Ankara’nın ittifaka katıldığı günden beri geçen onlarca yılda, her iki taraf da defalarca hayal kırıklığına uğradı. Artık buna bir son vermenin zamanı gelmedi mi?
Yazar: Kathy Gilsinan, Defense One, 11 Ekim 2019
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 1 Kasım 2020
“Bunun kötü bir fikir olduğunu düşünüyoruz.”
ABD üst düzey bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi gazetecilere verdiği demeçte; Suriye’nin kuzeydoğusunda, Amerika’nın ülkedeki İslami Devlet terör örgütünü[i] yenilgiye uğratmasında en iyi ortakları olan Kürt savaşçılara yönelik Türk saldırılarının, Türkiye dâhil hiç kimsenin işine yaramayacağını ifade etmiştir[ii]. Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Türk saldırılarının kendilerinin, Amerika’nın veya bölgedeki hiç kimsenin güvenliğini artırmayacağını da sözlerine eklemiştir.
Türkiye Cumhurbaşkanı ile yaptığı telefon görüşmesi sonrasında Donald Trump derhal ABD birliklerini bölgeden çekmiş ve gelmekte olan bombardıman için temizlemiştir. Aksi takdirde Amerikan askerleri, bir NATO müttefikinin ellerinde hayatlarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacaklardı.
Fakat ne tür bir müttefik Amerikalıları dostlarının Amerikan yapımı F-16 savaş uçaklarından kaçmaya zorlamaktadır? Amerika açısından bakıldığında ne tür bir müttefik Türkiye’nin terörist olarak nitelendirdiği bir grubu silahlandırabilir ve destekleyebilir? Değerleri ve çıkarları birbirinden bu kadar uzak görünen Birleşik Devletler ve Türkiye NATO bünyesinde nasıl bir araya gelebildiler?
Dış İlişkiler Komitesinden Steven A. Cook Türkiye’yi NATO’da Soğuk Savaş nedeniyle istediklerini ifade etmektedir. İttifakın oldukça yeni olduğu 1952 yılına geri gidildiğinde; iki yeni üye Türkiye ve Yunanistan’ın katılmasıyla NATO’nun ilk genişlemesi gerçekleşmiştir. Zamanın Başkanı Harry Truman iki ülkeye Komünist yayılmayı kontrol altına alabilmek için üyelik teklif etmiştir. Yunanistan’ın Batı destekli hükümeti ülkedeki iç savaşta Komünist kuvvetleri yenilgiye uğratmıştır. Türkiye’nin de ittifaka, Orta Doğu’ya yakın bir köprübaşı sağlayarak yardımcı olmuştur.
Soğuk Savaş İttifakları
Türkiye ve Yunanistan’ın NATO ittifakına katılımı kısa sürede, ne kadar çok müttefik o kadar çok problem tezini doğrulamıştır. Türkiye 1974 yılında Yunanistan destekli bir askeri darbe sonrasında Kıbrıs’ı işgal ettiğinde iki müttefik direkt çatışma noktasına gelmiş ve hatta Yunanistan bu nedenle NATO’dan ayrılmıştır.
Sonra; 1990-91 Körfez Harbinde Birleşik Devletler Türkiye’deki İncirlik Hava Üssünden Irak’a hava saldırıları düzenlemiş, fakat 2003 yılında Türkiye Bağdat’a saldırmak maksadıyla Amerikan askerlerinin ülkesinde konuşlanmasına izin vermemiştir. Fransa ve Almanya da 2003 Irak Savaşına karşı çıkmıştır ve Fransa o tarihte NATO askeri kanat üyesi değildir. Demokratik değerler meselesine gelince Türk ordusu neredeyse her on yılda bir ülkeyi yönetmek üzere müdahale etmiştir.
Hükümet karşıtı protestoların Arap ülkelerini kasıp kavurduğu 2011 yılına kadar Türkiye bir istikrar ve İslami demokrasi modeli olarak görülmüştür. NATO’nun 60’ıncı yılının kutlandığı 2012’de zamanın Türk Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, ittifaka katılmakla Türkiye’nin yönünü ve güvenliğini Batı ile aynı yön olarak seçtiğini ifade etmiştir. Bakan sözlerini NATO’ya katılma yönündeki kararın 1952 yılında verilen bir karardan çok öte olduğunu ve Türkiye’nin Batı değerlerini desteklemesinin bir sonucu olduğunu da sözlerine eklemiştir. İsterseniz gelin; demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayalı insan haklarının temel değerleri olan Batı, üniversal değerleri demeyelim. Türkiye o zamanlar Avrupa Birliği için üyelik müzakereleri dahi yapmaktadır.
Yüksek seçim Kurulu (YSK), 13.729 oy farkla Cumhuriyet Halk Partisi adayı Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin yediye karşı dört oyla yenilenmesine karar vermiş, 23 Haziran tarihinde yenilenen seçimlerde İmamoğlu büyük oy farkıyla ikinci kez başkan seçilerek Cumhuriyet İttifakı adayını büyük bir hezimete uğratmıştır. Fotoğrafta; İmamoğlu’nun ilk seçim zaferini, henüz YSK resmi sonuçları açıklamadan, büyük bir nezaket örneği göstererek ‘‘Gönül Belediyeciliği Kazandı’’ pankartıyla kutlayan ve İmamoğlu’nu seçmeleri nedeniyle İstanbul halkına teşekkür eden seçimdeki rakipleri görülmektedir. Kaynak: The London Post
Müslüman kardeşler örgütünü açıkça desteklediğini söyleyen şimdiki lider Recep Tayyip Erdoğan’ın anayasayı değiştirmesi, kendi siyasi partisinin kazanamadığı seçimleri yeniletmesi ve gazeteciler ile siyasi rakiplerine baskı uygulamasının yanı sıra 2016 yılındaki başarısız askeri darbe girişimine katıldıkları gerekçesiyle binlerce insanı tasfiye etmesi göz önüne alındığında demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi kavramlar biraz mantıksız gibi görünmektedir.
İslami Devlet terör örgütü döneminde, ABD’nin teröre karşı yürüttüğü operasyonların merkezi olan İncirlik Hava Üssü gibi çıkarlar açısından bakıldığında da sorunlar mevcuttur. Türk hükümeti Irak ve Suriye’deki savaşlara katılmak üzere kendi topraklarından geçen İslami Devlet terör örgütü savaşçılarını dizginlemek maksadıyla çok az şey yapmış, hatta bazı ISIS üyeleri Avrupa’da saldırılar düzenlemek için Türkiye üzerinden geçiş yapmıştır. Erdoğan hükümeti, Amerika’nın sert itirazları ve yaptırım tehditlerine rağmen Rus hava savunma sistemleri satın almış ve Türk hükümeti, ABD’li yetkililerin Suriye’nin kuzeydoğusunda barışın korunmasını ümit ettikleri bir anlaşmayı çöpe atmıştır.
İslami Devlet terör örgütü yabancı savaşçıları Avrupa’da yeniden bir araya gelebilir, terör saldırıları icra edebilir başlıklı makaleden alıntıdır. Kaynak: THE PORTAL – Foresight Studies on Islamist Movements Worldwide.
Senato Dış İlişkiler Komitesinden Steven A. Cook NATO müttefiki Türkiye hakkında; ‘‘Yaklaşık on yıl önce Washington’da ‘Türkiye büyük bir müttefik’ demeyen birine rastlayamazdınız oysa şimdi herkes Türkiye’ye çok kızgın’’ ifadelerini kullanmaktadır.
Bu nedenle şimdi sorular; ittifakın Türkiye’nin müttefikliğine ihtiyacı olup olmadığı yönündedir. Senatörler Lindsey Graham (Cumhuriyetçi Parti) ve Chris Van Hollen (Demokratik Parti), Türkiye’ye Suriye’ye müdahalesi nedeniyle, iki partinin de onayladığı yaptırımlar uygulanması için bastırmaktadır.
Graham bunun yanı sıra Türkiye’nin NATO’dan tamamen uzaklaştırılmasını da gündeme getirmektedir. NATO sözleşmesi üyelerin uzaklaştırılmasına imkân vermediğinden ve üyeler sadece kendi istekleriyle ittifaktan ayrılabildiklerinden Türkiye’yi NATO’dan atmanın yasal bir yöntemi bulunmamaktadır. Fransa Avrupa Birliği ilişkileri bakanı da Türkiye’nin NATO’dan atılmasının söz konusu olduğunu ifade etmiştir.
Peki, İncirlik Hava üssü ne olacak? İsminin gizli kalmasını isteyen eski bir üst düzey hükümet yetkilisi, Birleşik Devletler hava kuvvetleri tarafından kullanılan Türkiye’nin güneyindeki bu hava üssünün büyük bir engel oluşturduğunu ifade etmektedir. Bu yetkiliye göre ABD yönetiminde, Türkiye’nin dokunulmaz olduğunu ve ABD yaptırımlarını delme, Amerikan vatandaşlarını rehin alma, Yunanistan gibi diğer NATO müttefiklerini tehdit etme, cihatçıları destekleme, Rus silahlarını satın alma, ülke içinde uygulanan baskılar ve sürüp giden tasfiyeler gibi problemlerin tamamının Birleşik Devletlerin hatası olduğunu düşünenler mevcuttur. Ve ne yazık ki İncirlik Hava Üssünde ABD’nin yapabilecek fazla bir şeyi yoktur ve yapılacak en küçük şeyler için dahi Türkiye’nin izni gerekmektedir.
‘‘Türkiye yeni S-400 sistemini ABD yapımı hava araçları üzerinde denedi’’ başlıklı haberden alıntıdır. Kaynak Al Masdar News
Türk tarafında da bu evlilik birçok ciddi hayal kırıklıkları ve yanlış anlaşılmalara neden olmuştur. Hükümet yanlısı Daily Sabah gazetesinde 14 Şubat 2019 tarihinde yayımlanan bir makalede ittifak ile yaşanan bir dizi meseleler dile getirilmiştir. Gazetenin politika editörü Şeyma Nazlı Gürbüz Türkiye’nin ittifak içindeki en büyük ikinci orduya sahip olduğunu, Afganistan ve diğer yerlerde anahtar konumda bir ortak olduğunu kendi topraklarında birçok NATO girişimlerine ev sahipliği yaptığını ve 2018 yılında NATO ortak bütçesine 100 milyon dolardan fazla katkı sağladığını ifade etmiştir. Bu miktar Trump’ın bütün NATO üyelerinin katkıda bulunması için ısrar ettiği GSYH’nin %2’si oranına denk gelmektedir.
Gürbüz’e göre NATO; ABD, Kıbrıs’ın işgalinde Türkiye’nin yanında yer almadığında, Almanya, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile savaşında Türkiye’yi kendi topraklarında sivilleri öldürmekle suçladığında ve Erdoğan’ın 2016 darbe teşebbüsünü yönetmekle suçladığı ABD’de yerleşik imam Fethullah Gülen’i vermeyi reddettiğinde Türkiye’yi defalarca hayal kırıklığına uğratmıştır. Gürbüz’e göre zamanla Türkiye yerine teröristlerin yanında yer almak, başta Birleşik Devletler olmak üzere birçok NATO üyesi ülke için bir model haline gelmiştir.
Birleşik Devletler başkanlığı için yarışan iki parti de Türkiye’nin şiddetli itirazlarına rağmen şimdi Suriye’de PKK bağlantılı Kürt savaşçıların yanında yer almaktadır. Fakat son günlerde bu dinamiğin değiştiği ve NATO ittifakını ağır bir dille eleştiren ve ISIS terör örgütüne karşı yönetiminin başarılarını göklere çıkaran Trump’ın, İslami Devlet terör örgütünün yenilgiye uğratılmasında büyük yardımları olan Kürt savaşçılar yerine NATO müttefikinin yanında yer almayı tercih ettiği görülmektedir.
EURACTIV’de 02 Mart 2020 tarihinde yayımlanan ‘‘Göçmenler Yunan polisiyle çatıştı, diplomatik gayretler yolda’’ başlıklı haberden alıntıdır. Fotoğrafta 29 Şubat 2020 tarihinde Yunanistan tarafına doğru bağıran mülteciler görülmektedir. Kaynak: EURACTIV/Erdem şahin/EPA/EFE.
Trump’ın tutumundaki bu değişim öylesine ani olmuştur ki Dış İşleri Bakanlığı ve Pentagon yetkilileri hazırlıksız yakalanmış ve Trump’ın bu ani tutum değişikliğinin nedenini açıklamak ve artçı sarsıntıları dizginlemek zorunda kalmışlardır. Pentagon’dan yapılan açıklamaya göre; ABD Savunma Bakanı Mark Esper Türk savunma bakanıyla yaptığı telefon konuşmasında ona Türkiye’nin müdahalesinin ciddi sonuçlar doğurma riski taşıdığını belirtmiştir.
Erdoğan bir kez daha bu durumu müttefiklerinin teröristlerden yana olduğu yönünde değerlendirmektedir. Suriye’de Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılan sınır ötesi Barış Pınarı Harekâtının ikinci gününde, 09 Ekim 2019 tarihinde partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında yaptığı bir konuşmada Avrupa Birliğine seslenerek; ‘‘Kendinize gelin, operasyonumuzu işgal hareketi olarak nitelerseniz işimiz kolay, kapıları açar 3,6 milyon mülteciyi size göndeririz’’ demiştir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde ise NATO müttefikleri Fransa, Almanya, Birleşik Krallık, Belçika ve Polonya ayrı ayrı verdikleri önergelerle Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesini kınamışlardır. Fakat Türkiye’nin Güvenlik Konseyinde sıkı bir müttefiki bulunmaktadır. İttifakın Soğuk Savaş kökleri açısından garip bir biçimde, Amerika Rusya’ya katılarak NATO müttefikleri tarafından verilen önergenin işleme koyulmasını engellemiştir.
Çevirenin Notları: Kathy Gilsinan tarafından kaleme alınan ve 11 Ekim 2019 tarihinde Defense One haber sitesinde yayımlanan makale aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. Yazının çevrilerek paylaşılması Sun savunma Net sitesi ve çevirenin yazıda ifade edilen görüşleri ve ileri sürülen iddiaları paylaştığı anlamına gelmemektedir. Makalenin orijinal metnine aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.
https://www.defenseone.com/ideas/2019/10/why-turkey-nato-anyway/160563/
[i] Organizasyonun ismi Arapça al-Dawlah al-Islamiyah fi al- ‘Iraq wa al-Sham (Kısaltması Da’ish veya DAESH) ‘den gelmektedir. Batıda yaygın olarak İslami Irak ve Levant (Toros Dağlarının güneyindeki Orta Doğuda geniş alan, sınırları kesin olarak belli değildir) Devleti, İslami Irak ve Suriye Devleti ve Şam (her ikisi de IŞİD olarak kısaltılır), veya basitçe İslami Devlet (IS-Islamic State) olarak kullanılmaktadır.
[ii] Türkiye, 09 Ekim 2019 tarihinde, Türkiye’nin güney sınırında oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek, bölgeye barış ve huzur getirmek amacıyla Suriye’nin kuzeyinde YPG/PKK ve DAEŞ terör örgütlerine karşı Barış Pınarı Harekâtını başlatmıştır. Başkan Trump 10 Ekim 2019 tarihli Twitter mesajında ISIS terör örgütünü %100 yenilgiye uğrattıklarını ve Suriye’de Türkiye’nin saldırdığı alanlarda artık Amerikan askeri olmadığını ifade etmiş ve işlerini mükemmel yaptıklarını vurgulamıştır. Erdoğan ile ABD Başkan yardımcısı Mike Pence 17 Ekim 2019 tarihinde Ankara’da yaptıkları görüşmede harekâta 120 saat ara verilmesi konusunda anlaşmıştır. Bu yazı Barış Pınarı Harekâtının başlatılması üzerine kaleme alınmıştır.”