Berk ÖZER, USMER Dış Politika Sorumlusu, Sun Savunma Net, 18 Haziran 2018
Türkiye, 24 Haziran seçimlerine doğru giderken, ilk kez denenecek cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi için, hem adaylar hem de partiler yarışıyor. Cumhurbaşkanı seçilmek kadar, parlamentoda çoğunluğu elde edebilmek de çok büyük önem kazanıyor. Çünkü cumhurbaşkanının KHK çıkartma yetkisine karşın; meclisin kanun çıkartma yetkisi bulunuyor. Yeni sisteme göre, cumhurbaşkanı meclisten güvenoyu almak zorunda olmasa bile; parlamento ile hükümetin, mecburen uyum içerisinde çalışmak zorunda olmasını dayatıyor.
Cumhurbaşkanı adaylarına ve yarışan partilerin seçim beyanlarına baktığımızda; aralarında çok tehlikeli söylemler, endişe ile bakılabilecek siyasi tezgâhlar olduğunu ve kirli oyunlar oynandığını görüyoruz. Örneğin, FETÖ mensupları ile olan ilişkileri ortalığa saçılmış olanlar, onların refakatinde ABD’de bir takım görüşmeler yaptıkları haberleri ortalığa dökülenler olduğu gibi; terör örgütünün kripto ayakları tarafından bu kişilere 24 Haziran’dan sonra cumhurbaşkanı yardımcılığı teklif edildiği iddiaları basına yansımış olanlar da yer almaktadır.
Bunun yanı sıra, arama motoru şirketlerinden partilere danışmanlık yapmak üzere gelenlerin, bir zamanlar Arap Baharı adı altında halk ayaklanmalarının kışkırtılmasında nasıl görev aldıkları unutulmamalıdır. Bu danışmanlara sahip olanlar nedense, NATO, AB ve Türk Dünyası projelerinde aktif yer almak istemekte olup, bir yerlere kendilerini kullandırtmak istediklerini açıkça göstermektedirler. Sosyal medya argümanlarının algı yaratma, subliminal mesajların kitlelere ulaşması ve etki altına alması konularında uzman olan bu yapılar, halkın psikolojik zaaflarını keşfederek; bu zaafları kullanarak menfi çıkarları doğrultusunda halkı yönlendirmek ve Türkiye’yi yeniden gladyo oyunlarının içerisine çekip; esir almak gayesindedirler.
Bu yapılara hizmet eden kişiler erken seçim kararı alınmadan evvel, siyaset arenasında boy göstermelerini sağlayan ve hizmetkârı oldukları dış mihrakların da yapay pazarlama taktikleri ile kendilerini dev aynasında görüyorlardı. Ancak kamuoyundan toplanan güncel veriler ışığında, gerçek oranlarla yüzleşildikçe, söz konusu kukla siyasilerin asabileştikleri, üslûplarının sertleştiği ve hırçınlarının arttığı, davranış ve hitaplarının siyasi ahlaktan giderek uzaklaşarak taşkınlık seviyesinde avamlaştığı gözlenmektedir.
Daha önceki yazımızda belirttiğimiz üzere, sorduğumuz soruları detaylandırarak tekrarlıyoruz: ABD’de çekilen resimlere yalanlama ya da inkâr hamlesi gelmemişken; neden hala basın bu konunun üzerine gitmek konusunda çekinceli davranmaktadır? Basına konunun üzerine gidilmemesi hususunda baskı ve tehdit yapanlar kimlerdir? Neden bazı isimlerin FETÖ ile bağlantılı oldukları kamuoyu tarafından aşikâr olarak bilinmesine rağmen; isimlerinin FETÖ ile aynı cümlede dahi geçmemesi konusunda neden özel hassasiyet gösterilmektedir? Bazı siyasi kuklaların FETÖ’den yakalanan danışmanları, örgütün gaybubet evlerinde basılan teşkilat sorumluları olduğu halde, neden halkın görmemesi ve haberdar olmaması için bu veriler özenle gizlenmektedir?
Cumhurbaşkanı tarafından terörist başı olarak addedilmesine rağmen ve muhalefet liderleri tarafından “Bunlar terör aparatıdır” dendiği halde, bir hukuk doktoru olan cumhurbaşkanı adayı tarafından “Teröre yardım ve yataklıktan bunlar kapatılmalıdır” dendiği halde; teröristler nasıl devlet televizyonuna bağlanabilir ve dahi terör propagandası yapabilir? Bu terör propagandasına müsaade edilmesi, Türk Milletinin bağrına hançer saplamıştır. Neden PKK’nın siyasi uzantısının cumhurbaşkanı adayı olan şahıs üzerinden aralıksız mağduriyet söylemleri yapılmakta ve diğer adaylar tarafından teröre yardım ve destek kutsanmaktadır? İlgili şahsın daha önce PKK’nın yönetici (dağ) kadrosu ile çekilmiş fotoğrafları basına yansımış olup; suçları sabit olduğu halde, hala PKK’nın siyasi uzantısı kapatılmamakta ve terörist olduğu açık ve net olan cumhurbaşkanı adayı parti başkanı hüküm giymemektedir?
Bunun yanı sıra cumhurbaşkanlığına adaylığını açıklamış ve Türk Milletinden oy isteyenler, neden terörist başını ziyaret ederek Aziz Türk Milletinin hassas değerleri ile alay etmekte ve şehitlerimizin kanı üzerinden oy pazarlıkları yapmaktadır? İktidara giden yol terörü kutsamaktan ve terörist seviciliğinden mi geçmektedir?
Geçtiğimiz günlerde sıkça telaffuz edilen af söylentileri kapsamında ilgili şahsın hükümlü konumuna gelmemesi ve dolayısıyla af kapsamına dâhil edilmesi gibi hassas, halkı yaralayıcı ve oy rengini dahi değiştirebilecek konuların dile getirilmesi, son derece tehlike arz eden, birlik ve beraberliğimize zarar veren söylemlerdir. Hatta af söylemleri sırasında terörist başını içerden çıkarmak için bir adım daha ileri gidilerek; terörist başını FETÖ’nün içeri attığı ve dışarı çıkarılması gerektiği yönünde mesnetsiz iddialar ile kamuoyunun kafasının karıştırılmaya çalışıldığını görmekteyiz. Bu konularda neden taraflı haber ve yorumlar yapılmakta ve halk doğru olarak aydınlatılmamaktadır?
Yeni Asya adı altında seçim beyannamesi sunanların amacı, Türkiye, Suriye, Irak ve İran’dan toprak kopartıp; yeni bir Asya oluşturma, bölgenin siyasi yapısında değişikliğe gitme ve bölünmenin sonuca ulaşmasını sağlamak mıdır? Yine bu söylemlere, sözde Kürt sorunu varlığı ve bunun bölge ülkeleri ile birlikte çözümünün sağlanması gerektiğini ekleyenlerin amaçları da aynı mıdır? Dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde “Vatan topraklarınızı böleceğim, parçalayacağım ve bunu siyaset ile sağlama imkânı vermezseniz; terör ile yaparım” diyen bir siyasi parti, kapatılmadan ve yöneticileri “Vatana İhanet” ten yargılanmamış ve bu vatan hainlerine halâ siyaset yapma imkânı sunulmuştur?
Bir başka ve tehlikeli tezgâh da “Ortadoğu İşbirliği Teşkilatı” söylemidir. Gelinen noktada, adaylar ve seçmenler şunun kararını vermelidirler: Burası Ortadoğu mudur yoksa Batı Asya mıdır? Eğer buraya Uzak Batı’dan bakarsanız, BOP projesini desteklerseniz, burası Ortadoğu olur. Ama Ankara’dan, Bağdat’tan, Şam’dan, Beyrut’tan, Tahran’dan bakarsanız, burası Batı Asya’dır. Şerefli Batı Asya halkları olarak bize düşen, yeni bir BOP projesi niteliğinde olan OİT’e karşı çıkmaktır. OİT söylemini getirmek ve desteklemek vatan hainliği ile eşdeğerdir. OİT denen projenin, masumane ve vatansever duygularla ortaya atılmadığı aşikârdır. Çünkü zaten yapılmışı, tartışılmışı ve “Batı Asya İttifakı” adı altında benimsenmişi masadadır. Arzu edilen, tüm siyasilerimizin değerli katkıları ve destekleri ile Batı Asya İttifakı çerçevesinde bu projenin ileri taşınması, aktif ve sistematik olarak hayata geçirilmesi için el birliği ile birlikte çalışılmasıdır. Neden kelime oyunları ile Türk Milletini kandırma yoluna gidilmektedir?
Şiddetle ve tekrar uyarmakta fayda görüyoruz ki; seçim kararı, af söylentileri, bedelli askerlik, Kandil Harekâtı derken 15 Temmuzdan sonra başlayan FETÖ ile mücadelenin yavaşladığı konusunda, vatandaşın çok ciddi endişeleri bulunmaktadır. FETÖ’nün siyasi, bürokratik ve iş dünyasındaki atar damarlarına halâ neşter vurulmamış ve yargı sürecinin başlamamış olması, milletin aklında ve vicdanında soru işaretlerini giderek arttırmakta ve güven duygusunu zedelemektedir. Aziz Türk Milleti, göz yumulan siyasilere, gözlerden kaçırılmaya çalışılan iş insanlarına ve bürokrasideki kripto yapılara dokunulmasını ve FETÖ ‘nün beyni olan gladyo yapılanmasının, ivedi olarak hukuk önünde hesap verdiğini görmek istemektedir.
Türkiye, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve parlamento seçimlerine giderken; Aziz Türk Milleti bu soruların net ve cesurca cevaplanmasını ve neticelerinin somut bir şekilde ortaya konulmasını talep etmektedir. Tüm bu soru işaretlerinin temelinde milli güvenliğimiz ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekası yatmaktadır. Ancak şu da unutulmamalıdır ki; Türkiye’nin geleceğini, belli zümrelere peşkeş çekmeye çalışanlar, halâ Türkiye’nin kaderinin Washington’dan, Tel Aviv’den tayin edildiğini sananlar ve dahi umanlar olduğu gibi; bu ülkenin sahipsiz olmadığını ve Türkiye’nin dinamikleri tarafından Başkentimiz Ankara’dan yönetildiğini bilen ve inanan Aziz Türk Milleti her şeye rağmen Kurtuluş Savaşının başladığı ilk günkü kadar cesur, umutlu ve dimdik ayaktadır. Bu Aziz Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti Devletine, tüm kurum ve kuruluşlarıyla sahip çıkmaktadır. Tüm bu iç ve dış müdahalelere rağmen, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık hedefine mutlaka ulaşılacağını ve milli hükümete giden yolda, devşirme siyasetçilerin de, devletin içerisine sızmış gladyonun da, halkımızı manipüle etmeye çalışanların da sonunun geldiğine olan inanç ve karalılığımız sürmektedir.
Yazımı geçen yazıda olduğu gibi, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözü ile noktalıyorum: Vatan mutlaka selâmet bulacak, millet mutlaka mutlu olacaktır. Çünkü kendi selâmetini, kendi saadetini memleketin ve milletin saadeti ve selâmeti için feda edebilen vatan evlatları çoktur.