ABD ve NATO’nun Afganistan’ı Taliban’a teslim edip adamlarının tahliyesini gerçekleştirdiği Ağustos’un son günlerinde Pentagon’da bir basın toplantısı yapıldı.
Tahliyelerden sorumlu General Hank Taylor ve Pentagon Sözcüsü John Kirby’nin düzenlediği toplantıda, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’le ilgili şu ilginç soru yöneltildi:
“10 yıl önce, o dönem Irak’taki ABD Kuvvetleri’nin başında olan General Lloyd Austin, Başkan’a aylar önce Irak’tan asker çekmemesini tavsiye etmişti. Şimdi Savunma Bakanı Austin, Afganistan’da da aynı şeyi tavsiye etti. Başkanların onu görmezden gelmesinden rahatsız mı?”
Sözcü Kirby, “Bakan, şu anda eldeki göreve yüzde 100 odaklanmış durumda, bu da savaş dışı bir tahliye operasyonu. Ve bu müzakere boyunca sesinin duyulduğu konusunda içi rahat. Pentagon’daki diğer liderler gibi Başkomutan’a ve Ulusal Güvenlik ekibine en iyi tavsiye ve danışmanlığı sunma fırsatına sahip olduğu konusunda. Çok kapsayıcı, çok bilinçli bir süreçti ve Bakan, Başkan’a birçok farklı görüşün detaylıca anlatıldığına inanıyor. Sadece onunkilerin değil, birçok farklı görüşün. Ve sonra Başkomutan bir karar verdi. İşler böyle yürüyor. Süreç tam olarak bu şekilde çalışmalıdır. Çok sakin ve bilinçli bir karar verme süreci. Ve bu karar verildikten sonra, uygularsınız. Bu bina [Pentagon] böyle çalışıyor.” karşılığını verdi.
Gazeteci bu defa, “Bakan, tavsiyesi bir kez değil iki kez göz ardı edildiği için hüsrana uğradı mı?” diye sordu.
Kirby, bir önceki cevabını benzer ifadelerle tekrarlayınca, Gazetecinin son sorusu, “Bakan istifa etmeyi düşündü mü?” oldu. Kirby, “Hayır.” dedi.
Asker Akar Gözüyle Afganistan
Bu diyaloğu aktarmamızın sebebi, Hürriyet’ten Sedat Ergin’in Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’la yaptığı, bugün yayımlanan söyleşisi. Ergin, eski Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’dan öncelikle, “asker gözüyle” Afgan ordusunda yaşanan çözülmeyi tahlil etmesini istemiş, o da geniş bir tahlil yapmış.
“Hem Ergin hem Akar, Milli Savunma Bakanlığı’nın sadece 1 ay önce emekli askerlere ‘susun’ niteliğinde bir bilgi notu gönderdiğini unutmuş olmalı” kaydını düşüp Akar’ın açıklamalarına geçelim. Özetle şunları söylemiş:
– “Taliban’ın bu kadar kısa sürede Afganistan’a hâkim olmasını ve Kabil’i almasını ve bunun da bir parçası olarak Afgan ordusunun bu kadar kısa zaman içinde çözülmesini beklemiyorduk… Bu noktaya gelinmesinde sadece ABD’nin değil, Koalisyon üyesi ülkelerin her birinin payı vardır.”
– “ABD’nin Afganistan’dan çekileceğinden geç haberimiz oldu. Başkan Trump’ın 2020 yılı Şubat ayında Taliban’la anlaşmaya varma kararı ile Başkan Biden’ın geçen nisan ayında bu anlaşmayı uygulama ve askerlerini 2021 Eylül ayı başında çekme kararını ABD, NATO müttefiklerine, bizlere sonradan bildirdi. Afganistan’ın geleceğini ilgilendiren bu konularda NATO içinde maalesef istenilen düzeyde, kapsamlı görüşmeler yapılmadı.”
– “En son Başkan Biden’ın çıkacaklarını açıklamasından sonra NATO içinde yapılan görüşmelerde pek çok müttefik aynı şekilde bunun çok erken olduğunu; askeri, siyasi açıdan büyük sorunlara yol açacağını açıkça söyledi. Biz de aynı yöndeki değerlendirmelerimizi söyledik… Her kademede söylendi, bakanlar düzeyinde; genelkurmay başkanları düzeyindeki toplantılarda her vesileyle, tek tek ve topluca ortak görüş olarak da ifade edildi. Ancak sonuç olarak ABD kararını açıkladı ve NATO müttefikleri de bu karara uymak durumunda kaldı.”
– “Sonuçta NATO’nun Afganistan’a geldiği ve istediği sonuçları elde edemeden ayrıldığı gibi bir durum ortaya çıktı. Tabii ki bu durum NATO’nun prestijini, itibarını sarstı… Kolektif olmayan kararlar Afganistan’da olduğu gibi beklenmeyen sonuçlar doğurabilir.”
Burada ara verip, kısaca sorularımızı yöneltelim.
ABD’yle Pazarlıktan Taliban’la Pazarlığa
Akar’ın Kabil Havaalanı’nın işletilmesi konusundaki açıklamalarına geçelim. ABD’nin çekilmesi öncesindeki son aylarda, bu konuda ABD tarafı ile çok yakın temaslarının olduğunu belirtip “Çekilmenin düzenli olacağı ve Taliban’ın Kabil’e girişinin de gecikmeli olacağı varsayımı üzerinden bir mutabakat belgesi üzerinde büyük ölçüde anlaşmaya vardık aslında… ABD ile görüştüğümüz mutabakat belgesinde havalimanının işletilmesinde görev alacak personelin güvenliğinin sağlanması, bu konuda güvence verilmesi, konunun temeliydi. Biz aslında bugün de aynı noktadayız... Bu konuda Katar da istekli. Görev alacak personelin güvenliğinin sağlanması hususunda yönetim tarafından güvence verilirse katkı sağlayabiliriz.” demiş.
Ergin, “Türkiye havalimanının işletilmesinde rol aldığında, burada çalışacak Türk personelin güvenliği açısından yine de belli sayıda asker bulundurmak gerekebilir mi? Asker değil de özel güvenlik şirketi görevlendirilemez mi?” sorularını yöneltince de, “Taliban hiçbir yabancı güç istemiyor. Silahlı hiçbir yabancı unsur istemiyorlar. Ancak gelişmelere bağlı olarak gerekli tedbirleri alacağız.” karşılığını vermiş.
ABD ile Kabil pazarlığı sürecini kısaca hatırlayalım.
Haziran başında Akar, şunları anlattı:
“Afganistan ile ilgili ABD’lilerle görüşüyoruz. Salı günü NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda konuştuk, ABD’liler ile heyetler arasında konuşuluyor. Bizim şartlara bağlı olarak Afganistan’da kalma niyetimiz var. Şartlarımız nedir? Siyasi, mali ve lojistik destek. Bunlar yapıldığı takdirde biz Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı’nda kalabiliriz. Şartlarımızla ilgili cevabı bekliyoruz.”
14 Haziran’da Erdoğan, Biden’le görüşmesinde Afganistan konusundaki düşüncelerini çok net olarak ifade ettiğini belirtip, “Eğer Afganistan’dan çıkmamız istenmiyorsa, özellikle orada belli bir desteğin verilmesi isteniyorsa diplomatik, lojistik bunun yanında mali konularda Amerika’nın bize vereceği destek büyük önem arz ediyor.” dedi.
17 Haziran’da Beyaz Saray’dan, “Cumhurbaşkanı Erdoğan havalimanının güvenliğinin sağlanması konusunda belirli desteğe ihtiyaç duyacağını söyledi, Biden da kendilerine destek taahhüdü verdi… Türklerin bu rolün altından kalkabileceğine güveniyoruz.” açıklaması yapıldı.
19 Haziran’da Türkiye’nin ihtiyaç listesini ABD’ye ilettiği, Ankara’nın başta gelen talebinin 80 ile 130 milyon dolar arasında değişen işletme maliyetinin karşılanması olduğu şeklinde kulis bilgisi paylaşıldı.
25 Haziran’da Türkiye ile ABD arasında yüz yüze görüşmelerin Milli Savunma Bakanlığı’nda başladığı duyuruldu. Aynı gün Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, “bunun [Kabil Havaalanı’nın güvenliğinin sağlanmasının] gerçekleşmesi için adil külfet paylaşımı, finansal, lojistik, teknik ve güvenlik konularında desteğe ihtiyacımız olduğunu” vurguladı.
26 Haziran’da ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, ABD ve Türkiye heyetlerinin “iki gün süren teknik görüşmelerde bulunduğunu” ve “Havalimanı’na ileride sağlanması muhtemel destek konusunda ilerleme kat edildiğini” bildirdi.
Son olarak 13 Temmuz’da Bakan Hulusi Akar, Havaalanı’nın işletilmesi ve güvenliğinin sağlanmasına yönelik görüşmelerin devam ettiğini, gayet yapıcı ve olumlu görüşmeler gerçekleştirildiğini, ayrıca NATO’da Türkiye’nin girişimleriyle olumlu gelişmeler söz konusu olduğunu söyledi.
Tablonun özeti şu: Ankara bir yandan Afganistan’dan çekilmeye karşı çıkmış bir yandan hemen ABD ile Kabil Havaalanı pazarlığına oturmuş. Şimdi ise Taliban’ın kararını bekliyor.
ABD’yle pazarlıklar niye sonuçlanmadı? İkinci bir “at pazarlığı” olayı mı yaşandı; yoksa ABD’nin Türkiye’yi “göçmen deposuna” çevirme planları vardı da bu -şimdilik- kabul edilmediği için mi ABD artık Ankara’yı muhatap almayıp Katar’ı arabulucu kıldı?
Bilmiyoruz; çünkü o süreçte yaşananlar hakkında millete bilgi verme gereği duyulmadı. Yazının başındaki Austin örneği ve dahi 15 Temmuz’dan sonra askeri okullar kapatılırken TSK’nın görüşünün alınmaması örneğinden hareketle şunu da soralım:
Milli Savunma Bakanlığı Afganistan konusundaki tüm itiraz, uyarı, tespit, tavsiye ve görüşlerini Devlet nezdinde kayda geçirip ondan sonra “Başkomutan’ın aldığı kararları” mı uyguladı; yoksa sadece “Sayın Cumhurbaşkanı’nın direktiflerini” mi yerine getirdi?
Müyesser YILDIZ, 11 Eylül 2021
Kaynak: https://muyesseryildiz.com/2021/09/11/afganistanda-da-mi-kandirildik-ne/