Teknoloji geliyor, fakat bazı insanların dediklerinin aksine bazı sağlık problemleri olabilir, fakat bu sağlık problemlerinin arasında COVID-19 hastalığına neden olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmamaktadır.
Yazar: Joel M. Moskowitz, SCIENTIFIC AMERICAN, 17 Ekim 2019
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 07 Nisan 2020
Kaynak: Bill Oxford Getty Images
Telekomünikasyon endüstrisi ve uzmanları, kablosuz 5G (Beşinci Nesil) teknolojisinin gelişi öncesinde cep telefonu radyasyonunun etkilerini araştıran birçok bilim insanını korku tellallığı yapmakla suçlamaktadır. Yaptığımız araştırmaların çoğu halk tarafından fonlandığından, denetimden geçmiş bilimsel literatürde yer alan kablosuz radyasyonun neden olduğu sağlık riskleri hakkında kamuoyunu aydınlatmanın ahlaki bir sorumluluk olduğuna inanıyoruz.
Federal İletişim Kurulu (FCC–Federal Communications Commission) başkanı geçtiğimiz günlerde bir basın duyurusu ile yaptığı açıklamada; komisyonun 1990’lı yılların sonlarına doğru kabul ettiği telsiz frekans radyasyon maruz kalma limitlerini yakında yeniden değerlendireceğini dile getirmiştir. Bu limitler, mikrodalga radyasyona maruz kalan farelerde görülen davranışsal değişikliklere dayanmaktadır ve bizleri radyo frekans radyasyonuna bağlı kısa dönem ısınma risklerinden korumak maksadıyla belirlenmiştir.
Bununla birlikte, Federal İletişim Kurulu tarafından getirilen bu limitler, büyük oranda 1980’li yıllarda yapılan araştırma sonuçlarına dayanmaktadır ve bu alanda yapılan hakemli 500’den fazla bilimsel çalışma, çok düşük yoğunluklarda telsiz frekans radyasyonuna maruz kalmanın, zararlı biyolojik veya sağlık etkilerinin önemli ısınmaya neden olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Yapılan geniş araştırmalara atıfta bulunan ve iyonlaştırıcı olmayan elektromanyetik alanların (EMF) biyolojik ve sağlık üzerine etkileri konusunda 240’dan fazla bilim insanı, daha güçlü maruz kalma limitleri çağrısında bulunan Uluslararası Elektromanyetik Alan Bilim İnsanları Dilekçesini imzalamıştır. İmzalanan dilekçede aşağıdaki iddialar yer almaktadır:
‘‘Yapılan sayısız bilimsel araştırmalar, elektromanyetik alanların yaşayan organizmaları, birçok uluslararası ve ulusal talimatlarda yer alan seviyelerin çok altında etkilediğini göstermiştir. Bu etkiler arasında; artan kanser riski, hücresel stres, zararlı serbest molekül sayılarında artış, genetik hasarlar, üreme sisteminde yapısal ve fonksiyonel değişiklikler, öğrenme ve hafıza bozuklukları, ruh ve sinir hastalıkları ve genel sağlık üzerinde olumsuz etkiler bulunmaktadır. Bu teknolojinin vereceği zararlar sadece insan ırkıyla da sınırlı kalmayacak giderek artan kanıtlardan da görüldüğü gibi bitkiler ve hayvanlar da olumsuz etkilenecektir.
Bu dilekçenin altına imza koyan bilim insanları muhtemelen iyonlaştırıcı olmayan radyasyon alanındaki uzmanların çoğunluğunu oluşturmaktadır. Dilekçeyi imzalayan bilim insanları elektromanyetik radyasyon alanında, profesyonel dergilerde 2,000’den fazla bilimsel makale yayımlamıştır.
Federal İletişim Kurulunun radyo frekans radyasyon maruz kalma limitleri, taşıyıcı dalgaların frekansını dikkate alarak maruz kalmanın yoğunluğunu düzenlemekte, fakat radyo frekans radyasyon sinyal özelliklerini dikkate almamaktadır. Maruz kalma paterni ve süresiyle birlikte sinyalin darbe ve polarizasyon gibi bazı karakteristikleri, maruz kalmanın biyolojik ve sağlık etkilerini artırmaktadır. Bu diferansiyel etkileri de hesaba katan yeni maruz kalma limitlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun da ötesinde bu limitler bir laboratuvar faresinin davranışsal değişikliklerine değil, biyolojik etkilere dayanmalıdır.
Dünya Sağlık Örgütü Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı, 2011 yılında radyo frekans radyasyonu ‘‘insanlarda kansere neden olabilen’’ statüsüne almıştır. Geçen yıl, Birleşik Devletler Ulusal Toksikoloji Programı tarafından yapılan 30 milyon dolarlık bir çalışma, cep telefonlarından yayınlanan radyo frekans radyasyonuna iki yıl maruz kalan erkek farelerde kanser riskini artırdığına ve erkek ve dişi farelerde DNA yapısına zarar verdiğine dair açık kanıtlar bulmuştur. İtalya’daki Ramazzini Enstitüsü tarafından farklı taşıyıcı frekanslar kullanılarak daha az süre cep telefonu radyasyonuna maruz kalan fareler üzerinde yapılan araştırma sonuçları da Ulusal Toksikoloji Programının ana bulguları ile aynı yönde olmuştur.
Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı, insanlar ve hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar ve mekanik veriler dâhil, 2011 yılından beri yayımlanan araştırmalara dayanarak geçenlerde radyo frekans radyasyon problemini önümüzdeki beş yıl içerisindeki öncelikli alanlar statüsüne almıştır. Elektromanyetik Alan bilim insanları, radyo frekans radyasyonunu olası veya bilinen bir insan kanserojeni olarak görmek için artık elimizde yeterli kanıt bulunduğuna inanmaktadır. Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı muhtemelen çok yakın bir gelecekte radyo frekans radyasyonun kanserojen potansiyelini güncelleyecektir.
Radyo frekans radyasyonu üzerinde resmi bir risk değerlendirmesi veya sağlık üzerindeki etkilerini inceleyen sistematik bir araştırma olmasa da ABD Yiyecek ve İlaç İdaresi (FDA), geçtiğimiz günlerde Federal İletişim Kuruluna yazdığı bir yazıda; kurulun mevcut standartlarda şimdilik bir değişikliğe ihtiyaç görmediğini ve Ulusal Toksikoloji Programının deneysel bulgularının insanların cep telefonu kullanımına uygulanmaması gerektiğini ifade ederek 1996 yılında belirlenen maruz kalma limitlerini yeniden teyit etmiştir.
En son cep telefonu teknolojisi olan 5G, eski 2G-4G cep telefonu teknolojilerinde kullanılmakta olan mikro dalgalara ilave olarak ilk kez milimetrik dalga boylarını da kullanacaktır. Sınırlı menzili göz önüne alındığında 5G teknolojisi, her 100-200 metrede dikilecek ve birçok insanı milimetrik dalga radyasyonuna maruz bırakacak çok daha fazla sayıda anten gerektirmektedir. 5G teknolojisi bunun yanı sıra; maruz kalma derecelerinin ölçülmesi açısından benzersiz zorluklar getiren; ışın oluşturma kapasiteli aktif antenler, aşamalı diziler ve kitlesel MIMO olarak bilinen çoklu girdi ve çıktılar gibi yeni teknolojileri de kullanacaktır.
Milimetrik dalgalar genellikle birkaç milimetre insan derisi tarafından ve korneanın yüzey tabakalarında absorbe edilirler. Kısa süreli maruz kalmanın, çevresel sinir sistemi[i], bağışıklık sistemi ve kalp-damar sistemleri üzerinde olumsuz fizyolojik etkileri olabilir. Araştırma sonuçlarına göre uzun süreli maruz kalma cilt kanseri, göz melanomu[ii] ve kısırlık gibi sağlık problemlerine neden olabilir.
ABD’li bir senatör; 5G yeni bir teknoloji olduğundan sağlık üzerine etkileri konusunda henüz bir araştırma yapılmadığını ve tam bir kör uçuş aşamasında olunduğunu ifade etmiştir. Bununla birlikte 2G ve 3G teknolojilerinin zararlı etkileri konusunda elimizde büyük miktarda kanıt bulunmaktadır. Henüz 10 yıllık 4G teknolojisine maruz kalmanın etkileri konusunda bilinenler, hükümetlerin bu alana fon ayırma konusundaki ihmalkâr tutumları nedeniyle oldukça azdır. Bu arada tümörlere bakıldığında belirli tipteki baş ve boyun tümörlerinde artışlar görülmektedir, bu da en azından kısmen de olsa cep telefonlarının yaygınlaşmasıyla ilişkilendirilebilir. Baş ve boyun bölgesindeki tümör artışları genelde çok fazla cep telefonu kullananlarda görülmektedir.
5G, 4G teknolojisinin yerini almayacaktır, yakın gelecekte ve muhtemelen uzun vadede 4G ile birlikte kullanılacaktır. Farklı radyo frekans radyasyonlarına aynı anda maruz kalmanın sinerjik etkileri olması durumunda radyo frekans radyasyonundan zarar görme riskimiz de önemli ölçüde artacaktır. Muhtemelen oksidatif strese[iii] bağlı olarak radyo frekans radyasyonu nörolojik hastalıklar ve üreme problemlerine de neden olduğundan kanser karşı karşıya kalacağımız tek risk değildir.
Toplum olarak; Birleşik Devletlerde yaşadığımız, çalıştığımız ve çocuklarımızın oyun oynadığı alanlara çok yakın yerlerde, 800,000 yeni anten dikilmesini gerektiren 5G cep telefonu teknolojisi için yüzlerce milyar dolar yatırım yapmamız gerekli mi?
Bunun yerine sağlığımızı korumak ve güvende olmak maksadıyla; 5G teknolojisinin kullanılmasının ertelenmesi ve hükümetin biyolojik maruz kalma seviyesi alanındaki araştırmaya kaynak ayırma çağrısı yapan, 5G teknolojisi dilekçesinin altına imzalarını koyan 250 bilim insanı ve tıp doktorunun tavsiyelerini desteklemeliyiz.
Çevirenin Notları: ‘‘We Have No Reason to Believe 5G is Safe – 5G’nin Güvenli Olduğuna İnanmamız için Hiçbir Neden Yok’’ başlıklı bu bilimsel yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. Orijinal metne aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.
https://blogs.scientificamerican.com/observations/we-have-no-reason-to-believe-5g-is-safe/
Dünyanın birçok ülkesinde, SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu COVID-19 hastalığı salgınının nedenini 5G teknolojisine bağlayan insanlar sokaklarda gösteriler düzenlemekte ve hatta bazı ülkelerde anten direkleri yakılıp yıkılmaktadır.
Yukarıdaki haritalara bakıldığında; 5G teknolojisinin kullanılmaya başlandığı yerler ile SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu COVID-19 salgınının etkilediği bölgeler arasında bağlantı kurulmakta ve bunun bir rastlantı olmadığı ileri sürülmektedir.
COVID-19 hastalığının dünyanın her yerine yayılması komplo teorilerinin üretilmesi için uygun bir zemin hazırlamıştır. Yetkililerin toplumu hızlı bir şekilde bilgilendirmemesi, bazı ülkelerde salgınla ilgili bilgilerin halktan gizlenmesi ve belki de insanların bu büyük tehlike karşısında kendilerini korumasız hissetmesi gibi nedenlerle, sosyal medyada 5G teknolojisi ile virüs salgını arasında ilişki olduğuna dair asılsız ve bilimin süzgecinden geçmeyen sayısız iddialar ortaya atılmaktadır.
Bazı insanlar, virüs falan olmadığını ve 5G teknolojisinin insanları hastalandırmak için laboratuvar ortamında kasten yaratıldığını dahi ileri sürmektedir. 5G teknolojisinin kullanımı yaygınlaştıkça bilim insanları, yukarıdaki bilimsel yazıda da ifade edildiği gibi insan sağlığı üzerine olumsuz etkilerini incelemekte ve kamuoyuna zararlı olduğuna yönelik henüz bir kanıt olmadığını ifade etmektedir. Bütün bunlara rağmen, Rusya tarafından fonlanan haber kanalları ve RT America, asılsız iddialar yayarak insanların korkularından faydalanmaya çalışmaktadır.
Şekilde de görüldüğü gibi milimetrik dalgalar uzak mesafeleri kat edemez ve yüzeylerin içine nüfuz edemezler.
5’inci Nesil (5G) telsiz standardı birkaç farklı bileşenden oluşmaktadır. 5G, Almanya GSM operatörü T-Mobile ve dünyanın geri kalanının çoğunun yaptığı gibi mevcut 6 GHz altı spektrumda veya milimetrik dalga sinyalleri 20 GHz+ frekans aralığında gönderilebilir. T-Mobile tarafından kullanılan 6 GHz altı spektrum LTE’ye[iv] yakın menzil imkânı sağlar, fakat performansı çok düşük seviyede artırır. Bu tip 5G teknolojisi, sağladığı performans faydaları açısından, 3G-LTE geçişinin sağladığına benzer şekilde bir LTE+ geçişi gibidir.
5G teknolojisinin diğer tipi olan milimetrik dalga radyasyonun ise ‘‘berbat’’ kelimesiyle özetlenebilecek bazı ayırt edici karakteristikleri bulunmaktadır 5G engellerin içinden geçemez. Tahta, taş ve metallerden geçemeyen 5G’nin engel girme oranı LTE’den 15-30 kat daha düşüktür ve insanların içine de nüfuz edemezler.
5G teknolojisinin korona virüs enfeksiyonuna neden olduğunu iddia etmek cep telefonlarının kanser yaptığı iddiasıyla aynıdır. İkisi de doğru değildir.
Mart 2020 ilk haftalarında korona virüs salgınıyla ilgili haberler Amerikan medyasında paylaşılmaya başlandığında, sosyal medyada birçok komplo teorileri paylaşılmaya başlamıştır. Amerikan medya sitesi CNET’in haberine göre Twitter, Facebook ve YouTube sosyal medya ağlarında insanlar COVID-19 salgının nedeninin 5G teknolojisi olduğunu yaymaya başlamıştır.
Örneğin, Ben Mackie adlı bir Facebook kullanıcısı, 10 Mart 2020 günü bu teoriyi destekleyen uzun bir mesaj paylaşmıştır. İddialarını kanıtlayan hiçbir delil sunmadığı mesajında Mackie, korona virüsün aslında bir virüs olmadığını ve dünyanın her yerinde inşa edilen 5G antenlerinden kaynaklandığını iddia etmiştir. Mackie ayrıca, salgının Bill Gates tarafından yaratıldığını ve bu milyarderin insanlara mikroçipler yerleştirmek için sahte bir aşı ürettiğini de ileri sürmüştür.
Keri Hilson’ın virüs hakkındaki teorileri sosyal medyada hoş karşılanmamıştır. Kaynak: NEWSONE
Mackie bunun yanı sıra Çinli doktorların da artistlik yaptıklarını ve 5G antenlerinden yayılan radyasyonun insanların beyinlerini kızarttığını iddia etmiştir. Mackie’nin paylaştığı mesajında ileri sürdüğü iddialar bağımsız denetimciler tarafından çürütülmüş olsa da 2600 kez paylaşılmıştır.
Diğer sosyal medya kullanıcıları da 5G hakkında benzer paylaşımlar yapmıştır. Mart ayı başlarında Amerikalı şarkıcı ve şarkı sözü yazarı Keri Hilson, 5G teknolojisinin virüsün gerçek nedeni olduğunu ifade eden birçok Twitter mesajı ve video görüntüleri paylaşmıştır.
Korona virüs hakkında ileri sürülen başka bir iddia da laboratuvarda yaratılan insan yapısı bir biyolojik silah olduğu yönündedir. Ya da korona virüs ailesinin doğal mutasyona uğramış yeni bir türü müdür? Bazı komplo teorisyenleri korona virüs salgınının 5G teknolojisinin yan etkisi olduğunu ve radyasyona maruz kalmanın kanser ve kısırlık dâhil insan bedenine birçok zararlar verdiğini iddia etmektedir.
David Icke, geçen yıl Mayıs ayında 5G’nin bir silah olduğu yönünde bir açıklama yapmış ve ordu tarafından aynı frekansta fakat daha güçlü olarak kalabalıkları dağıtmak maksadıyla kullanıldığını ileri sürmüştür. İnsanlar, bedenlerinin frekanslarla etkileşime girdiğini zannederek ciltlerinin yandığı hissine kapılmışlardır. Icke, açıklamalarını sürdürmüş ve geçen Kasım ayında Çin’de kullanılmaya başlanan 5G teknolojisinin, insanların duygularını kontrol etmek maksadıyla kullanıldığını ileri sürmüştür. Bazı bilim insanları da 30 kHz ile 300 GHz arasındaki frekansların insanlarda kansere neden olduğu argümanını ortaya atmışlardır.
Source: HowtoGeek
Bir başka komplo teorisine göre ise COVID-19, laboratuvar ortamında kasten veya kazayla geliştirilen biyolojik bir silahtır, bazı insanlar Çin tarafından, bazıları da Birleşik Devletler tarafından geliştirildiğini iddia etmektedir. Virüs, yüksek güvenlikli laboratuvarlardan bir şekilde çıkmış ve bütün dünyaya yayılmıştır.
Bazı insanlar da virüsün, SARS korona virüsleri üzerinde yoğun çalışmalar yürüten Wuhan’daki viroloji laboratuvarında yaratıldığını ve yarasalar ile olan ilişkisini iddia etmektedir.
COVID-19 hastalığının genetik mühendislik yoluyla geliştirilmiş bir biyolojik silah olma olasılığı yok gibidir. Birçok ülke, kitlesel tahribata neden olabilecek bir biyolojik silah geliştirmenin tehlikelerini anlamış ve bu tür projelerden vazgeçmiştir. Çin’in Hindistan Büyükelçisi Sun Weidong, geçen ay bir basın konferansında bu virüs hakkında hâlâ yeterli bilgiye sahip olmadıklarını açıklamıştır. Weidong açıklamasında, genomik sıralama analizine göre virüsün doğada oluştuğunun ve insan yapısı olmadığının altını çizmiştir.
Komplo teorileri yayılmaya devam ederken, insan bunları yazanların acaba kendilerinin de bu düşüncelere inanıp inanmadıklarını merak ediyor. Ne yazık ki bunu bilmek mümkün değil, ama bütün bunlara rağmen yanlış bilgiler hızla yayılmayı sürdürmektedir.
CNET tarafından açıklandığı gibi bu iddialar 5G teknolojisinin zararlı olduğu yönünde ortaya atılan ilk iddialar değildir. 5G teknolojisi her zaman komplo teorilerinin hedefi olmuştur. İnsanları ilgilendiren asıl soru; 5G teknolojisi ve radyasyonun kendilerine zararlı olup olmadığıdır.
Bilim dünyasının üzerinde mutabık kaldığı husus 5G teknolojisinin insanlar üzerinde herhangi bir tehdit oluşturmadığı yönündedir. Bunun nedeni de 5G tarafından yayılan ve kullanılan radyasyonun hücrelere zarar veren radyasyondan farklı olmasıdır.
İki tür radyasyon bulunmaktadır; iyonize radyasyon ve iyonize olmayan radyasyon. Solar ultraviyole ışınları ihtiva eden iyonize radyasyon zararlı olabilir, fakat 5G teknolojisinde bulunan iyonize olmayan radyasyon zararlı değildir.
5G teknolojisi, dünyanın her yerindeki belli başlı firmalar tarafından geliştirilen bir cep telefonu teknolojisidir. Mutfak gereçleri ve akıllı evler gibi internet bağlantısına olan ihtiyaç arttıkça mevcut 4G teknolojisi talebi karşılamaya yetmemektedir.
Rus Komplo Teorileri
2019 yılı Mayıs ayında The New York Times gazetesinde, Rusya devlet medyası tarafından 5G hakkında korku yaymayı hedefleyen bir komployla ilgili haber paylaşılmıştır. Yayılan bu yanlış bilgilerin kaynağı, Birleşik Devletlerde RT America adıyla yayın yapan bir Rus televizyon ağıdır.
RT America televizyonunda 5G teknolojisiyle ilgili yapılan bir yayında, herhangi bir faydası olup olmadığı yönündeki soruya muhabir; ‘‘Sadece çok küçük bir faydası var, sizi öldürebilir’’ şeklinde yanıt vermiştir.
RT America adlı medya kuruluşunda yapılan diğer yayınlarda, 5G teknolojisinin beyin kanseri, kısırlık, otizm, kalp tümörleri ve Alzheimer hastalıklarına neden olabileceği ileri sürülmüştür. Bu iddiaların hiçbir bilimsel dayanağı bulunmamaktadır.
Teknolojinin hayatı tehdit ettiği yönündeki iddialara rağmen bizzat Rusya da 5G teknolojisini geliştirmektedir. Diğer yalan yanlış bilgiler gibi komplo teorileri de Rusya kaynaklıdır. Rusya’nın son teknolojilere ayak uydurabilmek için mücadele ettiğine ve bu nedenle de diğer gelişmiş ülkelerin arasına nifak tohumları ekmeye çalıştığına inanılmaktadır.
Reddit ve Facebook ortamında paylaşılan bu fotoğrafta görülen yazıda 5G ile SARS-CoV-2 virüsü arasındaki ilişkinin incelenmesi dile getirilmektedir. Diğer insanların el yazıları ile yazdığı yazıları asla tıbbi tavsiye olarak kullanmayın.
Bir dezenformasyon kampanyası karmaşa yarattığında ve kimin güvenilir kaynak olduğunun belirlenmesini zorlaştırdığında başarılı olmuş demektir. Korona virüs salgını ortasında dahi çok sayıda bu tür paylaşımların yapıldığına bakılırsa, 5G teknolojisi hakkında yanlış bilgi yaymak üzerine kurulu RT America televizyonu kampanyası kısmen de olsa başarılı olmuş demektir.
Virüs, hem DNA hem de RNA içeren, bakteriden daha küçük canlı bir organizmadır. Bununla birlikte bir virüs, ev sahipliği yapan bir beden olmadan yaşamını sürdüremez ve sadece ev sahibi bedenin hücrelerini kullanarak çoğalabilir.
İnsanoğlu virüs yaratmanın sırlarını öğrenmiş olsa da COVID-19 hastalığı üzerinde yapılan çalışmalar, bu virüsün doğa tarafından yaratılmadığına dair düşünceleri boşa çıkarmıştır. Virüs ilk kez Çin’de yayılmaya başlamış ve oradaki doktorlar, hastalığı insanlar ve hayvanları etkileyebilen bir virüs ailesi olan korona virüs olduğunu gördüklerinden adına korona virüs hastalığı adını vermişlerdir. Virüsün resmi tam adı ağır akut solunum yolu sendromu korona virüs-2’dir. Kısaca SARS-CoV-2 olarak adlandırılmaktadır.
Kaynak: NIAID
SARS-CoV-2, tek iplikli RNA virüsü olarak bilinen bir virüstür. Yarasalarda yaşayan ve insanlara yarasalar ve karıncayiyenler üzerinden geçebilen bir virüstür. Bu virüs hayvanlardan insanlara bulaştığından, nereden yayıldığına dair şimdiden elde oldukça yeterli bilgi bulunmaktadır. SARS-CoV-2, COVID-19 hastalığına neden olan virüstür. Bulaşma esas olarak havadaki parçacıklar yoluyla gerçekleşse de virüs beden dışında olduğunda bazı yüzeyler üzerinde de yaşayabildiğini göstermiştir. COVID-19 hastalığının kuluçka süresinin medyanı beş gündür ve bu süre 0- 14 gün arasında değişir. Şu anda bilebildiğimiz kadarıyla insanlara virüs ilk kez Wuhan’daki bir hayvan pazarında bulaşmıştır.
Virüs bedene girdiğinde, diken şeklindeki proteinini kullanarak, muhtemelen ev sahibi hücredeki anjiyostatin dönüştürücü enzim 2 (ACE2) reseptörlerine tutunur. SARS-CoV-2 virüsünün diğer korona virüslere oranla ACE2 reseptörlerine tutunma yeteneği daha fazladır.
Aşağıda ODTÜ’den iki bilim insanı Prof. Dr. Sencer Koç ve Prof. Dr. Ali Özgür Yılmaz tarafından kaleme alınan bu konuyla ilgili yazıyı da okuyabilirsiniz.
Solda; Prof. Dr. Sencer Koç, ODTÜ Elektrik-Elektronik Müh. Böl. Ve sağda; Prof. Dr. Ali Özgür Yılmaz, ODTÜ Elektrik-Elektronik Müh. Böl.
Yeni Korona virüs COVID-19 Salgını tüm dünyada etkisini devam ettirmektedir. Çeşitli medya ortamlarında, virüsün yayılması ve etkileri ile ilgili olmak üzere doğru veya yanlış çok farklı iddialarla karşılaşılmaktadır. Son günlerde gündeme gelen bu iddialardan bir tanesinde, virüsün çeşitli ülkelerde yayılması ve etkileri ile 5G Haberleşme Sistemleri’nin kullanımı arasında ilişki bulunduğu ifade edilmektedir.
Öncelikle bu iddialarda bulunan paylaşımların dayandığı kaynaklar bilimsel literatür olarak değerlendirdiğimiz kaynaklar değillerdir. Birçoğu, bilimsel literatüre atıf vermeden, çeşitli bilgileri art arda sıralayarak akla uygun gibi görünen kanıları bildiren haberlerdir. Bazıları, bilimsellik iddiası oluşturmak adına, bilimsel literatürde yer alan ve herkesçe kabul edilmiş bilgilere atıfta bulunarak bilimsel gibi görünen savlarla COVID-19 salgını ile 5G sistemleri arasında ilişki kurmaktadır.
Yeni Nesil 5G Haberleşme Sistemleri, dünyanın büyük çoğunluğunda olduğu gibi ülkemizde de temel olarak iki ayrı bant için düşünülmektedir. İlk bant, S-Bandı olarak adlandırılan 3,5GHz bandıdır. Bu bant çok uzun yıllardır kullanılan, geleneksel olarak adlandırılabilecek 6GHz-Altı bantlar arasında yer alır. Örneğin, ülkemizde WiFi sistemlerinde 5,8GHz’e kadar kullanım mevcuttur. Bu bant çok eskiden beri kullanıldığı için, bu bantta çalışan haberleşme sistemlerinin insan sağlığına etkisi uzun bir süre önce çalışılmıştır. Bu etki üzerinde tüm bilim insanlarının kabul ettiği referans literatürün oluşumu üzerinden çok zaman geçmiştir. Bu literatüre göre, kanuni olarak belirli güvenlik sınırları içerisinde çalışmaları zorunlu olan haberleşme sistemlerinin insan sağlığına olumsuz etkisi bulunmamaktadır. Bahsi geçen güvenlik sınırları uluslararası sağlık örgütlerince belirlenmiştir. Ülkemizde sağlık örgütlerinin belirlediği bu sınırlar, çeşitli devlet kurumlarının denetiminde titizlikle uygulanmaktadır.
5G sistemlerinde kullanılacak diğer bant ise 26GHz bandıdır. Teknolojik ve ekonomik sebeplerle, bu bandın kullanımı son yıllarda önem kazanmıştır ve bu sebeple 26GHz bandındaki haberleşmenin insan sağlığı üzerine etkisini inceleyen bilimsel çalışmalar nispeten yenidir. Bu çalışmalarda, vücut dokularında sıcaklık artışı olması gibi bazı etkilerin önemli olabileceği belirtilse de hem sıcaklık artışı hem de diğer etkilerin insanlarda geçici veya kalıcı sağlık sorunları yarattığına dair bulgular mevcut değildir. Bu bant ile ilgili çalışmaların daha yeni ve daha düşük sayıda olması sebebiyle biraz daha temkinli davranılması düşünülebilir.
COVID-19 ile haberleşme sistemleri arasında ilişki kuran iddialarda çoğunlukla 60GHz bandından bahsedilmektedir. Bu bant 5G Haberleşme Sistemleri bantlarından birisi olarak değil WiFi sistemlerinde veya frekans kullanım hakkı (lisans) gerektirmeyen durumlarda kullanılacak bir bant olarak öne çıkmaktadır. Bu banttaki sinyallerin oksijen molekülleri tarafından zayıflatıldığı çok uzun süredir bilinmektedir, ancak bu frekanstaki elektromanyetik dalgaların oksijeni emmesi gibi bir durum söz konusu değildir ve iddialardaki kanılara ulaşmak bilimsel olarak mümkün değildir. Ayrıca iddialardaki gibi oksijen ve hemoglobin üzerinde etkisi olsaydı bunun sonucu bütün hayvanlarda görülürdü.
Ülkemizde 5G sistemlerinin üretilmesi ve kullanımı üzerine çalışmalar devam etmektedir. Henüz 26GHz bandı ile ilişkili bir 5G çalışması başlatıldığına yönelik bir bilgi tarafımızda bulunmamaktadır. Bu banttaki durumun daha iyi anlaşılacağı önümüzdeki birkaç yıl içinde ülkemizde de bu banda yönelik çalışmalar başlatılacağı beklenmektedir. Ülkemizde 5G sistemleri üzerinde yürütülen mevcut çalışmalar, geleneksel bant olarak değerlendirilebilecek 3,5GHz bandına yönelik olarak, yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bilimsel bilgi kaynaklarının ve mevcut bilgi birikiminin ışığında, 5G Haberleşme Sistemleri ile COVID-19 Salgını arasında ilişki kurmak mümkün değildir.
[i] Çevresel sinir sistemi, beyin ve omurilik haricindeki sinirler ve gangliyondan oluşur. Çevresel sinir sisteminin ana işlevi, merkezi sinir sistemi ile organ ve uzuvlar arasındaki iletişimi sağlamaktır. Omurga ve kafatası gibi kemiklerle veya kan-beyin bariyeri ile korunan merkezi sinir sisteminin aksine çevresel sinir sisteminin koruması yoktur. Vikipedi.
[ii] Melanom, cildinize renk veren pigment olan melanini üreten hücrelerde gelişen bir kanser türüdür. Gözlerinizde de melanin üreten hücreler bulunur ve bu hücrelerde melanom gelişebilir. Göz melanomuna aynı zamanda oküler melanom adı verilir. Çoğu göz melanomu gözün, aynaya baktığınızda göremediğiniz kısmında oluşur. Bu, göz melanomunun saptanmasını zorlaştırır. Ayrıca, göz melanomu genellikle erken işaret ve belirtilere neden olmaz. Göz melanomunun tedavisi mümkündür. Bazı küçük göz melanomlarının tedavisi görmenizi etkilemez. Bununla birlikte, büyük göz melanomlarının tedavisi tipik olarak bir miktar görme kaybına neden olur. neolife.
[iii] Oksidatif stres, reaktif oksijen türlerinin sistemik tezahürü ile biyolojik bir sistemin reaktif ara maddeleri kolayca detoksifiye etme veya ortaya çıkan hasarı onarma kabiliyeti arasındaki dengesizliktir. Oksidatif stresin tehlikesi, reaktif oksijen türlerinin hücresel moleküllere zarar vermesiyle kendisini göstermektedir. Proteinlere, lipidlere ve RNA’lara verilen zarar nispeten geri dönüştürülebilir ancak DNA’nın zarar görmesi geri dönüşü mümkün olmayacak problemlere yol açabilir. Wikipedia.
[iv] LTE (Long Term Evolution-Uzun Süreli Gelişim), 4G LTE adı ile de pazarlanan GSM/EDGE ve UMTS/HSPA ağ teknolojilerine dayalı yüksek hızlı kablosuz veri aktarım standardı. 3GPP kapsamında geliştirilmeye başlanmıştır. LTE arayüzü 2G ve 3G iletişimi desteklemektedir. Bağlantı hızı, cep telefonlarında 300 Mbit/s’dir. Vikipedi