savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,4933
EURO
36,5296
ALTIN
2.915,68
BIST
9.232,90
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
14°C
Ankara
14°C
Parçalı Bulutlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
15°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
15°C
Cuma Çok Bulutlu
15°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
5°C

Türkiye ve Yunanistan’a Kurulan Tuzak – Savaşa Hazır Olun!

Türkiye ve Yunanistan’a Kurulan Tuzak – Savaşa Hazır Olun!

Türkiye ve Yunanistan’a Kurulan Tuzak – Savaşa Hazır Olun!

 

 

Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 26 Ekim 2021

 

Türkiye ile Yunanistan arasında bir silahlanma yarışı başladı. Yunanistan’ın Fransa’dan ciddi miktarda uçak ve gemi almasından sonra Türkiye’nin ABD’den 40 adet F-16 Block 70 uçağı satın alma talebi gündeme geldi. Bu talep üzerine kamuoyunda bir tartışma başladı.

F-35’lerden vaz mı geçtik? F-35 gibi yeni bir uçak yerine 1970’lerin tasarımı eski F-16’lar niçin alınıyor?

Bu alınacak 40 adet F-16 uçağı Türkiye’nin savunma ihtiyaçlarını gidermeye yeter mi?

ABD kongresi bu satışı onaylar mı?

‘‘Kongre onaylamazsa Türkiye Rusya’dan Su-35 veya Su-57 uçakları alır mı?’’ gibi sorular sorulmaya başlandı. Bu sorulara cevap verebilmek için kurulan tuzağı görmek gerekir.

Krizin tırmanması

Konuya, Türkiye ile Yunanistan arasındaki krizin nasıl tırmandığını hatırlatarak başlayalım.  Türkiye, Kasım 2019’da Libya’da Birleşmiş Milletler’in tanıdığı Trablus hükümetiyle deniz yetki alanları anlaşması imzaladı. Bu anlaşmaya göre; Türkiye’nin Marmaris-Fethiye-Kaş kıyı hattı ile Libya’nın Derne-Tobruk ve Bordiya kıyı hattı komşu oluyor ve Türkiye kendi tarafından kalan deniz alanında hak sahibi oluyordu. Bu bölge aynı zamanda Yunanistan’a ait Girit ve Rodos adalarının hemen doğusundan geçtiği için Yunanistan da bölgede hak iddia etmekteydi.

Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin hemen burnunun dibindeki Yunanistan’a ait Meis ile Kıbrıs ve Girit adaları arasındaki bölgede zengin doğalgaz yatakları olma ihtimali yüksek. Doğalgaz, bu yüzyılın en önemli enerji kaynağı. Geçtiğimiz yüzyılın devletlerarası mücadele ve savaşları petrol üzerine olmuştu, bu yüzyılınkiler doğalgaz üzerine olacak. Türkiye, Libya ile imzaladığı anlaşmaya dayanarak, Oruç Reis sismik araştırma gemisini doğalgaz aramak üzere tartışmalı bölgeye gönderince kriz patlak verdi.

Kaynak: Yeni Şafak

 

2020 yılı Türkiye ve Yunanistan’ın bölgede karşılıklı NAVTEX ilanlarıyla ve deniz ve hava kuvvetleri unsurlarının karşılıklı birbirlerini taciziyle geçerken, Fransa liderliğinde bir konsorsiyum bölgeye doğalgaz aramaya geldi. Ankara, tehdit ile onları bölgeden uzaklaştırdı. Bunun üzerine Fransa da arama-tarama gemilerimizi bölgeden çekmezsek vuracağı tehdidini savurunca Oruç Reis limana dönmek zorunda kaldı. Kriz şimdilik sönümlenmiş durumda. Bu tehditten anlaşılacağı üzere, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin asıl hasmı Yunanistan değil Fransa’dır.

 

Yanlış zamanlama iki ülkeyi de tuzağa çekti

Aslına bakarsanız krizi biz tetikledik ama krize hazırlıklı değildik. Evet, Meis’in güneyinde ciddi doğal gaz rezervleri olabilir ancak sizin Oruç Reis sismik araştırma geminizi ve sondaj gemilerinizi oraya gönderip doğalgaz rezervini keşfetmeniz bir anlam ifade etmez. Önemli olan doğalgazı çıkarıp kıyıya ulaştıracak teknolojiye sahip olmaktır. Türkiye’nin bu teknolojisi var mı? Yok. Teknolojiniz yoksa bu işi yapacak bir ortak bulmanız gerekir. Peki, Türkiye Doğu Akdeniz’de doğalgaz aramaya başladığında kendisine bir ortak bulmuş muydu? Hayır, onu da bulmamıştı.

Yani Türkiye hiçbir hazırlığı olmadan gidip krizi tetikledi. Peki, Türkiye’ye bu aklı kim vermişti? Libya ile deniz yetki alanları anlaşması imzalama aklını verenler ile Doğu Akdeniz’de doğalgaz arama aklını verenler aynı kimselerdi. Bütün bunların hepsi Küresel Sermaye, benim deyimimle Vatansız Para’nın en önemli istihbarat organı STRATFOR’un kurucu başkanı George Friedman MUSİAD’ın düzenlediği 2019 Vizyoner toplantısıyla eş zamanlı olmuştu. Birileri Türkiye’yi hazırlıksız bir şekilde ve yanlış bir zamanlamayla krize sürükledi. Krizi bize tetikletenlerin amacı, Yunanistan’ı onların kucağına itmemizdi ve öyle de oldu.

Kriz başlar başlamaz başta Fransa olmak üzere AB ülkeleri Yunanistan’ın yanında yer aldı. Bu sarıda Yunanistan medyasında sürekli bir Türkiye korkusu pompalanmaya başlandı. Hemen hemen her gün Yunan basınında Türkiye’nin İHA ve SİHA’ları gibi kendi ürettiği silahlarla ilgili haberler yer alıyordu. Türkiye’nin son yıllarda silah sanayindeki gelişmesi ve Suriye, Libya ve Karabağ’da yaptığı operasyonlar bire bin katılarak anlatılıyordu. Yunan kamuoyunda bu yayınlar sayesinde ciddi bir korku yaratıldı. Amaç kamuoyunu silah alımına hazırlamaktı.

 

Kaynak: New Defence Order Strategy

 

Yunanistan batık bir ülke. 230 milyar avro borcu var. Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Uluslara Arası Para Fonu (IMF) tarafından alınan kararlarla yönetiliyor. Daha açık yazacak olursak şu an Yunanistan, Duyun-u Umumiye’nin pençesinde. Yunan kamuoyunda bu kadar büyük korku yaratılmasaydı Atina, borç parayla yeni silahlar alma çabasına girmezdi.

Yunanistan ile Türkiye arasındaki askeri denge geçtiğimiz yıllarda Türkiye lehine bozulmuştu. Türkiye doğalgaz çıkarmaya kendisi hazır olmadan krizi tetikleyince, Yunanistan’a silahlanma için zaman tanımış oldu. İstenilen de zaten buydu. Yunanistan hemen Doğu Akdeniz veya Ege sorunlarından kaynaklanacak olası bir çatışmada dengeyi lehine çevirmek için yeni silah tedarik anlaşmaları yapmaya başladı. Önce Fransa’dan 24 adet Rafale savaş uçağı satın aldı. Bu alım için Yunanistan 2,5 milyar avro ödeyecek. Bu uçakların sayısı ileride 40’a çıkacak. Sonra ABD ile envanterindeki 85 adet F-16 uçağını modernize etmek için anlaşma imzaladı.

Yunanistan bununla da kalmadı. Denizde de üstünlük sağlamak amacıyla yine Fransa ile 3 adet firkateyn ve 3 adet korvet tedarik sözleşmesi imzaladı. Bu gemilerin de tutarı 5 milyar avro olacak.

Yine Yunanistan İsrail’den Spike NLOS tank savar füzelerini satın aldı. Bu füzelerin menzili 25 km’ye kadar çıkabiliyor. Bu füzeler sadece tank ve zırhlı araçlara karşı değil aynı zamanda gemi, hücumbot ve sahil güvenlik teknelerine karşı da kullanılabiliyor. Zaten Yunanistan bu silahları adalara yerleştirmeyi planlıyor. Yani sizin gemileriniz ve hücumbotlarınız yüzlerle ada ve adacık ile kaplı Ege Denizi’nde kolayca dolaşamayacak.

Kaynak: GREEK REPORTER

 

Bütün bu silahlar yetmedi, Yunanistan halen İsrail’den Demir Kubbe Hava Savunma sistemi ve ABD’den bize verilmeyen F-35’leri alma peşinde.

Yunanistan Türkiye’ye karşı güvenliğini sağlamak için sadece silahlanmakla da yetinmiyor aynı zamanda yeni savunma ittifakları da kuruyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde Fransa ile savunma ve işbirliği anlaşması imzaladı. Anlaşmaya göre taraflardan birisinin topraklarına tecavüz olursa diğer taraf elindeki bütün imkânlarla diğerine yardım edecek. Anlayacağınız Yunanistan ile Türkiye savaştığında karşımızda bir de Fransa olacak.

Yunanistan, Fransa ile yaptığı bu anlaşmanın bir benzerini de ABD ile yaptı. 1990 yılında imzalanan ABD-Yunanistan Savunma İşbirliği Anlaşması, 5 yıllığına yenilendi ve genişletildi. İki ülkenin ortak kararıyla, anlaşma 2026’dan itibaren, taraflardan biri çekilmedikçe süresiz yürürlükte kalacak. Anlaşma uyarınca Yunanistan, Türkiye sınırındaki Dedeağaç Üssü ve Girit Adası’ndaki Suda Üssü de dâhil olmak üzere, ülkedeki Amerikan üslerinde daha fazla ABD askerinin konuşlandırılmasına izin verecek. Yenilenen anlaşma ile ABD, Yunanistan’ın diğer askeri üslerine de erişim hakkına sahip olacak. Mesela, Amerikan uçakları bundan sonra Ege Denizi’nin ortasındaki İskiri/Skiros adasına da inebilecek.

Yunanistan Dışişleri Bakanı, her iki ülkeyle de anlaşma imzalarken, bunu karşı karşıya oldukları “casus belli” tehdidi nedeniyle yaptıklarını söyledi. Türkiye, Yunanistan’ın Ege’deki karasularını 12 mile çıkarırsa 1995 yılında TBMM’den aldığı karar ile savaş sebebi sayacağını açıklamıştı. Yunanlı siyasetçiler, Fransa ve ABD ile yaptığı ve ülkelerinin güvenliğini bir başka ülkeye emanet eden bu anlaşmaları, kendi kamuoyuna kabullendirebilmek için Türkiye tehdidini kullanıyorlar.

Anlayacağınız, Doğu Akdeniz’de zamansız çıkardığımız kriz ile komşumuz Yunanistan’ı emperyalizmin kucağına biz ittik. Benzer bir görevi Esad rejimini devirmeye çalışarak Suriye’yi, Rusya ve ABD’ye teslim ederek yapmıştık.

Yunanistan zaten Avrupa Merkez Bankası ve IMF’nin pençesinde kıvranıyordu. Şimdi de son yaptıkları silah tedarik anlaşmalarıyla 10 milyar avro daha fazla borç bulma ihtiyaçları doğdu. Bu açmaz, Yunan politikacıları Vatansız Para’nın (Küresel Sermaye) talimatlarına esir edecek.

Kaynak: Global Justice Greece

 

Şimdi Vatansız Para, Yunanistan’ı üstümüze salmak için hazırlıyor. Yunanistan’ı borcunu ödemek için Doğu Akdeniz’de doğalgaz aramaya zorlayacaklar. İşte o zaman gerçek kriz patlayacak. Türkiye’nin Yunanistan’a saldırma gibi bir niyeti yok. Ülkelerin savaş ile toprak kazanması 100 yıl önce 1. Dünya Savaşı ile bitti. Biz Yunanistan’dan ne bir ada ne de bir karış toprak istiyoruz. Yani bir çatışma çıkarsa sebebi biz olmayacağız.

Peki, Yunanistan’ı Doğu Akdeniz’de doğalgaz aramaktan veya karasularını 12 mile çıkarmaktan vaz geçirmek için bizim ne yapmamız gerekir? İşte tuzağın ikinci kısmı burada başlıyor.

 

Şimdi de Türkiye’yi silahlanmaya mecbur ediyorlar

Savaşmamanın tek yolu yeterli bir caydırıcı güce sahip olmaktır. Caydırıcılığın en önemli unsuru silahlı kuvvetlerdir. Güçlü bir silahlı kuvvetiniz varsa, karşı taraf savaşı göze almaktan kaçacaktır. Yunanistan biraz önce saydığımız çok sayıda silah tedarik anlaşması ve ittifak anlaşmaları ile karşılıklı dengeyi kendi lehine değiştirdi. Peki, bizim dengeyi tekrar sağlamak için ne yapmamız gerekir? Silah tedarik etmemiz veya yeni ittifaklara girmemiz gerektiği aşikârdır.

Denge daha çok hava kuvvetleri açısından bozulmuştu. Dengeyi yeniden sağlayacak en iyi çözüm Milli Muharip Uçağımızı (MMU) üretmektir. Ancak MMU, en iyi ihtimalle 2040’larda devreye girebilir. O zamana kadar oluşacak boşluğu mecburen başka bir uçak ile doldurmak gerekiyor. Zaten Türkiye bu boşluğu bilerek F-35 projesine girmişti. Fakat Birleşik Devletler, Rusya’dan S-400 hava savunma füzeleri aldığımızı bahane ederek haksız bir şekilde bizi projeden çıkarınca boşluk devam etti. Bunun üzerine Hava Kuvvetleri Komutanlığı, 40 adet F-16 Block 70 uçağı ve 80 adet modernizasyon kiti satın alınmasını talep etti ve talep Hükümetin onayıyla Washington’a iletildi. Bu talebin doğru mu yoksa yanlış mı olduğu konusunu bir kenara bırakıp talebin öneminden bahsedelim.

 

Kaynak: Boğaç Erkan/Shutterstock.com

 

Bu talep Türkiye-ABD ilişkilerini test etmek açısından da çok önemli. Verilecek cevap, Türkiye’nin bundan sonraki çizgisini belirleyecek. Basitçe iki ihtimal var; talebin kabulü veya reddi. Talep bizi kısıtlayan birçok şart ileri sürülerek kabul edilebilir. Talebin kabul edilmesi durumunda medyada yer alan rakamlarla göre 6 milyar dolar ödeyeceğiz. Savunma Sanayi Fonu veya milli bütçe de böyle bir para yok. Yüksek ihtimalle bu para F-35’e ayrılan bütçeden karşılanacak. Bu bir anlamda F-35’lerden tamamen vazgeçtiğimiz anlamına geliyor. Bu alım için uzun vadeli borç bulunamazsa daha önemli bir sorunla karşı karşıya kalacağız. Doların 9,5 TL’ye çıktığı bu dönemde Türkiye’nin dışarıya 6 milyar dolar aktarması, ekonomik krizin daha da derinleşmesine neden olacak. Böylece iktidarda kalmak için borç para bulmak zorunda olan Türk siyasetçiler de Yunanlıların olduğu gibi Vatansız Para’nın talimatlarının esiri olacaklar.

Durumu şöyle özetleyebiliriz: Her iki ülkeyi birbirine karşı kışkırtanlar, Atina ve Ankara’daki siyasileri bu sayede esir almıştır. Üstelik bir de bunu yaparken Yunan Halkının cebinden 10 milyar avro, Türk Halkının cebinden ise 6 milyar dolar para kazanmış olacaklar. Böylece siyasileri açmaza alınan her iki ülke de Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının nasıl paylaşılacağı konusunda Vatansız Para’ya boyun eğmekten başka bir şey yapamayacak.

 

Türkiye bir yol ayrımında

ABD’nin Türkiye’nin F-16 talebini reddetmesi ise bizi bambaşka bir sorunla karşı karşıya bırakacak. Karşımızda iki ihtimal var:

Birincisi; Washington artık Türkiye’yi Batı bloğunda istemiyordur. Amacı parçalamaktır. Bunun için Türkiye’yi karşı bloğa itip günah keçisi yaparak yaptıklarını meşrulaştırma niyetindedir. Bu ihtimali, 1. Dünya Savaşı öncesi Osmanlı’nın düştüğü durum ile açıklayabiliriz. Jöntürkler ve İttihat Terakki, Alman yanlısı olarak düşündükleri II. Abdülhamid’i devirerek savaş öncesi Almanya yerine İngiltere ve Fransa ile ittifak yapmak istemişlerdi, fakat İngiltere ve Fransa, İttihat ve Terakki hükümetiyle de ittifak yapmak istemeyerek Osmanlıyı Almanlara mahkûm etti. Niyetleri Osmanlı’yı parçalamak olduğu için iktidardaki hükümetin kim olduğunun bir önemi yoktu. Bu durumu günümüze uygulayacak olursak; ABD’nin Türkiye’yi parçalama gibi bir niyeti varsa, Erdoğan hükümetinin iktidardan gitmesi, yerine Washington’un her dediğini yerine getirecek, S-400’leri çöpe atacak birinin iktidara gelmesi ABD’nin kararını değiştirmeyecek sadece süreci kısaltacaktır.

 

Kaynak: New Defence Order Strategy

 

İkincisi ABD, Yunanistan karşısında zayıf düşmemizi ve savaşı göze alamayarak Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının paylaşımındaki hak talebimizden vaz geçmemiz istiyordur. Bu ihtimalde Yunanistan’a enerji kaynaklarından çok küçük bir pay verilecektir. Çünkü Yunanistan’ın bu mücadeleden galip çıkmasını ABD ve Fransa sağlamıştır. Onlar desteği çekerse Yunanistan her şeyi kaybeder; ne verirlerse onu kabul etmekten başka seçeneği olmayacaktır.  Bir başka deyişle Türk tehdidini kullanarak Yunanistan’ı esir alanlar, enerji kaynaklarına bedavaya çökecektir. Üstelik bir de bunu yaparken her iki ülkeye de silah satarak ciddi paralar kazanırken aynı zamanda borç boyunduruğunu da daha sıkılaştırmış olacaklardır.

Bu tespitleri yaptıktan sonra, Türkiye-ABD ilişkilerini kısaca hatırlatarak sonuca doğru ilerleyelim. ABD ile Türkiye’nin yol ayrımı 1993 yılında başladı. ABD, o yıl PKK’ya helikopterlerle yardım yaparken yakalanmıştı. Daha sonra Büyük Ortadoğu Projesi’nde Recep Tayyip Erdoğan’ı kandırdılar; sınırımızda parçalanmış bir Irak ve Suriye ile karşı karşıya kaldık. Esad rejimini devirip Misak-ı Milli’ye ulaşacaktık, 5 milyon sığınmacıyı kucağımızda bulduk. Diğer yandan ABD, Suriye’nin kuzeyindeki boşluğu PKK ile doldurdu ve 65 bin kişilik PKK ordusu kurdu. 15 Temmuz 2016 tarihli hain darbe girişiminde de Washington’un parmağı olduğunu herkes biliyor. Kaldı ki FETÖ elebaşına halen ev sahipliği yapıyorlar. Şimdi de Yunanistan ile savunma ve güvenlik işbirliği anlaşması yaparak burnumuzun dibinde Dedeağaç kentini Amerikan üssü haline getirdiler. Girit Adasında zaten üsleri vardı, onu büyütüyorlar, şimdi de yavaş yavaş Ege adalarına yerleşecekler. Türkiye’yi kuşatıyorlar, öyle gözüküyor. ABD’nin Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımları yürürlüğe girdikten sonra artık yerli ürettiğimiz silah sistemlerine parça temin edemez olduk.

 

Kaynak: OdaTv

 

Bu arada önemli bir konuya değinelim. AKP Hükümeti, silah sanayinde millilik oranını %70’lere çıkardık diye övünüyordu. Bu iddianın AKP’nin oy oranına çok önemli bir katkısı vardı. Şu an parça aldığımız birçok ülke uluslararası baskıya dayanamayarak satışlarını durdurdu. Bizim de millilik oranımız belki %30’lara düştü. Örneğin hassas güdümlü bir füzenin tarayıcı başlığını dışarıdan alıyorsanız o füzenin geri kalan %90’ını sizin üretmeniz hiçbir anlam ifade etmez. Kilit nitelikteki bir çipi bile temin edemezseniz o silahı kullanamazsınız. Yanlış bir matematikle üretilen Türk silah sanayinde millilik oranı %70’lere çıktık hikâyesi terk edilmelidir. Çünkü bu hikâyeyi uyduranlar da kendi uydurdukları hikâyeye inanmakta ve karar vericileri yanıltmaktadır. Bu kandırmacanın devamı, hazır olmayan orduyu Sarıkamış’a sürerek on binlerce Mehmet’in şehit olmasına sebep olan komutanların yaptığı hatayı tekrardan başka bir şey olmayacaktır. Siyaset değil biraz askerlik, biraz vicdan lütfen…

Neyse devam edelim. ABD ile ilişkilerin özeti bu, ilişkiler giderek kötüye gidiyor. Bazı şeyleri artık açıkça konuşmanın zamanı geldi. Eğer ABD bir gün F-16’lara yedek parça akışını keserse en iyi ihtimalle uçaklarımızın en az yarısı bir sene içerisinde uçamaz hale gelir. Başka bir önemli konu Block 30 ve Block 40 uçaklarımız haricindeki diğer bütün F-16 uçaklarımızın üzerinde ABD’den hazır alım elektronik karıştırma sistemleri bulunuyor. Yani uçaklarımızın çoğunluğunun üzerindeki elektronik karıştırma sistemi yazılım ve donanım olarak tamamen ABD’nin kontrolündedir. Sadece bu kabiliyet bile ABD’ye olası Türk-Yunan savaşında galibin kim olacağını belirleme imkânı vermektedir. Bizim elektronik karıştırma sistemimiz işe yaramaz Yunanlılarınki yararsa uçaklarımız bir kuş gibi avlanacaktır.

Bütün bu çıplak gerçeklere rağmen biz hâlâ ABD’den 40 adet daha F-16 almaya çalışıyoruz. İsterseniz 40 değil 140 uçak satın alın, ABD menşeili uçak miktarının artması, Türkiye’nin güvenliğinin artmasına katkıda bulunmayacaktır. Olsa olsa sadece ABD’nin Türk Hava Kuvvetleri üzerindeki kontrolünü daha fazla artırır. Coğrafyamızda belki de Hava Kuvvetleri açısından tek bir ülkeye bağımlı olan tek ülke biziz galiba. Mesela, AKP Hükümetinin en yakın Müttefiki Katar’ın elinde Fransız yapımı Mirage 2000 ve Rafale, ABD yapımı F-15E ve AB yapımı Eurofighter Typhoon uçakları var. Mesela Mısır’ın envanterinde Fransız yapımı Mirage 2000 ve Rafale, ABD yapımı F-16 ve Rus yapımı Mig-29M ve Su-35 uçakları var. Örnekleri çoğaltmak mümkün ama Yunanistan örneği durumun daha net anlaşılmasını sağlayacaktır.

Kaynak: Anadolu Agency

 

1974 yılına kadar Yunanistan’ın da envanterinde aynı Türkiye’nin olduğu gibi sadece ABD yapımı uçaklar vardı. 1974 Kıbrıs harekâtından sonra durum değişti. 1964’te ABD Başkanı Johnson, İsmet İnönü’ye yazdığı ağır mektupta, “bizim size verdiğimiz silahları Kıbrıs’a yapacağınız bir operasyonda kullanamazsınız” diyerek tehditle planlanan harekâtı durdurmuştu. Fakat aynı ABD, 1974’deki Kıbrıs Barış Harekâtını teşvik etti. Neden? Çünkü Kıbrıs Rum tarafı Ruslarla anlaşıp adaya zamanın en gelişmiş hava savunma füzeleri olan SA-2’leri yerleştirmeye başlamıştı. Doğu Akdeniz’i ve Süveyş Kanalı’nın kontrol eden Ada, Soğuk Savaş döneminde Rusların kontrolüne geçiyordu. Bunu engellemek isteyen ABD, Türkiye’yi Kıbrıs’a operasyon yapmaya teşvik etti. Bu arada Yunanistan’ı da Türkiye’ye karşılık vermeme konusunda baskı altına aldı. Johnson mektubunun bir benzeri bu sefer Yunanistan’a gitmişti. Atina o tarihte ABD’nin çıkarları doğrultusunda her an kendisini satabileceğini gördü ve 1974 yılında Fransızlardan Mirage F-1 uçaklarını satın alarak hava kuvvetlerinde çeşitliliğe gitti. Türkiye, Kıbrıs Barış Harekâtı’nda kendisine çizilen sınırlar içerisinde durmayıp adayı ikiye bölünce bu sefer ciddi bir ambargoyla karşılaştı. Bu ambargonun yarattığı ekonomik kriz, 12 Eylül darbesini hazırlamıştı. Bütün bunlara rağmen Ankara, halen akıllanmadı ve hava kuvvetleri açısından ABD’ye tek noktadan bağımlı olmakta ısrar ederek milli çıkarlarını ve bekasını tehlikeye atıyor.

Birileri diyor ki; “savaş uçağı almakla iş bitmiyor, farklı bir ülkenin uçağını tedarik ederseniz, lojistik sistemden, cephaneliğinize, bakım onarımdan, eğitim sistemine kadar her şeyi değiştirmek zorundasınız, bu da uçaklara ödediğiniz paradan çok çok daha fazla miktara mal olur”.  Tabi ki olacak, dost mu düşman mı olduğu belli olmayan tek bir ülkeye bekanızı teslim etmek istemiyorsanız bu külfete katlatmaktan başka çareniz yoktur. Yoksa girdiğiniz bir savaşta küçücük ülkeye karşı yenilip perişan olursunuz. Osmanlı bu acıyı çok kez tatmıştır en unutulmazı 1. Balkan Savaşı’dır.

 

Ne yapmalıyız

Ya gerçekleri görmezden gelip Türk milletini uyutmaya devam edeceğiz ya da şapkamızı önümüze koyup düşüneceğiz. Şu an ciddi bir yol ayrımındayız.

1) Bütün bu değerlendirmeler sonucunda gidip de Rus uçağı alalım demiyoruz. Böyle bir şey yapmak ABD’nin bizi daha fazla günah keçisi yapmasına izin vererek daha zor duruma sokar.

2) Bu açmazın tek çözümü; kendi Milli Muharip Uçağımızı üretmektir. Ancak bu konuda da gerçekçi olmalıyız. Havacılığın lider ülkesi ABD’nin F-35’i geliştirmesi 20 yıldan fazla süre almıştır. Türkiye daha Milli Muharip Uçak konusunda elle tutulur hiçbir şey yapmamıştır. Üstelik bu işe ayıracak para da yoktur. Çok çok iyimser tahminle MMU’nun hayata geçmesi 2040 yılından önce olamaz. O halde Türkiye bir ara çözüm bulmak zorundadır.

3) Öncelikle ABD’ye yapılan 40 adet F-16 ve 80 adat modernizasyon kiti alımı talebi geri çekilmelidir. F-35’ler için ABD’ye ödediğimiz 1,4 milyar dolar mutlaka geri alınmalıdır. Yeni F-16 alımından vaz geçerek yapacağımız tasarruf ile bu para birleştirilerek, mevcut F-16 uçaklarımızın radarları yeni nesil kendi yapacağımız Aktif Faz Dizinli Radar (EASA) ile değiştirilmelidir. Eğer biz bu radarı birkaç yıl içinde yapamazsak bilin ki hiçbir zaman Milli Muharip Uçağı da yapamayız.

4) F-16 uçakları üzerindeki dâhili elektronik karıştırma sistemleri hem performans olarak yeterli değil hem de ABD etkisiyle güvenilir değildir. Tasarruf edilen kaynağın bir kısmı uçaklarımıza takılacak milli yazılımlı elektronik karıştırma podlarının üretimine ayrılmalıdır.

5) Diğer bir öncelik verilecek proje, hava üstünlüğü sağlamanın kilidi olan hava-hava füzelerini milli olarak üretmektir. Bu alanda devam eden Göktuğ projesi belli bir seviyeye gelmiştir, bir an önce tamamlanıp seri üretime geçilmelidir.

6) Hava Kuvvetleri açısından öncelik verilecek diğer bir proje, uçaklardan atılacak gemi savar füzesini en kısa sürede envantere almaktır. Atmaca füzesi uçaklara uyarlanmalı veya bu iş için tasarlanan SOM-J projesine hız verilmelidir.

7) Muharip uçak sayısı şimdilik göz ardı edilmeli, nicelik yerine nitelik konusuna ağırlık verilmelidir. Olası çatışmanın Kıbrıs ve Girit arası arasında deniz üzerinde cereyan edeceği düşünüldüğünde bölgeye yakın olmak daha az sayıda uçakla üstünlük kurmamıza yardımcı olacaktır. Çünkü hasım tarafın özellikle Türkiye’ye yakın bölgelerde bulunduracağı uçak sayısı sınırlı olacaktır. Üzerinde milli yazılımı olan, kendi EASA radarı bulunan, elektronik karıştırma podu taşıyan ve gemi savar füzeleriyle donatılmış 50 adet uçak hasmı caydırmaya yeterli olacaktır.

8) Türkiye ABD dışında bir kaynaktan uçak alımına gitmeyip mevcut uçaklarını millileştirme yoluna giderek Washington’un tepkisini ölçmüş olacaktır. Bütün iyi niyetimize rağmen eğer ABD’nin niyetinin Türkiye’yi parçalamak olduğu kanaatine varılırsa, o zaman Türkiye’ye yeni ittifaklar aramaktan başka seçenek kalmamış demektir. İşte bu noktada hava kuvvetlerinin silah çeşitliliğine gitmekten başka çaresi yoktur. Başka ülkelerden en kısa sürede uçak tedarik etmek bir zorunluluk olacaktır.

9) Hâlihazırda Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından Stratejik Hedef Planı (SHP) çerçevesi ve On Yıllık Tedarik Programı (OYTEP) kapsamında yürütülen 600’den fazla proje vardır. Hasımlarımız, Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi yine Yunanistan’ı üzerimize salmak için hazırlamaktadır. 1-3 sene gibi çok az bir süre kalmıştır. TSK’nın yüzlerce proje ile uğraşacak ne zamanı kalmıştır ne de Türkiye’nin bütün bu projelere ayıracak parası vardır. Türkiye’yi bekleyen çatışma deniz üzerinde olacaktır. Bütün hazırlıklar Doğu Akdeniz enerji kaynaklarından hakkımızı almaya yönelik olarak yapılmalıdır. Oluşturulacak bir kurul, kara, deniz ve havacıların kendi aralarındaki çekişmelere bakmaksızın gereksiz bütün projeleri askıya almalı, bizi hedefe ulaştıracak projelere öncelik vermelidir.

10) Caydırmamız gereken sadece Yunanistan değildir. En büyük hasım olarak Fransa karşımızda durmaktadır. Olası bir çatışmada biz zararlı çıksak bile iki adet Fransız firkateyninin batması, Paris’in tüm sömürgecilik hayallerini suya gömer. Karada mobil araçlarda, denizde gemi, hücumbot, denizaltı ve insansız deniz araçlarında, havada SİHA ve uçaklar üzerinde takılı gemi savar füzeleriyle Fransa’yı hazır bekliyor olmalıyız.

11) Bu uzun makaleyi bir uyarıyla bitirelim. Milli kılıklı kriptolar, Türk ve Yunan kamuoylarını birbirine düşmanlığa ve dolayısıyla ülkeleri silahlanma yarışına teşvik etmek için var gücüyle çalışmaktadır. Bunların nüfus cüzdanlarında Türk veya Yunanlı yazmasının bir önemi yoktur, hizmet ettikleri odak Vatansız Para’dan başkası değildir. Bizi tehdit edene gül uzatacak halimiz yok, ancak gereksiz yere Yunanistan düşmanlığı yapmak başkasının ekmeğine yağ sürmektir. Diğer ülkeleri karıştırmadan Yunanistan ile sorunlarımızı konuşacağımız ortak bir masa kurmak için her türlü çaba durmaksızın sarf edilmelidir. Türkiye ve Yunanistan’ın kendilerine kurulan bu tuzaktan kurtulmalarının tek yolu, birbirleri ile müttefik olmaktır. Başka çare yoktur. Aksi takdirde her iki ülke göz göre birbirini düşmanlıkla bitirirken başkalarını zengin etmeye devam edecektir.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.