Rubin Salvo Atışa Geçti!
“Cumhurbaşkanımız, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’yu arayarak Türkiye’nin desteğini ifade etti ve ‘Maduro kardeşim! Dik dur, yanındayız’ dedi. Türkiye, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın liderliğinde bütün darbe girişimlerine karşı ilkeli duruşunu koruyacaktır.” ‘‘#WeAreMaduro’’ Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın.
Yazar: Michael Rubin, Washington Examiner, 01 Şubat 2019
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 24 Şubat 2019
Geçtiğimiz ay başkanlık görev süresi dolduğunda geri adım atmayı reddeden Nicolás Maduro Moros’u destekleyen çok az ülke oldu. Maduro, 20 Mayıs 2018 tarihinde yapılan seçimlere dayanarak ikinci dönem başkanlık görevini yürütmek istiyor, fakat Venezuela içi ve dışından birçok gözlemci bu seçimlerin hileli ve geçersiz olduğunu iddia etmektedir. Ne de olsa, Maduro birçok muhalefet partisinin kendisine meydan okumasını yasaklamış ve karşılığında da Venezuelalıların çoğu seçim sandıklarına gitmeyerek oy kullanmamıştır.
20 Mayıs 2018 tarihinde yapılan başkanlık seçimleri ana muhalefet partileri tarafından boykot edilmiş ve Seçim Kurulunun verilerine göre Venezuela halkının sadece %46,1’i oylarını kullanmak üzere sandık başına gitmiştir. Seçime katılanların %67,7’si oylarını Maduro’ya vermiş, o da bu başarısını ‘‘Bu tarihi bir gün! Tarihi bir zafer günü! Güzel bir zafer günü! Bu bütün Venezuela’nın zaferi! Demokrasi kazandı. Barış kazandı!’’ haykırışları ile kutlamıştır. Anayasaya göre; yeni bir başkan seçilene kadar Venezuela Ulusal Meclisinin geçici bir başkan seçmesi gerekmektedir. Onlar da ülkenin geçici başkanı olarak Ulusal Meclis Başkanı Juan Guadio’yu seçmiştir.
Nicolás Maduro Moros, 10 Haziran 2019 tarihinde ikinci dönem başkanlık görevi başlangıcında bir yemin merasimi düzenler. Ülke içinde seçim sonuçlarını tanımadıklarını ilan edenler Maduro Moros’un yemin törenine katılmazlar. Fakat Küba, Bolivya ve Nikaragua devlet başkanları oradadır. Ayrıca Çin Halk Cumhuriyeti, Türkiye ve Meksika temsilcileri de yemin eden Maduro Moros’un yanındadırlar.
Birleşik Devletler, Avrupa ülkeleri ve giderek artan sayıda Latin Amerika ülkesi Venezuela’nın meşru lideri olarak Guadio’yu tanımaktadır. Maduro’yu destekleyen ülkeler mi? Çin, Rusya, İran, Küba, Kuzey Kore ve Türkiye’dir.
Bu komünist devletler ve Batı karşıtı diktatörlüklerin Maduro’yu desteklemeleri hiç de şaşırtıcı değildir. Ne Rusya ne de İran, milyonlarcası komşu Kolombiya’ya kaçmak zorunda kalan Venezuela halkının açlıktan ölmesine aldırmamaktadır, dünya hakkında hiçbir görüşü olmayan bu ülkeler, Batıya karşı olduğu sürece her rejimi desteklemektedirler. Başka bir şekilde ifade edelim: Rus lider Vladimir Putin ve İran lideri Ali Khamenei’nin, Venezuela’daki Maduro rejimini desteklemelerinin nedeni, Bashar Assad’ın Suriye’deki kanlı rejimini desteklemelerindeki nedenle üç aşağı beş yukarı aynıdır. Bunun da ötesinde eğer söz hakları olsa, bir Rus askeri üssü Venezuela halkının kabul edeceği bir seçenek de değildir.
Türkiye’nin, daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan’ın Maduro’ya olan desteği ilk olarak ideolojik bir destektir. Erdoğan ve Maduro birbirlerinin başkentlerine yaptıkları ziyaretler ile dostluklarını geliştirmiş, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki küresel düzende Birleşik Devletler nüfuzu ve Batı liberal hâkimiyetine karşı ortak nefret duygularını birleştirmişlerdir. Hem Erdoğan hem Maduro, ülkelerinin kültür ve toplumunu temelden değiştirmeyi hedefleyen ideolojileri benimsemiştir. Maduro, merhum devlet başkanı Hugo Chavez tarafından başlatılan sosyalist Bolivarcı devrimi gerçekleştirmeyi, Erdoğan ise, Türk toplumunun dindarlığını; geleneksel Anadolu İslam kültüründen ziyade, Müslüman Kardeşler tarafından telkin edilen çarpıtmaya dayanarak yeniden canlandırmak istemektedir. Türkiye’nin Erdoğan yanlısı devlet medyası ‘‘#Hepimiz Maduro’yuz’’ sosyal medya etiketini (hashtag) desteklemiştir.
Ancak günümüzde, Erdoğan’ı bir kez daha kendini dünyanın en kötü diktatörler kulübü ile birlikte olmaya iten korku, benzer şeylerin kendi başına da gelebileceği korkusudur. Erdoğan hâlâ Mısır Devlet Başkanı Abdul Fattah el-Sisi’nin iktidara gelmesini darbe olarak nitelendirmeyen resmi Washington söylemine karşı çıkmaktadır. Erdoğan, iktidardan uzaklaştırılan ve Müslüman Kardeşler destekçisi olan Mohamed Morsi ile aynı ideolojik görüşü paylaşmaktadır.
Venezuela’daki mevcut krizin ortaya çıkmasının nedeni; hükümetin muhalefet ve seçimi baskı altına aldığı hileli seçim sonuçlarının ülke içi ve uluslararası ortamda kabul edilmemesidir. Benzer olaylar her an Erdoğan’ın da başına gelebilir, çünkü Erdoğan da seçimlerin hileyle yönlendirilmesi işinde, tıpkı Chavez ve Maduro gibi aynı hamurdan yoğrulmuştur. Çoğunlukla Kürtlerin desteklediği Halkların Demokratik Partisinin karizmatik lideri Selahattin Demirtaş gibi muhalefet liderlerinin halen hapiste tutulması, iki rejimin taktikleri arasında görülen diğer bir bariz paralelliktir.
Erdoğan ayrıca ekonomi konusunda da kaygı duymalıdır. Türkiye’yi 15 yıldır yönetmektedir. İktidara geldiği ilk yıllarda, partisinin aklıselim ekonomik reformları ve ülke nüfusunun demografik artışından kaynaklanan nedenlerle biraz ekonomik başarı elde etmiş olsa da Türkiye’nin şu anki ekonomisi neredeyse çökmek üzeredir. Ülkenin para birimi son zamanlarda biraz da olsa değer kazanmasına rağmen kan kaybetmeye devam etmektedir. Ülke dışına yatırım yapan Türk şirketleri nedeniyle Türk tahvillerinin değeri iyice değersiz hale gelmiş durumdadır.
Erdoğan’ın siyasi rakiplerinin mallarına el koyması veya ağır vergi cezaları uygulaması nedeniyle Türkiye’deki yatırımlarda hukukun üstünlüğü ilkesi artık geçerli değildir. Özel sektör borçları kolaylıkla çözülemeyecek bir bankacılık krizi yaratmış durumdadır. Türkiye ekonomisi hâlihazırda Venezuela ekonomisinden çok daha iyi bir durumda olabilir, fakat Erdoğan’ın 10 yıl daha iktidarda kalması Türkiye’yi, Venezuela’nınkine de benzemeyen çok daha kötü bir ekonomik yola sokabilir.
Bütün bunlara rağmen, Venezuela örneğinin Türkiye’ye açısından geçerli olmaması için çok neden bulunmaktadır.
Venezuela’da Maduro’nun karşısına çıkarak ona meydan okuyan Guadio, genç ve karizmatik bir liderdir. Türkiye’deki muhalefet ise can çekişmekte ve hatta ölmek üzeredir. Türk siyasi parti yasaları aslında her partiyi, liderlerin partileri diktatörce yönettikleri ve başarısız olmaları durumunda hesap vermekten hiç korkmadıkları bir diktatörlük haline getirmektedir.
Türkiye’nin en az karizmatik liderlerinden bir tanesi olan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Lideri Devlet Bahçeli, partisini bir seri seçim yenilgisi zincirine sürüklemiştir. Bahçeli’nin kendi destekçileri dahi daha karizmatik bir liderin partinin oylarını iki katına çıkarabileceğini dile getirmektedirler. Bahçeli, seçim sandıklarındaki başarısızlığını telafi etmek maksadıyla, Erdoğan ile kendisinin hiçbir gücü ve etkisinin olmadığı, fakat Türk cumhurbaşkanının ona dilediği her şeyi söyleme hakkının olduğu bir ittifak ilişkisi içine girmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu çok daha entelektüel olabilir, fakat o da partisini seri seçim yenilgilerine uğratmış biridir. 70 yaşında olan Kılıçdaroğlu Türkleri peşine takabilecek genç birisi değildir, fakat o da tıpkı Bahçeli gibi kendi partisi içinde liderlik bağımlısı haline gelmiştir ve Türk toplumunun kendisine karşı giderek artan oranda ilgi göstermemesine hiç aldırmamaktadır.
Meral Akşener, İyi Partiyi kurmak maksadıyla, dramatik bir şekilde Bahçeli’nin Milliyetçi Hareket Partisi ile yollarını ayırmış, fakat o da seçim sandıklarında hayal kırıklığına uğramış ve giderek daha fazla sadık muhalefet rolünü oynamaya başlamıştır.
Halkların Demokrasi Partisini engelleyen sadece parti lideri Selahattin Demirtaş’ın hapsedilmesinden ziyade, Erdoğan’ın onu çok az tepkiye neden olacak şekilde hapsetmeyi başarmasıdır. HDP üyeleri hiç bir basın bülteninde yeterli sayıda insanı sokaklara dökmeyi başaramamıştır.
Türkiye’nin siyasi partileri, kendilerine seçim sandıklarında yenilgiyi alışkanlık haline getirmeyen yeni nesil liderler bulabilirlerse, Erdoğan’ın korkmak için bir nedeni olabilir. Türk halkı, 2013 yılı gezi parkı olaylarında yaptığı gibi acı çektiği suistimallere karşı sokağa çıkarsa Erdoğan’ı kendi geleceğiyle karşı karşıya kalmaya zorlayabilir.
Erdoğan şu andaki muhalefetin zayıflığının tadını çıkarabilir, fakat endişelenmek için haklı nedenleri bulunmaktadır: Türkler, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmek için Venezuelalıların yolundan gitmeye karar verirler ise Erdoğan, tıpkı Maduro gibi kendisini bir anda yasallığını sorgulayan ikiyüzlü uluslararası müttefiklerden yoksun bulabilir.
Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir ve yayıncı kuruluş ile eski Pentagon görevlisi, Türkiye düşmanı ve askeri darbe falcısı Michael Rubin’in görüş ve iddialarını yansıtmaktadır. Yazının çevrilmesi ve paylaşılması Sun Savunma Net sitesi ve çevirenin yazıda ifade edilen ve ileri sürülen görüş ve iddiaları paylaştığı anlamına gelmemektedir. Yazının orijinal metnine aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.
Küstah Rubin efendiyi bir kez daha şiddetle kınıyorum.
https://www.washingtonexaminer.com/opinion/will-turkey-follow-venezuelas-lead