savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
35,1981
EURO
36,7471
ALTIN
2.968,65
BIST
9.724,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Yağmurlu
6°C
Ankara
6°C
Yağmurlu
Cumartesi Hafif Yağmurlu
6°C
Pazar Parçalı Bulutlu
8°C
Pazartesi Çok Bulutlu
10°C
Salı Yağmurlu
9°C

TARİKAT ve CEMAATLER EN ÇOK 28 ŞUBAT’TAN NEFRET EDERDİ

TARİKAT ve CEMAATLER EN ÇOK 28 ŞUBAT’TAN NEFRET EDERDİ


TARİKAT ve CEMAATLER EN ÇOK
28 ŞUBAT’TAN NEFRET EDERDİ

 

 

Gün geçmiyor ki çeşitli tarikat ve cemaatlere mensup şeyhlerin, hocaların, imamların sergilediği rezaletler ortaya çıkmasın… Tekke, dergâh (!) ve / veya dinî eğitim için açılan bir kısım kurslarda yaşanan cinsel istismarlar, tecavüzler, “sır odaları”, “bademleme” (ya da “badeleme”) adı altında akla gelmedik rezalet ve ahlâksızlıklar her gün ülke gündemini işgal ediyor.

 

Bu gelişmeler bana hep 28 Şubat’ı hatırlatıyor… Örneğin sakalı göbeğinde, sarıklı – cübbeli – şalvarlı “şeyh efendileri” görünce hemen Cumhuriyet tarihinde ilk kez Başbakanlık konutunda ülkenin tarikat – cemaat şeyhlerine verilen iftar yemeği aklıma geliyor. Yine örneğin Cinci Hoca lakaplı şeyh bozuntusu Ali Kalkancı’nın Balat’taki tekkesinde ırzına geçtiği Fadime Şahin’i hatırlıyorum… (Ali Kalkancı’nın daha ne marifetleri var, ama üzeri hep AKP iktidarı döneminde örtüldü nedense…) Şahin’in bu durumdan kurtulmak için sığındığı Aczmendi tarikatı şeyhi Müslüm Gündüz’ün evinde yarı çıplak basılması gözümün önüne geliyor… Müslüm Gündüz’e evini kiralayan dincilerin abisi gazeteci Hüseyin Üzmez’in 14 yaşındaki bir kız çocuğunu istismarı nedeniyle hapse girişini vs. hatırlıyorum. (1)  

Yani aslında bugünkü durumlar yeni değil… Kendine şeyh süsü veren kerameti kendinden menkul tarikat ve cemaat liderlerinin marifetleri ve belden aşağı ilişkileri eskiden beri toplum gündemini sık sık işgal edegeliyor.

Görünen o ki, dinsel istismarın (dinin kötüye kullanılması, sömürülmesi) olduğu yerlerde cinsel istismarlar da hiç eksik olmuyor.

Normalde yasalarımıza göre faaliyetleri yasak olmasına rağmen, tarikat ve cemaatler varlıklarını bugüne kadar hep bir şekilde sürdürdüler. Günümüzde ise Cumhuriyet tarihindeki en rahat, en müreffeh, en mutlu dönemlerini yaşıyorlar; yasağa rağmen devletin en üst makamlarındaki zevat tarafından bile her yerde alâ-yı valâ ile karşılanıyor, kendilerine saygı ve hürmette kusur edilmiyor.

TARİKAT VE CEMAATLERİN EN NEFRET ETTİKLERİ DÖNEM: 28 ŞUBAT

Oysa 28 Şubat’ta öyle miydi? O dönemde tarikat – cemaat ve siyasal İslâmcılara değil saygı göstermek, neredeyse bir savaş açılmıştı. 28 Şubat 1997’de toplanan ve ülkedeki tarikatçı – cemaatçi – siyasal İslâmcı örgütlenmeler konusunun (da) ele alındığı 9 saatlik tarihî MGK toplantısının sonucunda “Ülkemizde şeriat hukukuna dayalı bir İslâm Cumhuriyeti kurmayı hedefleyen grupların, Anayasa’nın tanımladığı demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletimize karşı çok yönlü bir tehdit oluşturduğu” konusunda görüş birliğine varılmış, bu tehdide karşı da 18 maddelik bir “Önlemler Paketi”nin Hükûmet’e bildirilmesi kararı alınmıştı.

O kararlar arasında, meselâ;

Laiklik ilkesinin büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunması,

Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okulların devlet denetimi altına alınarak Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği – Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmesi,

Kur’an kurslarının Milli Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılması,

Tarikat – cemaat bağlantılı kişilerin kamu kurumlarında istihdam edilmemesi ve tarikat – cemaat bağlantıları nedeniyle TSK’dan ilişikleri kesilen personelin diğer kamu kurumlarında istihdamının önlenmesi, (2)

Mevcudiyetleri 677 sayılı yasa ile men edilmiş tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmesi gibi maddeler vardı.

Gerçekten 28 Şubat MGK Kararları sonrası yayımlanan Hükûmet Direktifleriyle birlikte tarikat ve cemaatlerin bütün çıkar ilişkileri bozulmuş, istismar alanları daralmış, maddi kaynakları denetim altına alınmış, kurban derisi toplamaları dahi yasaklanmıştı. Ayrıca ne idüğü belirsiz kişilerin apartman köşelerinde kendi kafalarına göre kontrol ve denetim dışı açtığı Kur’an Kursları kapatılarak hepsinin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kontrolüne geçmesi sağlanmış, bilahare Kur’an Kurslarına küçük çocukların gönderilmesinin de sakıncalı olduğu öngörülerek 15 yaş sınırı (daha doğrusu “8 yıllık kesintisiz eğitimi tamamlamış olma koşulu”) getirilmişti. (3)

Eh yani, siz bir tarikat – cemaat şeyhi olsanız bu talepler ve uygulamalar hoşunuza gider miydi? Örneğin art niyetli bir hocanın 15-16 yaşına gelmiş bir “gence” cinsel istismarda bulunması kolay olur muydu? (Bugün Kur’an kurslarına başlama yaşının dört olduğunu hatırlatalım. Evet, yanlış duymadınız, rakamla 4!)

İşte bu nedenle bütün tarikat ve cemaatler (ve de bir şekilde tarikat – cemaatlerin rahle-i tedrisatından geçmiş olanlar) o günden beri 28 Şubat 1997 tarihinden nefret ederler; MGK Kararlarını ısrarla bir “askerî darbe” olarak, kendilerine yönelik kısıtlama ve uygulamaları da “din düşmanlığı” şeklinde propagandasını yaparlar. (4)

Ne yazık ki bu kapsamda geniş halk kitlelerinin dinî değerlerini de sömürerek (ki başörtüsü / türban olayı bu çerçevededir) yürüttükleri propagandalar öylesine etkili oldu ki, sadece sıradan halk kitlelerinin değil, kendini “aydın” olarak tanımlayan kesimlerin bile – İran’daki TUDEH örneğinde olduğu gibi – siyasal İslâm’a arka çıkan tutumlarına tanık olundu.  

Lakin bu noktada altını çizerek şunu belirtmeliyim: 28 Şubat ne bir askerî darbedir ne de din düşmanlığıdır. Yıllardır her fırsatta ve her ortamda yürütülen bu propaganda tamamen bir safsata, bir kandırmaca, tamamen “yavuz hırsızlık”tır. Amaç “darbe” kavramı üzerinden siyasî nema ve oy devşirilmesidir.

Mamafih bugün artık her gün karşımıza çıkan bu tarikat-cemaat rezaletleri ve din istismarı konusunda ülkede yaşananlar aslında 28 Şubat MGK Kararlarının ne kadar haklı, doğru ve önemli olduğunu kanıtlamaktadır. Şurası bir gerçektir ki, bundan 23 yıl önce MGK’da alınan ve hükûmetçe de aynen benimsenip kabul edilen o kararlar eğer istismar edilmeseydi, sulandırılmasaydı, sonradan gelen hükûmetlerce gereği gibi uygulanıp takip edilseydi, “dinî eğitim almış, alnı secdeye değen insanlardan zarar gelmez” anlayışı genel kabul görüp baş tacı edilmeseydi bugün sadece tarikat – cemaat rezaletleri önlenmiş olmakla kalmaz, kesinlikle FETÖ belâsı da olmaz, 15 Temmuz ihaneti de yaşanmazdı.

28 Şubat bir “türban / başörtüsü meselesi” değildi…

Bu gerçeğin her geçen gün daha iyi anlaşılmasını dilerim.

Alican TÜRK

Kaynak: https://odatv4.com/badeleme-rezaletlerini-ne-cabuk-unuttunuz-14092010.html

NOTLAR:

(1) Birileri Ali Kalkancı, Fadime Şahin, Müslüm Gündüz gibi isimlerin ve o günkü tarikat – cemaat rezaletlerinin 28 Şubat’ta askerler tarafından tezgâhlanan bir oyun olduğunu ileri sürüyorlarsa da, onlar artık ancak kendi yandaşlarını kandırabilirler. 28 Şubat kumpas davası sürecinde bu şahıslarla ilgili gerçekler çok net ortaya çıkmıştır.

(2) Burada şu bilgiyi de verelim: 1996’da REFAHYOL Hükûmetinin göreve gelişinden 1999 yılı Kasım ayına kadar yaklaşık 3,5 yıllık sürede icra edilen Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) toplantılarında TSK’dan toplam 753 personel ihraç edilmiştir. Bunların 243’ü Fetullah Gülen Cemaati üyeliğinden atılırken, diğerleri arasında Hizbullahçı, Süleymancı, Işıkçı, Nurcu, Nakşibendi, Kadiri, İsmail Ağa Cemaati mensubu, İskender Evrenosoğlu Cemaati mensubu, hatta Aczmendi grubu mensubu dahi vardır. (Meselâ tarikatçı – cemaatçi – siyasal İslâmcı çevreler sırf propagandalarının etkisini artırmak amacıyla “28 Şubat’ta on binlerce” kişinin TSK’dan atıldığını” söylerler ki bu tamamen yalandır. Daha ilginci, TSK’dan atılan ve aralarında Fetullahçıların da bulunduğu bu tarikat – cemaatçilerin bir kısmı 28 Şubat kumpas davasında müşteki sıfatıyla yer almıştır.)

(3) DİKKAT! Bu uygulamaların hepsinin altında dönemin Hükûmet yetkililerinin (Başbakanların, Bakanların, Müsteşarların) imzası vardır; hiçbiri askerler tarafında yapılan bir uygulama değildir.

(4) Oysa MGK Kararları ve o 18 maddelik “Önlemler Paketi” 13 Mart’ta Bakanlar Kurulu’nda görüşülmüş, RP’li ve DYP’li bütün bakanlardan biri dahi itiraz etmeden aynen kabul edilmiş, ertesi gün de Başbakan Erbakan bu kararları Hükûmet Direktifi olarak yayımlamıştır. İşte örneğin 28 Şubat MGK Kararlarına “darbe” diyenler işin bu tarafını hiç konuşmazlar, göstermek, dillendirmek ve duyurmak istemezler.

BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZI
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.