Savaşta bile mert olacaksın.
Namertlik…
Bu topraklara sinsi sinsi ekilen kindar nesil tohumlarının, hasatıdır.
Yazar: Yılmaz Özdil
Hukuk fakültesi mezunu, işletme masteri yaptı, İngilizce, Rusça, Arapça biliyor, üçüncü ‘‘dan’’ seviyesinde kara kuşak karateci, yüksek irtifa paraşütçüsü, 30 bin feet irtifadan bile defalarca serbest atlayış yaptı, derin su dalgıcı, uluslararası özel kuvvetler şampiyonasında üç defa dünya şampiyonu oldu, sıkı durun, bin 500’e yakın sıcak çatışmaya girdi, sırf Zap kampı basılırken 18 gün içinde 54 defa namlu namluya vuruştu, üç defa Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası aldı… Albaydı.
Kuzey Irak’taydı. PKK’nın Haftanin kampına girmişti. Harekâtın bitimine yakın telsiz mesajı geldi. Cudi dağının Ballıkaya bölgesinde, Cemil Bayık ve Sakine Cansız yönetiminde 250 kişilik PKK grubu tespit edilmişti. Mehmetçik giderse çok şehit verilebilirdi. Asayiş komutanı ve özel kuvvetler komutanı imzalı emir geldi, “sen önden gir” denildi. Derhal Silopi’ye geldi, gece yarısı Cudi dağına sızdı, sabaha karşı Ballıkaya’ya ulaştı. Kıştı, eksi 40 dereceydi, her yer bembeyaz kar kaplıydı. Hedef tespitini yaptı, 40 kişilik grubuyla 250 kişilik PKK’lı grubun arasına daldı. Çok yoğun temas vardı, neredeyse beş metreden çarpışıyorlardı. Vuruşma noktası, orada önceden konuşlanan PKK açısından çok avantajlı bir yerdi, ilk giriş anında 10 subay ve astsubayımız yaralandı, bir uzman çavuşumuz şehit oldu. PKK’da daha ağır kayıp vardı. Akşama kadar müthiş muharebe oldu, hava kararınca az geri çekilip, tepelerde mevzilenme komutu verdi. Şehidimiz aşağıda kalmıştı. Gece yarısı saat bire, ikiye kadar birkaç deneme yaptılar ama zemin buzdu, PKK aralıksız ateş ediyordu.
Şimşek kod adlı terörist, telsizden albaya seslendi, “Ozan beni duyuyor musun?” dedi. Albayın kod adı Ozan’dı, “dinliyorum, ben Ozan” cevabını verdi. Terörist bir anlaşma öneriyordu, “Ozan bak durmadan girip çıkıyorsun, bu şekilde cenazeyi alamazsın, hava çok soğuk, burada böyle kalmanız çok zor, bir iki gün içinde gitmek zorundasın, bizim de çok cenazemiz var, yaralımız var, senin de çok yaralın var, anlaşalım, cenazeni sana verelim” dedi. Albay kısaca “ne istiyorsun?” diye sordu. Terörist ne istediğini anlattı, “buradan ayrılırken, Armut Boğazı’ndan geçerken, oradaki ilk ağacın altına çuval içinde konserve, ekmek, oksijenli su, tentürdiyot, sağlık bezi bırakacaksın, seni savaşırken gördüm, mert adamsın, bırakacağım dersen inanırız, eğer malzemeyi o ağacın altına bırakırsan, biz de cenazeni veririz” dedi. Albay yine kısaca “nasıl vereceksin?” diye sordu. PKK’lının cevabı da kısaydı, “sabah saat 9’da tek başına geleceksin, alıp gideceksin!”
Elbette zor bir karardı. Tuzak olabilir miydi, olabilirdi. Ama şehidin eşini ve çocuklarını düşündü, ölüm riskine rağmen “tamam” dedi.
“Söz mü?” diye sordu PKK’lı.
Söz!
Sabahı zor etti, saat 9 oldu, tek başına aşağıya yürüdü, bütün gün savaştığı PKK’lıların arasına silahsız indi, baktı, şehidimiz sırtüstü yerde yatıyor, yüzü gözü silinmiş, temizlenmiş, hazırlanmıştı, yanında silahı, parmağında yüzüğü, her şeyi tamdı. Aldı sırtına, etrafına baktı, sağdaki soldaki PKK’lılar ayağa kalkmıştı, albayı selamladılar, mert savaşçıya saygılarını gösterdiler, yürümeye başladı, adım adım yukarı çıktı. Grubuyla birlikte oradan ayrıldı.
Yarım saat kadar geçti, Şimşek kod adlı PKK’lı telsizin mandalına bastı, “aldım Ozan, sağ ol” dedi. Armut Boğazı’ndaki çam ağacının altında, yiyecek, tentürdiyot, oksijenli su, pamuk dolu çuval vardı.
Savaşın bile hukuku vardır.
Savaşın bile ahlakı vardır.
En kirli savaşta bile…
Saygı vardır.
Hapisteki bir kadının, Aysel Tuğluk’un, kimseye zararı dokunmayan, kendi halinde bir kadıncağız olan 80 yaşındaki annesinin cenazesine yapılan saldırı… Üç bin yıllık “töre”de yeri olmayan sapıklıktır.
Savaşta bile mert olacaksın.
Namertlik…
Bu topraklara sinsi sinsi ekilen kindar nesil tohumlarının, hasatıdır.
Sun Savunma Net, Sayın Yılmaz Özdil’e teşekkürlerini sunar!