Tatil adasından bir vergi cennetine dönüşen Man Adası, sakinleri için ne yazık ki bir cennet değil!
The Conversation, 9 Kasım 2017
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 30 Kasım 2017
Man Adasının İngiliz medyasının eleştiri oklarının hedefi olması 1973 yılında başlamış ve o tarihten günümüze kadar bu ada devleti böylesine gündeme bir daha gelmemiştir. 1973 yılının Ağustos ayında Summerland tatil köyünde meydana gelen bir yangın felaketle sonuçlanmış ve 50 tatilcinin ölümüne neden olmuştur. Şimdi ise, vergi kaçırmayla ilgili Paradise Papers- Cennet Belgelerinin ortaya çıkması, daima rüzgârlı bu yarı bağımsız adayı, yeniden uluslararası ilginin merkezi haline getirmiştir.
İki olay arasındaki bağlantılar göründüğü kadar belirsiz olmayabilir. Her iki olayın nedeni de yasal düzenlemelerin yetersizliği ve devlet kurumları tarafından gerekli incelemelerin yapılmamasıdır. Summerland tatil köyünün ana kısımlarında kullanılan malzemeler yangın geciktirici özelliğe sahip değildir, zamanın Manx bina düzenlemelerine göre öyle olmalarına gerek de yoktur. Ve Summerland yangını sonrasında alınan süratli tedbirler örneğine göre hareket edilmesi durumunda vergi kaçakçılığına getirilen yasal düzenlemeler hızlı bir reform sağlayacaktır. Fakat yangın sonrası süratle alınan tedbirlerin aksine, Paradise Papers olayına gösterilecek hızlı ve iyi düşünülmeden verilen bir reaksiyon, Man Adası ekonomisine faydadan ziyade zarar getirecektir.
Cennet Belgelerinin ortaya çıkmasına İngiliz basınının gösterdiği tepki haklı olarak çok vahşicedir. İngiliz Kraliyet Bağlıları tarafından istismar edilen yasal boşluklar, çok yoğun bir ölçekte vergi kaçırmayı kolaylaştırarak, hükümet ve sıradan vatandaşları, kamu hizmetlerinde kullanılabilecek paradan mahrum bırakmaktadır. Fakat bu konuda sadece Man Adası yöneticilerini suçlamak meselenin özünü kaçırmak anlamına gelmektedir.
Man Adasında yargı sistemi ve birçok diğer sistem Birleşik Krallık hükümeti tarafından düzenlenen mükemmel yasal parametreler içinde işlemektedir. Birleşik Krallık bakanları tarafından Cennet Belgelerinin ortaya çıkması sonrasında ifade edilen şaşkınlık ve nefret söylemlerine siyasi tiyatro sahnesinde bolca rastlanmaktadır.
Bazı insanların beyin ve kafa yapılarında, nedense belirli bir gelir eşiğini aştıklarında toplumsal yükümlülüklerinden de kurtulduklarına ve paralarını offshore finans merkezlerine kaçırarak saklayabileceklerine dair bir düşünce olduğu görülmektedir. Bu düşünce tarzı değişmek zorundadır fakat bu bir gecede olacak bir şey değildir.
Bu alanda reformların dikkatli bir şekilde ve adım adım uygulamaya koyulması gerekmektedir. Şu anda yaygın olarak ortada dolaşan haberlerin aksine Man Adası, İrlanda Denizinde oradan oraya sürüklenen finansal bir haydut devlet, daha serin bir Monaco veya İngilizce konuşulan bir İsviçre değildir. Ana kentleri olan Douglas, Peel veya Ramsey’e üstünkörü bir bakış dahi farklı bir hikâye anlatmaktadır. Eski deniz kıyısı ekonomisinin izleri her yerde görülmektedir.
Douglas kentinin arka sokaklarında bir yürüyüş, farklı haraplık seviyesinde, eskiden pansiyon olarak kullanılan, şimdi ise düşük kiralı pansiyonlara dönüştürülen evlerin kasvetli teraslarını keşfetmenizi sağlıyor. Sosyal yoksunluk, başkent Douglas’ı, İngiliz Adalarındaki bütün deniz kenarı kasabalarını etkilediği kadar derinden etkilemiş durumdadır.
Offshore düzenlemeleriyle ilgili derhal uygulamaya koyulacak yaptırımlar vergi kaçıranların canlarını yakmayacaktır. Bu düzenlemeler aksine, finansal hizmetler sektörüne bağımlı olarak yaşamlarını sürdürebilen yüzlerce sıradan Manx ailesini derinden etkileyecektir. Ve bu düzenlemelerden etkilenenler avukatlar, varlık yöneticileri ve bankerler gibi beyaz yakalılar değil, temizlikçiler, bilgi teknolojileri teknisyenleri ve resepsiyon gibi mavi yakalı sıradan çalışanlar olacaktır.
Man Adasından sermaye kaçışı uzun yıllar önce başlamıştır. 1960’lı yıllarda Avrupa’dan gelen ucuz tatil paketleri, 1880’li yıllardan beri ada ekonomisinin temel dayanağı olan Manx seyahatlerinin çekiciliğini ortadan kaldırmıştır. O yıllarda adanın bütün ekonomik yapısı gelen ziyaretçilere hizmet üzerine inşa edilmiş durumdadır ve Manx’ın zenginlik ve refahı tatilcilerin bıraktıkları vergiler çıktıktan sonra kalan gelirlere bağlıdır.
1969 tarihli bir hükümet raporunda, turizm sektörünün çökmesinin, sadece Man Adası sakinlerinin yaşam standartlarının düşmesi anlamına geleceğine ve ada nüfusunun azalacağına dikkat çekilmektedir. Raporda önerilen çözüm ise, yıkılmaya yüz tutan turizm sektörü yerine, ahlaki çöküntüye neden olacağı yönünde şiddetli tepkilere rağmen, Gazino Kapitalizminin devreye sokulmasıdır.
İngiliz Adalarında lisans verilen ilk gazino olan ve 1966 yılında Douglas kentinde Sean Connery tarafından açılan kumarhaneye, bazı Manx siyaset adamları, Manx hazinesini, çok uluslu kumar kodamanlarından elde edilen vergi gelirlerine bağımlı ve hizmet eder hale getireceği gerekçesiyle karşı çıkmışlardır.
Günümüzde online kumar işinin küresel karargâhı, sembolik olarak bir yönetim pozisyonunu işgal ediyormuşçasına, Douglas Körfezine bakan bir binada yer almaktadır. Bu arada, çok uluslu finans formundaki gazino kapitalizmi, aslında adaya ekonomik olarak can veren sektör konumundadır.
İngiltere’nin ünlü Demir Lady lakaplı Başbakanı Margaret Thatcher döneminde yapılan düzenlemelerle kolaylaştırılan, offshore finans hizmetlerine bağımlılık, Manx ekonomisine istikrar getirmiştir. Fakat işin kültürel maliyeti korkusuyla paniğe kapılan Manx milliyetçileri buna karşı çıkmışlardır. Bu konuda yapılan en şiddetli protesto 1980’li yılların başlarında FSFO (Financial Sector Fuck Off – Finans Sektörü Defol Git) protestocu grup tarafından gerçekleştirilmiştir.
1970’li yılların başlarında olduğu gibi Man ekonomisi ve sosyal refahı, yeniden sadece tek ve rahatsız edici şekilde değişken olan bir ekonomik sektöre bağımlı hale gelmiş durumdadır. Şezlonglar ve dondurmanın yerini günümüzde varlık yönetimi ile offshore yatırımları almış durumdadır. Sermayenin adadan kaçıp gitmesini önleyebilmek için, vergi kaçırma boşluklarını dolduracak tedbirlerin dikkatli bir şekilde uygulamaya koyulması gerekmektedir. Yoksa 1970’li yıllarda yaşanan işsizlik, göç ve sosyal yoksunlukların yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
Uluslararası servet akışkanlar mekaniği prensiplerine göre su gibi akmakta ve vergi rejiminin en avantajlı olduğu yere yönelmektedir. Vergi düzenlemeleri alanında hızlı ve düşünmeden alınacak önlemler yatırımcıları korkutacak ve birçoğu alternatif gelir kaynağına sahip olmayan İngiltere Kraliyet Bağlıları üzerinde ciddi ekonomik zararlara neden olacaktır.
Süper zenginlerde ahlaki bir vicdan oluşturmak ve vergilendirilmiş kazançlarının toplum için iyi olduğunu onlara göstermek gerekmektedir. Süper zenginlerin paraları da tıpkı bizim paralarımız gibi; yurt içinde, yurt dışında veya uzayda, nerede olursa olsun aynı vergi rejimine tabi olmalıdır.
Ahlaki baskı ve aşamalı yasal reformlar ile bu başarılabilir. Fakat geçmişte yaşandığı gibi, Manx işçi sınıfını, bir gecede geçim kaynaklarından mahrum bırakacak şekilde hareket edilmemeli, suyun başka yere akmasına engel olmak için çok dikkatli adımlar atılmalıdır.
Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. Orijinal metne aşağıdaki link üzerinden erişilebilir.