savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,4746
EURO
36,4066
ALTIN
2.957,53
BIST
9.356,86
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
17°C
Ankara
17°C
Hafif Yağmurlu
Cuma Hafif Yağmurlu
16°C
Cumartesi Karla Karışık Yağmurlu
1°C
Pazar Karla Karışık Yağmurlu
2°C
Pazartesi Karla Karışık Yağmurlu
2°C

2023 Hedefi Neymiş, Anladık Mı?

2023 Hedefi Neymiş, Anladık Mı?

 

2023 Hedefi Neymiş, Anladık Mı?

 

Müyesser Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, G4 Blok

 

 

Cezaevinde gazeteler 1 gün gecikmeyle verildiği için Cuma günü yaşananlardan ancak Pazar günü haberim oldu.

Cuma gününün özelliği neydi? Hem ülkemizin tapusu Lozan Antlaşması’nın 97. yıldönümüydü hem de 86 yıl sonra Ayasofya’da ilk “Devlet Cuması” kılındı.

Ayasofya’dan başlayayım. Anayasa’ya göre halen “laik” olan devletimizin başı Erdoğan katılıp Kur’an okumuş… Protokol oluşturulmuş ve bunlar Cuma’ya özel davetiyeyle çağrılmış… Yoğun güvenlik önlemleri alınmış… Büyük katılım olmuş… Korona hak getirmiş…

Ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler ile Kuvvet Komutanları, namaza üniformaları ile katılmış…

Aklıma ister istemez şunlar geldi:

Hüseyin Gülerce, “FETÖ” ile kol kola olduğu dönemde, “Keşke komutanlar ülkeyi yönetenlerle birlikte Bayram Namazı kılsa” mealinde bir dilekte bulunmuştu. Epey gecikmeli de olsa gerçekleşti işte!..

Keşke komutanlar 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı da sivil ve kravatsız değil, üniformalarıyla kutlasalardı!..

Anıtkabir’i Kapatmak İsteyen “Küstah” Kim?

Lozan’ın 97. yıldönümü anmasına gelince;

Gün vesilesiyle Anıtkabir’e gitmek isteyenlere sabah saatlerinde “Anıtkabir’i tadilata alıyoruz.” denmiş. Daha sonra gidenler de “ilaçlama olduğu” gerekçesiyle içeri alınmamış. Katılımcıların oturma eylemi yapması ve CHP milletvekillerinin tepkisi üzerine 2 saat sonra izin verilmiş.

İzmir Valiliği de Lozan’ı anma ve kutlama programlarını, “toplumsal ayrışma ve kargaşaya neden olabileceği”gerekçesiyle yasaklamış.

Lütfen tutuklanmadan önce 23 Nisan ve 20 Mayıs‘ta Anıtkabir’le ilgili yazdığım yazıları yeniden okuyun. 23 Nisan’da keyfi olarak Anıtkabir’den çıkarılmam birinci provaydı. Anladığım, Lozan’ın yıldönümünde ikinci prova yapılmış!..

Kaderin cilvesine bakın ki, ertesi günü iktidarın gazetesi Sabah’ta Anıtkabir değil, ama Yunanistan’da olanlara ilişkin bir haber vardı.

Haberde, “Ayasofya’nın ibadete açılmasının ardından yas tutmaya başlayan Yunanistan’da… dün kılınan ilk cuma namazıyla eş zamanlı olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün Selanik’te doğduğu ev bakım gerekçesiyle üç günlüğüne ziyarete kapatıldı. Kararın Ayasofya’da namaza kılınan ilk cuma namazına denk getirilmesi ise dikkat çekti.” denilmişti.

Asıl önemlisi, haberin başlığı neydi, biliyor musunuz? “Küstah Yunan Atatürk’ün Evi’ni Ziyarete Kapattı” idi. Bu durumda bizlerin de “Anıtkabir’i ziyarete kapatmak isteyen küstah kimdi?” diye sormamız gerekmiyor mu?

Erdoğan’ın Ajandası ve Lozan

Yeniden Ayasofya’ya dönersek; Diyanet İşleri Başkanı Cuma hutbesinde metin dışına çıkıp Fatih Sultan Mehmet’in arkasına saklanarak isim vermeden Atatürk’ü “lanetlemiş”!..

Hatırlayın, Erbaş’tan önce, Danıştay’ın kararının hemen ardından Erdoğan da isim vermeden Ayasofya’yı müzeye çevirenler için ağır ifadeler kullanmıştı. Bu iklimden istifade birileri de Atatürk’e “Beton Kemal” diye hakaret etmiş, birileri ise Lozan’ı diline dolamaya başlamıştı.

Ayasofya’nın camiye çevrilmesi kararının ardından iki ismin yazdıkları ilginçti.

Bunlardan ilki, 17-25 Aralık sürecinde Gül ve Erdoğan’ın “barış” için Pensilvanya’ya gönderdiği Fehmi Koru. Koru, Erdoğan’ın sanki bir listesi olduğunu ve o listeden ilerlediği yorumunu yaptı.

İktidarın gazetesi Sabah’ın Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu da Baro düzenlemesi ve Ayasofya kararı ile özellikli ve yeni bir döneme girildiğini, “siyasal gündem” itibariyle çokça konuşulup tartışılacak başlıklar açılacağını öne sürüp, özetle şunları yazdı:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ve kurucu ilkelerinin, Türk milletinin inanç ve değerleri ile hakiki manada buluştuğu noktaları referans alan düzenlemelerin yıl bitmeden kamuoyunun takdirine sunulmasını bekleyebiliriz… Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, siyasal hayatına yön veren, şahsen önemsediği, seçimlerde vaat ettiği veya bir nedenle ertelediği ama içinde ukde kalan, Anadolu ile buluşmalarında ise hafızasını tazelemesine vesile olan hususlardan bahsedebiliriz… Siyasal iklimde harareti yükseltecek de olsa tabu nitelikli dosyaların üstündeki örtünün kalkmasının fayda sağlayacağı kanaatindeyim.”

Fehmi Koru’nun “liste” (AKP iktidara geldiğinde “gizli ajandası” olduğu iddia edilmiş, Erdoğan bunu reddetmişti) ve Müderrisoğlu’nun, “Erdoğan’ın siyasal hayatına yön veren… Bir nedenle ertelediği… Tabu nitelikli dosyalar” ifadelerinin altını çizip, 1980’li yıllara gidelim. Hani Erdoğan Ayasofya için “Gençlik hayalimizdi.” dedi ya, acaba başka ne “hayalleri” vardı, onları hatırlayalım.

Atatürk’ün İzinden Gidenler Ne?

Bazı gerçekleri dile getirdiği için yeterince hedefte olduğundan, bir de benim yüzümden başına bir şey gelmesini istemem; ama yine mecburen AKP eski milletvekili Mehmet Metiner’in 2004’te yazdığı Yemyeşil Şeriat Bembeyaz Demokrasi adlı kitabına başvurmam gerekiyor.

Erdoğan’ın da adını vererek, “Amacımız, hiç kuşkusuz İslâmi bir devlet kurmak ve bu devlet eliyle toplumu İslâmileştirmekti. İran’daki gibi bir devrimle de olsa, Pakistan’daki gibi bir askeri darbeyle de olsa fark etmezdi.”diyen Metiner, o dönem Atatürk ve Lozan hakkında ne düşündüklerini şöyle anlatıyor:

“Bize göre, İslâm şeriatını ve din devletini ilga ettiği için ‘din düşmanı’ bir ‘deccal’di. Resmi tarihe göre, ülkeyi kurtaran bir kahraman olarak tanıtılması da kocaman bir yalandan ibaretti. O, İngilizlerle işbirliği yapan bir ‘hain’di. Tarihteki rolü de öyle abartıldığı gibi değildi. Lozan tam bir hezimetti. Hilafeti İngilizler istediği için lağvetmişti. Kılık, kıyafet ve harf devrimleri ile tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi Cumhuriyet kanunları sayesinde Müslüman toplumu dinden uzaklaştırmayı amaçlamıştı. Onun ‘batılılaşma, çağdaşlaşma’ adı altında yapmak istediği tek şey, dinsiz bir toplum yaratmaktı. Atatürk’ün dindışı devrimlerine ve uygulamalarına karşı çıkan Müslümanlar kıyımdan geçirilmişti. Mustafa Kemal, rejimine muhalif olan Müslüman önderleri (Şeyh Said ve İskilipli Atıf Hoca gibi) idam ederek, kanlı bir diktatörlük rejimi kurmuştu… Atatürk’e düşman olduğumuz gibi heykellerine de karşıydık. ‘Beton Kemal’ veya ‘İngiliz Kemal’ derdik. Onu sevenler ve izinden gidenler de ‘putperest’ti. Bize göre, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet düzeni, tıpkı heykelleri gibi yıkılması gereken bir put düzeniydi.”

Metiner, “Kendi adıma hiçbir zaman Atatürk’ün bu biçimde suçlanmasına olumlu bakmadım. Bu yaklaşımı İslâmi açıdan da çok çirkin buldum.” diye ekliyor.

Ancak Metiner’in, Başbakan olduktan sonra “samimi bir şekilde değişip evrildiğini, takiye yapmadığını”savunduğu Erdoğan’ın, geçen 18 yılda harf devriminden defalarca şikayet ettiğini, iktidarı döneminde İskilipli Atıf Hoca’ların “kahramanlaştırıldığını”, tekke-zaviyelerin sahiplenildiğini ve her fırsatta Atatürk’ün hedef alındığını gördük, değil mi?

Erbakan ve Erdoğan’ın Türkiye Projesi

Metiner’in kitabında Erbakan ve Refah Partisi’yle ilgili bölümler de var. Erbakan’ın “Yeniden Büyük Türkiye” projesinin, hilafetin merkezi olduğundan, Türkiye öncülüğünde “Birleşik İslâm Devleti” kurulmasını hedeflediğini belirten Metiner, “Hiçbir zaman benimsemedim. Çünkü hilafetçi ve saltanatçı bir İslâm anlayışına hep karşı çıktım. Hele hele Osmanlıların hilafeti temsil ettiklerine hiçbir zaman inanmadım.” dedikten sonra şu detayları aktarıyor:

“Şevket Kazan bir toplantıda Erbakan’ın sıradan bir ‘siyasi lider’ olmadığını, aslında ‘dini bir lider’ yani ‘halife’ olduğunu, siyasi parti çalışmalarını sadece bir araç olarak benimsediğini, Erbakan’a biat etmeyenlerin dini açıdan günahkâr olduklarını, RP’ye katılmanın ve destek sunmanın dini bir farz olduğunu anlatıp, ayetler ve hadisler sıralıyordu peşpeşe… Erbakan’a karşı çıkanları, ‘siyonistlerin böl-parçala-yut oyununa gelen cahiller ve zavallılar’ biçiminde suçluyordu.”

Malum, Erdoğan’ın da “Yeni Türkiye” projesi var. Tam hedef ne, biliyor muyuz?

Ya SADAT’ın kurucusu, emekli general Adnan Tanrıverdi’nin geçen Aralık’ta düzenlenen ve “Mehdi’nin gelmesine hazırlıklı olmalıyız.” dediği, “Birleşik İslam Devletleri” projesi neydi? Tanrıverdi’nin bu toplantıdan sonra Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı ve Güvenlik Politikaları Kurulu üyeliğinden ayrılmasının sebebi neydi acaba? Fehmi Koru’nun “liste”, Okan Müderrisoğlu’nun “Tabu nitelikli dosyalar” dediği konulara “zamansız” girmesi olabilir mi?

Lozan’ı Anmadılar, Farkında Mısınız?

Herkes farkında, tüm gayretlere rağmen Ayasofya konusu çok büyük bir coşkuya yol açmadı. Acaba neden?

Sebep çok da, birini belirteyim. Erdoğan’ın Ayasofya hakkındaki 1 yıl önceki açıklamalarını hatırlayınca birçoğumuzun aklına, “Acaba emperyalistlerle yeni bir pazarlık mı yapıldı?” sorusu gelmedi mi?

Kendi adıma ben de karşılığında Ruhban Okulu’nun açılacağı, Ege’de hatta Kıbrıs’ta taviz verilebileceği endişesine kapılmıştım.

Ancak Cuma günkü tabloyu görünce, hele de Erdoğan ve Hulusi Akar’ın Lozan için mesaj yayınlamadığını öğrenince, “Bunlar ne ki? Lozan gidince her şey olur.” diye düşündüm.

Evet, Mehmet Metiner’in yazdıklarını ve 18 yılda olanları karşılaştırın… Erdoğan’ın, üstelik de Yunanistan’da yaptığı “Lozan güncellenmeli” çağrısını hatırlayın… Sonra Cuma günü yaşananlara bir kez daha bakın.

“Yeni Türkiye” ve “2023 Menzili”nin ne olduğunu anladınız mı?

Sincan’dan Silivri’deki Barış Pehlivan’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağırel’e ve açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.