Yazar: Fatih Bengi, Sun Savunma Net, 2 Ocak 2018
Yaşadığımız toplumumuzda hepimiz çoğu zaman mağdur rolünü oynamışızdır. Toplum olarak öz eleştiri yapmayı ve eleştirilmeyi pek sevmeyiz. Bu kendimizi daha iyi hissetmek, sorumluluklarımızdan kaçmak için başvurduğumuz bir yoldur. Bu durumun bir yaşam felsefesi haline gelmesi oldukça sıkıntılı bir durumdur.
Çocuklukta kırdığımız bir oyuncağın suçunu kardeşe atmakla başlarız, ardından okulda zayıf not almanın suçunu öğretmene, sonra iş hayatındaki başarısızlığımızı bizi çekemeyen yöneticilere yükleriz. Bu aslında psikolojik bir rahatsızlıktır, psikolojide buna “yansıtma” denir.
Kişi, kendisine yakıştıramadığını başkalarına yakıştırır, insanın iç çatışmalarında kullandığı bir savunma aracıdır. Kimi insanlar kendilerinde var olduğu halde kabul etmek istemedikleri nitelikleri başkalarında görürler ve eleştirirler.
Bu günlerde acayip bir süreçten geçiyoruz, bu konuda adeta toplumsal bir paranoya yaşıyoruz.
Ülkemizde yaşanan bütün olumsuzlukların sorumlusunu hep dışarda arıyoruz.
“Dış güçler Türkiye’yi bölmeye çalışıyor”,
“Dış güçler Türkiye’nin etkin olmasından, büyümesinden, güçlenmesinden rahatsız”.
“Faiz lobisi ekonomimizi batırmaya çalışıyor”.
“Dış güçler, faiz lobileri, üst akıl; komplolar vasıtasıyla Türkiye’nin önünü kesmek için her yolu deniyorlar”.
“Devleti yönetenler herhangi bir kriz anında hemen bu demagojiyi kullanıyor ve suçu belirsiz güçlere atıyor. Özellikle “lobi” denildiğinde, Türkiye’nin çıkarlarına aykırı iş çeviren, komplo üreten ve Türkiye’nin gelişmesini istemeyen güçler akla geliyor. Mesele sadece “dış güçlerden, lobilerden” ibaret değil, bir de “onların yerli işbirlikçileri” var. Bunlar da iktidara muhalif olan kesimler.
Neredeyse dış güçlerin tek derdi Türkiye.
“Gece, gündüz, yemiyor içmiyorlar, her geçen gün büyüyen, onların çıkarlarını tehdit eden Türkiye’nin önünü nasıl keseceklerini düşünüyorlar.”
Peki durum gerçekten öyle mi?
– Sanatta bilimde, eğitimde, sanayide ve teknolojide dünyayla rekabet edemememiz,
– Toplumumuzun etnik ve mezhep açısından bölünmüş vaziyette olması,
– Ekonomik durumumuzun iç açıcı olmaması, dış borcumuzun her geçen gün artması, paramızın hızla değer kaybetmesi,
– Tarım ve hayvancılık ülkesiyken dışa bağımlı hale gelişimiz,
– Enerji kaynaklarımızın yetersiz olması,
– Ormanlarımızın, denizlerimizin yok edilmesi, çevre kirliliği,
– Dış politikamızdaki yalnızlık,
– Toplumda yasama, yargı ve yürütmeye güvensizlik, kişi hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması,
– Ülkenin her yerini sarmış çeteler, yıllardır devam eden terör sorunu ve
– Gençlerimizin işsiz olması, dışarıya beyin göçü.
Hepsi dış güçler yüzünden mi? Yani, bütün dünya bir araya gelmiş, bizi nasıl durduracağına mı kafa yoruyor? Diyelim ki dış güçler Türkiye’yi kendi menfaatlerini gerçekleştirmek için bölmeye çalışıyorlar. O zaman şu soru akla geliyor, peki biz bunu engellemek için ne yaptık? Ne yapıyoruz?
Evet ülkemiz üzerinde küresel güçlerin emelleri olduğunu hepimiz biliyoruz.
Aslında mesele sorunları iyi analiz edemeyip çözemeyen, sorunları çözmek yerine çözüm yollarını tıkayan, kendi halkına güvenmeyen “çözümü” “dış güçler, komplo vs.…” klişesini kullanarak aşmaya çalışan bir anlayışta. Yüzlerce yıllardır kullanılan bu dış güçler sendromu halkın bir bölümü tarafından da tıpkı resmî ideolojinin bir tezi gibi içselleştirilmiş bir vaziyette.
Her ülkede emperyalistlerin çıkarlarına uygun gelen oyunları ve işbirlikçileri var. Oysa her durumda emperyalistler, dış güçler ya da onların işbirlikçileri etkili olmuyor, bu konuda iç dinamikler ve konjonktürel gelişmeler de etkili.
Hemen hemen her meselenin iki yönü var. İçeride istismar edilebilecek eksiklikleriniz ve hatalarınız varsa; dışarıda bunu istismar edebilecek çıkarcılar hep çıkıyor. Bir ülke çıkarları doğrultusunda diğer bir ülkeye karşı hedeflerine uygun planlar yapabiliyor, ekonomik veya politik tedbirler alıp sahip olduğu potansiyele bağlı olarak, terör ve ekonomi dahil birçok yöntemle faaliyetler yürütebiliyor. Ama siz müsaitseniz sizi sömürüyorlar çünkü; devletler arasında sürekli bir dostluk/düşmanlık olmuyor, sadece milli menfaatler oluyor.
Neden dış güçler ülkemize yönelik politikalarında başarılı oluyorlar bunu hiç düşündünüz mü?
Politika, temel görüşlerle çerçevesi çizili yöntemlerin uygulanmasıdır. Görüşler, partiler ve örgütler üzerinden faaliyetlerini somutlaştırırlar. Demokrasiler her türlü faaliyetin icrasına imkân verir. Güçlü demokrasilerde toplum tarafından benimsenmiş görüşler çerçevesinde hukuk kuralları içerisinde politika yapılır. Politika, halkın refah ve güvenliğini temin ve tesis etmek için çıkarlar doğrultusunda ülke dışındaki amaçları da kurgular, planlar yapar. Zayıf demokrasilerde teveccüh gören görüşler dipteki meselelerin savunulmasına dayandırılır. Bu doğrultuda birtakım yapaylıklar ve kimlik çatışmaları da politikaya dahil edilir. Yani zayıf yönetimler istismara müsait açıklıklar yaratır, güçlü demokrasi kültürü de politikasını buna göre belirler.
Türkiye’de durum ne?
Sonuç olarak; mesele öncelikle dışarıda değil içeridedir. Suçu başkalarına atmadan önce özeleştiri yapmamız gerekiyor. Çünkü; halkın kaderi, kendilerini ilgilendiren konularda üstlendikleri sorumluluk ve bu uğurda harcadıkları çabayla doğru orantılıdır…
Sizce; bu paranoyadan kurtulup, kendimizi sorgulamanın, sorumluluk almanın ve bu gidişatı düzeltmenin zamanı gelmedi mi? Bence geç bile kaldık.