniz suyunun bol olduğunu ifade ederek bitirelim.