savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,2414
EURO
36,9664
ALTIN
2.933,70
BIST
8.855,03
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Açık
16°C
Ankara
16°C
Açık
Cuma Açık
14°C
Cumartesi Çok Bulutlu
13°C
Pazar Az Bulutlu
14°C
Pazartesi Az Bulutlu
12°C

Vatansız Para dünyayı böyle yönetiyor – Terör ve faiz sarmalı

Vatansız Para dünyayı böyle yönetiyor – Terör ve faiz sarmalı

Vatansız Para dünyayı böyle yönetiyor – Terör ve faiz sarmalı

 

 

Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 17 Kasım 2021

 

 

Türkiye açık olmayan ciddi bir askeri ambargo altında ve bu durum ağırlaşarak devam edecek. Nedenini anlayabilmek için Vatansız Para (Küresel Sermaye), terörizm ve ekonomi arasındaki bağlantıyı bilmemiz gerekiyor. Terörizm boyutuyla başlayalım.

 

PKK terörünün Türkiye’ye maliyeti

Geçtiğimiz günlerde Amerikan Senatosu dış ilişkilerden sorumlu Senatör Bob Menendez, Türkiye’nin İnsansız Hava Aracı (İHA) ve Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) programlarıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Menendez’e göre; “Türkiye’nin İHA ve SİHA programları ABD’nin ulusal güvenliğine karşı bir tehditmiş.  Türk SİHA’larının satışı tehlikeli, istikrarsızlaştırıcı, barış ve insan hakları için büyük bir tehlikeymiş. ABD, bu İHA ve SİHA’larda kullanılan parçaların Türkiye’ye satışını engellemeliymiş”. Acaba gerçekten Türk SİHA’ları istikrarsızlaştırıcı bir silah mı? Barış ve insan hakları için büyük bir tehdit mi? Gelin konuya biraz kafa yoralım.

Türkiye’de iç barışın karşısındaki en büyük engel, hiç şüphesiz 1984 yılından beri devam eden ayrılıkçı PKK terörü idi. PKK terörünün maliyeti ile ilgili geçenlerde bir rapor yayınlandı. Londra’da bulunan Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün yayınladığı “Düşük yoğunluklu 40 yıllık savaşın Türkiye’ye ekonomik maliyeti” isimli rapora göre; Türkiye, Kürt sorununun çözümünde güvenlikçi politikaları tercih etmesi nedeniyle son 40 yılda 3 trilyon dolar para kaybetmiş.[1]

3 trilyon rakamı çok önemli, bunu bir kenara koyup kısaca güvenlikçi politika meselesine biraz değinelim. Bir örgüt eline silah alıp devlete karşı dağa çıktıysa devletin iki seçeneği vardır: 1) Ya örgütün taleplerini yerine getirir ki o da bölünme demektir 2) Ya da silaha, silahla karşılık verir ki bu da düşük yoğunluklu savaş demektir. Hiçbir devlet kolayca bölünmeyi kabul etmez. Dolayısıyla çatışma kaçınılmazdır. Güvenlikçi politikayı tercih etmemek gibi bir seçenek yoktur. “Güvenlikçi olmayan politika” söylemi tamamen boş bir laf olup, sıradan halkı ve dağa çıkan teröristleri kandırmak için kullanılır. Devlete karşı ayaklanmış bir guruba birileri dışarıdan silah, mühimmat, para ve istihbarat veriyorsa o devlet düşük yoğunluklu savaşa mahkûm edilmiş demektir. Ortada bir seçenek yoktur.

 

İşte Türkiye bu savaşta 3 trilyon dolar para kaybetmiş. Bu para abartılı gelebilir ancak sadece silahlı kuvvetlere harcadığınız parayı, şehit ve kayıpların maliyetini düşünmeyin. Terörün yarattığı iç ve dış ticaret kaybı, bölgeyi az gelişmişliğe mahkûm etmesi ve yine terörün yarattığı işsizlik ve göçün etkileri düşünüldüğünde bu rakamın çok da abartılı olmadığı görülecektir.

Bugün Türkiye’nin dış borcu yuvarlak hesap 500 milyar dolardır. Biz terörle mücadeleye dış borcumuzun 6 katı para harcamışız. Eğer bu para Türkiye’nin cebinde kalsaydı ne olurdu bir düşünün! Kaç tane fabrika kurardık? Kaç tane köprü, tünel, hastane yapardık?

Terör vatandaşı asgari ücretli köle yapar

Bugün dolar 10 TL geçti, ciddi bir ekonomik sıkıntı içerisindeyiz. Hayat pahalılığı dar gelirli insanımızın belini büküyor. Siyasi iktidar çaresiz. İktidarını devam ettirebilmek için para bulmak, yani dolar bulmak zorunda. Peki, parayı nasıl bulacak? Para iki türlü bulunabilir: 1) Ya borç alırsınız, 2) Ya da memleketin ne kadar kıymetli malı, mülkü varsa birer birer satarsınız. AKP Hükümetleri her iki yöntemi de yıllardır uyguladı ve uygulamaya devam ediyor.

Birkaç örnek ile süreci anlamaya çalışalım. AKP Hükümeti, önce özelleştirme kapsamında devletin elindeki Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) birer birer sattı. KİT’lerin büyük çoğunluğu zamanla yabancıların eline geçti. Gider çok olunca daha çok para bulmak gerekiyordu. AKP Hükümeti bu sefer ülkeye döviz kazandırabilmek için 2008 yılında yabancılara toprak satışını serbest bıraktı. Son 5 yılda yabancılara 18 milyon metrekareden fazla toprak sattık.[2] Bu da yetmedi, 250 bin dolarlık ev alana vatandaşlık vermeye başladık. Türkiye’nin en güzel semtlerini mahallelerini 250 bin doları bastıran Araplar işgal etmeye başladı. Tabi bu satışlar piyasayı yükseltti, ev fiyatları uçtu gitti. Bir devlet memurunun ömür boyu çalışarak bile bir ev alması imkânsız hale geldi.

Artık AKP Hükümetinin satacak bir şeyi kalmadı. Yolun sonuna geldik. O yüzden dolar sürekli artıyor ve daha da artacak. Bu ne demek? Türkiye’nin varlıklarının dolar cinsinden değerleri düşüyor demek. Yabancıların parası ise her geçen gün daha da kıymetleniyor. Türkiye’deki ekonomik kriz yabancılar için büyük fırsat. Şimdi ev arsa satın almanın yanında bir de şirketlerimizi satın alıyorlar. Normal fiyatıyla alsalar bir sakınca yok. Bizim paramız pul olduğu için yok pahasına satın alıyorlar, problem burada!

İşin daha kötüsü çalışanımızın düştüğü durum. Bugün asgari ücret brüt 3500 TL yani 350 dolar. Almanya’da asgari ücret ne kadar? 1500 avro. Kabaca bizdeki asgari ücretin 5 katı. Yani bizim işçimiz 5 kat daha ucuza çalışıyor.

Ya da şöyle anlatalım. Küresel sermaye ekonomik krizdeki Türkiye’den çok ucuza şirketleri, fabrikaları satın alıyor ve bir de burada çalışan insanları asgari ücretle yani Avrupa’da verdiği paranın 5’te 1’ini vererek çalıştırıyor. Türkiye’nin yaşadığı ekonomik sıkıntılar insanımızı asgari ücretle çalışan köleler haline getiriyor.

Bu çıkmazın bir diğer boyutu da faiz sarmalı. Devlet açığını kapatamadığı için sürekli borç almak zorunda kalıyor. Borçlarını da bir türlü ödeyemediği için borcu borçla kapattığı kısır bir döngüye mahkûm oluyor. Her seferinde aldığı borç faizi bir öncekinden daha yüksek oluyor. İşte bu borç ve faiz sarmalında sağılan bir inek gibi Vatansız Para’nın kölesi haline geliyor.

Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizin birçok nedeni vardır ancak bu makalede konuya sadece askeri boyutuyla bakılacaktır. Eğer Türkiye 40 yılda PKK terörüne 3 trilyon dolar para harcamasaydı bugün asgari ücret 350 dolar olur muydu?  Bence olmazdı. Birileri, Türküyle, Kürdüyle, kökeni ne olursa olsun, bütün Türk vatandaşlarını asgari ücretli köleliğe mahkûm etmek istiyor. Bunu da büyük ölçüde başardılar. Türkiye’de çalışan emekçilerin %40’ı asgari ücret ve altında maaş alıyor.

İşte bize bu tezgâhı terör ile kurdular. Bu tezgâhta PKK terör örgütü, Vatansız Para’nın en büyük hizmetkârı olarak Kürdüyle, Türküyle bütün insanlarımızın köleleştirilmesinin en büyük taşeronu oldu.

 

PKK terörü nasıl bitme noktasına geldi?

Yazıya İHA ve SİHA’larla başladınız konuyu asgari ücretli köleliği getirdiniz arada ne bağlantı var diyeceksiniz. Çok bağlantı var. Açıklayalım.

Bir grup PKK’lı terörist, 14 Mayıs 2013. Kaynak: AP File Photo

 

Türkiye, SİHA yapana kadar, PKK hâlâ karakol basabiliyordu. Çünkü teröristler korkmuyorlardı. Karakollarımızı bastıktan sonra da kolayca kaçabiliyorlardı. Bu terör saldırılarında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ciddi miktarda şehit verirken PKK pek fazla adam da kaybetmiyordu. Bu denklemi İHA ve SİHA’lar bozdu. Bu silahlar aktif olarak kullanılmaya başladıktan sonra hiçbir karakolumuz basılmadı. Eskiden PKK kırsala hâkimdi, elini kolunu sallayarak rahatça dolaşabiliyordu. Şimdi öyle değil. Acaba biri bizi gözetliyor mu, tepemize ansızın bir bomba düşer mi diye sürekli tedirginler. Artık mağaralardan kafalarını çıkaramaz oldular. Bir uçak hedef üzerinde en fazla 1 saat kalırken şimdi bir SİHA 24 saat havada bekleyebiliyor. Terörist girdiği delikten çıkana kadar bekleme şansımız var. SİHA’ların üzerindeki nokta vuruşu yapan silahlar o kadar etkili ki, bugün Irak’ın kuzeyinde barınan PKK’nın lider kadrosunu bile birer birer avlamaya başladık. Artık PKK’lılar İHA ve SİHA’lara yakalanmaktan korktukları için bir yerden bir yere giderken kadın kıyafetleri giyiyorlar!

Evet, SİHA’lar nokta vuruşuyla can alıyor, terörist öldürüyorlar. Ama şuna kesinlikle inanabilirsiniz; SİHA’ların varlığı ölen terörist sayısını azaltmıştır. Çünkü PKK artık terör eylemi yapmaya korkuyor ve örgüte katılım ciddi oranda azaldı. Bu durum gençlerimizin hayatının kurtulması demek. SİHA’lar 40 yıl önce elimizde olsaydı iddia ediyorum teröre kurban verdiğimiz insan sayısı en az 20’de 1 oranında düşerdi. Yani 40 bin değil 2 bin kayıpla bu terör belasını sonlandırabilirdik. Dolayısıyla SİHA’lar keskin vuruşlarıyla terörü önleyerek ölümleri azaltan insancıl silahlardır.

SİHA korkusu örgüte katılımı neredeyse bitirdi. Mesela PKK’nın hiçbir zaman silah mühimmat, para yiyecek sıkıntısı olmaz. Çünkü Türkiye’nin istikrarsızlaşmasını isteyen güçler bir şekilde PKK’nın her türlü ihtiyacını karşılar. Onların temin edemediği tek şey personeldir. PKK’nın bugün en büyük sıkıntısı örgüte adam devşirememesidir. Çünkü dağda birkaç sene içerisinde öleceğini bilen gençler artık örgüte katılmaktan vaz geçmiştir.

Sözün özü, İHA ve SİHA’lar yurt içinde PKK’nın terör eylemi yapma kapasitesini büyük ölçüde bitirmiştir. Eğer bu silahlar 40 yılı önce bizde olsaydı 3 trilyon dolar para harcar mıydık? 40 bin delikanlımızı toprağa gömer miydik?  Bugün asgari ücret 350 dolar olur muydu? Yabancıya malımızı bedavaya satar mıydık?  Ülke borç ve faiz sarmalında inek gibi sağılır mıydı? Bunların hiçbiri olmazdı.

Türkiye Vatansız Para’nın tezgâhına çomak soktu

Şimdi gelelim Senatör Bob Menendez’in olayına. Menendez diyor ki Türk İHA ve SİHA’larının satışı ABD çıkarları için bir tehdittir. Evet, tehdit ama ABD’nin değil Vatansız Para’nın çıkarlarına tehdit. Bu konuyu biraz açmak gerekiyor. Demin uzun uzun anlattık İHA ve SİHA’lar Türkiye’de neredeyse PKK terörünü bitirdi. Artık insanlarımızı öldürmüyoruz, PKK’lı da olsa onlar bizim çocuklarımız dağa çıkmak yerine hayatta kalıyorlar. Dahası çok daha az şehit veriyoruz. Terör olayları azaldığı için terörle mücadeleye daha az para harcıyoruz.

                                                                                                                                                                                        Fotoğraf: AA

 

Türkiye 40 yıldır terörle mücadele eden bir ülke olarak teröristle hangi silahlarla mücadele edileceğini öğrendi. Terörle mücadelede en etkin silahlardan birsi silahlı helikopterlerdi; yıllarca 5-10 taneden fazla Türkiye’ye vermediler. Sonunda biz kendi helikopterimizi yapmayı başardık. Diğer bir silah gece gündüz kamera yardımıyla nokta vuruşu yapabilen zırhlı araçlardı; onları da yaptık. Eskiden uçaklardan serbest düşmeli, nereye vuracağı belli olmayan klasik mühimmatlar atıyorduk şimdi lazer ve GPS gibi çeşitli güdüm sistemi kullanan mühimmatlarımız hedefi gözünden vuruyor. En son olarak İHA ve SİHA’larımızı yaptık, artık teröristler başını delikten çıkaramaz oldu. Türkiye neredeyse 40 yıllık mücadelesinin sonuna geldi. İşte bu Vatansız Para için bir sorun ama sorunun daha büyük bir boyutu daha var.

Dünyada birçok ülke Türkiye’nin kapısında başta İHA ve SİHA’lar olmak üzere yukarıda saydığımız silahları satın almak için kuyrukta bekliyor. Peki, niçin Türkiye? Çünkü başkası satmıyor. Geçmişte Türkiye’ye satmadıkları gibi bugün de terör ve istikrarsızlık tehdidi altındaki ülkelere bu tür silahları satmıyorlar.

Bu noktada yukarıda Türkiye örneği üzerinden anlattığımız terör ve ekonomi bağlantısını bir kez daha hatırlatmakta fayda var. İHA ve SİHA gibi etkili silahlar terörü önleyerek devlet otoritesini güçlendirip ülkenin istikrarını sağlıyor. Oysaki Vatansız Para, istikrarsızlıktan beslenmektedir. Bir ülkede istikrarsızlığın ana kaynağı terörizmdir. Vatansız Para, hedef ülke içerisindeki etnik ve mezhep yapısından kaynaklanan farklılıkları bulur onları kaşır ve besleyerek istikrarsızlık veya mümkünse iç savaş çıkartır. Bu sayede ülke kaynaklarını boşa harcamış olur. Kendi kaynağı olmayan ülke dış kaynağa yani borç paraya yönelir. Zamanla borç-faiz sarmalığına girer. Borç sarmalında, borç verenden emir almaya başlar. Böylece emirle öz varlıklarını satmaya başlar. Zamanla madenlerinden fabrikalarına kadar her şey yabancıların eline geçer ve o ülkenin insanı da kendi tarlasında, kendi fabrikasında, kendi şirketinde asgari ücretle köle olarak çalışmaya başlar. Bu arada devlet, Vatansız Para’ya faiz ödeyen sağmal bir ineğe döner. Vatansız Para yüzyıllardır bütün dünyayı bu yöntemle yönetiyor. Şimdi Türkiye, terör ve istikrarsızlık tehdidi altında olan ülkelere bu tür silahları satarak Vatansız Para’nın tezgâhına çomak sokuyor. Buna kolay kolay müsaade etmezler. İşte o yüzden Türkiye ciddi bir silah ambargosuyla karşı karşıya.

Silah ambargosu

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ‘‘örtülü bir ambargo ile karşı karşıyayız’’ dedi. Mekanizmanın nasıl çalıştığını görmemiz gerek. Açıktan ambargo ülkeler arasındaki ilişkileri bozar, ülkeleri farklı ittifaklara sürükler. NATO üyesi olan Türkiye’ye açıktan ambargo uygulamak insanların yapılanı sorgulayarak perde arkasındaki kurguyu çözmesine sebep olabilir. İşte bu yüzden ambargo örtülü uygulanır.

Vatansız Para ile bütün silah şirketleri arasında bir çeşit akrabalık bağı vardır. İlgili şirkete bir yerlerden emir gider, Türkiye’ye şu parçayı satma derler ve Türkiye o parçayı bir daha hiçbir yerden bulamaz. Mesela birine bir ülkede mikrodalga elektronik ve yazılım şirketi kurdururlar. O kişinin Soros ile çok yakın ilişkisi vardır. Soros ona şu ülkeye bu sistemi satma dese, iş bitmiştir. Çünkü o kişi, zenginliğini bahşedene borçludur. Daha da ötesi silah şirketleri, bulundukları ülkelerden bağımsız olarak kendi aralarında gizli bilgi alışverişinde bulunabilirler. Böylece istedikleri ülkeyi teknoloji transferi ile güçlendirirken bir başkasının gizli bilgilerini hasmına vererek onu zayıflatabilirler.

Başka bir örnek ile devam edelim. Rusya ile savaşma potansiyeli olan Ukrayna’ya SİHA satabilirsiniz çünkü bu silah istikrar için değil istikrarsızlık için kullanılacaktır ama SİHA’yı Afrika’da Sudan’a satmak isterseniz, o SİHA’yı üretecek parçaları dünya piyasasında bulamazsınız.

Bir başka örnek; TUŞAŞ’da ürettiğiniz T-129 Atak silahlı helikopteri, terör tehdidiyle mücadele eden müttefikiniz Pakistan’a satmak isterseniz, motor lisansı sizde olmadığı için bu satışı engellerler. Ama aynı helikopterden 6 tane Filipinler’e satmanıza izin verirler.

Vatansız Para, savaşların sonucunu işte böyle belirlemektedir. Tarihte bu iş hep böyle olmuştur.

Terörist başı kim?

Gelelim hikâyenin sonuna. Biz PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’a terörist başı diyoruz ya Öcalan gibiler sadece taşerondur; asıl terörist başları ABD’li Senatör Bob Menendez gibi Vatansız Para’nın siyaset sahnesindeki maşalarıdır. Asıl terörist başları, ağızlarından “barış”, “insan hakları” ve “istikrar” gibi kelimeler dökülürken, gerçekte dünyada terörün devam etmesi için oyun kuran ve plan yapanlardır.

Buradan PKK’lı teröristlere seslenerek bitirelim. Bugün ülkede bir ekonomik kiriz varsa en büyük sorumlularından birisi de sizlersiniz. Bugün çalışan insanımızın %40’ı, 350 dolar asgari ücret ile yabancıların kölesi olduysa baş sorumlu sizlersiniz. Güya Marksist-Leninist bir örgüt olarak insanınızı emperyalizmin sömürüsünden kurtaracaktınız. Tam tersine maşa olarak kendi ülkenizin istikrarsızlaştırılmasına katkıda bulunduğunuz ve böylece Kürdüyle, Türküyle tüm vatandaşlarımızı Vatansız Para’nın asgari ücretli kölesi yaptınız. Bu kadar salak olunmaz. Yeter artık. Vaz geçin bu sevdadan. Bırakın silahlarınızı evinize dönün.

 

[1] https://bluesyemre.com/2021/10/14/the-impact-of-4-decades-of-conflict-on-the-economy-of-turkey-dusuk-yogunluklu-40-yillik-savasin-turkiyeye-ekonomik-maliyeti/

[2] https://tr.euronews.com/2020/07/23/turkiye-de-son-bes-y-lda-18-milyon-metrekare-toprak-yabancilara-satildi

Yorumlar
  1. naci kaptan dedi ki:

    Teşekkür ederim.
    Bilgilendirici ve aydınlatıcı bir makale. Küresel silah baronlarının, emperyalizmin silah satışı üzerine kirli oyunlarını masanın üzerine koymuşsunuz.

    Naci Kaptan