Sizlere bu yazımda gezimin ikinci durağı olan Uganda’dan söz edeceğim.
Ekvator çizgisi üzerinde yağmur ormanları ve çok çeşitli bitki türleri ile yeşilliğin birçok tonuna bürünmüş bir ülke Uganda. Gezdiğim birçok Afrika ülkesinden daha güzel ve eğlenceli. Afrika’ya ilk defa gidecek kişilerin tercih edeceği ilk ülke olmalı Uganda. Aynı zamanda Afrika’ya gitmiş ama şimdiye kadar Uganda’yı ziyaret etmemiş gezginlerin gezi listesine girmeli.
Güvenli bir ülke olması; sakin ve kibar bir halkın varlığı da bu ülkeye olan ilginin artmasına bir neden. Turizm konusunda oldukça ilerlemişler ve iyi organize olmuşlar. Turistin rahat ve güvenli seyahati için her şeyi de düşünmüşler. Katiyetle aç kalmazsınız. Doğal dana ve tavuk etinden yapılmış yemekleri lezzetli. Ayrıca tropikal meyveleri çeşitli ve bol.
Bu yazımda sizlere Edward Gölü ile George Gölü’nü birbirine bağlayan doğal Kazinga Kanalı ile Nil Nehri üzerindeki yaptığımız tekne turlarında gördüklerimden, her ulusal parkta gördüğümüz hayvanların doğal ortamlarından, kafesinden fırlamış bir canavar gibi aşağı doğru akarken yarattığı muhteşem görüntüsü ile Murchison Şelalesi’nden bahsedeceğim.
Ben safari sırasında gördüklerimden vahşi ve yaban hayvan ya da ortam diye söz etmeyeceğim. Çünkü ne vahşilik ve ne de yabanlık gördüm. Birbirlerinin hak ve hukukuna saygılı davranan bir topluluk gördüm. Bu gördüklerimin büyük bir çoğunluğunun insanlara örnek olabileceği kanaatini taşıyorum.
Bu gezide özel bir yere sahip olan goril ve şempanze trekkinglerinden ayrıca söz edeceğim. Çünkü bu iki trekking Uganda’ya yaptığım gezinin baş rollerindeler ve ayrı bir şekilde söz edilmeyi hak ediyorlar.
O zaman gelin başlayalım.
Ruanda ve Uganda arasındaki sade sınır kapısından sorunsuz bir geçtikten sonra yaptığım 3 saatlik araç yolculuğundan takiben Bwindi Impenetrable Ulusal Park’da konaklayacağımız resorta ulaştık. Bunyonyi Gölü kenarında konuşlandırılmış bu şirin otelde mum ışıkları içerisinde ve akşam rüzgarının bize eşliğinde keyifli akşam yemeğimizi alıp dinlenmeye çıktık. Çünkü yarın sabahın erken saatlerinde kalkacak ve goril trekking gideceğiz. Yoğun ve yorucu bir gün bizi bekliyor olacak.
Gidiş ve gelişi de dahil goril trekking tam günümüzü aldı.
Ertesi sabah Bwindi Impenetrable Ulusal Park’ından ayrılarak 5 saatlik araç yolculuğu sonrası Oueen Elizabeth Ulusal Park’ına ulaşıyoruz. Yol boyu aracımızın içerisinden dışarıyı seyretmek ayrı bir güzellikte. Burada da çoğu Afrika ülkesinde gördüğümüz renkli giysileri içerisindeki kadınların ortama saçtıkları olumlu enerji ile resme verdikleri canlılık görülmeye değer. Ruanda’da gördüğüm kadınların üzerindeki gösterişli ve şık kıyafetler için Ruanda modası yaratılmış diye bir kanaate ulaştığımı belirtmiştim. Uganda’daki kadınların kıyafetlerindeki aynı şıklığı ve zarafeti gördükten sonra, kanaatimi bu modanın bölgesel değil Afrika’ya ait olduğu şeklinde değiştirdim
Aracın camından akıp giden ve devamlı değişen manzarayı seyretmek çok güzel. Ruanda’dan başlayarak devam eden ve bizim üzerinde olduğumuz yol tek şeritli gidiş-geliş olmasına rağmen asfalt, çok düzgün ve kaliteli. Dışarda bir film şeridi gibi akan bu manzaraya kendimizi o kadar kaptırmışız ki aracın içerisinde devamlı bir sessizlik hakim. Motor sesinden ve zaman zaman bizim hayranlık ifadelerimizden başka bir şey duyulmuyor.
Bu ülke de, yağmur ormanları ile kaplanmış yemyeşil bir ülke. Bizim gibi bu kadar yeşilliği görmemiş ve gözü aç olanlar için çok farklı geliyor. Biz de yeşilliğe olan hasretimizi gidermek ve biraz da depolamak için gözümüzü yoldan kendimizi alamıyoruz.
O kadar yeşil ki toprak göremiyorsunuz. Toprağı az da olsa yerleşim yerlerinde görüyoruz. Dışarıda uzayıp giden yağmur ormanlarını tarla açmak maksadıyla yer yer yakmışlar ;ama oralara da muz, patates, çay, tütün, kahve, papirüs ve okaliptüs dikmişler. Bu bitkilerin tamamını bir bakışta beraber aynı yerde görebilirsiniz.
Uganda düz bir arazi değil tepeler ve dağlardan oluşmuş; engebeli bir araziye sahip. Ayrıca o kadar çok göl var ki Uganda için göller ülkesi diyebiliriz. Yağmur ormanları arasında muz, çay ve tütün bahçeleri ile çevrili göllerin manzaraları doyulmaz.
Bizim üzerinde gittiğimiz yolda devamlı yürüyen insanlar var. Yol sanki ana yol değil, yayalar için de kaldırım gibi kullanılıyor. Bu nedenle araçla sürat yapmak hemen hemen imkansız. Yerleşim yerleri ulaşım imkanını kolaylaştırmak maksadıyla daha ziyade yola yakın ya da yol kenarında konuşlandırılmışlar.
Ulusal parklar arasında yaptığımız araçlı seyahatlerimizde yol boyu uzanan yerleşim yerlerindeki halkın yaşamları hakkında görüntüler çok doyurucu. Ne zaman bir çocuk grubu görsek durup onları fotoğraflamaya çalıyoruz. Çalışıyoruz diyorum çünkü çok hareketliler, dans ediyorlar, şarkı söylüyor ve takla atıyorlar. Bazen bayanlar da onlara katılıp eğlenceli ve neşeli bir hava yaratıyorlar. Birçok ülkeye seyahat yapmışsınızdır. Emin olun böyle bir manzaraya Afrika’dan başkasında rastlayamazsınız.
Goril trekkingimizi dün yaptık. Bu gün ise Bunyonyi Gölü’nden ayrılıp Uganda’nın en güzel ulusal parklarından birisi olan Queen Elizabeth Ulusal Parkı’na doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık 5 saat sürecek yolculumuz süresince Uganda kırsal alanındaki göreceğimiz güzellikleri düşünerek yolculuğumuzda başlıyoruz.
Yol boyunca gördüğümüz yerlerdeki açık pazarlar rengarenk ve her türlü mal satılıyor. Çok kalabalıklar ve hareketliler. Özellikle sıra sıra istiflenmiş tropikal meyveleri ile farklı bir görüntü veriyorlar. Burada da bisiklet ve motosiklet durakları var. Toplu olarak müşteri bekliyorlar. Yani anlayacağınız taksi ve taksi durağı hizmeti yapıyorlar. Muz koçanları ve çuvallar taşıyan motosikletler ile 4 metre boyunda enlemesine yüklenmiş kalasla trafikte olan motosiklet gördüklerim arasında en şaşırtıcı olanı idi.
Seyahatimizin bir yerinde Ekvator çizgisine geliyoruz. Genç bir kişi, Ekvator çizgisi hakkında tatbiki bir gösteri eşliğinde açıklamalarda bulunuyor. Biz de oraya yerleştirilmiş pano önünde hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.
Biraz zaman geçtikten sonra araç sürücümüz aracı saha çekip araçlardan inmemizi söylüyor. İşaretle yolun diğer tarafında bir tarla içerisinde bulunan ağacın tepesine tünemiş bir çift büyük kuşu gösteriyor. Tepelerinde tuğu bulunan Crowned Craine (Tuğlu Turna) kuşları, gerçekten gösterişli. Seyredildiklerinin ve ilgiyi üzerlerine çektiklerinin farkındalar. Bu kuşun resmi, Uganda bayrağının ortasında da bulunuyor. Ülkenin sembolü olmuş.
Queen Elizabeth Ulusal Parkı, yaklaşık 2000 km2lik bir alanı kaplıyor. Birçok memeli hayvan ve kuş türüne doğal yaşam alanı sunmaktadır. İçerisinde krater tuz gölleri de var. Bir adedini giderek yerinde gördük. Uzaktan güneşin göl üzerine düşen yansımaları ile güzel bir görüntü veriyordu. Doğal ortamı korumak maksadıyla yolları kendi halinde toprak olarak bırakmışlar. Yollarda çukurlar ve su birikintileri çok, bu nedenle de araçların dört çeker arazi aracı olmasında fayda var. Ayrıca bu araçların üstü, safari yapanların etrafı daha rahat görmesi ve fotoğraf çekebilmesi için yukarı doğru kalkarak açılıyor.
Bu parkta iki gün safari yapacağız. Ulusal parkta bir ara Kazinga Kanalında da bir tekne turu yapacağız.
Afrika’da safaride değişmeyen konu, Big Five; yani Beş Büyük. Bu ne anlama geliyor? Safari sırasında fil, aslan, leopar, gergedan ve buffalo (manda, camız) görürseniz Big Five’ı tamamlıyorsunuz. Bunların dışındaki hayvanlar sayılmıyor. Bu beş büyüğü tamamlayamayanlar tamamlayana kadar Afrika’ya gelmek durumunda. Bu şakadan ilerisi olmayan bir söylenti. Ben Afrika’ya ilk gidişimde Big Five’yi tamamlamıştım. Tamamladım diye de bir daha gitmemezlik etmedim. Sonrasında birkaç defa daha Afrika’yı ziyaret ettim. Burada ne yazık ki gergedanı göremedik. Uganda ‘da yokmuş.
Yüzlerce impalanın bir çeşidi olan Uganda Kob görüyoruz. Sürü halinde gördüklerimizin yanında yanlız gezenler de var. Kızıl kahve renginde parlak renkleri olan bu hayvanların görünüşleri çok güzel. Zıplayarak koşmaları ise bir balerinin bale yapması kadar artistik. Boğaz ve gözlerinin etrafında beyaz lekeler var. Yalnızca erkekleri boynuzlu. Boynuzları ile de hava atmayı çok seviyorlar.
90 sm. boyunda ve 45-80 kg. ağırlıklarında ve çift olarak yaşadıkları gibi yalnız başlarına gezenleri olan Bushbbuck’ların zaman zaman onlarcasını görüyoruz. Açık kahverengi derisinin üzerinde beyaz çizgi ve benekler var. yalnızca erkeklerinin sahip olduğu boynuzların bazılarının bir metreye yakın olduğunu tahmin ediyorum.
Gördüğümüz çok miktardaki Waterbuck, antilopların iri olanı. Daha iri olmaları ve koyu kahve renkleri ile diğer antiloplarda farklılık gösteriyorlar. Burun ve boynuzlarının etrafında daire şeklinde beyazlıklar var. Erkeklerinin bir metreye kadar ulaşabilen boynuzları, dikkat çekiyor.
Parktaki manda (buffalo) nüfusu şaşılacak kadar fazla. Tek tek dolaştıkları gibi 3-6 mandalık gruplar halinde dolaşıyorlar. Biz yaklaşık 30 mandalık bir grubu otlarken gördük.
Ormanlar kralı arslan olabilir; ancak bana göre safarinin kralı, kesinlikle filler. İşte karşıdan göründüler. 9 filden oluşan bu grubun başkanı kesinlikle en yaşlı dişi. Nerede ise yeni doğmuş gibi görünen ve annelerinin yanından hiç ayrılmayan yavrular var. Yavaş yavaş bizleri hiç umursamadan otlayarak yürüyorlar. O kadar yakınımızdan geçiyorlar ki bazıları ile göz göze geliyoruz. Bazen de kullandığımız yolu geçerek önümüzden yolun diğer tarafına gidiyorlar.
Kim ne derse desin safarinin en güzel hayvanı zürafa. Ondaki zarafete, inceliğe, estetiğe, bakışa, yürüyüşe hayranım. Big Five boş. Esas zürafayı görmeden safari tamamlanmaz. Ayrı ayrı yerlerde bir kaç defa gördük.
Safarilerin olmazsa olmazı yaban domuzları ve babunlar. Bunlar, ulusal parkların tamamında sıkça ve çok miktarda görülen sanki kadrolu memurlar.
Dönüşümüzde de erkek, dişi ve çocuklardan oluşan bir grup arslan ailesine rastladık. Akşam yapacakları av için enerji topluyorlardı. Onların hareketlerini seyretmek için epey zaman harcadık. Baba ve annelerinin sakin davranışlarına rağmen yavruların hareketli yaramazlıkları görülmeye değerdi.
Safari içerisinde Kazinga Kanalı’nda yaptığımız tekne gezisinin keyfine doyum olmadı. Gorge gölü ile Edward gölünü birbirine bağlayan yaklaşık 40 km.uzunluğunda doğal bir kanal olan Kazinga Kanalı’nın iki tarafındaki doğal hayat çok renkli ve hareketli. Queen Elizabeth Ulusal Parkı’nda gördümüz tüm hayvan çeşitlerini de burada da gördük. Bunlara su aygırı ve water monitor lizard gibi dev kertenkeleyi de ilave edebiliriz.
Sabahın erken saatlerinde kahvaltıyı takiben araçlarımızla 400 km. yol yapıp Murchison Falls Ulusal Parkına gideceğiz.
Viktorya Nil Nehri’ni de bünyesinde bulunduran bu park nehrin aşağısında bulunan muhteşem Murchison Şelaleleri ile ünlüdür.
Bir günümüzü alan safari ve Nil Nehri tekne gezimizde oldukça eğlenceli vakit geçirdik. Burasının da florası ve hayvanla çok çeşitli. Afrika fili, zürafa, su aygırı, inek antilop (hartebeest), oribis ve manda gördük. Bunlara ilaveten de Nil Timsah’ını gözümüzden kaçırmadık. Burada da diğer ulusal parkta olduğu gibi çok çeşitli kuş var.
Bu ulusal parkta bulunan Murchison Şelaleleri’nin nehirde tekne ile gezerken aşağıdan manzarasını görmek ve bir gün sonrası sabahleyin yukarıdan çarpıcı manzarasını seyrederken güçlü sularının sesini duymak inanılmaz bir deneyim. Geniş bir alandan gelen sular bir anda 6 metre genişliğinde dar bir boğazla karşılaşıyor ve bu boğazdan 40 metre de aşağıya düşüyor. Suyun yarattığı türbülans ve gürültüyü burada anlatamam. Şişenin ağzından akan su örneği hafif kalıyor ama başka bir örnek veremiyorum. Burasını görmeden anlamak çok zor. gördüklerimiz, şaşkınlık ve insan üzerinde şok yaratan muhteşem bir doğa olayı.
Sabah erken saatlerde kahvaltıdan sonra 5 saatlik bir yolculukla Kampala’ya gideceğiz. Burada yemeğimizi yerken geleneksel müziğin eşliğinde dans gösterilerini seyredeceğiz. Yemekten sonra da 1,5 saatlik yolculukla Entebbe Hava Alanına gidip Türkiye’ye uçacağız.
Uganda gezisi burada bitti; ama ben sizlere Goril Trekking ve Şempanze Trekking anlatmadım. Bu gezinin ana amacı olan bu iki olay, gezinin de en keyifli, heyecanlı ve eğlenceli tarafı idi.
Bir sonraki Goril Trekking ve Şempanze Trekking yazımda buluşmak üzere hoşça kalınız.
https://olaysalcan.blogspot.com/
FOTOĞRAF GALERİSİ