Yazar: Odd Arne Westad, Foreign Affairs, 27 Mart 2018
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 5 Nisan 2018
Rusya’nın Kırım’ı işgali ve Çin’in ‘‘Bir Kuşak Bir Yol’’ girişimini başlatmasından dört yıl geçtikten sonra günümüzde, Doğu ile Batı arasında diğer bir Soğuk Savaş’ın yaklaşmakta olduğuna dair çok fazla spekülasyonlar bulunmaktadır. Sadece geçtiğimiz ay içinde medya başlıklarında ‘‘Yeni Soğuk Savaş Başladı’’ ve ‘‘Putin’in Yeni Soğuk Savaşı’’ gibi haberler yer almış ve ‘‘Trump Yeni Bir Soğuk Savaşa Hazırlanıyor’’ uyarıları yapılmıştır. Fakat gerçekten de yeniden geçmişe mi dönüyoruz? Çağdaş politikalar, hatalı karşılaştırma ve benzetmelerle doludur ve Soğuk Savaşın geri döndüğüne yönelik olanlar da bu kategori kapsamında gibi görünmektedirler.
Soğuk Savaş zirve noktasında iken, ülkelerin iki kutuplu olarak; Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği etrafında toplandığı küresel bir sistemdir. Uluslararası ilişkiler dünyasında her şeyi belirleyici bir rol oynamamış, fakat birçok şeyi de etkilemiştir. Soğuk savaş temelde, bütün yirminci yüzyıl boyunca süren, her iki tarafın da kendi ekonomik ve yönetim şekline ateşli bir şekilde bağlı oldukları, kapitalizm ve sosyalizm arasındaki ideolojik bir mücadeledir. Soğuk Savaş, liderlik eden esas taraflardan hiçbirisinin diğer tarafla kalıcı bir uzlaşmayı öngörmediği, tam zafer veya tam yenilginin söz konusu olduğu iki kutuplu bir sistemdir. Soğuk Savaş yoğun, kategorik ve çok tehlikeliydi: stratejik nükleer silah sistemleri dünyanın yarısını mahvedecek de olsa, süper güçteki diğer rakibi imha etmek niyetindeydiler.
Günümüzde uluslararası ilişkiler büyük ölçüde bulanık ve zorlayıcı olmasına rağmen, Soğuk Savaş döneminin mutlak gerçeklerinden tamamen farklıdır. Bu nedenle, 21’inci yüzyılda büyük güçler arasında sümekte olan gerilimleri, yeni bir Soğuk Savaş olarak tanımlamak, durumu açıklığa kavuşturmaktan ziyade daha da belirsizleştirmektedir. Çoğu analistin iyi bildiği gibi, bu yaklaşım bir anlamda, geçtiğimiz yılın çatışmalarını bugün olup bitenler ile eşitlemek anlamına gelen terminolojik bir tembelliktir. Soğuk Savaşın birçok yansıma ve kalıntılarıyla hâlâ birlikte yaşıyor olsak da uluslararası ilişkileri belirleyen faktörler ve uygulanması artık tamamen değişmiş durumdadır.
Rusya’nın, Devlet Başkanı Vladimir Putin yönetimindeki saldırgan ve engelleyici dış politikası, bir anlamda 1980’li yıllarda sona eren Soğuk Savaşı kaybetme duygusu ve 1990’lı yıllardaki yenilginin sonuçları nedeniyle çekilen acılardan kaynaklanmaktadır. Birçok Rus, ülkelerinin Boris Yeltsin iktidarı döneminde başına gelen, karmaşa ve çürümeden Batıyı sorumlu tutmakta ve Sovyetler Birliği’nin diğer süper güç olarak (çok azı Sovyet devletinin kasvetini özlüyor olsa da) sahip olduğu itibarı özlemektedirler. Ruslar, Putin’in Rusya’ya sağladığına inandıkları iç istikrarı memnuniyetle karşıladıkları gibi, mümkün olabildiğince Batıya bağlı kalarak Rusya’ya eski itibarını geri kazandıran güçlü bir başkanı el üstünde tutmaktadırlar.
Diğer taraftan Çin ise, bugüne kadar görülmemiş ölçekteki ekonomik gelişmesinin, bölgede kendisine bir süper güç statüsü kazandırdığına inanmaktadır, Çin artık diğerleri açısından Soğuk Savaş dönemindeki gibi bir piyon konumunda değildir. Eğer Soğuk Savaş Çin’i geride tutuyor ve zapt ediyor ise, Soğuk Savaş sonrası dönem, birçok Çinlinin inandığı gibi onu kendi başına hareket edecek şekilde serbest bırakmıştır. Bu arada Komünist Parti liderleri de kendi ülkelerinin başına da aynı şeyin gelmesinden kaçınmak maksadıyla, saplantı derecesinde Sovyetler Birliğinin nasıl çöktüğünü incelemektedirler. Çin (ve diğer herkes), Kuzey Kore problemini, Soğuk Savaş kadar, birçok Çinlinin derin bir hayal kırıklığı olarak gördüğü Birleşik Devletler küresel hegemonyasından miras olarak almışlardır.
Birleşik Devletler tarafında, Başkan Donald Trump’a oy verenler arasında oldukça öne çıkan, fakat her yerde de belirgin olan, Soğuk Savaş döneminin yansıyan temel görüntüsü ise; Washington’un başkaları tarafından kullanıldığı ve istismar edildiğidir. Tartışma, Soğuk Savaş süresince, Birleşik Devletler’in dünyanın diğer kapitalist devletlerine çok ucuza bir güvenlik sağlarken, Amerika’nın müttefiklerinin, karşılık olarak çok az şey vererek, Birleşik Devletler parası ve işlerinden yararlandıkları şeklinde sürüp gitmektedir. Birçok Amerikalı seçmen, Soğuk Savaşı kazanan ülkelerinin, sonuçta neredeyse hiçbir şey kazanmadığına inanmaktadır. Mevcut yönetim bu nedenle; çok daha dar Birleşik Devletler çıkarları lehine sistematik sorumluluklarından kurtulmaktadır.
Bunlar, Soğuk Savaşın şu an içinde yaşadığımız dünyayı nasıl yarattığı konusundaki çeşitli bakış açılarıdır. Fakat günümüzün uluslararası ilişkileri Soğuk Savaşın çok ötesine geçmiştir.
Artık iki kutuplu bir dünya yoktur. Uluslararası politikalarda, günümüzde herhangi bir yön var ise bu kesinlikle çok kutupluluktur. Birleşik Devletler uluslararası ilişkilerde giderek daha az güçlü olmaktadır. Çin, giderek çok daha güçlenmektedir. Avrupa durgun bir durumdadır. Rusya mevcut düzenin dış sınırlarında kalan tatminsiz bir çöp toplayıcı konumundadır. Fakat Hindistan ve Brezilya gibi başka büyük ülkeler de kendi bölgelerinde giderek çok daha etkin bir konuma gelmektedirler.
İdeoloji artık ana belirleyici olma özelliğini kaybetmiştir. Çin, Avrupa, Hindistan, Rusya ve Birleşik Devletler, kapitalizm ve pazarın değeri hariç olmak üzere, birçok mesele üzerinde anlaşamamaktadır. Çin ve Rusya, her ikisi de temsili hükümetleri varmış gibi görünen otoriter devletlerdir. Fakat iki ülkenin de kapı kapı dolaşarak, kendi yönetim sistemlerini Soğuk Savaş döneminde yaptıkları gibi başkalarına pazarlama düşüncesi artık yoktur. Politik değerlerin en büyük destekçisi olan Birleşik Devletler’in dahi, Trump’ın ‘‘Önce Amerika’’ gündemi kapsamında, bu şekilde hareket etme olasılığı çok az görülmektedir.
Milliyetçilik de yükseliştedir. Milliyetçi akımlardan kaynaklanan iki dünya savaşının neden olduğu yıkımlar ve milliyetçi olmayan ideolojileri öne çıkaran Soğuk Savaş sonrasında bütün büyük güçler, şimdi artık kimlik ve ulusal çıkarları, uluslararası ilişkilerin temel özellikleri olarak görmektedirler. Soğuk Savaş enternasyonalistleri, geçmişte ulusçuluğun giderek daha az önemli hale geleceğini iddia etmişlerdir. Oysa Soğuk Savaş sonrası dönem bunun tam aksinin doğruluğunu ispatlamıştır. Milliyetçiler, insanlığın iyileştirilmesi için hazırlanan ideoloji temelli büyük planların enkazında büyük ilerlemeler kaydetmişlerdir.
Şu anda nasıl bir uluslararası sistem yaratılırsa yaratılsın, bu kesinlikle Soğuk Savaş değildir. Çatışmalarla dolu bir ortama dönüşebilir ve cepheleşmeye gidebilir, fakat hoşumuza gitmeyen her şey için ‘‘Soğuk Savaş’’ ifadesini ortak bir payda olarak kullanmanın hiçbir anlamı yoktur. Bunun yerine; geçmişten algılanan derslerin, günümüz hakkındaki düşünceleri nasıl etkilediğini anlamaya çalışmalıyız. Tarihten öğrendiklerimizi politika yaparken kullanmak istiyorsak, benzerlikler kadar farklılıklara karşı da uyanık olmayı öğrenmeliyiz.
Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir ve yazar ile yayıncı kuruluşun görüşlerini yansıtmaktadır. Yazının çevrilerek paylaşılması Sun Savunma Net sitesi ve çevirenin yazıda ifade edilen ve ileri sürülen düşünce ve iddiaları paylaştığı anlamına gelmemektedir.
Yazının orijinal metnine aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.
Has a New Cold War Really Begun?
For about four years now, since Russia’s occupation of Crimea and China’s launch of the Belt and Road Initiative, there has been much speculation about whether another Cold War between East and West is coming.